İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, seçimden iki gün önce yaptığı bir açıklamada sporu yaşamın her dönemine ve alanına yayacaklarını belirtti (https://www.birgun.net/haber/imamoglu-ne-yapacaklarini-sasirdilar-259431). Spora olan ilgiyi artırmak, hem bireysel hem de takım sporlarını herkes için erişilebilir kılmak, spor tesisi olmayan mahalle bırakmamak, spor tesisi olmayan okulların belediye tesislerinden yararlanmasını sağlamak gibi güzel vaatleri vardı. İmamoğlu’nun İstanbul’u herkes için yürünebilir bir şehir haline getirme ve fiziksel olarak yaya ulaşımını iyileştirme vaadi de iç açıydı. Bunlar zaten yerel yönetimlerden beklediğimiz hizmetler.
Fakat daha sonra açıkladığı ‘İstanbul Yürü Be İstanbul’ adlı mobil uygulama hakkında ciddi endişelerim var. Bu uygulamayla İstanbullular yürüdükçe puan biriktirecekler ve kazandıkları puanları belediyenin ulaşım, kültür-sanat ve diğer sosyal etkinliklerinden ücretsiz faydalanmak için kullanabilecekler. Oyunlaştırma stratejisiyle insanlar yürümeye teşvik edilecek ve böylece kent hareketliliği artacak.
Verinin doğası, bu tip uygulamaları (iyi niyetli de olsa) tehlikeli kılıyor. En başta veri toplandığı yerde kalmıyor. Başka yerlere taşınıyor ve diğer veri kümeleriyle birleşiyor. Bugün insanları yürümeye teşvik etmek için kullanılacak bir uygulamayla toplanan veri yarın başka amaçlar için kullanılabilir. Çünkü şimdiye kadar böyle oldu ve bunun başka türlü olabilmesi için gerekli yasal düzenlemeler ve bunu uygulayacak irade olmadığı sürece böyle olmaya devam edecek. Birkaç yıl içinde belediyeler kendilerini akıllı şehir tartışmalarının içinde bulacak. Hazırlıksız ve şirketlere karşı savunmasız durumdayız.
Veriyi, gözetimi ve bunlara dayalı iş modellerini tartışmamız, farklı yerlerdeki deneyimleri incelememiz, toplumsal çıkarları gözeten politikalar geliştirebilmemiz gerekiyor. Sözkonusu iş modelleri giderek yaygınlaşıyor. Bu bağlamda, artık mahremiyet ve tekel gibi sözcüklerin yetersiz kaldığını savunan Shoshana Zuboff’un 2019 yılının başında yayımlanan Gözetim Kapitalizmi Çağı (The Age of Surveillance Capitalism) adlı kitabı gözetim uygulamalarını ve kuralsızlığı tartışmak için iyi bir başlangıç noktası olabilir.
Zuboff (2019), kapitalizmde gözetim kapitalizmi adını verdiği yönelimin ortaya çıkışını ve gelişimini inceliyor. Endüstriyel kapitalizmin doğaya zarar verme pahasına gelişmesi gibi artık gözetim kapitalizmi ile şekillendirilen enformasyon uygarlığı da insan doğası pahasına gelişiyor. Gözetim kapitalizminin insanlığı nasıl tehdit ettiği konusunu başka bir yazıda tartışacağım. Bu yazıda gözetim kapitalizminin gelişme koşulları ve şirketlerin stratejileri üzerinde durmak istiyorum. Bir zamanlar ben de Facebook yerine ademimerkeziyetçi sosyal ağları savunuyor, Chrome ve Explorer yerine Firefox kullanıyor, sosyal ağlarda ‘gereksiz’ paylaşımlar yapmamaya çalışıyordum. “Çevrimiçi ortamlarda paylaşım yaparken, paylaştığımız kişisel verilerin gelecekte olumsuz sonuçlar doğurabileceğini de düşünelim, paylaşım yaparken ilerisini de düşünerek hareket edelim. Kişisel veri güvenliği, kişinin kendisiyle başlar.” diyen Kişisel Verileri Koruma Kurumu Başkanı Prof. Dr. Faruk Bilir’in uyarılarına uyuyordum. Ancak yazının devamında tartışacağım gibi bu önlemler giderek anlamsızlaşıyor.
Zuboff’un (2019) çalışmasında, “yönetici kapitalizmi” kavramını ortaya atan Alfred Chandler’in ve dolayısıyla onun hocası Talcott Parsons’un tarihsel olaylara yaklaşımından kaynaklı çeşitli sorunlar var. Evgeny Morozov, Capitalism’s New Clothes (Kapitalizmin Yeni Elbiseleri) başlıklı yazısında Zuboff’un yararlandığı kuramsal çerçeveden kaynaklı sorunları ayrıntılı bir şekilde ele alıyor (https://thebaffler.com/latest/capitalisms-new-clothes-morozov). Parsons’a göre toplumsal sistemlerin belirli ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçların giderilmesi sisteme içseldir. Büyük tarihsel değişimlerde sosyal sistemlerin ihtiyaçları ve dolayısıyla onu oluşturan parçaların işlevleri ve işleyişleri de değişir. Bir adaptasyon süreci başlar ve tarihi Parsonsçu çerçevede değerlendiren tarihçiler bu sürece çalışırken değişen dış çevre koşullarında gerçekleşen başarılı ve başarısız adaptasyonlara yoğunlaşırlar, seçmeci bir tarih arayışıyla kendilerine kanıtlar ararlar. Morozov’a (2019) göre adaptasyona yapılan vurgu güç ilişkilerinin göz ardı edilmesine neden olur. Zuboff (2019) da bu hataya düşüyor. Bunun yanında gözetim kapitalizmi adını verdiği dönüşümde üretimden çok tüketime odaklanıyor. Kitabının adı her ne kadar gözetim kapitalizmi olsa da içinde bolca gözetim, biraz da kapitalizm var. Gözetim kapitalizminin bir zorunluluk olmadığını, kapitalizmin gözetim kapitalizminden farklı biçimde de gelişebileceğini, ama son yıllarda gözetim kapitalizminin hegemonyasını güçlendirdiğini, gözetim kapitalizminin günümüzde Apple’ın temsil ettiği veriyi sadece ürünlerini iyileştirmek için kullanan alternatiften daha tehlikeli olduğunu savunuyor.
