"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: Emek

Çip Krizi

27 Nisan 2007 tarihinde, Estonya hükümetinin Sovyetler’in Estonyalılar’ı Nazi işgalinden kurtarmasını simgeleyen Kızıl Ordu Anıtı’nı kaldırma kararı Estonya’daki Ruslar’ın tepkisini çeker. Ruslar sokağa dökülür; göstericilerle polisler arasında çatışmalar çıkar. Sokak gösterileriyle eş zamanlı olarak gelişmiş internet altyapısı ve internet üzerinden sunulan kamu hizmetlerinin yaygınlığı ile bilinen Estonya’ya karşı siber saldırılar gerçekleştirilir. DDoS (Distributed Denial of Service – Dağıtık Hizmet Engelleme) saldırılarıyla Estonyalılar’ın hükümet ve bankaların web sitelerinden hizmet alması engellenir.

8 Ağustos 2008’de de birçok Gürcü web sitesi saldırıya uğrar. Bazıları sadece DDoS saldırısına uğrarken bazılarının içeriği değiştirilir. Ancak Gürcistan, Estonya gibi gelişmiş İnternet altyapısına sahip ve gündelik yaşamın internete bağımlı olduğu bir ülke değildir. DDOS saldırıları Estonya’daki kadar etkili olmaz. Bir ülkenin internet altyapısının gelişmişliği, internet alt yapısına yapılan saldırıları daha etkili kılmaktadır.

Facebook’un Metaevreni

Geçtiğimiz ekim ayı sonunda Facebook, adını Meta olarak değiştireceğini duyurdu. Facebook, Instagram ve WhatsApp gibi sosyal medya platformları artık Meta çatısı altında yer alacak. Şirketlerin kendilerini yeniden adlandırması sık rastlanılan bir durum olmamasına karşın Facebook ilk değildi. 2011’de Netflix, video işini ikiye ayırmayı planladığını ve postayla DVD gönderim işini Qwikster şirketi adıyla yapacağını duyurmuştu. 2015’te de Google, uygulama ve hizmetlerini Alphabet adını verdiği bir üst şirketin altında bir araya getirmişti. Fakat bu gibi değişiklikler çoğunlukla büyük bir kurumsal yeniden yapılanmanın başlangıcında gerçekleşiyordu. Facebook’ta ise ne bir yeniden yapılandırma ne de yönetici değişikliği vardı. Mark Zuckerberg’in CEO’luğu ve şirketin geleceğini etkileyebilecek kararlardaki belirleyiciliği devam ediyordu.

Yapay Zeka ve Diğer Gerçekler

Uzunca bir süre iktisatçılar bilişim teknolojilerinin beklenen verimlilik artışını getirmediğine işaret ettiler. İktisadi büyüme konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Robert Solow 1987 yılında, bilgisayarların verimlilik istatistikleri dışında her yerde olduğunu belirtiyordu. Fakat 1990’ların ikinci yarısında, özellikle de internetin etkisiyle beraber bu durum değişmeye başladı.

Dijital Platform Çalışanları

Z kuşağı olarak adlandırılan gençlerin bir kısmı önümüzdeki seçimlerde oy kullanacak ve sonraki yıllarda da ülkenin geleceğini belirleyecekler. Bu nedenle siyasi partiler seçim stratejilerini bu kuşak etrafında biçimlendirmeye çalışıyorlar. Kendileri hakkında çok şey söyleniyor: bireyseller, kolay sıkılıyorlar, internet üzerinde sosyalleşiyorlar… Ancak Prof. Dr. Demet Lüküslü’nün belirttiği gibi kuşak tanımlamaları, diğer toplumsal kategoriler gibi homojen kategorilerden oluşmuyor ve çoğunlukla pazarlama ve insan kaynakları tarafından kullanılıyor (https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53250029).

