Can Dündar’ın 10 Ocak 2025 tarihinde yayınladığı videonun başlığı “Küresel oligarşi, aşırı sağı pompalıyor”du. Dündar, Elon Musk’ın, Almanya’nın aşırı sağcı lideriyle röportaj yapmasını ve onu “başbakanlığın güçlü adayı” olarak pazarlamasını bir skandal olarak nitelendiriyordu. Röportaj, Hitler’in aslında komünist olduğu, Kaliforniya’da hırsızlığın serbest olduğu gibi kanıtsız iddialar, komplo teorileri ve yalanlarla doluydu. Musk, bir hafta önce de Die Welt’e yazdığı bir makalede aşırı sağcı AfD’den (Almanya için Alternatif) “Almanya için son umut kıvılcımı” diye söz etmişti (https://www.youtube.com/watch?v=LOIuO4U4CXY).
Kategori: Haktivizm
Web 2.0, on yıl önceki bir tartışma konusu. Web 2.0 terimi ilk kez bir web tasarımcısı ve yazar olan Darcy DiNucci tarafından kullanıldı. DiNucci, 1999 yılında yayımlanan bir yazısında webin kişisel bilgisayarın dışına çıkacağını; webe, televizyondan, arabadan ve cep telefonundan erişilebileceğini savunuyordu. DiNucci, çok ilerisini öngörmüştü (http://darcyd.com/fragmented_future.pdf).
MIT Technology Review dergisinin Ocak 2013 sayısı, “Büyük Veri Siyaseti Kurtaracak” kapağıyla çıkmıştı. Bilişim teknolojilerinin Obama’nın seçim zaferindeki payı ve Arap Baharı sonrası hala canlılığını koruyan sosyal medya platformları siyasette yeni bir dönemin habercisi olarak karşılanıyordu. İnsanlar akıllı telefonlarındaki kameralarla yaşadıkları veya tanık oldukları olayları kaydediyor ve anında tüm dünyayla paylaşıyordu. Ana akım medyanın görmediği veya göstermediği gelişmeler sosyal medyada hızla yayılıyordu. Ayrıca sosyal medya, muhaliflere yalnız olmadıklarını hissettiriyor ve muhalifler birbirlerinden güç alarak kentlerin meydanlarına akıyordu. Dünya, sosyal medyanın yardımıyla örgütlenen ayaklanmalarla sarsılırken Silikon Vadisi, dünyayı daha demokratik bir hale getirebilecek bir güce sahip olduğuna yürekten inandığı gibi insanları buna inandırabiliyordu.
Bir zamanlar bir web sitesini ziyaret etmek istediğimizde web tarayıcımızın (Firefox, Chrome, Internet Explorer, Safari vb) adres çubuğuna gitmek istediğimiz sitenin adresini (örneğin http://www.lkd.org.tr/) tam tamına yazardık. Adres çubuğuna yazılan http veya https web sitesine erişim protokolünü, www ise alt alanını gösterir. Http yerine başka bir protokol (örneğin ftp), www yerine özel bir alt alan adı (örneğin https://uye.lkd.org.tr/) da kullanılabilir. lkd.org.tr’deki tr, alan adının Türkiye’den olduğunu gösterir. Adreste org olduğu için de web sitesinin bir örgüte ait olduğunu anlarız.
11 Eylül 2001, veri toplama ve analizinde bir dönüm noktasıydı. İstihbarat servisleri daha önce de veri topluyordu ve kamuoyuna yansıyan, ABD’nin yönetiminde yürütülen ECHELON gibi geniş kapsamlı uluslararası istihbarat sistemleri vardı. Ama 11 Eylül’den sonra gündeme gelen gözetim projeleri daha farklıydı. Saldırganlardan biri ABD’ye öğrenci vizesiyle girmiş ve ticari havacılık kursu almıştı. 11 Eylül saldırganlarının beşi daha önceden FBI veritabanlarında bulunuyordu ve bu saldırganlardan biri sadece iki yıldır ABD’de olmasına rağmen 30 kredi kartına sahipti. Bill Clinton’a göre bunlar hayatın olağan akışına aykırı ve kuşkulanılması gereken verilerdi (Larose, 2005). Bundan sonraki yönelim, artık yalnızca şüpheli kişilerin izlenmesi değil bütünün izlenerek içindeki ayrıksı hareketlerin tespit edilmesi olacaktı.