Morozov’un (2019) eleştirileri son derece önemli. Buna karşın kendisinin de kabul ettiği gibi tüm kuramsal sorunlarına rağmen bu kitap insanların Google ve Facebook’u daha dikkatli izlemelerine neden olacaktır. Zuboff (2019) kitabında gözetim kapitalizminin toplum mühendisliği uygulamaları, insan doğası, hak ve özgürlükler üzerine etkileri gibi konuları da tartışıyor. Ama ben bu yazıda gözetim kapitalizmini var eden tarihsel koşullar ve şirketlerin bu koşullardan nasıl yararlandığı hakkında yazdıklarını odaklanacağım.
Gözetim Kapitalizmi Nedir?
20. yüzyıl sona ererken insanlar enformasyon teknolojileriyle gelen değişimi kavramaya ve adlandırmaya çalışıyorlardı. En yaygın adlandırmalar enformasyon toplumu ve bilgi toplumuydu. Dönemin önemli sosyal bilimcilerinden Manuel Castells ise enformasyonun her toplumda önemli olduğunu ve çağın farklılığını anlatmak için enformasyonel teriminin daha uygun olacağını savunuyordu. Castells enformasyonel terimini “enformasyon üretimi, işlenmesi ve aktarımının, bu tarihsel dönemde ortaya çıkan yeni teknolojik koşullar nedeniyle üretkenliğin ve gücün temel kaynağı haline geldiği özgül bir toplumsal örgütlenme biçimi”ni ifade etmek için kullanıyordu. Kapitalizm yerli yerindeydi ama yine de iyimserlik ve umut vardı. Sonraki yıllarda sosyal ağlarda örgütlenen toplumsal hareketlerle bu iyimserlik zirveye çıktı.
Günümüzde ise yüzyılın başındaki iyimserlikten eser kalmadı. Ne değişti? Zuboff (2019) bu değişimi işlevleri aynı ama vizyonları farklı iki akıllı ev uygulamasıyla anlatıyor: Aware Home (Uyanık Ev) ve Nest.
Gözetim kapitalizmi öncesinde bilişim sistemleri daha farklı değerlerle ele alınıyordu. 2000 yılında bir grup bilgisayar bilimcisi ve mühendisi Aware Home adlı projede bir araya gelir. Aware Home, her yerde olan bilişim (ubiquitous computing) için canlı bir laboratuvar olacaktır. Proje ekibi, canlı ve cansız süreçlerin, evin içindeki ayrıntılı bağlam bilinçli algılayıcılar ağı ve evin sakinlerinin giyeceği giyilebilir teknolojiler tarafından yakalandığı bir ev-insan simbiyozu (ortak yaşam) hayal etmektedir. Ekip, yeni veri sistemlerinin tamamen yeni bir veri alanı yaratacağını; bu bilgiye ve güce erişim hakkının ev sakinlerinde olması gerektiğini düşünmektedir. Tüm dijital yeniliklere rağmen ev, eski zamanlarda olduğu gibi içinde yaşayanların özel bir sığınağı olarak kalacaktır. Aware Home’un tasarımı bu düşünceler doğrultusunda şekillenir. Güven, bireyin kendi yaşamı üzerindeki egemenliği ve özel bir alan olarak evin dokunulmazlığı esas alınır.
2018’e gelindiğinde 36 milyar dolarlık bir akıllı ev piyasası vardır ve bu piyasanın 2023’te 151 milyar dolara erişeceği öngörülmektedir. Ancak Aware Home üzerine çalışan ekibin “bireyin kendi yaşamı üzerindeki egemenliği” düşüncesi yerini “şirketlerin bireyin yaşamı üzerindeki egemenliği”ne bırakmıştır.
Google’ın Nest adlı termostatı Aware Home’ın hedeflediklerini yapıyor: Kullanım ve ortam hakkında bilgi topluyor; ev sakinlerinin davranışlarından öğreniyor; fırın, yatak, araba gibi ağa bağlı diğer ürünlerden veri topluyor. Evde olağanüstü bir hareket algılandığında, sistem ışıkları yakabiliyor, ev sahibini ya da başkalarını durumdan haberdar edebiliyor. Nest, Google’ın diğer hizmetleriyle bir arada çalışabiliyor. Ama Aware Home’un aksine kullanıcılar kendi verilerine sahip değiller. Toplanan veri Google’ın sunucularına yükleniyor. Bu verilerin kullanım hakkı Google’da. Eğer cihazları sorunsuz bir biçimde kullanmaya devam etmek istiyorlarsa kullanıcıların önlerine gelen ve şirketin ev üzerindeki hakkını tanımlayan sözleşmeleri imzalamaktan başka çaresi yok. Aksi taktirde donmuş borular, çalışmayan duman alarmları ya da bilgisayar korsanı saldırılarıyla karşı karşıya kalabilirler.
Zuboff (2019), bireyi güçlendiren bilişim sistemlerinden bireyin üzerinde hakimiyet kuran bilişim sistemlerine nasıl ve neden geçtiğimizi, bunun sorumlulularını sorguluyor. Dijital rüya, yerini nasıl gözetim kapitalizmine bıraktı?
