"Enter"a basıp içeriğe geçin

YARIMADA

Yapay Zekânın Politikliği

OpenAI, ChatGPT’den birkaç ay sonra merakla beklenen GPT-4’ü çıkardı. OpenAI, beş yılda önemli bir yol katetti. GPT (Generative Pre-trained Transformer – Üretken Ön İşlemeli Dönüştürücü) ilk olarak 11 Haziran 2018’de yayımlanan “Üretken Ön Eğitimle Dil Anlayışını Geliştirme” başlıklı makalede tanıtılmıştı. O zamana kadar en iyi sinirsel NLP (Natural Language Processing – Doğal Dil İşleme) modelleri öncelikle büyük miktarlarda etiketlenmiş verilerden denetimli öğrenmeyi kullanıyordu. Bu yaklaşım maliyetli olduğu gibi özellikle açıklaması yeterli olmayan veri setlerinde sınırlı bir performans gösteriyordu. GPT’nin “yarı denetimli” yaklaşımı ise iki aşama içeriyordu. Denetimsiz üretken “ön işleme” aşamasında başlangıç parametrelerini ayarlamak için bir dil modelleme hedefi kullanılıyor. İkinci aşamada ise bir denetimli ayrıştırıcı, parametreleri hedeflenen göreve uyarlayarak ince ayar yapıyor. Kamunun kullanımına açılmayan GPT-1, 120 milyon parametreye sahipti. Modelin eğitiminde çeşitli türlerde 7000 yayınlanmamış kitaptan elde edilen 4,5 GB metin kullanılmıştı. 14 Şubat 2019’da çıkarılan GPT-2 ise 1,5 milyar parametreye sahipti ve eğitiminde Reddit’te oylanan 45 milyon web sayfasından, 40 GB metin ve 8 milyon belgeden yararlanılmıştı. 11 Haziran 2020’de çıkarılan GPT-3’te parametre sayısı 175 milyara ulaştı, eğitiminde kullanılan metin miktarı 570 GB oldu (https://en.wikipedia.org/wiki/Generative_pre-trained_transformer).

Dezenformasyon ve İfade Özgürlüğü

6 Şubat sabahı, yaşananlardan habersiz, gündemi öğrenmek için Twitter’a baktım ve yazılanları okudukça dehşete düştüm. Twitter, enkaz altında veya evde mahsur kalanların yardım çığlıklarıyla doluydu. Twitter, hem enkaz altında kalanlar hem de bölgeye örgütlü bir şekilde müdahale etmek isteyen gönüllüler için yaşamsal bir ortam haline gelmişti. Fakat 8 Şubat günü akşama doğru Twitter’dan gelen veri akışı yavaşladı. Benzer bir durum, 13 Kasım 2022’de İstanbul’da gerçekleşen terör saldırısı sonrasında da yaşanmıştı. Saldırı sonrasında önce yayın yasağı getirilmiş, sonra da Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından Facebook, Twitter, Instagram ve YouTube gibi sosyal medya platformlarına bant daraltma işlemi uygulanmıştı.

Altyapılaşan Bir Platform: Alibaba

ABD Başkanı Joe Biden, Ocak ayında Wall Street Journal’da yayımlanan yazısında Cumhuriyetçileri ve Demokratları teknoloji devlerinin suistimallerine karşı birleşmeye çağırdı. 2016 ABD seçimleri ve Facebook/Cambridge Analytica skandalından sonra teknoloji devlerinin iş modelleri ve yarattıkları sorunlar daha çok tartışılıyordu. Şirketler, en kişisel verileri topluyor, paylaşıyor ve kullanıyorlardı. İnsanların kendi platformlarında daha fazla zaman geçirmeleri için sıklıkla onları kutuplaştırıcı içeriklere yönlendiriyorlardı. Biden, teknoloji şirketlerini neden oldukları sorunlardan sorumlu tutacak güçlü bir yasanın hazırlanması için Demokratların ve Cumhuriyetçilerin bir araya gelmesi gerektiğini savunuyor (https://www.wsj.com/articles/unite-against-big-tech-abuses-social-media-privacy-competition-antitrust-children-algorithm-11673439411).