George Orwell’in 1984’ü de Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünyası da uzak bir gelecekten bahseden karşı ütopyalardır. Her iki eser de günümüze dair önemli öngörülere sahiptir. Bugün artan mahremiyet ihlalleri ve gözetim uygulamaları nedeniyle sık sık 1984’ü anımsarız. Fakat 1984’ün hedefinde herhangi bir sistem değil Sovyetler Birliği vardır. Orwell o kadar başarılıdır ki şu an bile 1984’e en çok yaklaşan ülkeler hangileridir diye sorulsa ilk akla gelecek ülkeler yine Batı’nın azılı rakipleri Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore olacaktır. Ancak Cesur Yeni Dünya, ütopya ve karşı ütopyanın iç içe geçtiği, hatta karşı ütopyanın çoğu zaman ütopya olarak pazarlandığı günümüz dünyasına daha uygun düşmektedir.
Geçen yıl kasım ayında Alternatif Medya Derneği, Dmytri Kleiner’in Telekomünist Manifesto adlı çalışmasının Türkçe çevirisini yayımladı. Telekomünist Manifesto’nun özgün sürümünü http://networkcultures.org/publications/#netnotebook, Türkçe çevirisini ise http://sendika48.org/wp-content/uploads/2016/11/2016-telekomunist_manifesto_pdf.pdf (*) adreslerinden ücretsiz indirebilirsiniz. Kleiner (2016), çalışmasını manifesto olarak adlandırmasına karşın bunun “bütün bir kuramsal sistem, dogmatik bir inanç kümesi veya siyasal bir hareketin platformu anlamında bir bildirge” olmadığının altını çiziyor; başlangıç ve tanıtım amaçlı bir bildirge olduğunu belirtiyor. Manifesto, 2004-2008 yılları arasında Kleiner’ın kendisinin ürettiği ve üretimine katkıda bulunduğu, yeniden düzenlenen metinlerden oluşuyor.
1979 yılının mayıs ayında Omni [1] dergisinde yayımlanan “Sibernetik Savaşlar” başlıklı makalede Jonathan V. Post, bilgisayarın gelecekteki savaşlarda üstlenebileceği rolü tartışmaktadır. Post’a (1979) göre sibernetik savaş, bilgisayar ve savaş amacıyla kullanılabilen teknolojik gelişmelerin (robotlar, lazerler, füzeler, akıllı bombalar vb) birleşmesidir ve Üçüncü Dünya Savaşı dönemine işaret etmektedir. 1993’te ise John Arquilla ve David Ronfeldt, “Siber savaş geliyor!” başlıklı makalelerinde (http://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/reprints/2007/RAND_RP223.pdf) siber savaşı, 21. yüzyılın yıldırım harekatı (blitzkrieg) olarak değerlendirirler. Arquilla ve Ronfeldt’nin makalesi, siber savaşı modern bir bakış açısıyla tartışan, siber savaşı basitçe ordunun ve silah sistemlerinin bilgisayarlaşması olarak görmeyen ilk çalışmadır. Bu yeni savaş türünün hem olumlu (daha ucuz, kansız ve daha az riskli) hem de olumsuz (uluslar için geçmiştekinden çok daha büyük bir tehdit) olabileceğini belirtirler.
Ağustos ayı sonunda BBC Türkçe’de “İran milli internet ağı kurdu” başlıklı bir haber yayımlandı. Haberin devamında ise İran’ın milli internet kurma projesinin bütününün değil ama ilk aşamasının tamamlandığı belirtiliyordu. Milli internet fikri ilk kez 2010’da ortaya atılmış ve projenin 2015 yılında tamamlanması hedeflenmişti. Haberde İran hükümetinin ve muhaliflerin proje hakkındaki görüşlerine de yer veriliyordu. İran hükümeti, milli internetin “yüksek kalitede, hızlı ve az maliyetli” internet bağlantısı sağlayacağını iddia ederken muhalifler projenin iktidarın gözetim olanaklarını artıracağına dikkati çekiyorlardı (http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37212801). Yalnız İran’ın değil, yazının devamında tartışılan diğer aktörlerin de girişimleriyle İnternet yerini internetlere bırakıyor.