"Enter"a basıp içeriğe geçin

Türkiye’de Özgür Yazılım

2005 yılının ilk günleri Türkiye’deki özgür yazılımcılar için oldukça sıcak günlerdi ve özgür yazılımın Türkiye’de gelmiş olduğu aşamayı, bunu takiben gerçekleşen nitel sıçramayı göstermesi açısından da kritikti . Birincisi, hükumetin bilişim politikasındaki çelişkileri tüm açıklığıyla göstermekteydi. İkincisi ve daha önemlisi, özgür yazılımcılar, bilgisayarları başından kalkmış, belirli talepleri olan, eleştiren, eleştirdikleri yerine alternatif politikalar koyan özneler haline dönüşmüşlerdi.

Aslında burada “bilgisayarlarının başından kalkmak” deyimi pek doğru değil. Çünkü bu yazının ilerleyen bölümlerinde de göreceğimiz gibi, söz konusu olan 90’ların başından beri devam eden bir topluluğun kendini oluşturma süreciydi.

31 Ocak’ta Microsoft’un patronu Bill Gates’in, başbakan Erdoğan’ın davetlisi olarak ülkemize yaptığı ziyaret ve Türkiye’de bilişim sektörünün gelişimi adlı konferansa katılımı hükumetle Microsoft arasında bir yakınlaşmaya işaret ediyordu. Gates konferansta Türkiye’deki bilişim projelerine destek olacaklarına dair sözler vererek sıradan bir konuşma yaptı. Ancak Erdoğan’ın konuşması çelişkilerle doluydu, sözlerinin içeriği ile içinde bulunulan bağlam birbiriyle uyuşmuyordu. Erdoğan, bilişim güvenliğinden, yerli olmayan yazılıma güvenilemeyeceğinden bahsetmekteydi. Güvenlik sorununun aşılabilmesi için işletim sistemleri en ince ayrıntısına kadar incelenebilmeliydi. Erdoğan konuşmasında, açık formatların ve standartların birlikte çalışabilirlik için gerekliliğini vurgulamayı da ihmal etmedi. Birçok hükumetin, güvenlik ve birlikte çalışabilirlik hedefiyle özel mülk yazılımları (özellikle de Microsoft ürünlerini) terk edip özgür yazılım ürünlerine göç projesi başlattığı düşünüldüğünde, hükumetin Microsoft ile masaya oturuyor olması bile bile ladesti (kim bilir belki de Türkiye’yi her açıdan pazarlamaya kararlı olanların daha iyi anlaşma yapabilmek için geliştirdikleri bir taktikti.).

Fakat süreci ilginç kılan, aynı günlerde ulusal GNU/Linux dağıtımımız olan Pardus’un çıkışı oldu. Pardus, Uludağ projesinin bir ürünüydü. İlk yerli dağıtım değildi ama geliştirilmesi devlet tarafından desteklenen ilk dağıtımdı. Pardus, Microsoft’un Windows’una karşı somut bir alternatif sunarak Microsoft’tan ve Gates’in Türkiye’ye gelişinden rahatsız olanları hızla kendine çekiyordu. Uludağ proje ekibinin başarılı yönetimi, yeni kullanıcılar yaratmakla kalmadı, insanların Pardus’a katkı koyabilmesinin de önünü açtı. Artık, bilişim profesyonellerinden öğrencilere, sanatçılardan avukatlara geniş bir kullanıcı kitlesi benzer mesajları Pardus kullanıcı listelerine göndermeye başladı: “Ulusal bir işletim sistemimiz olduğu için çok mutluyum. Projeye katkıda bulunmak istiyorum.”

Teknik alanda yapılan bu meydan okuma, politik alanda da karşılığını buldu. Gates’in ziyareti sonrasında Açık Kaynak Kod Platformu kuruldu ve bir bildiri yayınlandı [1]. Bildiride açık kaynak kodun özel mülk yazılımlara karşı ciddi bir alternatif olduğu belirtilmekteydi. Platform adı olarak, “özgür yazılım”ın değil de, uluslarası arenadaki eğilimi takip ederek “açık kaynak kod”un kullanılmış olması ise manidardı. LKD (Linux Kullanıcıları Derneği) tarafından örgütlenen platform, sonraki süreçte belirgin bir etkinlik göstermedi. Fakat Türkiye’deki Özgür Yazılım/Açık Kaynak Kod çevrelerinin ilk somut ve örgütlü tepkisi olması açısından önemliydi.

