"Enter"a basıp içeriğe geçin

Çip Krizi

27 Nisan 2007 tarihinde, Estonya hükümetinin Sovyetler’in Estonyalılar’ı Nazi işgalinden kurtarmasını simgeleyen Kızıl Ordu Anıtı’nı kaldırma kararı Estonya’daki Ruslar’ın tepkisini çeker. Ruslar sokağa dökülür; göstericilerle polisler arasında çatışmalar çıkar. Sokak gösterileriyle eş zamanlı olarak gelişmiş internet altyapısı ve internet üzerinden sunulan kamu hizmetlerinin yaygınlığı ile bilinen Estonya’ya karşı siber saldırılar gerçekleştirilir. DDoS (Distributed Denial of Service – Dağıtık Hizmet Engelleme) saldırılarıyla Estonyalılar’ın hükümet ve bankaların web sitelerinden hizmet alması engellenir.

8 Ağustos 2008’de de birçok Gürcü web sitesi saldırıya uğrar. Bazıları sadece DDoS saldırısına uğrarken bazılarının içeriği değiştirilir. Ancak Gürcistan, Estonya gibi gelişmiş İnternet altyapısına sahip ve gündelik yaşamın internete bağımlı olduğu bir ülke değildir. DDOS saldırıları Estonya’daki kadar etkili olmaz. Bir ülkenin internet altyapısının gelişmişliği, internet alt yapısına yapılan saldırıları daha etkili kılmaktadır.

Aradan geçen 15 yılda, bir çok ülke Estonya gibi internete bağımlı hale geldi ve her geçen gün bu bağımlılık artıyor. İnternet altyapısına yapılacak bir saldırı hayatı felce uğratabilir. Ülkede internetin tamamen kesildiğini düşünelim. İnternet, gündelik yaşamın kalbine öyle bir yerleşti ki o olmadan nasıl yaşayacağımızı tahayyül etmek bile zor. Artık nasıl olsa gerektiğinde Google’da ararız diyerek kendi belleğimizi zorlamaya çalışmıyoruz. Bilmediğimiz bir yere giderken yolbul (navigasyon) araçlarına güveniyoruz. Hele gençler için internet, elektrik ve su gibi bir bir şey; öncesini bilmiyorlar. Tim Maughan, Sonsuz Ayrıntı adlı romanında internetin çöktüğü bir senaryoyu ele alır. Bir siber-terör saldırısı sonrasında internet tamamen kapanmış; küresel ticaret, seyahat ve iletişim çökmüş; modern yaşamı tanımlayan lüksler artık az bulunur hale gelmiştir.

Bugün böyle bir senaryoyu aklımıza bile getirmiyoruz. İnternetin ademimerkeziyetçi yapısının bu gibi genel çöküşlere izin vermeyeceğini düşünüyoruz. Fakat son zamanlarda yarı iletkenlerin tedarikinde yaşanan sorunlarla ilgili haberler okuyoruz. Yolun sonuna mı geldik? İnternetin, daha doğrusu bilişim teknolojilerinin temelini oluşturan yarı iletkenler birçok endüstrinin can damarı; ham petrol, rafine petrol ve arabalardan sonra ithalat ve ihracatta dünyanın en çok ticareti yapılan dördüncü ürünü. Modern arabalar, enerji şebekemiz, trafik yönetim sistemlerimiz, hastanelerimiz, borsalarımız, sigorta şirketlerimiz vs yarı iletkenlere dayanıyorlar. Yarı iletkenler, yapay zekâ, kuantum bilgisayarlar, otonom araçlar gibi ileri teknolojilerin temelini oluşturuyorlar (Kleinhans ve Baisakova, 2020). Özellikle pandemiyle beraber talebin karşılanamadığı konuşuluyor. Bu yılın birkaç haber başlığına bakalım:

6 Ocak 2022: Çip Krizinde Son Durum (Bu Sefer Eleman Sıkıntısı) (https://turk-internet.com/cip-krizinde-son-durum-bu-sefer-eleman-sikintisi/https://turk-internet.com/cip-krizinde-son-durum-bu-sefer-eleman-sikintisi/)

11 Ocak 2022: Çip Krizi 2024’e Kadar Sürebilir (https://turk-internet.com/cip-krizi-2024e-kadar-surebilir/)

1 Mayıs 2022: Çip Krizinin 2024′e Kadar Uzayacağı Düşünülüyor (https://turk-internet.com/cip-krizinin-2024%e2%80%b2e-kadar-uzayacagi-dusunuluyor/)

21 Ağustos 2022: Çip Krizi, Yeni Yatırımlar, Çip Kanunu Derken Tedarik Azlığı (https://turk-internet.com/cip-krizi-yeni-yatirimlar-cip-kanunu-derken-tedarik-azligi/)

20 Ekim 2022: Çip Krizi ve Emekli Promosyonu Bankaların Kart Yenilemelerini Zora Soktu (https://turk-internet.com/cip-krizi-ve-emekli-promosyonu-bankalarin-kart-yenilemelerini-zora-soktu/)

Meadway (2021), geçen yıl yayımlanan yazısında küresel yarı iletken kıtlığında üç etkene işaret ediyordu. Birincisi, virüs salgınları ve karantinalar nedeniyle Tayvan ve Güney Kore’deki fabrikaların kapanması, üretim ve dağıtımın kesintiye uğramasıydı. Koronavirüsün yarattığı küresel ulaşım sorunlarıyla beraber üreticilere silikon çip tedariki neredeyse tamamen bozuldu. İkincisi, hava sorunlarının bir dizi tesisteki üretim sürecini kesintiye uğratmasıydı. Tayvan’daki kuraklık, dünyanın en büyük tesisi TSMC’deki (Taiwan Semiconductor Manufacturing Company) üretimi olumsuz etkiledi. Silikon üretimi, işlemin saflığını korumak için büyük miktarlarda taze, süper temiz suya ihtiyaç duyuyor ve TSMC her gün 156000 ton su kullanıyor. Bunun yanında, şiddetli kış fırtınaları Teksas’taki çip üretim tesislerinde üretimi durdurdu. Üçüncüsü ise ABD-Çin teknoloji savaşı ile ilgili. ABD’nin ticaret tarifelerini öngören Çinli elektronik üreticileri, son birkaç yıldır silikon çipleri stokluyorlar. Huawei’nin 5G için TSMC tarafından üretilen Tiangang çipinden iki milyon adet satın aldığı tahmin ediliyor. Bu “envanter rekabeti”, bazı Çinli üreticilerin çipler için normalin 20 katına kadar fiyat ödemesine neden oldu.

Meadway’in (2021) yazısından bu yana bir yıl geçti. Şimdi de Rusya-Ukrayna savaşının çip krizine etkileri konuşuluyor (https://turk-internet.com/rusya-hammadde-tedarigini-kesti-yeni-bir-cip-krizi-kapida/).

Neden gereksinimi karşılayacak kadar çip üretemiyoruz?

Çin, son beş yıllık planında çip bağımsızlığını en yüksek ulusal öncelik olarak nitelendirdi. ABD Başkanı Joe Biden, yerli üretimi canlandırarak güvenli bir Amerikan tedarik zinciri kurma sözü verdi. Avrupa Birliği kendi çiplerini yapmanın yollarını araştırıyor. Dünyanın teknoloji devleri çip kriziyle yakından ilgileniyor. Ama hâlâ çip krizinden söz ediyoruz.

Çip krizini neden daha fazla çip üreterek çözemiyoruz? Bunun en basit nedeni çip yapmanın zor olması ve her geçen gün daha da zorlaşması. İngilizcede bir işin abartılacak kadar zor olmadığını belirtmek için “it is not rocket science” (birebir tercümesi, roket bilimi değil) deyimi kullanılır. Çip üretimi için ise bu deyim tam tersi anlamda kullanılıyor: Çip üretimi roket bilimi değil; çok daha zor (King, Leung ve Pogkas, 2021).