Zuboff (2019), Gözetim Kapitalizmi için aşağıdaki tanımları yapıyor:
- Gizli ticari çıkarma (extraction), tahmin ve satış uygulamaları için insan deneyimini ücretsiz bir hammadde olarak kabul eden bir ekonomik düzen
- Mal ve hizmetlerin üretiminin yeni bir küresel davranış değişikliği mimarisine dayandığı asalakça bir ekonomik mantık
- İnsanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir şekilde zenginliğin, bilginin ve gücün yoğunlaşmasıyla kendini gösteren kapitalizmin alçak bir mutasyonu
- Gözetim ekonomisinin temel çerçevesi
- 19. ve 20. yüzyıllarda endüstriyel kapitalizmin doğal dünya için bir tehdit olması gibi 21. yüzyılda insan doğası için ciddi bir tehdit
- Toplum üzerinde hakimiyet kuran ve piyasa demokrasisi için ürkütücü zorluklar çıkaran yeni bir araççı (instrumentarian) gücün kökeni
- Mutlak kesinliğe dayalı kolektif bir düzen dayatmayı hedefleyen bir hareket
- Yukarıdan bir darbeyle kritik insan haklarına el konulması: halkın egemenliğinin alaşağı edilmesi.
Zuboff (2019), gözetim kapitalizmin tarihte örneğine rastlanmamış bir olgu olduğu üzerinde duruyor ve halihazırda olan kavramlarımızla eksiksiz olarak anlaşılamayacağını öne sürüyor. Bugün gözetim kapitalizminin uygulamalarını çoğunlukla tekel ve mahremiyet kavramları çerçevesinde eleştiriyoruz. Zuboff (2019) gözetim kapitalistlerinin faaliyetlerinin tekelci olduğunu ve mahremiyeti tehdit ettiğini kabul ediyor. Bununla birlikte sözkonusu kavramların yeni rejimin en önemli ve benzeri görülmemiş gerçeklerini tanımlamak ve bunlara itiraz etmek konusunda yetersiz kaldığını düşünüyor.
Gözetim kapitalizminin bir araç ya da teknoloji olmadığına dikkati çeken Zuboff (2019), gözetim kapitalizmini “teknolojiyi içine çeken ve onu eyleme geçiren bir mantık” olarak ele alıyor. Gözetim kapitalizmini dijital teknolojilerden ayrı düşünemeyiz, ama gözetim kapitalizmi dijitalleşmeyle gelişen kapitalizmden farklıdır. Yeni rejimi anlamak için zaman zaman platform, algoritma, yapay zekası vb adlandırmalar kullanılıyor. Ancak gözetim kapitalizmi platformlardan, makine zekasından ve algoritmalardan yararlanıyor olsa da bunların hiçbirine indirgenemez. Büyük Beşlinin (Apple, Google, Amazon, Microsoft ve Facebook) benzer strateji ve çıkarları vardır. Fakat Apple diğerlerinden farklı olarak gözetim kapitalizmi doğrultusunda hareket etmemektedir (en azından şimdilik). Gözetim kapitalizminde veri toplama yöntemleri ve amaçları farklıdır. Bir firma kullanıcılarının izniyle ve sadece ürün ve hizmetlerini iyileştirmek amacıyla veri topluyorsa sadece kapitalizmi icra ediyordur.
Gözetim kapitalizmi çerçevesinde faaliyet gösteren şirketler ise elde ettikleri davranışsal verinin bir kısmını sundukları ürün ve hizmetleri geliştirmek ve iyileştirmek için kullanırlarken arta kalan davranışsal veriler makine zekası olarak bilinen ileri üretim süreçlerini beslemek için kullanılır. Bu üretim sürecinin sonunda şimdi, gelecekte ve daha sonra ne yapacağımızı öngören tahmin ürünleri çıkar. Kısacası,
- Gözetim kapitalistleri kullanıcıların kişisel verilerini satarak para kazanmazlar, tam tersine onları çok iyi korumak zorundadırlar.
- Gözetim kapitalistleri insanların hareketlerini yüksek bir kesinlikle tahmin edebilen tahmin ürünleri satarlar.
- Google ve Facebook gibi başlıca gözetim kapitalistlerinin müşterisi kullanıcıları değildir. Kullanıcılar, gözetim şirketlerinin davranışsal veri kaynağıdır.
- Gözetim kapitalistlerinin müşterileri tahmin ürünlerini satın alan diğer piyasa aktörleridir. Bu aktörler şimdi, gelecekte ve daha sonra ne yapacağımızı öğrenmek ve kendi çıkarları doğrultusunda uygun müdahalelerde bulunmak istedikleri için bu ürünlere para verirler.
Gözetim kapitalistleri, müşterilerine daha isabetli tahminler yapabilen tahmin ürünleri satabilmeleri için kişiler hakkında olabildiğince fazla veri toplamak ve veri akışını otomatikleştirmek zorundadırlar. Ancak gözetim kapitalistlerinin nihai hedefi insan davranışlarına müdahaledir. Tahmin ürünü, insanların davranışlarını alıcının çıkarları doğrultusunda yönlendirebildiği ve şekillendirebildiği ölçüde alıcılar için değerli olacaktır. Örneğin, bir uygulama alışkanlıklarınızı analiz ederek yemek yediğiniz saati tahmin edebilir. Ama buna konum bilginiz de eklendiğinde sizi yaklaşmakta olduğunuz bir Adana kebapçısına gidebileceğinizi tahmin edecektir. Ama ya vegansanız? Bu nedenle, daha kesin tahminler ve yönlendirmeler için daha doğru verilere gerek vardır.
Zuboff (2019) Google’ı, gözetim kapitalizminin Ford’u olarak görüyor. Ford gibi Google’ın da kapitalizme yeni bir model getirdiğini ve bu modelin hızla yaygınlaştığını savunuyor. Bu nedenle, Google’ın iş modeli ve stratejileri kitapta önemli bir yer tutuyor.
Gözetim kapitalizmi, Google tarafından icat edildi ve geliştirildi. Kısa bir süre sonra da Facebook ve Microsoft tarafından taklit edildi. Zuboff’a (2019) göre son zamanlarda Amazon da “kişiselleştirilmiş hizmetler” ve üçüncü taraf gelirler vurgusuyla gözetim kapitalizmine doğru hareket ediyor, Apple’ın durumu ise hâlâ belirsiz. Telekom şirketleri de gözetim kapitalizmi doğrultusunda saldırgan hamleler yapıyorlar. Gözetim kapitalizmi şu an için sadece reklamcılıkla ilgiliymiş gibi görünüyor. Ancak Zuboff (2019) Fordizmin sadece araba üretimiyle sınırlı kalmaması gibi gözetim kapitalizminin de reklamcılıkla sınırlı kalmayacağını ve Google’ın diğer şirketler için bir rol model olacağını iddia ediyor. Bu nedenle, Google’ın enformasyonel kapitalizmden gözetim kapitalizmine yolculuğu değişimi anlamak için önemli.