Özgür Yazılım, hükumetin çelişik politikasına rağmen hala Türkiye’nin önünü açabilecek, bilişim alanındaki geri kalmışlığını aşabilecek göz ardı edilmemesi gereken bir alternatif olarak duruyor. Bu yazıda, Türkiye’deki Özgür Yazılım hareketinin gelişimi ve başlıca etkinlikleri anlatılacak. Bu doğrultuda, önce LKD’nin tarihsel gelişimi, daha sonra da Türkiye’deki yerelleştirme faaliyetlerinin özgür yazılımın gelişimi üzerindeki etkileri tartışılacak.

LKD

Bugün ülkemizde birçok insanın Özgür Yazılımla ilk tanışması Pardus’la oldu. Pardus, ülkemizde özgür yazılımın gelişimi açısından bir sıçrama yarattı. Aslında bugün Pardus’un başarısı 90lı yıllardan beri biriken emeğin, iğneyle kuyu kazarcasına çalışan birçok özgür yazılım gönüllüsünün eseri.

LKD’nin geçmişi 1992’lere kadar gitmekte. Linux kullanıcıları ilk kez 1993 yılında bir e-posta listesi üzerinden örgütlenmeye başladı. İlk yüz yüze toplantılarını ise 1995’te “Türkiye’de İnternet” konferansında gerçekleştirdiler. 1995’ten 2000’lere kadar daha çok sanal dünyada, bir kullanıcı grubu olarak örgütlendiler. Tartışmalar daha çok teknik konularda yardımlaşma üzerine odaklıydı. Fakat GNU/Linux kullanıcıları arasında yaygın olan ruh hali Türkiye’de de mevcuttu: GNU/Linux bir tutkuydu ve bu tutkuyu büyük bir aşkla henüz onunla tanışmamış olanlarla paylaşmak istiyorlardı. Dernekleşme talebi de buna bağlı olarak ortaya çıktı. GNU/Linux’u yaygınlaştırmak amacıyla geniş çaplı etkinlikler düzenlemek istiyorlardı. Fakat sadece sanal ortamda var olan bir kullanıcı grubu olmaları hem maddi hem de hukuksal olarak önlerini tıkıyordu.

Bu tıkanıklığı aşmak amacıyla kurulan LKD, 2001 yılı Kasım ayında ilk genel kurulunu yaptı. Derneğin adı “Linux Kullanıcıları”ydı, fakat hedeflenen tüm özgür yazılım/açık kaynak kullanıcılarını kapsayacak bir çatı örgütü olabilmekti. Ancak dernek daha sonraki süreçte sanal örgütlenmesini korudu. Derneğin hala fiziksel bir buluşma yeri yok. Tüm tartışmalar, başladığı gibi yine e-posta tartışma gruplarında devam ediyor [2]. Bir ayda dağıtılan mesaj sayısı ayda ortalama bir milyon ve LKD’nin ev sahipliğini yaptığı çeşitli Internet sunucularına gelen ziyaretçi sayısı ayda yirmi yedi bin civarında.

Tartışma listeleri LKD’nin ve dolayısıyla Türkiye’de özgür yazılımın gelişimine dair önemli ipucları veriyor. Örneğin özgür yazılım felsefesindeki açıklığa ve Türkçe’deki özgür kelimesinin İngilizce’deki free kelimesinin aksine açık seçik olmasına rağmen, 90’ların başında kimi kullanıcıların gayet bilinçli olarak özgür yazılımı parasız yazılım diye tercüme etmeleri ve özgür kelimesinden özenle kaçınmaları Türkiye’ye özgü bir durum olsa gerek. Hatta yine uzunca bir süre free, serbest olarak çevriliyor Türkçe’ye. Daha ilginci, LKD’nin ilk tüzüğünde de özgür yerine serbest kelimesine rastlıyoruz. Kimi kullanıcılar, neden özgür yerine serbest kelimesini kullandıklarını Türkiye’nin siyasal yapısına bağlıyorlar. Özgür Yazılım ve Açık Kaynak söylemi arasındaki farklar ancak birkaç yıl sonra belirginlik kazanıyor. LKD, 2004 yılında tüzüğündeki serbest sözcüğünü, aslıyla, özgür sözcüğü ile değiştiriyor. Genel felsefe olarak özgür yazılım benimseniyor, daha önce serbest yazılım diyen kullanıcılar genel kurul kararından sonra özgür yazılımı kullanmaya dikkat ediyorlar. Fakat söz iş modellerine geldiğinde, açık kaynak platformun kuruluş bildirisinde olduğu gibi “Açık Kaynak (Kod)” kullanılıyor. Özgür Yazılım ve açık kaynak kod arasındaki ayrımın netleşmesinin arkasında LKD listelerinden de izleyebileceğimiz gibi iki etken var.