Yarı İletken Tedarik Zinciri

Otomotivden tarım ve sağlık sektörüne kadar bir çok sektör çip krizinden etkilendi. Otomobil üreticileri, üretimlerini kısmak zorunda kaldı. Tıbbi cihaz üreticileri, çiplere dayanan ultrason ekipmanları, kalp pilleri, ventilatörler gibi tıbbi cihazlara olan talebi karşılamakta zorlandı. Ani yükseliş ve düşüşler; çift haneli pazar büyümesi dönemlerini hemen durgunluk veya düşüşlerin takip etmesi yarı iletken pazarında sık karşılaşılan bir durumdu. Geçen yazıda, Mouré’dan (2022) aktardığım gibi bu ani yükseliş ve düşüşlerde şirketlerin iş stratejilerinin de rolü vardı. Ama şimdi tüm musibetler arka arkaya gelmişti: COVID-19, doğal felaketler ve ABD-Çin teknoloji savaşı.

Çip Krizi

27 Nisan 2007 tarihinde, Estonya hükümetinin Sovyetler’in Estonyalılar’ı Nazi işgalinden kurtarmasını simgeleyen Kızıl Ordu Anıtı’nı kaldırma kararı Estonya’daki Ruslar’ın tepkisini çeker. Ruslar sokağa dökülür; göstericilerle polisler arasında çatışmalar çıkar. Sokak gösterileriyle eş zamanlı olarak gelişmiş internet altyapısı ve internet üzerinden sunulan kamu hizmetlerinin yaygınlığı ile bilinen Estonya’ya karşı siber saldırılar gerçekleştirilir. DDoS (Distributed Denial of Service – Dağıtık Hizmet Engelleme) saldırılarıyla Estonyalılar’ın hükümet ve bankaların web sitelerinden hizmet alması engellenir.

8 Ağustos 2008’de de birçok Gürcü web sitesi saldırıya uğrar. Bazıları sadece DDoS saldırısına uğrarken bazılarının içeriği değiştirilir. Ancak Gürcistan, Estonya gibi gelişmiş İnternet altyapısına sahip ve gündelik yaşamın internete bağımlı olduğu bir ülke değildir. DDOS saldırıları Estonya’daki kadar etkili olmaz. Bir ülkenin internet altyapısının gelişmişliği, internet alt yapısına yapılan saldırıları daha etkili kılmaktadır.

Başka Bir Ulaşım, Başka Bir Şehir

Eylül ayında SEC (Securities and Exchange Commission – ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu), Oracle’ın 2016-2019 yılları arasında Yabancı Yolsuzluk Uygulamaları Yasası (FCPA) hükümlerini ihlal ettiğini duyurdu. SEC’e göre Oracle’ın Türkiye ve BAE’deki yan kuruluşları, Oracle politikalarını ve prosedürlerini ihlal ederek yabancı yetkililerin teknoloji konferanslarına katılmaları için rüşvet fonlarını kullanmıştı. Bu fonlar sayesinde yetkililerin aileleri uluslararası konferanslarda ve Kaliforniya’ya yapılan yan gezilerde kendilerine eşlik etmişti. Oracle, SEC’in iddiaları karşısında sessiz kalmayı tercih etti. Söz konusu iddiaları kabul eden ya da reddeden bir açıklama yapmadı ama hakkındaki yolsuzluk dosyasını kapatmak için SEC’in 23 milyon dolarlık cezasını ödemeyi kabul etti (https://www.sec.gov/news/press-release/2022-173).

Yapay Zekâ ve İnsan Hakları

Birçok insan YZ’den (yapay zekâ) korkuyor. Bir gün insansı robotların tüm insanlığı yok edebileceğini düşünüyorlar. Olabilir; ama şu anda bu korkunun kendisi Terminatör gibi insansı robotlardan çok daha tehlikeli. Çünkü gerçekte var olan sorunları fark edebilmemizi ve bunlara karşı çözümler geliştirebilmemizi engelliyor. YZ’yi teknik olarak farklı başlıklar altında ele alabiliriz: dar yapay zekâ, yapay genel zekâ, yapay süper zekâ; sembolik yapay zekâ, yapay öğrenme, derin öğrenme vb. Buna karşın, Dyer-Witheford, Kjøsen ve Steinhoff’un (2022) geçmişteki sosyalizm tartışmalarına atıfla, YZ hakkındaki dehşetli korkuları ve beklentileri bir yana bırakarak, bu teknolojilerin “deneysel ve eşitsiz benimsendiği bir aşamayı” belirtmek amacıyla kullandığı “reel (gerçekte var olan) YZ kapitalizmi ” adlandırmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Dyer-Witheford vd’nin (2022) belirttiği gibi YZ kapitalizmi duraklayabilir, sönebilir veya reel sosyalizm gibi patlayabilir. YZ ile donatılmış bir kapitalizmin gideceği yönler oldukça belirsiz. Şimdiki kapitalizm, artı değer üretiminin devam ettiği ama bir çok yönden eskisinden farklı bir sisteme evrilebilir. Ya da kendimizi tamamen farklı bir toplumsal oluşum içinde bulabiliriz. Gidişatın insanlık için iyi mi yoksa kötü mü olacağını şimdilik bilemeyiz. Ama YZ’nin bu süreçte oynayacağı rol, gerçekte (!) var olan sorunlara karşı vereceğimiz mücadelelere bağlı.