Google, 1998’de Larry Page ve Sergey Brin tarafından kuruldu. Şirket ilk yıllarında liberal Amerikan değerlerine bağlı tipik bir teknoloji şirketiydi. 2000’li yılların başında Google, arama yapan kullanıcıların hizmetleriyle etkileşiminden çıkan verilerin önemini keşfetti ve bu ham verileri toplamaya başladı. Zuboff’un (2019), Kenneth Cukier’dan aktardığı gibi 1990’larda diğer arama motorlarının da böyle bir şansı vardı ama kullanamamışlardı. Google, kullanıcı etkileşimlerinin bir yan ürünü olarak elde ettiği veriyi önce sunduğu arama hizmetini iyileştirmek için kullanmaya başladı. İnsanlar öğrenmek için Google’a başvuruyor, Google da insanlardan öğreniyordu. Bu karşılıklı ilişki sayesinde Google’ın algoritmaları daha isabetli sonuçlar vermeye ve bunun sonucunda arama motoru daha çok tercih edilmeye başladı. Bir diğer deyişle kullanıcıların ve arama motorunun birbirine ihtiyacı vardı. Böylece Google kendine biçtiği “dünyanın enformasyonunu organize etme ve bunu erişilebilir ve yararlı yapma” görevini başarıyla yerine getiriyordu.
Apple ve Amazon da benzer çevrimlerden yararlanarak ürünlerini ve hizmetlerini iyileştiriyorlardı. Fakat Google’ın ciddi bir sorunu vardı: Apple ve Amazon’un satacak ürünleri ve bunu talep eden müşterileri vardı. Google’ın ise sadece arama yapan kullanıcıları vardı ve onlar da Google’ın müşterisi değildi; ekonomik bir değişim, fiyat ve kâr yoktu. Arama hizmeti için kullanıcılardan bir ücret talep etmek ise riskli bir seçenekti. Forrester Research’tan bir analiste göre Google’ın para kazanabilmesi için fazla seçenek yoktu: Yahoo gibi bir portal açacak, bir portalla ortaklık yapacak ya da teknolojisini lisanslayıp büyük bir şirketin kendisini satın almasını bekleyecekti. Bu arada yatırımcılar, Google’ın geleceğinden endişe ediyor ve baskılarını artırıyorlardı.
Google ise giderek büyüyen veri hazinesinden, hesaplama gücünden ve sorguları reklamlarla eşleştirmedeki uzmanlığından yararlanabileceği farklı bir yol tercih etti. Reklamlar, arama sorgularında yer alan kelimelere göre gösterilmeyecek, davranışsal veriden yararlanarak belirli bir bireyi hedef alacaktı. Page ve Brin ilk başta pek istekli olmamalarına rağmen reklamların kendilerini kurtarabileceğini fark ettiler. Page, sonlarının Nicola Tesla gibi olmasını istemiyordu. İcat etmekten daha fazlasını yapmaları, para kazanmanın yollarını bulmaları gerekiyordu.
Bu radikal karar Google için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Kullanıcıların dijital arayüzlerle etkileşiminden elde edilen verinin bir kısmı yine kullanıcılara sunulan hizmetlerin iyileştirilmesi için kullanılacaktır. Onların Google’ı kullanmaya devam etmesinin bir gereğidir. Ama arta kalan veri bundan sonra reklamcılık dünyasına hizmet için kullanılacaktır. Bundan sonra Google dünyanın gördüğü en geniş kapsamlı ve teknolojik olarak gelişmiş hammadde (veri) tedarik operasyonlarını icat etmeyi ve kurumsallaştırmayı temel önceliği haline getirmeye başlar.
Zuboff’un (2019) yazdığı gibi reklamcılık bir tahmin oyunudur. Reklamın davranışlar üzerinde etkili olabilmesi için doğru mesajın, doğru zamanda ve doğru kişiye ulaştırılması gerekir. Google’a kadar reklamların sanatsallığı ve sağduyuya hitap etmesi ön plandadır. Ama reklamcılık bilimsel bir temelden yoksundur. Şimdi ise kullanıcıların çevrim içi ayak izlerinden elde ettiği davranışsal veriyi insanların belirli zamanda ne yaptığını, ne düşündüğü ve ne hissettiğini tahmin etmek için kullanmaya başlayan Google reklamcılığa giderek artan matematiksel bir kesinlik kazandırmaya başlamıştır. Bunun meyvelerini de toplar. 2002’de 347 milyon dolar olan geliri 2003’te 1,5 milyar dolara, 2004’te 3,4 milyar dolara ulaşır.
Google büyürken şirket kurucuları piyasa karşısında kendilerini sağlama almayı da ihmal etmediler. 2004’te Google halka arz edilirken şirketin kurucuları ikili hisse yapısını tercih ederek şirket içindeki hakimiyetlerini mutlaklaştırdılar. Bu yapıda, A ve B sınıfı hisseler vardı. A sınıfı hisselerin oy sayısı bir, B sınıfı hisselerin oy sayısı ise ondu. B sınıfı hisselerin çoğunu elinde tutan Brin ve Page, şirkete dışarıdan gelebilecek baskıları engelleyebilecekler ve çekinmeden radikal kararlar alabileceklerdi. 2011’de de C sınıfı, oy hakkı olmayan hisseleri piyasaya sürdüler. 2017’de Brin ve Page, B sınıfı hisselerin %83’üne sahipti ve oy oranları %51’di. Google, Silikon Vadisi’ndeki diğer şirketlere de örnek oldu. 2012’de Zuckerberg de Facebook’ta benzer bir hisse yapısını uygulayarak kontrolü ele geçirdi.