Birincisi, dünyada olduğu gibi GNU/Linux gönüllülerinin okul sonrası hayatlarında en iyi bildikleri ve sevdikleri işi yapma arzusuyla piyasayla tanışmaları ve onun zorlamasıyla gerçekleşen dönüşümleri. GNU/Linux, bir eğlence nesnesinden ekonomik bir nesneye dönüşürken, aynı dönüşümün etkileri özneler üzerinde de gözleniyordu.

İkincisi, LKD’nin ve diğer ÖY/AKK gruplarının toplumsal pratiğinden kaynaklanıyor. Dünyadaki özgür yazılım, açık kaynak kod tartışması belirli toplumsal koşullar altında gerçekleşmişti. Bu koşulların yokluğu herhangi bir tartışmayı da yapay kılıyordu. Kaynak kodunun sürekli özgürlüğüne gereksinim duyan programcıların ve bu programcıların emeğinden karşılıksız faydalanmak isteyen firmaların olmadığı koşullarda böyle bir tartışmaya da gerek yoktu. Fakat LKD’nin etkinlikleri, çeşitli sanal gruplar tarafından gerçekleştirilen yerelleştirme faaliyetleri ve İnternet’in gelişimi ile uluslarası projelerde yer alan programcıların artmasıyla özgür yazılımdaki özgür kelimesinin aslında daha çok üretim özgürlüğüne dair olduğu yavaş yavaş netleşmeye başladı. Yine aynı dönemde Türkiye’de açık kaynak iş modelleri üzerine kurulu firmaların belirmesi, firmalarla özgür yazılım gönüllüleri arasında kimi zaman örtüşen kimi zaman da çakışan çıkarların belirleyici olduğu bir sürecin başlangıcı oldu.

LKD tüm bu süreçte sürükleyici bir rol üstlendi, dönüşürken, dönüştürdü. Üyesi olsun ya da olmasın bir çok kullanıcıyı ve meraklıyı listelerinde buluşturdu. Özellikle Türkiye’nin dört yanında verdiği ücretsiz seminerlerle geniş kitlelere ulaşmaya çalıştı. Ancak LKD yurtdışındaki kullanıcı gruplarının aksine GNU/Linux kullanımıyla sınırlı kalmadı. Türkiye’de e-dönüşüm projesinde etkin bir rol üstlendi.

Özgür Yazılımcılar Türkiye’de Ne Yapıyor?

Türkiye’deki özgür yazılımcılarının çalışmalarının odağında yerelleştirme faaliyetleri bulunuyor. Çeşitli uluslarası projelerde yer alıp yazılım geliştiren ya da yerel projelere katkıda bulunan çok sayıda yazılımcı var. Ancak ağırlıklı faaliyet, yerelleştirme .

Yerelleştirme, yaygın ve yanlış düşüncenin aksine İngilizce olan program menülerini Türkçe’ye çevirmekle sınırlı değil. Yerelleştirme, sözkonusu yazılımı hedeflenen ülkenin kültürüne ve bölgesel özelliklerine göre de dönüştürmeyi gerektiriyor. Örneğin, İngilizce’de 7.4 olan değer Türkçe’de 7,4 olarak ifade ediliyor. Ya da yüzde değerleri İngilizce’de 47% iken Türkçe’de %47 olarak ifade ediliyor.

Bu bağlamda yerelleştirme faaliyetleri salt özgür yazılıma özgür bir olgu değil. Bir firma, eğer ürününün yalnız ulusal düzeyde değil de, uluslarası düzeyde de kullanımını arzuluyorsa ürününü o ülkenin kültürüne göre uyarlamak zorunda. Ancak burada firma doğası gereği ancak karlı alanlara yönelecektir. Karlılık görmediği ülkeye yönelik bir yerelleştirme faaliyetine de girmeyecektir.

İşte özgür yazılımda kaynak kodunun herkesin eşit kullanımına açık olması, yerelleştirme faaliyetini firmanın inisiyatifine terk etmez. Eğer bir ülkenin insanları o ürünü kullanmak istiyorlarsa yapmaları gereken ilgili yazılımı kendi kültürlerine çevirmektir. Dolayısıyla, herkes kendi yetenekleri doğrultusunda yazılıma katkı sunar ve onu kendi ihtiyaçları doğrultusunda kullanır.