Esnek Ekonomiler

İşçi ve işveren kimdir? Bir fabrika ortamında bu sorunun yanıtını vermek kolaydır. Tarafların sınıfsal konumları açık seçik ortadadır. Bir fabrikada işveren, işverenliğini inkar etmez. Bazen işçiler, “aynı gemideyiz” masallarına kapılsalar da ne işveren, işveren olduğunu ne de işçi, işçi olduğunu inkar eder. Ama aynı soruyu son yıllarda hızla yaygınlaşan dijital platformlar bağlamında ele aldığımızda işler karmaşıklaşır. Taraflar sınıfsal konumlarını inkar etmeye meyillidir. Goodwin’in (2015) işaret ettiği gibi dünyanın en büyük taksi şirketi Uber’in hiçbir aracı yoktur, dünyanın en popüler medyasına sahip olan Facebook içerik üretmemektedir, dünyanın en değerli perakendecisi Alibaba’nın envanteri yoktur ve dünyanın en büyük konaklama sağlayıcısı olan Airbnb’nin gayrimenkulü yoktur. Bu nedenle Uber taksi hizmeti sağlayan bir şirket olmadığını, bir teknoloji şirketi olduğunu iddia eder. Yalnız Uber değil, diğer dijital platformlar da bir işveren olduklarını reddederek kendilerini hizmet sağlayıcılar ve müşterileri/tüketicileri bir araya getiren bir teknoloji şirketi olarak göstermeye çalışırlar. Böylece işverenliğin yasal sorumluluklarından kaçabilirler!

Teknolojik Egemenlik

Yeni sosyal medya düzenlemesiyle artık bir dönemin sona erdiğini söyleyebiliriz. Uzun süredir uzatmaları oynuyorduk. Düzenleme, malumun ilamı oldu.

2010 yılına kadar üç internet modeli yarışıyordu (Feenberg, 2012): Enformasyon modeli, tüketim modeli ve topluluk modeli. Enformasyon modeli, internette enformasyonun dağıtımını hedefliyordu. İnternetin ilk günlerinden beri var olan bu model kişiler arası iletişimin enformasyon değişiminden daha çekici hale gelmesiyle beraber zayıfladı. Sonradan çıkan tüketim modeli, interneti küresel bir alışveriş merkezine çevirmeyi hedefliyordu. Kullanıcılar arası iletişime asgari düzeyde gereksinim duyuluyordu. Eğlence endüstrisi ve servis sağlayıcılar yıllarca interneti de televizyonlaştırmak için hem yasal hem de teknik alanda yoğun bir faaliyet gösterdiler. Topluluk modeli ise insanlar arası iletişime ve etkileşime dayanıyordu. İnternetin en başından beri amacı iletişimdi. Epostanın icadı, sadece makineler değil insanlar arasında da bir iletişim ağı kurulabileceğini göstermişti. 2000’li yıllarda çıkan sosyal medya, hem toplumun daha geniş kesimlerini internete taşıdı hem de insanlar arasındaki etkileşimi artırdı.

Dijital Sömürgecilik

Dünya tersine döndü. Daha önce Çin, ABD kökenli şirketlerin ülkesindeki faaliyetlerini sınırlıyor ve şirketleri kendi belirlediği kurallar çerçevesinde hareket etmeye zorluyordu. Bu da medyada Çin’in serbest piyasaya tahammülsüzlüğü olarak yer alıyordu. 2000’li yılların başında Microsoft, Çin pazarını hızla ele geçirmeye başladığında Çin tehlikeyi fark etmiş başta GNU/Linux olmak üzere özgür yazılımları bilişim politikalarının temel bir bileşeni olarak ele almaya başlamıştı. Sorun sadece ekonomik değildi. Microsoft yazılımlarında olan gizli arka kapılar, savaş zamanında ABD’nin Çin’in ağ yapısına ulaşmasına fırsat verebilirdi. Çinliler’e göre Microsoft’a bağımlılık, hızla dijitalleşen bir dünyada ülkenin anahtarlarını potansiyel bir düşmanın eline vermek anlamına geliyordu. Çin, sosyal medya uygulamalarına da benzer biçimde yaklaştı. Yabancı sosyal medya şirketlerinin faaliyetlerini kısıtlamaya çalıştı ve onların yerini alabilecek alternatif sosyal medya uygulamalarının geliştirilmesini sağladı. Özellikle kendi yurttaşlarının verilerinin ABD şirketlerinin kontrolünde olmaması için büyük çaba gösterdi. Şimdi ise ABD aynı politikaları, aynı gerekçelerle Çinli şirketlere karşı uygulamaya çalışıyor. Çinli şirketleri ulusal güvenliği için bir tehdit olarak görüyor. Ama daha önemlisi ABD, teknolojideki hegemonyasının zayıfladığının farkında.