Kurucuların şirketlerinin tam kontrolünü ele geçirmesiyle Google ve Facebook arasında büyük bir yarış başladı. Yüz tanıma, artırılmış gerçeklik, derin öğrenme disiplinlerindeki çalışmalarını yoğunlaştırmaya ve bu alandaki şirketleri bir bir satın almaya başladılar. Fakat asıl hamle yeni veri kaynaklarının ele geçirilmesiydi. 2006’da Google, hissedarlarını şaşırtan bir hamleyle, henüz 1,5 yıllık bir startup olan ve telif hakları ihlali davalarıyla uğraşan Youtube’u 1,65 milyar dolara satın aldı. Facebook da henüz kar etmeyen bir startup olan sanal gerçeklik firması Oculus için 2 milyar dolar, WhatsApp için de 19 milyar dolar ödedi.
Google ve Facebook’un bu satın almaları çılgınlık olarak değerlendirildi. Google’ın CEO’su Schmidt bu alımın nedeni hakkında pek konuşmazken Zuckerberg hizmetleri milyarlarca kullanıcıya erişene kadar gelir elde etmeyi düşünmediklerini söylüyordu. Sonuçta ikili/üçlü hisse yapıları sayesinde her iki şirketin sahiplerinin bir yönetim kuruluna ya da hissedarlara hesap verme gibi bir zorunlulukları yoktu. Kamuoyuna da artık fazla bilgi vermemeyi tercih ediyorlardı.
2003 yılındaki Hedefli Reklamcılıkta Kullanmak İçin Kullanıcı Bilgileri Oluşturma (Generating User Information for Use in Targeted Advertising) başlıklı patentinde kullanıcı profili oluşturmak için hedeflediği iş modeli hakkında açık seçik bilgiler veren Google’ın gözetim kapitalizminde ilerledikçe ketumlaştığını da atlamamak gerekiyor. Günümüzde başta Google ve Facebook olmak üzere gözetim şirketleri, kişiler hakkında her şeyi bilmek isterlerken kendi faaliyetlerinin gizliliğine büyük önem veriyorlar. Google’ın patronları kamuoyuyla daha az ve dikkatli paylaşımlar yapıyorlar ve çalışanlardan faaliyetleri hakkında konuşmamaları isteniyor.
Gizlilik, gözetim şirketlerinin faaliyetlerini rahatça yürütebilmeleri için gerekliydi. Ama nasıl oluyor da bu kadar göz önünde olan şirketler böyle gizli faaliyetlerde bulunabiliyordu?
Bu gizli faaliyetlere geçmeden önce bunun için gerekli özgün tarihsel koşullara bakmakta fayda var.
Neoliberalizm ve 11 Eylül Saldırıları
Gözetim kapitalizmi özgün tarihsel koşullarda ortaya çıktı ve gelişti. Gözetim kapitalizmini dijital teknolojilerden bağımsız düşünemeyiz ama onun önünü açan neoliberalizm oldu. Neoliberalizme göre tüm düzenlemeler külfetliydi ve bürokrasi insanlar üzerinde egemenlik kurduğu için reddedilmeliydi. Firmaların kendi kendilerini düzenleyebilecekleri, kendi standartlarını koyabilecekleri ve bu standartlara uyup uymadıklarını izleyebilecekleri ve hatta kendi davranışlarını yargılayabilecekleri iddia ediliyordu. Ayrıca hükümet, ileri teknoloji firmalarıyla karşılaştırıldığında çok daha yavaş işleyen bir mekanizmaya sahipti. Hükümet teknolojiyi düzenlemeye çalışırken, teknoloji de hızla değiştiğinden yapılan düzenlemelerin geçerliliğini kaybettiği, teknoloji firmalarının sorunları yine teknolojik çözümlerle aşmasının daha verimli olacağı öne sürülüyordu.
Neoliberalizm rüzgarları esiyordu. Hükümet içinde de iş dünyasında da şirketlerin kendi kendini denetiminin kolektivizmin ve gücün merkezileşmesinin panzehri olduğu görüşü yaygındı. Ancak yine de 11 Eylül sonrası gelişen olağanüstü koşullar olmasaydı şirketlerin hareketleri kısıtlı olacaktı. 11 Eylül 2001’in hemen öncesinde, Suboff’un (2019) gözetim kapitalizmi adını verdiği durum henüz yokken bile mahremiyet ihlalleri gündemdeydi. FTC (ABD Federal Ticaret Komisyonu – Federal Trade Commission) düzenlemenin karşısında olmasına rağmen mahremiyet nedeniyle webin düzenlenmesini gündemine almak zorunda kalmıştı. 11 Eylül 2001’deki saldırılarla beraber her şey değişti, mahremiyet yerini güvenliğe bıraktı. Yalnız ABD’de değil Avrupa’da da istihbarat ve güvenlik güçlerinin yetkileri genişletildi. Normal şartlarda NSA’nın (ABD Ulusal Güvenlik Ajansı) da yasalara uyması gerekirdi. Fakat 11 Eylül sonrasında NSA daha serbest hareket etmeye başladı ve ardından hem Google’a ihtiyaç duyan hem de ona geniş bir hareket alanı sağlayan elverişli bir ortam ortaya çıktı.
Eğer terörist örgütler ABD’de bir saldırı hazırlığındaysa örgüt elemanlarının dijital izler bırakacakları ve bu izlerin birleştirilmesiyle saldırıların önlenebileceği düşüncesi yaygındı. Bu düşünce de internetteki her izi kayıt altına alma girişimleri için meşru bir ortam sağlıyordu. Bu dönemde istihbarat birimleri ve şirketler arasındaki işbirliği derinleşti. Demokratik sınırlamalara tabi hükümet organları, şirketlerin serbestliğinden yararlandılar. Şirketler de daha rahat hareket etmeye başladılar.
Zuboff’un (2019) işaret ettiği gibi Google bu dönemde dört temel alanda konumunu güçlendiren hamleler yaptı.