Yarı iletken üretim tesislerinin inşası yıllar alıyor ve bunun için milyarlarca dolar harcanıyor. Buna karşın, rekabet o kadar keskin ki şirketlerin üretimdeki uzmanlığı geride kaldığında oyunda saf dışı olabiliyorlar. Intel’in eski patronu Craig Barrett, şirketinin mikroişlemcilerinin şimdiye kadar insanlar tarafından yapılmış en karmaşık cihazlar olduğunu belirtiyor.

King vd’nin (2021) yazılarında anlattıkları gibi çip üretimi zor ve maliyetli bir süreç. Bir çipin üretilmesi tipik olarak üç aydan fazla sürüyor ve üretim süreci, dev fabrikaları, tozsuz odaları, milyonlarca dolarlık makineleri, erimiş kalay ve lazerleri içeriyor. Nihai hedef, silikon plakalarını transistör adı verilen milyarlarca küçük anahtardan oluşan bir ağa dönüştürmek.

Çipler telefon, bilgisayar, araba, çamaşır makinesi veya uydu cihazlarında temel bir öneme sahip. Çipler çoğunlukla yazılımı çalıştıran, verileri işleyen ve elektronik cihazların işlevlerini kontrol eden devre gruplarıdır. Bu devrelerin düzenlenmesi onlara özel amaçlarını veriyor. Çip şirketleri, çiplere daha fazla transistör yerleştirmeye, performanslarını artırmaya ve cihazları daha verimli hale getirmeye çalışıyorlar. Intel’in ilk mikroişlemcisi olan 4004, 1971’de piyasaya sürüldüğünde 10 mikron’luk düğüm boyutunda 2300 transistör içeriyordu. 2015-2020 yılları arasında Taiwan Semiconductor Manufacturing ve Samsung Electronics şirketlerinin daha iyi transistörlü, çipler üretmeye başlamasıyla beraber Intel’in liderliği sona erdi. Artık transistörlerin boyutu 5 nanometreye kadar indi ve çipler daha fazla transistör içermeye başladılar.

Çipler, çok steril (hatta ameliyathanelerden daha steril) ortamlarda üretiliyorlar. Bir transistör, bir virüsten çok daha küçük. Sadece bir toz zerresi bile milyonlarca doların çöpe atılmasına neden olabilir. Riskleri ortadan kaldırmak için üretim neredeyse tozsuz odalarda yapılıyor. Çipler, bir metreküp havada on toz parçacığının olduğu koşullarda üretilirken ameliyathanelerde bir metreküpte on bin toz parçacığı bulunabiliyor. Bu ortamı korumak için hava sürekli olarak filtreleniyor ve çok az insanın içeri girmesine izin veriliyor. Silikon plakalara insanlar tarafından dokunulmuyor veya plakalar havaya maruz bırakılmıyor.

Çipler, 100 kadar malzeme katmanından oluşuyor. Bunlar, tüm küçük transistörleri birbirine bağlayan karmaşık üç boyutlu yapılar oluşturmak için bir araya getiriliyor, daha sonra kısmen çıkarılıyorlar. Bu katmanlardan bazıları sadece bir atom inceliğinde. Üretim sürecinde sıcaklık, basınç ve elektrik ve manyetik alanlar gibi bir dizi değişkenin dengelenmesi gerekiyor. ASML Holding NV tarafından üretilen donanımlar, silikon üzerinde biriken malzemelere desenleri yakmak için ışık kullanıyor. Böylece oluşturulan modeller sonunda transistör haline geliyor. Süreç çok küçük bir ölçekte gerçekleşiyor. Bunun için genellikle sadece uzayda doğal olarak oluşan ekstrem ultraviyole (EUV) ışığı kullanılıyor. Gerekli ışığı kontrollü bir ortamda oluşturmak için kullanılan ASML makineleri, bir lazer darbesi ile erimiş kalay damlacıklarını imha ediyor. Metal buharlaştıkça gerekli EUV ışığını yayıyorlar. Fakat bu da yeterli olmuyor. Işığı daha ince bir dalga boyuna odaklamak için aynalar kullanılıyor.

Maliyet nedeniyle çip fabrikaları haftada yedi gün, günde 24 saat çalışıyor. Ayda 50.000 plaka üreten giriş seviyesi bir fabrika inşa etmek için yaklaşık 15 milyar dolar gerekiyor. Bu paranın çoğu özel ekipmanlara gidiyor. Aşağıda da gösterildiği gibi çip üretimi için kullanılan ekipmanın satışı 2015’ten bu yana ikiye katlandı. Bu yatırımın önemli bir kısmı fabrikaları daha ileri düzeyde olan üç büyük şirket (Intel, Samsung ve TSMC) tarafından yapıldı. TSMC, 2021 yılında yeni tesis ve ekipmanlar için 28 milyar dolar harcadı.

F akat dev tesisler inşa etmek için harcanan bu para kısa ömürlü oluyor. Çünkü beş yıl veya daha kısa sürede tesislerin modası geçiyor. Para kaybetmek istemeyen bir çip üreticisinin her bir tesisten üç milyar dolar kâr elde etmesi gerekiyor. Bu nedenle sadece en büyük şirketler (özellikle geçen yıl 188 milyar dolar gelir elde eden ilk üç şirket) birden fazla tesis inşa etmeyi göze alabiliyor.

2020’de Intel, Samsung ve TSMC, neredeyse sonraki en büyük 12 yonga üreticisinin toplamı kadar gelir elde etti. Şirketler, ürettikçe işlerinde iyileşiyorlar. Atılmayan çiplerin yüzdesi bir şirketin verimini gösteriyor ve şirketler, sektörde başarılı olabilmek için %90’ın üzerinde bir verime ulaşmalılar. Ancak çip üreticileri bu seviyeyi oldukça masraflı dersleri tekrar tekrar öğrenerek ve bu bilgi üzerine yenilerini ekleyerek aşabiliyorlar. Dolayısıyla sadece az sayıda şirket başarılı bir şekilde yoluna devam edebiliyor. Her yıl sevk edilen yaklaşık 1,4 milyar akıllı telefon işlemcisinin çoğu TSMC tarafından üretiliyor. Intel, bilgisayar işlemcileri pazarının %80’ine sahip. Samsung, bellek çipleri piyasasına hakim. Çin dahil herhangi bir aktörün bu oyuna dahil olması kolay değil.

Çip üretiminin zorluklarının yanında mevcut eksiklikte endüstrinin en büyük oyuncularının son yıllarda daha yüksek kâr marjlı çiplerin üretimine yönelmesinin ve daha az gelişmiş (ama hâlâ ihtiyaç duyulan!) çiplerden uzaklaşmasının payı da var. Büyük çip üreticileri iş stratejilerini 5G ve sunucular gibi yeni teknolojiler için gereken daha kârlı gelişmiş çipler üzerine kurdular. Fakat pandemiyle beraber tüketici taleplerinde köklü değişiklikler yaşandı. Çip üreticileri; otomobiller, bilgisayar monitörleri, hoparlörler ve ev aletleri gibi ürünlerde yaygın olarak kullanılan daha eski, daha az karmaşık yarı iletkenlere yönelik yüksek taleple başa çıkmakta yetersiz kaldılar (Jeong ve Strumpf, 2021).

Ayrıca çip diye genel bir ifade kullansak da farklı çip türleri olduğunu atlamamak gerekiyor. Otomobiller ve ev elektroniğinde daha basit bileşenler kullanılıyor. Örneğin, bir cihazdaki elektrik akışını düzenleyen güç yönetim çipleri veya bir dizi işlevi çalıştıran mikro denetleyiciler var. Ancak mevcut üretim hatlarını bir tür çip yapımından diğerine geçirmek kolay değil. Bazı çakışmalar olsa da farklı çip türlerinin yapılması için farklı ekipmanlar kullanılıyor. Fab adı verilen bir yarı iletken üretim tesisini inşa etmek ve donatmak genellikle en az iki yıl alıyor. Fablar oluşturulduktan sonra, bir çipin yapılması genellikle üç ay sürüyor. En gelişmiş olanlar için ise bu süre daha da uzun. Yarı iletken üreticileri, kısa ömürlü olabilecek talep artışlarına dayalı talep dalgalanmalarına karşı uzun vadeli harcama planlarını değiştirmek istemiyor. Çünkü tedarikçiler, panikleyen alıcıların sipariş hacimlerini artırması veya birden fazla şirkete sipariş vermesi nedeniyle talepteki artışa kuşkuyla yaklaşıyorlar (age).

Arz, Talep ve Kıtlık

Çip krizinde tartışma özellikle artan (veya dalgalanan) talep ile yetersiz arz arasındaki ilişki üzerinde gelişiyor. Samsung, çip arz ve talebinde ciddi bir dengesizlik olduğunu duyurdu. Finansal araştırma grubu The Oxford Club’ın eğitim kolu Investment U’ya göre yarı iletken sorununun en önemli noktası, çip talebi artarken arzın değişmemesiydi. Neoklasik ekonomiye göre, arz ve talep, alıcıların ve satıcıların belirli bir miktarda malı belirli bir fiyattan satın alma veya satma konusundaki toplam arzu veya niyetleri olarak tanımlanır. Diğer her şey aynı kalırsa, bir malın fiyatı artarsa, tüketicinin satın almak istediği miktar azalır. Alıcılar alabilecekleri en düşük fiyatı isterken satıcılar en yüksek fiyattan satmak ister. Böylece arz teorik olarak fiyatla birlikte büyürken talep daralır. Ellerindeki sınırlı kaynakları kullanan alıcı ve satıcılardan oluşan iki tarafın hedeflerine ulaşma çabaları, her iki tarafın da en iyi fiyatı elde ettikleri konusunda tatmin olduğu bir denge fiyat noktasında kesişme eğilimindedir. Mouré (2022) ise bir güç olarak sermaye teorisine dayanan çalışmasında neoklasik iktisadın arz-talep temelli yaklaşımının çip krizlerini açıklamakta yetersiz olduğunu savunuyor. Günümüzdeki çip krizini değerlendirirken Mouré’ın (2022) çalışmasının da göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum.

Örneğin, belirli bir fabrikada belirli bir zaman çerçevesinde fiziksel olarak üretilebilecek olandan daha fazla sayıda sipariş alınmış olduğu ve böylece talebin arzı aştığı belirtilebilir. Ama bu durumda da çip kullanıcılarının sipariş ettikleri çipleri gerçekten satın almak isteyip istemediklerini anlamak zordur. Çünkü kıtlık (daha doğrusu kıtlık olduğu iddia edilen) zamanlarında çip kullanıcıları farklı firmalara birden fazla sipariş verebilir ve daha sonra bazılarını iptal edebilir veya gereğinden fazla çip satın alabilir ve ardından fazlalığı satabilir. Bu durumda, neyin gerçek, neyin sahte talep olduğu nasıl belirlenecektir? Ayrıca bir çip fabrikasının gerçek kapasitesi nasıl tanımlanabilir? Fabrikalar nadiren tam kapasitede çalışır ve mevcut kapasite kullanım ölçümleri teknik kapasite kullanımını değil, kârlı kapasite kullanımını yansıtır. Bir firmanın belirli bir getiri oranı elde etme ihtiyacı, çip kullanıcılarının ihtiyaçlarını dikkate almanın dışında, doğru üretim seviyesi hakkındaki algılarını şekillendirir. Neoklasik ekonomi, tam teknik kullanım ile kârlı tam kullanımın eşdeğer olduğunu varsayar. Bununla birlikte, bu varsayım kabul edilmezse, kıtlığı tanımlamaya yönelik somut girişimler bile teorik ve metodolojik zorluklarla karşı karşıya kalır (age).

Mouré’a (2022) göre arz ve talep kavramları (ve dolaylı olarak kıtlık kavramı), ampirik olarak gözlemlenemedikleri için sınırlı bir kullanıma sahipler. Mouré (2022) bu sınırlılığı açıklamak için iki duruma işaret ediyor. Birincisi, teoriye göre, arz ve talep ancak mükemmel denge koşulları altında ampirik olarak bilinebilir. Kendiliğinden denge yalnızca tam rekabet koşulları altında gerçekleşir, yani her alıcı ve satıcının fiyatı etkileme kapasitesinin eşit derecede ihmal edilebilir olduğu varsayılmalıdır. Oysa gerçekte tam rekabet mevcut değildir. Çoğu sektör, birkaç büyük firmanın hakimiyetindedir. Yani tam rekabet değil, oligopol normdur. Tam rekabet varsayımı açıkça yanlış olduğundan, fiyatların arzı, talebi ve/veya diğer bazı faktörleri yansıtıp yansıtmadığını bilmenin bir yolu yoktur. İkincisi, arz ve talep eğrileri, tipik olarak, zaman içinde tek bir varsayımsal noktada bir emtia için denge noktasını temsil eder. Ancak gerçekte fiyatlar her zaman değişir ve değiştiğinde, değişikliklerin kendilerinin çok sayıda etkisi vardır. Tek bir fiyat, diğer tüm metaların arz ve talep eğrilerini değiştirmekle kalmaz, aynı zamanda bu işlemlerin içinde bulunduğu sosyal koşulları da değiştirebilir. Örneğin, fiyatlardaki tek bir değişiklik, alıcılar ve satıcılar arasında geliri yeniden dağıtacaktır. Arz ve talep gözlemlenemiyorsa, etkileriyle ilgili herhangi bir argüman tamamen metafizik olacaktır. Yanlışlanabilirlik ihtimali olmadan herhangi bir sonucu açıklamak için kullanılabilirler. Ama yanlışlanabilirlik olmadığında yarı iletken fiyatları yükseldiğinde, bu artışın talebin arzı aşmasından (veya arzın talebin altında kalmasından) kaynaklandığı iddiası doğrulanamaz veya çürütülemez.

Mouré’un (2022) çalışmasının temelini Nitzan ve Bichler’in Capital as Power: A Study of Order and Creorder adlı kitabı oluşturuyor. Nitzan ve Bichler, Thorstein Veblen’den esinlenerek toplumu iki farklı ama birbirinden bağımsız olan alanlar olarak ele alıyor: İş (business) ve endüstri. Veblen’e göre endüstri, toplumun kolektif olarak üretilen bilgisinden ve yaratıcı faaliyetinden oluşur. Öte yandan iş, yalnızca kârla ilgilidir. Veblen’in sabotaj dediği stratejik eylemde iş, endüstriyi dizginlemek için özel mülkiyet yasasını kullanır. Veblen’i takip eden Nitzan ve Bichler de kârın sosyal malların üretiminden değil, bir firmanın sosyal yaratıcılığı ve refahı stratejik olarak sınırlama yeteneğinden kaynaklandığını savunurlar. Bu bağlamda, iş dünyasının sabotajı iki biçimde ortaya çıkabilir. Birincisi, iş dünyasının sektörü daha kârlı amaçlara yönlendirmeye çalışmasıyla gerçekleşir. Örneğin, elektrikli toplu taşıma yerine bireysel olarak sahip olunan fosil yakıta bağımlı araba taşımacılığına yatırım yapılır veya başka türlü engellenebilecek sosyal veya çevresel nedenleri olan sorunları çözmek için özel ilaçlara dayalı çözümler uygulanır. Bu sabotaj biçimlerinin nicelleştirilmesi zordur ve genellikle karşı-olgusal argümanların varsayımına dayanır (gerçekte olan şey olmasaydı ne olabileceğine dair argümanlar). İkincisi sabotaj biçimi ise kapasitenin sistematik olarak yetersiz kullanılmasıdır. Bu sınırlamayı ölçmek daha kolaydır ve Mouré’un (2022) çalışması yarı iletkenlerdeki kıtlıkta böyle bir sabotajın olup olmadığını sorguluyor.