Türkiye’de çok geniş bir yerelleştirme faaliyeti vardır. GNU/Linux işletim sistemindeki yazılımların büyük bir kısmı yerelleştirilmiştir. OpenOffice, Firefox, Thunderbird GNU/Linux için olduğu gibi Windows için de yerelleştirilmiştir. Tüm bunların, salt gönüllü emek üzerine kurulu olduğunu özellikle belirtmek lazım.

Yerel GNU/Linux Dağıtımları: Turkuaz, Gelecek ve Pardus

GNU/Linux’un oldukça modüler bir yapısı var. Değişebilir özellikte çeşitli parçalardan oluşuyor. Bu değişebilirlik, GNU/Linux’a esnek bir yapı kazandırıyor. Farklı kişisel tercihlere göre oluşturulan bu farklı yapılandırmalara GNU/Linux dağıtımı adını veriyoruz. Tabi durum sadece farklı yapılandırmalarla sınırlı değil. Oluşturulan yapıyı güçlendirecek ek yazılımlar da geliştiriliyor.

Örneğin, herhangi bir GNU/Linux dağıtımı, belirli bir kullanıcı hedefine göre özelleşebiliyor. Slackware, sistemi en ince ayrıntısına kadar kurcalamak isteyenler için biçilmiş kaftanken, Suse, Mandriva ve Pardus daha az teknik bilgiye sahip kullanıcıları hedefleyen, kullanım kolaylığı olan dağıtımlar. Ayrıca, belirli ülkelerin belirli dağıtımlara öncelik vermesi de söz konusu. Örneğin Çin Red Flag’e, Almanya Suse’ye, Fransa Mandriva’ya ve Türkiye Pardus’a eğilim gösterebiliyor.

Yerel dağıtımlar, yerelleştirme faaliyetiyle doğrudan ilişkili. Hatta bu temel üzerinden yükseliyor diyebiliriz. Yerelleştirilen herhangi bir program (örneğin Firefox) diğer dağıtımlarda kullanıldığı gibi Türkiye’ye yönelik oluşturulacak dağıtımların da temelini oluşturuyor. Burada diyalektik bir ilişki de söz konusu. Yerel dağıtımlar, yerelleştirme faaliyetlerini de ateşliyor. Turkuaz’dan Pardus’a gelişen süreçte bu durum açık seçik gözlenebiliyor.

Örneğin, ilk yerel dağıtımımız olan Turkuaz, 1990’ların ikinci yarısında Türkçe bir işletim sistemi talebiyle ortaya çıktı. Proje on kişiyi aşmayan çekirdek ekip tarafından yürütülmekteydi, ama yoğun bir ilgiyle karşılaştı ve on kişi bir süre sonra yüz kişi oldu. Bu dönemde, her yerel dağıtımın başına gelen tartışmalar, Turkuaz’ın da başına geldi: Neden uluslarası Red Hat, Slackware gibi dağıtımlara katkı sunmuyoruz ve tekerleği yeniden keşfetmeye çalışıyoruz?

Turkuaz projesini yürüten Turgut Uyar ve arkadaşları yerel dağıtım oluşturma faaliyetlerinin diğer dağıtımlara da katkıda bulunacağını söyleyip bu eleştirilere karşı çıktılar. Nitekim haklı çıktılar. Örneğin, o zamanlarda Red Hat’in kurulumu sadece İngilizce’yken, Turkuaz projesinin sunduğu olanağı fark eden Red Hat önce Türkçe ve Portekizce dillerini kurulum dilleri arasına ekledi, sonra da diğer dilleri. Dolayısıyla, yerelleştirme faaliyetleri tüketen değil, aynı zamanda toplumsal bilgi birikimine katkıda bulunan faaliyetler olarak gelişti.

Turkuaz projesi, projede büyük emeği olan Turgut Uyar’ın projeden çekilmesiyle sönümlendi. Ancak uluslararası arenada kazanılan Red Hat örneğine ek olarak ulusal düzeyde de iki önemli başarı elde edildi: Birincisi, Turkuaz, GNU/Linux’un daha geniş kitlelere tanıtılmasına ön ayak oldu. İkincisi, insanların belirli bir hedef doğrultusunda bir araya gelerek güzel ürünler çıkarabileceğini gösterdi.