Birincisi, gözetim kapitalistlerini zenginleştiren verinin ABD başkan adaylarının seçimi kazanmasına da yardımcı olabileceğini göstermesiydi. Obama’nın 2008’deki seçim kampanyasında Google’ın CEO’su Schmidt ekiplerin organizasyonunda ve en yeni veri stratejilerinin uygulanmasında başrol oynadı. Schmidt seçim sonrasında da Obama’nın çok yakınındaydı.
İkinci önemli adım lobi faaliyetleriydi. Çevrimiçi mahremiyet korumalarını ortadan kaldırmak, düzenlemeleri sınırlamak ve yeni düzenleme girişimlerini zayıflatmak ve engellemek Google’ın iş modelinin sürekliliği için şarttı. Zuboff’un (2019) altını çizdiği gibi hem veri elde etme işinin kuralsız bir ortamda devam etmesi hem de verilerin sıfır maliyetli olması gerekiyordu. Lobi faaliyetleri için 2014’te 17 milyon dolardan fazla (neredeyse Facebook’un harcadığı paranın iki katı), 2018’de de 18 milyon dolardan fazla harcadı. Üstelik lobi faaliyetlerine ABD ile de sınırlı değildi, sık sık sorun yaşadığı AB’de de güçlü lobi faaliyetleri yürütüyordu.
Üçüncüsü, hükümetin ve Google’ın (ve onunla ilişkili firmaların) çalışanları arasındaki karşılıklı yer değiştirmelerdi. Obama döneminde 197 hükümet çalışanı Goggle’a ya da onunla ilişkili firmalara, 61 Google çalışanı da Beyaz Saray’a ya da diğer resmi kuruluşlara geçti.
Dördüncüsü, Google’ın akademik araştırmaları ve sivil toplum hareketlerini kendi uygulamalarının sorgulanmasını yumuşatacak ve kimi zaman da engelleyecek biçimde etkilemeseydi. Google, sahne arkasında hükümet düzenlemelerine karşı çıkan konuşmacıların katıldığı paneller düzenliyor; düzenleme, rekabet, patentler vb konularda Google’ı destekleyen araştırma ve politika raporları hazırlayan üniversite profesörlerini aktif olarak destekliyordu.
Böylece Google, kullanıcıların davranışsal verilerine ulaşabilmek için rahatça yeni alanlar açmaya başladı. E-posta, android, giyilebilir teknolojiler vb teknolojilerle hayatımıza daha çok girdi. Bundan sonra kayıt altına aldığı çevrimiçi dünyaya ek olarak çevrimdışı dünyayı fethe yöneldi.
Kuralsızlıktan Yararlanmanın Yolları
Google müşterilerini (kullanıcılarını değil!) daha çok mutlu edebilmek için web bağlantısı tıklarından ve arama sorgularından sonra yeni veri kaynakları etti: e-postalar, metinler, fotoğraflar, şarkılar, mesajlar, videolar, konumlar, iletişim örüntüleri, eğilimler, tercihler, ilgi alanları, duygular, hastalıklar, sosyal ağlar, alışverişler vs. Zuboff’un (2019) vurguladığı gibi Google bir arama şirketiydi ama akıllı ev cihazlarına, giyilebilir teknolojilere, sürücüsüz arabalara vb yatırım yapıyordu. Facebook bir sosyal ağdı ama drone ve artırılmış gerçeklik teknolojileri üzerine çalışmaktaydı. Hedef, kullanıcılar hakkında daha fazla veriye sahip olabilmekti.
Sürekli yeni veri kaynakları ve bunlardan yararlanmanın yolları aranıyor, test ediliyor ve işlevsel hale getiriliyordu. Gmail ve Android gibi ölçeklenebilir ürünler incelikle işleniyor ve kurumsallaştırılıyordu. “İşe yaramayan” ürünler ise terk ediliyordu (bkz. https://killedbygoogle.com/). Bir ürünün yolu tıkanırsa başka yollar aranıyordu. Bu sadece teknik bir beceri değildi. Kullanıcı verilerini ele geçirme süreci politik, iletişimsel, yönetimsel ve yasal stratejilerin bileşimiyle dikkatlice organize ediliyordu.
Daha önce belirttiğim gibi Google’ın tüm faaliyetleri görünür değildir. Örneğin Harvard Business School’dan Benjamin Edelman 2010 yılında Microsoft’un Internet Explorer tarayıcısında kullanılan ve google.com’a gitmeden arama yapmasını sağlayan Google Toolbar eklentisinin (diğer arama motorlarının sonuçları da dahil olmak üzere) açılan her web sitesinin URL adresini şirkete ilettiğini fark eder. Kullanıcılar bu eklentiyi kapatsalar bile eklenti sadece görünürde kapanmakta, kullanıcının web tarayıcısının izlenmesi devam etmektedir.
2008 yılında Google, mobil cihazlar için teknoloji üreticileri ve kablosuz operatörleri ile bir araya geldiğinde ilk akla gelen Google’ın Apple’le rekabet etmek istediğidir. Fakat Google, akıllı telefon ve tablet satmakla değil, veri hazinesini büyütmek ve reklamcılara sattığı tahmin ürünlerini iyileştirmekle ilgilenmektedir. Uygulamaların Google Play’e yüklendiği Android, iPhone’dan farklı olarak uygulama geliştiricilerin çok daha kolay katkıda bulunabildiği bir platformdur. Fakat Google Play’i cihazlarına önyüklemek isteyen üreticilerin lisans alması ve Google’ın diğer uygulamalarını (Arama, Gmail, Google Pay, Google Maps, Google Photos gibi) da kurması gerekmektedir. Bu uygulamalar satılan telefonu işlevselliğini artırır ve üreticinin çıkarına gibidir. Google ise kendine yeni veri toplama kanalları açmak istemekte ve var olan kanalları korumaktır. Bu bağlamda, 2009 yılında Google ve Motorola arasında çıkan sorun Google’ın “açık”lığının (ve platformda söz sahibi olmayan açık kaynaklı yazılımların) sınırlarını da gösteriyor. Motorola, Google’ın ücretsiz konum servisini daha iyi sonuç verdiğini düşündüğü Skyhook Wireless ile değiştirmek istediğinde Google buna şiddetle karşı çıkar ve iki şirket arasındaki anlaşmayı durdurmakla tehdit eder.
Zuboff’un (2019) aktardığı Exodus Privacy ve the Yale Privacy Lab’ın raporuna göre masum bir uygulama neredeyse hiç yoktur. Telefonunuzdaki uygulama sizi şimdi takip etmiyorsa bile sonraki hafta ya da ay izlemeye başlayabilir. Uygulama, temiz görünse bile içinde henüz tespit edilmemiş izsürücüler (tracker) olabilir. Geliştiriciler uygulamanın sonraki versiyonlarına izsürücü ekleyebilirler. Masum görünen hava durumu ve el feneri gibi uygulamalar bile saldırgan biçimde, akla hayale gelmeyecek veriler toplar. Örneğin, FidZup adlı izsürücü, ses yayıcı (sonic emitter) ve mobil telefonlar arasında bir iletişim geliştirmiştir. Alışveriş merkezlerinde veya dükkanlarda insan kulağı tarafından duyulamayan bir ses yayılmakta, akıllı telefon bu sesi alarak konumunu bildirmektedir. Elbette ki insanlar FidZup’ı değil Fransa’daki restoranlar ve oteller hakkında rehberlik yapan Bottin Gourmand gibi bir uygulamayı kurduklarını sanırlar ve takip edilirler.
Önceki bölümde, teknoloji şirketlerinin düzenlemeden kaçınmak için kendi kendilerini düzenleyebileceklerini, devletin hantal bürokrasinin hızla gelişen teknolojiye ayak uydurmakta zorlandığını, karşılaşılan sorunları teknolojik çözümlerle aşmanın daha hızlı ve verimli olduğunu iddia ettiklerini yazmıştım. Örneğin şöyle bir şey akla gelebilir: Android telefonlarda yukarıda belirtilen kötü uygulamaları tespit eden ve faaliyetlerini engelleyebilen bir teknik çözüm geliştirilemez mi? Belki geliştirilebilir ama Disconnect vakasının gösterdiği gibi geliştirilse bile Google buna izin vermeyecektir. 2011 yılında Google’ın iki eski çalışanı ve bir mahremiyet hakkı avukatı Disconnect, Inc. adlı şirketi kurar. Disconnect, masaüstü bilgisayarlar ve mobil cihazlar için geliştirdiği uygulamalarla kullanıcının mahremiyetini ve güvenliğini korumayı, gizli izsürücüleri tespit etmeyi hedeflemektedir. Disconnect’in hedefinde görünmez ve şüpheli ağ bağlantıları vardır. Ancak Google bu uygulamanın Google Play’de olmasını yasaklar!
Google (ve diğer gözetim kapitalistleri) Zubof’un (2019) anlattığı gibi sürekli veri elde edebilecekleri yeni kanallar yaratma peşindedir. Faaliyetlerini sınırlayan düzenlemelerin yokluğu ya da zayıflığı şirketlere engelsiz ve denetimsiz hareket edebilecekleri bir alan sağlar. Kullanıcıların verilerine el konulması dört adımda gerçekleşmektedir: Akın, alıştırma, uyarlama ve yönlendirme.
Akın aşamasında şirketler savunmasız gördüğü alanlara saldırır. Bu dizüstü bilgisayarınız, telefonunuz, bir web sayfası, yaşadığınız cadde, attığınız bir e-posta, web’de hediye aramanız, paylaştığınız fotoğraflar, ilgi alanlarınız, hisleriniz, yüzünüz vb. olabilir. Şirket, bir direnişle karşılaşana kadar verileri istifler. Kullanıcıları baştan çıkarır, ilk tepkileri görmezden gelir, rakiplerini ezmeye ve bitirmeye çalışır. Büyük kotalı e-posta hesaplarının ve ücretsiz bulut depolama servislerinin çıktığı zamanları, oyunları, servis olarak sunulan yazılımları hatırlayalım. Gerekli gördükleri durumlarda rakiplerinin parasını, zamanını ve kararlılığını yıpratmaya çalışırlar. Ama çoğu zaman faaliyetin ifşası ve direniş kaçınılmazdır. Zuboff’un (2019) listelediği gibi kitapların sayısallaştırılmasında, Google Street View’in Wi-Fi ve kamera aracılığıyla kişisel verileri toplamasında, sesli iletişimlerin kaydedilmesinde, mahremiyet ayarlarının atlatılmasında, arama sonuçlarının manipülasyonunda, arama verilerinin kapsamlı olarak saklanmasında, akıllı telefonların konum verilerinin takibinde, giyilebilir teknolojiler ve yüz tanıma yeteneklerinde, kullanıcı verilerinin ticari amaçlar için gizlice toplanmasında, kullanıcı profillerinin tüm Google uygulama ve cihazlarında bir araya getirilmesinde Google aleyhine açılmış çok sayıda dava vardır.