Geçmişten Geleceğe

2000’li yılların başında İnternet’in yaşamımızı değiştireceği söyleniyor ve İnternet önceki yüzyılların teknolojileri ile karşılaştırılıyordu. Evet, son yirmi yılda insanların yaşamında köklü değişiklikler oldu. Ama bu zaman zarfında, teknolojinin yaşam standardımızı artırdığını gerçekten söyleyebilir miyiz? İnternet sayesinde dışarı çıkmadan faturalarımızı ödüyor, alışveriş yapıyor ve farklı mekanlardaki insanlarla sohbet edebiliyoruz. Bunun gibi daha birçok kolaylıktan söz edebiliriz. Ancak diğer yandan son yıllarda gelir uçurumu giderek artıyor. İnsanlar; eğitim, sağlık, barınma gibi en temel haklardan yoksun olarak yaşamaya zorlanıyor. Günümüz teknolojisi sayesinde hayata geçirilebilen dijital platform ekonomileri güvencesizliği artırıyor. Hükümetlerin gözetim olanakları artıyor. İnternet ve sosyal medyayı hep ifade özgürlüğü bağlamında tartışmayı seviyoruz. Fakat Rusya-Ukrayna savaşı ve Joe Biden’in oğlunun telefon verilerinin sızdırılmasından sonra getirilen yasaklarda gördüğümüz gibi sosyal medya sansür ve yalan haber sarmalının içine hapsolmuş durumda. Geleneksel medya ise zaten uzun süredir yok! En kötüsü de teknoloji çevreyi tüketmek pahasına umarsızca ilerliyor ve yıkıyor. Bu yıkımı anlamak için elektronik atıklara ve kripto paralara bakmak bile yeterli.

Algoritma Sosyolojisi

Pandemiyle beraber hızlı bir dijitalleşme sürecine girdik. Uzaktan çalışma yaygınlaştı ve bir çok şirket pandemi sonrasında da buna devam etme kararı aldı. Öğrenciler uzun bir süre yüz yüze eğitimden uzak kaldılar ve eğitim süreci, dijital teknolojiler yardımıyla devam ettirilmeye çalışıldı. E-ticaret arttı ve analog dünyanın dükkanları dijital platformlara taşındı. Dijitalleşme tam anlamıyla tatmin edici değildi. Fakat bu süreçteki eksiklikler ve sorunlar, metaevren gibi dijitalleşme projelerinin vizyonlarının belirlenmesinde etkili oldu.

Bitcoin ve Güven

Mayıs ayında kripto paralarda sert bir düşüş yaşandı. Kripto pazarındaki en büyük üçüncü kararlı para olan TerraUSD (veya UST) ve piyasa değerine göre dördüncü en değerli kripto para birimi olan Luna âdeta sıfırlandı. 2018’de Güney Koreli girişimciler Daniel Shin ve Do Kwon tarafından geliştirilen Terra, kripto para sektöründe fiyat istikrarı sağlamayı hedefliyordu. Terra’daki bu düşüş, diğer kripto paraları da etkiledi. Bazı uzmanlar kripto paralardaki bu krizi 2008 krizine benzettiler. İronik bir şekilde, bitcoin, 2008 krizinin ertesinde krize yola açan koşulların eleştirisi üzerinde yükselmişti. Şimdi ise, David Gerard’ın Foreign Policy’deki yazısında belirttiği gibi 2008 mali krizine benzer bir durum vardı ve gerçek piyasalar da bu krizden etkilenebilirdi (https://foreignpolicy.com/2022/05/12/cryptocurrency-crash-2008-financial-crisis/). Allen (2022) de Şubat ayında yayımlanan bir çalışmasında 2008 krizinin dinamikleri ile kripto dünyası ve DeFi (merkezi olmayan finans) arasındaki paralelliklere işaret ediyor ve DeFi’nin 2008 krizi öncesinde yapılan birçok hatayı tekrarladığını savunuyordu.