Bir Kaynak Olarak Veri ve Dijital Zeka

Kanal İstanbul tartışmaları devam ederken 24 Aralık 2019 tarihinde “Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı”na ilişkin bir Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, Resmi Gazetede yayımlandı. Genelgede özellikle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanan “2020-2023 Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı”na (https://www.akillisehirler.gov.tr/wp-content/uploads/EylemPlani.pdf) vurgu yapılıyor. Söz konusu raporda akıllı şehirler, “Paydaşlar arası işbirliği ile hayata geçirilen, yeni teknolojileri ve yenilikçi yaklaşımları kullanan, veri ve uzmanlığa dayalı olarak gerekçelendirilen ve gelecekteki problem ve ihtiyaçları öngörerek hayata değer katan çözümler üreten daha yaşanabilir ve sürdürülebilir şehirler” olarak tanımlanıyor.

Yeni İnternete Doğru

Jeremy Corbyn liderliğindeki İngiltere İşçi Partisi erken genel seçimde ağır bir yenilgi aldı ve Corbyn istifa edeceğini açıkladı. Seçim sonuçlarının partisi için ağır bir yenilgi olduğunu kabul eden Corbyn, seçimi kaybetmiş olmalarına karşın seçim kampanyasında bir umut bildirisi sunduklarını söyledi. Seçim tartışmaları ağırlıkla Avrupa Birliği’nden çıkış üzerinde yoğunlaşırken gerçekten de İşçi Partisi’nin bu çemberin dışına çıkan, bir umut bildirisine yakışan, “devlet destekli, geniş bant internet hizmeti”gibi vaatleri vardı. Corbyn, 2030 yılına kadar tüm ev ve işyerlerine yüksek hızlı fiber erişim hizmeti sağlamayı vadediyordu.

Robotlar İnsanlık İçin Bir Tehdit Mi?

Boston Dynamics, dünyanın önde gelen robot üreticilerinden. Geliştirdikleri robotları incelemek için şirketin web sitesine (https://www.bostondynamics.com/robots) göz atabilirsiniz. Ana sayfada Spot, Handle, Pick ve Atlas adlı robotlar yer alıyor. Spot, çevik bir bir robot. Merdivenleri tırmanıp engebeli arazileri şimdiye kadar görülmemiş bir kolaylıkla katedebiliyor. Bunun yanında bina içinde kullanılabilecek kadar küçükler. Spot’un endüstriyel algılama ve uzaktan çalıştırma ihtiyaçlarını özerk olarak karşılayabileceği iddia ediliyor. Handle, ambarlardaki kutuları hareket ettirebiliyor. Kapladığı alanın küçük olması, yükseklere erişebilmesi ve görme sistemi sayesinde kamyonları boşaltabiliyor, taşıyıcıdan palete yükleme yapabiliyor, kutuları tesis içinde itebiliyor. Pick, derin öğrenmeden yararlanan görü (vision) işleme çözümüyle farklı depo takip kodlarıyla çalışabilen bir robot. Çok çeşitli kutuları hızlı bir şekilde paletlere yüklüyor. Henüz bir araştırma projesi olan Atlas ise robotlardan en çarpıcı olanı. Diğer robotlardan farklı olarak insansı bir görünüme sahip. Atlas, dünyanın en dinamik insansı robotu olmayı hedefliyor. Zıplıyor, takla atıyor, amuda kalkıyor, havada dönüyor. Ama şimdilik sadece bu kadar.