Zuboff’un (2019) ayrıntılı olarak ele aldığı Google Street View vakası veri toplamadaki pervasızlık için güzel bir örnek. Google, webdeki sayfaları kayıt altına aldıktan sonra Google Maps, Google Earth ve Google Street View ile yeryüzüne yöneldi. 2007’de sunduğu Google Street View uygulamasıyla kullanıcılar sokakları sanal olarak gezebiliyorlardı. Tabi Google’ın bu hizmeti verebilmesi için üzerinde tepesinde 360 dereceli kameralar olan araçlarının sokakların fotoğrafını çekmesi gerekiyordu. Hizmet başlatıldığında Google’ın mahremiyet danışmanı Peter Fleischer, yoldan geçen insanların mahremiyetine saygı duyduklarını ve istedikleri taktirde görüntülerinin kaldırılması için basit bir süreç geliştirdiklerini duyurdu. Yoldan geçen insanların görüntülerinin kaydedilmesi bile başlı başına bir sorundu ve çeşitli tepkilere neden oluyordu. Görünürde şirket insanları rahatsız eden bir faaliyette bulunmaktaydı; buna rağmen görünür ve tartışılabilir bir sorun vardı. Ama 2010 yılında Alman Federal Veri Koruma Komisyonu’nu sokaklarda dolaşan Street View arabalarının özel kablosuz ağlardan gizlice kişisel veri topladığını ilan ettiğinde sorunun bununla sınırlı olmadığı görüldü. Google sadece kablosuz ağların adını ve kablosuz yönlendiricilerin tanımlayıcı adreslerini topladığını ama ağdaki kişisel verileri toplamadığını söyleyerek suçlamaları reddetti. Fakat Almanya’daki bağımsız güvenlik uzmanlarının araştırması sonucunda Google, ağlara izinsiz sızdığını itiraf etmek zorunda kaldı. Kanada, Fransa ve Hollanda da Street View araçlarıyla Google’ın ağlardaki ad, telefon numarası, e-posta, konum, fotoğraf, video, ses, tarayıcı alışkanlıkları, web’de gezilen yerler gibi bilgileri aldığını keşfetti. 12 ülkede Google hakkında soruşturma başlatıldı. Google ise olayın sehven gerçekleştiğini, deneysel bir projede çalışan Google mühendisinin hatası olduğu belirterek kendini aklamaya çalıştı. Kablosuz ağlara izinsiz sızmanın proje yöneticilerinin bilgisi dışında gerçekleştiği ve Google politikalarını ihlal ettiği için mühendis hakkında şirket içi bir soruşturma başlatıldığını duyurdu. FCC’nin (Federal Communications Commission – ABD Federal Haberleşme Komisyonu) yürüttüğü soruşturma ise bir hata olmadığı, veri toplamanın bilinçli bir biçimde yapıldığını gösteriyordu.
Street View, tipik bir akın hamlesidir. Direnişle karşılaşıldığında ikinci aşamaya, alıştırmaya geçilecekti. FCC’nin soruşturma kapsamında Google’a gönderdiği mektuplar şirket tarafından geçiştirildi; olayın kahramanı mühendis ifade vermeyi reddetti. En sonunda da FCC, soruşturmaya engel olduğu için Google’a 25000 dolar ceza kesti. Street View, 2007’de yollara inmiş ve 2010 yılına kadar gayrımeşru yollardan üçte biri ABD’de olmak üzere 600 milyar byte kişisel veri toplamıştı. 2010’da skandalın ortaya çıkmasından sonra 2013 yılına kadar hakkında açılan birçok dava sonuçlanana kadar veri toplamaya devam etmiş olmaları da olası. Şirket, Street View ile kişisel veri toplamayı bıraktığını söyledi. Zuboff (2019), şirkete inanıp inanamayacağımızı sorguluyor, inansak bile Street View’in şimdiye kadar topladığı verinin yerli yerinde durduğuna dikkati çekiyor. Ayrıca şirket sorumluluğu tek bir mühendisin üzerine yıkarak ve gerçekte yaptığı işi perdeleyerek kamuoyunu uzun süre farklı bir anlatıyla oyaladılar.
Üçüncü aşamada Google, uygulamalarını değiştirmeye zorlandığında yüzeysel ama etkili taktiklerle hükümet yetkililerinin, mahkemelerin ve kamuoyunun istediği uyarlamaları yapar. Street View vakasında Japonya’da hükümetin talebi doğrultusunda tanımlanabilir yüz görüntülerini bulanıklaştırmayı kabul etti. Almanya için Street View’deki ev görüntülerini bulanıklaştırdı. En radikal karar Hamburg’daydı. İzinsiz veri toplaması nedeniyle 150000 avro ceza verdi ve Google elindeki verileri silmeyi kabul etmek zorunda kaldı.
Kısacası önce bir veri kaynağına saldırdı, sonra geri çekildi. Yetkililerin isteklerini yerine getirdi. Ama Google’ın yapamayacağı tek şey veri toplamayı bırakmaktır. Yönlendirme aşamasında şirket veri toplama operasyonlarını yönlendiren yeni söylem, yöntem ve tasarım öğeleri geliştirmek için yeniden harekete geçer. Yaşadığımız gerçek dünyayı tamamen sayısallaştırma gibi bir hedefleri olduğundan Street View’in durdurulması zaten söz konusu değildir. Daha iddialı hedeflerle, Pokemon Go ve Cartographer gibi uygulamalarla binaların içine girmenin yollarını arar, arabaların giremediği yerler için sırt çantaları, üç tekerlekli taşıma araçlar, kar arabaları ve çekme arabaların kullanımını özendirmeye çalışır.
Şirketler serbestçe hareket ettiği ve faaliyetleri düzenlenmediği için aynı senaryo (Google veya diğer şirketler tarafından) tekrar tekrar sahnelenir: Çocukları izleyen oyuncaklar, evleri dinleyen akıllı televizyonlar, abonelerini her yerde takip eden telekom şirketleri… Şirketlerin faaliyeti ortaya çıkana kadar zaten çok fazla veriyi stoklamış ve kullanmış olduklarından bundan sonraki yaptırımlar o kadar etkili olamamaktadır. Asıl sorun, ilk aşamanın nasıl engellenebileceğidir.
***
Google, Facebook ve diğer gözetim şirketleri mahremiyet ihlallerinden vazgeçebilirler mi? Zuboff’un (2019) yazdığı gibi gözetim kapitalistlerinden mahremiyet istemek veya internette ticari kapitalizmin sonlanması için lobi yapmak Henry Ford’dan Model T arabaları elle yapmasını veya bir zürafadan boynunu kısaltmasını istemek gibidir.
Bataklığı kurutmak gerekir.
Kaynaklar
Morozov, E. (2019). Capitalism’s New Clothes. The Baffler. February, 4.
Zuboff, S. (2019). The age of surveillance capitalism: The fight for a human future at the new frontier of power. Profile Books.
2 Yorum
yazılarınızı ara ara facebook’ta paylaşıyorum. umarım sizin için problem değildir.
Yazıları paylaşmanızdan memnun olurum.