Turkuaz’dan sonra gelen diğer bir yerel dağıtımımız Gelecek. Turkuaz’a göre önemli bir avantajı, profesyonelce yürütülen bir dağıtım olmasıydı. Bu onun aynı zamanda en büyük dezavantajı oldu. Avantajı, kişilere değil de bir firmaya bağlı olması, kullanıcılara (özellikle kurumsal kullanıcılara) daha çok güven verebilmesiydi. Fakat, ticari bir firma tarafından geliştiriliyor olması gönüllü katkıların son derece sınırlı olmasına yol açtı.

Turkuaz ve Gelecek dışında kişisel çabalarla ya da son derece sınırlı gruplarla oluşturulan çeşitli yerel dağıtımlar da ortaya çıktı: Boreas, Turkix, Truva, Pratix. Fakat ne Turkuaz ve Gelecek, ne de bu dağıtımlar Pardus’un başarısına ulaşabildi.

Uludağ projesinin ürünü olan Pardus’un diğer dağıtımlara göre çok önemli bir avantajı vardı: Proje TÜBİTAK kontrolünde geliştiriliyordu ve projenin çekirdek ekibi devlet tarafından finanse ediliyordu. Dolayısıyla, Turkuaz’ın başına gelen son, en azından kısa vadede Pardus’un başına gelmeyecekti. Kamu tarafından finanse ediliyor olması, gönüllü katkıların önünü de açıyordu. Özgür yazılım gönüllüleri, firmaların ticari ürünlerine katkı vermekten kaçınırken, Pardus’un kamusal ve ulusal niteliği yalnız özgür yazılımcılar için değil, her türden bilgisayar meraklısı için bir çekim kaynağı oldu. Ayrıca Turkuaz’dan farklı olarak, özgür yazılım kullanıcılarının nicel ve nitel olarak belirli bir seviyeye ulaştığı tarihsel koşullarda ortaya çıkması büyük bir avantajdı.

Tüm bunların yanında, proje ekibinin bu nesnel avantajları çok güzel idare etmesi daha sonra geliştirilecek kamu destekli özgür yazılım projelerine örnek olabilmesi açısından önemliydi. Pardus’la beraber özgür yazılım lisansları somut bir tartışma konusu haline geldi. Proje yöneticileri sık sık kamu kaynaklarıyla geliştirilen bu projenin lisansının GPL (Genel Kamu Lisansı) olduğunu, kamudan alınanın yine kamuya döneceğini vurgulaması projeye olan gönüllü katkıları arttırdı.

Sonuçta Pardus, hem yerelleştirme faaliyetlerini bünyesinde barındıran hem de yeni eklemelerle zenginleşen yeni bir GNU/Linux dağıtımı ortaya çıktı. Ancak Türkiye oluşan üründen daha önemli bir kazanım elde etti: Pardus, salt tüketici etkinlikten uzaklaşan, tüketirken aynı zamanda üreten ve paylaşan kullanıcılar yarattı.

Hükumetin, Microsoft ile anlaşmalar yaparken bu kazanımı mutlaka dikkate alması gerekiyor. Bir yanda en az Windows kadar başarılı ve daha iyiye doğru yol alan Pardus ve buradan kazandığı deneyimle zenginleşen ulusal yazılım sektörü, diğer yanda ise çok büyük paralar akıtılan, insanları sınırlı kullanıcılar olarak gören, onları üretmeye teşvik etmeyen Microsoft ürünleri var. Microsoft ile Özgür Yazılım arasında yapılan tercih, Türkiye’nin bağımsızlığı üzerine yapılan bir tercih. Örneğin, Microsoft’la yakın ilişkiler kuran Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmenleri dolaylı olarak Microsoft ürünleri kullanmaya zorluyor. Çalışan personel, Internet Explorer dışındaki tarayıcılarla (örneğin Firefox’la) Personel Bilgi Sistemi’ne (http://ilsis.meb.gov.tr/) ulaşmaya çalıştığında aşağıdaki mesaj çıkıyor:

Tarayıcınız İlsisWeb tarafından şu an için desteklenmiyor.
Tarayıcınızı IE 5.0 veya daha üstüne güncelleyiniz.

Bu durum, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Microsoft’la kurduğu ilişkinin şimdiden nasıl sonuçlar verdiğini açık seçik gösteriyor.

Kaynakça

[1] http://acik-kaynak.org.tr/, son erişim 18 Eylül 2007.

[2] http://liste.linux.org.tr

(*) Ekim 2007′de Bilim ve Gelecek Dergisinde yayınlanmıştır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir