"Enter"a basıp içeriğe geçin

YARIMADA

Yurttaşların Yapay Zekâ Süreçlerine Katılımı

24 Ağustos’ta Telegram’ın CEO’su Pavel Durov, Paris’in kuzeyindeki Le Bourget Havalimanı’nda Fransız polisi tarafından gözaltına alındı. Gözaltı sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Twitter/X platformunda yaptığı açıklamada gözaltının siyasi bir karar olmadığını belirtti. Aslında Fransa, birkaç ay önce Durov ve platformun kurucu ortağı olan kardeşi için tutuklama emri çıkarmıştı. Durov bunu umursamamış ve büyük bir öz güvenle Fransa topraklarına geri döndüğünde de gözaltına alınmıştı.

Savcılık tarafından yayınlanan belgede Durov, “yasal dinlemeler ve istihbari faaliyetler için gerekli bilgi veya belgelerin yetkili makamlara iletilmesini kabul etmemek, organize suç gruplarının yasa dışı işlemlerine ortam sağlayan bir çevrim içi platformun yöneticisi olmak, organize grupların çocuk istismarı gibi siber suç faaliyetlerine izin vermek, uyuşturucu maddelerin edinilmesi, taşınması veya satılması, organize dolandırıcılık, suç ve suçlardan elde edilen gelirlerin aklanması ve kripto dolandırıcılığı” gibi suçlarla itham ediliyordu (https://www.aa.com.tr/tr/analiz/telegram-in-kurucusu-neden-fransada-gozaltina-alindi/3314923).

Yazılımların Karmaşıklaşması ve Platformların Gücü

Bilişim teknolojileri uzunca bir süredir gündelik yaşamın kritik bir parçası. Bir yandan, gündelik yaşamın giderek daha geniş bir alanını etkiliyorlar. Eğitimden sağlığa, altyapı hizmetlerinden sosyal ilişkilere kadar bilişim teknolojilerinin yaşamımızdaki yeri giderek genişliyor. Diğer yandan, bilişim teknolojilerinin yaşamımızdaki etkileri de derinleşiyor ve onlara bağımlılığımız artıyor.

19 Temmuz 2024’te yaşamın bir çok alanını etkileyen kaosun söz konusu genişleme ve derinleşmenin bir sonucu olduğunu düşünüyorum. Kaos, bilgisayar güvenliği hizmeti veren bir “endpoint protection” (uç nokta koruma) firması olan CrowdStrike’ın gönderdiği bir güncelleme ile başladı. CrowdStrike’ın güncellemesi sonucunda Microsoft Windows işletim sistemli bilgisayarlar çöktü ve bilgisayarların düzgün bir şekilde açılmasını engelleyen, Mavi Ölüm Ekranı olarak adlandırılan bir döngünün içine hapsoldular. Sağlık, eğitim, havacılık, bankacılık gibi çok farklı sektörlerde, milyonlarca bilgisayarı etkiledi; ameliyatlar ertelendi, uçaklar uçmadı, bankacılık işlemleri aksadı…

Görünürde olayın iki aktörü vardı: Microsoft ve Crowdstrike.

Decidim: Biz karar veririz

Decidim (http://decidim.org), Katalanca “karar verelim” veya “biz karar veririz” anlamına geliyor. Katılımcı demokrasi için bir dijital bir altyapı sağlıyor. Özgür yazılıma ve işbirliğine dayanan Decidim, herhangi bir kuruluşun (kamu kuruluşu, yerel belediye meclisi, dernek, üniversite, STK, mahalle, kooperatif vb) stratejik planlama, bütçe hazırlama, kamuoyu görüşünü alma, oylama yapma vb. için çok sayıda süreç oluşturmasına olanak sağlıyor. Ayrıca Decidim,

  • hükümet organlarını veya meclisleri (konseyler, kurullar, çalışma grupları vb) yapılandırma,
  • danışma kurulları oluşturma ve referandum yapma,
  • farklı karar alma süreçlerini tetiklemek için vatandaş veya üye girişimleri oluşturma,
  • geleneksel yüz yüze demokratik toplantıları (meclisler, konsey toplantıları, vb.) dijital dünyaya bağlama

olanaklarını da içeriyor.

Dijital Kamu Altyapıları

2000’li yılların başında her şeyin başına e harfi getirmek modaydı. E harfiyle nesnelerin, hizmetlerin, toplumsal ilişkilerin ve süreçlerin dijitalleşmesine işaret ediliyordu. E harfi sihirliydi. Dijitalleşmenin dokunduğu yerleri değiştirip dönüştüreceği ve bunun da yararlı sonuçları olacağı beklentisi yaygındı.

Beklentilerin en fazla olduğu yerlerin başında ise e-devlet hizmetleri vardı. Vatandaşlara devlet tarafından verilen hizmetlerin elektronik ortamda sunulması olarak tanımlayabileceğimiz e-devletle, yurttaşlar devlet kurumları tarafından sunulan hizmetlere internet üzerinden erişebilecek ve farklı devlet kurumları elektronik olarak birbirine bağlanabilecekti.

Yapay Zeka: Düşler, Gerçekler ve Sonuçlar

Mart 2018’de, Tesla Model X kullanan Apple mühendisi Walter (Wei Lun) Huang, aracının otobanda yolu bölen bariyere çarpması sonucunda hayatını kaybetmişti. Kaza sırasında Tesla’nın otomatik pilotu devredeydi. Elon Musk, kaza sonrasında yazdığı bir blog yazısında sürücünün kaza öncesinde defalarca uyarıldığını iddia etti. Musk’a göre bu uyarılar kazadan altı saniye önce verilmiş ve şoförden direksiyon başına geçmesi istenmişti. Dolayısıyla suçlu Tesla değil, aracı gerektiği gibi kullanamayan ve yola dikkat etmeyen Huang’dı.

Çin, Yapay Zekayı Nasıl Düzenliyor?

Teknoloji alanında ABD ve Çin arasında kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. Hem ABD hem de Çin, kendi teknolojik şirketleri ve uluslararası yatırımları aracılığıyla teknolojiyi ve teknolojik standartları şekillendirmeye çalışıyor. Ama ne yazık ki ülkemizde, Çin’deki gelişmeler ABD ve Avrupa’dakiler kadar ses getirmiyor. Zihnimizde oluşturduğumuz bir Çin resmi var. Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran bu resimde yan yana duruyor. Bu şer ittifakı (!) bizim özgür (?) internetimizin yerine sansüre dayalı kendi internetlerini dayatmaya çalışıyor ve diğer hükümetlere kötü örnek oluyor.

Öneri Sistemleri: Sınırlılıklar ve Sorunlar

Nasreddin Hoca, evinin damında çalışırken aşağıya düşer. Komşuları başına toplanır ve hocayı soru yağmuruna tutarlar: ‘Hocam, nasıl düştün, neden dikkat etmedin, kırık var mı…’ Hoca, sorulardan bunalır ve komşularına aralarında damdan düşen biri olup olmadığını sorar. ‘Yok’ yanıtını alınca da ‘Öyleyse boşuna konuşmayın, benim halimden ancak damdan düşen anlar’, der.

Aslında gündelik hayatımızda çoğu zaman Nasreddin Hoca’yı takip ederiz. Sadece daha iyi anlaşılmak ve dertleşmek için değil daha önce bizimle benzer sorunları yaşamış olanların deneyimlerine ve önerilerine daha çok önem verdiğimiz için yaparız bunu. Öneri sistemleri ise bu kendiliğinden eğilimimizi dijital dünyaya taşırlar. Artık benzer deneyimleri yaşamış kişileri kendimiz aramayız. Öneri sistemleri bunu otomatik olarak sağlarlar. Çevrimiçi dünyada dolaşırken sürekli önerilerle karşılaşırız. Video yayını yapan platformlar izleyeceğimiz videoları önerir; müzik yayını yapan platformlar hoşumuza gidecek müzikler önerir; sosyal medya platformları takip edebileceğimiz kişileri önerir ve beğenebileceğimiz içerikleri üst sıralara taşır; alışveriş siteleri satın alabileceğimiz ürünleri gösterir… Öneri sistemleri, dijital dünyanın olmazsa olmazıdır. Bizi gerçekten aradığımız şeylere yönlendirmeyi vadederler ve etkili önerilerde bulunarak, enformasyon denizinde boğulmamızı engellerler.

Yerel Yönetimlerde Teknolojik Egemenlik

On yıl önce, eski bir NSA (National Security Agency – ABD Ulusal Güvenlik Ajansı) çalışanı olan Edward Snowden’ın sızdırdığı verilerden söz ediyorduk. Snowden’a göre NSA, yasaların izin verdiğinden çok daha fazlasını yapıyordu. Suçlu veya şüpheli olmasına bakmaksızın toplumun geneline ait verileri topluyor, filtreliyor ve analiz ediyordu. Snowden’ın ifşaatlarına göre ABD, bilişim şirketlerinden belirli kişilere ait verileri alabiliyordu. ABD’li yetkililer, bunun sadece kanunlar çerçevesinde ve mahkeme kararıyla gerçekleştiğini söylüyorlardı. Fakat NSA’nın bu şirketlerin sunucularına doğrudan erişebildiğini gösteren belgeler vardı.

Bu ifşaatlar karşısında bir çoğumuz huzur içinde sıradanlığımıza sığınmıştık. Sonuçta istihbarat örgütleri için sıradan insanlardık; telefonumuzu dinleseler veya e-postalarımız okusalar ne olurdu? Böylece son on yılda teknoloji şirketlerinin topladığı verinin miktarı ve kapsamı arttı. Gündelik hayatımızla ilgileri derinleşti. İlk başta verilerin toplanması sadece sosyal medya ve akıllı telefon kullanımına dayanıyordu. Hâlâ inisiyatifin bizde olduğuna inanıyorduk. İstersek sosyal medyadan çıkabilir veya mahremiyetimizi tehdit eden uygulamaları telefonumuzdan silebilirdik! Teknolojiyle kurduğumuz ilişkide aktif öznelerdik ya da en azından öyle düşünüyorduk. Ancak akıllı şehir girişimleri ve uygulamalarıyla beraber veri ilişkilerinin daha pasif bir bileşeni haline geliyoruz. Bu tip uygulamalar gözetim ve veri toplamayı daha geniş ve derin gerçekleştiriyorlar. San Diego’da olduğu gibi trafiği kontrol etmek üzere konuşlandırılan sokak lambaları bunun yerine vatandaşları gözetlemek için kullanılabiliyor. Şirketler, şehirleri algoritmalarla optimize etme vaadiyle şehirlerin veri akışlarını tamamen kontrol etmeye çalışıyorlar. Böylece hem şehrin altyapısı (elektrik, su, kanalizasyon, ulaşım vs) üzerindeki etkilerini artırıyorlar hem de üretilen verilerin gelecekteki kullanımını tekellerine alıyorlar. Akıllı şehirleri tartışırken kendimizi baştan sona “akıllı” teknolojilerle yapılandırılmış şehirlerle sınırlamamak gerekiyor. Bir yerden bir yere nasıl gidileceğini tarif eden veya toplu taşıma araçlarına binmek için kullandığımız uygulamaları da bu kapsamda değerlendirebiliriz.

Veri Sahipliği Demokrasisi ve Dijital Sosyalizm

Sosyolog Zeynep Tüfekçi, altı yıl önceki TED konuşmasında, bipolar kişilik bozukluğunda mani döneminin ön belirtilerinin klinik semptomlardan önce sosyal medya paylaşımlarından anlaşılabileceğinden bahsediyordu. Mani döneminde insanlar alışveriş yapmaya daha meyilli oluyorlar. Kuşkusuz bu bilgi, iş modelleri hedefli reklamcılık üzerine kurulu şirketler (özellikle Google ve Facebook) için önemlidir (https://www.youtube.com/watch?v=iFTWM7HV2UI).

İş modeli hedefli reklamcılık üzerine kurulu bir şirket için çalışan bir yazılım mühendisi, internet kullanıcısının mani döneminde olup olmadığını tahmin edebileceği bilgisine ulaştığında bunu görmezden gelebilir mi? Etik bilgisi ve hassasiyetleri yüksek olduğu için bu durumu görmezden geldiğini varsayalım. Fakat bu bilgi, belirli kişilere belirli reklamları göstermeyi hedefleyen bir şirket için çalışan daha hırslı bir mühendisin gözlerini kamaştırabilir. Ayrıca insanların mani dönemindeki zaaflarından yararlanmakla “normal” insanların başka zaaflarından yararlanmak arasında bir fark var mıdır? Bu gibi durumlarda inisiyatifi teknoloji şirketlerine veya onlar adına (!) çalışan mühendislere bırakabilir miyiz?

Yapay Zekâ ve Alternatif Politikalar

İlk küresel “Yapay Zekâ Güvenliği Zirvesi”, 1-2 Kasım tarihlerinde Londra’da gerçekleşti. Zirvenin düzenlendiği yer, Bletchley Park, bilgisayar bilimi açısından tarihi bir öneme sahipti. Bletchley Park, II. Dünya Savaşı boyunca Nazi Almanyası’nın Enigma ve Lorenz şifrelerinin çözümünde bir üs olarak kullanılmıştı. Ülkemizin de katıldığı bu ilk küresel YZ (Yapay Zekâ) zirvesinde 28 ülkeden temsilci vardı.