Bu sorgulamada Mouré (2022), Nitzan ve Bichler’in ele aldığı iki birikim stratejisine başvurur. Genişleme stratejisi, kuruluş boyutunun (çalışan sayısı) ortalamadan daha hızlı bir şekilde genişletilmesiyle gerçekleşir. İçsel olarak yeni yapılara (bina, teçhizat, donanım) veya yapıların genişletilmesine yönelik yapılan doğrudan yatırımlarla veya dışsal olarak birleşme ve satın almalar yoluyla elde edilebilir. Birleşme ve satın almalar, sektör genelinde genel üretim düzeyini artırmadan bir firmanın üretim payını artırdıkları için daha başarılı ve tercih edilen yaklaşımlardır. Derinleşme stratejisi ise organizasyonun göreceli büyüklüğüne odaklanan genişleme stratejisinin aksine çalışan başına kârı ortalamadan daha hızlı artırarak (veya daha yavaş düşürerek) bir firmanın göreceli kârını yükseltmeye odaklanır. Yarı iletkenlerin fiyatı, yarı iletken firmaları tarafından sağlanan üretim kapasitesi miktarıyla yakından ilişkilidir. Çip fiyatları, üretim kapasitesi azaldığında artma eğilimindedir veya daha spesifik olarak, üretim daha yavaş büyüdüğünde çip fiyatları daha yavaş düşer. Egemen yarı iletken sermayesi, yarı iletken üretimini sınırlayarak ve bunun sonucunda ortaya çıkan kıtlık atmosferini (sınırlar dahilinde) fiyatların yükseltilmesini haklı çıkarmak için kullanarak bir avantaj sağlar. Bir diğer deyişle, kapitalistler üretimi stratejik olarak sınırlayarak (yani bilinçli olarak kıtlık yaratarak) ürünleri için daha yüksek fiyatlar talep edebilirler. Dolayısıyla kıtlık neoklasik iktisat teorisine dayalı açıklamalarda olduğu gibi arz-talep dengesizliği ile değil egemen yarı iletken sermayesinin yeni üretken kapasiteye yapılan yatırımları stratejik olarak azaltmasıyla da gerçekleşebilir.

Büyük yarı iletken üreticileri, piyasa tarafından belirlenen fiyatlara basitçe teslim olmazlar. Süreci kendi çıkarlarına göre yeniden yapılandırmaya çalışırlar. ABD’de yarı iletken endüstrisinin gelişiminde ABD ordusunun ve hükümetin önemli payı vardır. Daha sonraki süreçte ordu ve hükümet daha geri planda kalmış olsa da Japon firmalarıyla rekabet kızıştığında yarı iletken sektörü yine hükümetin desteğine başvurdu. Japon üreticilerin rekabetini azaltmak ve üretimi kısıtlamak için koordineli siyasi baskı örgütlendi. Çip fiyatlarını artırmak için üretimin sınırlandırılmasını koordine eden yarı iletken üreticisi firmalar ve hükümet organlarından oluşan gevşek bir koalisyon oluştu. Sonrasında Japon firmaları pazar için rekabet etmek yerine pazar paylaşımının daha kârlı olacağını fark ettiler. Ancak büyük yarı iletken sermayesinin gücü mutlak değildir. 1987-1990’daki kıtlık politikalarının güçlü bir rakibin, Samsung’un, piyasaya girişinin önünü açması gibi istenmeyen (!) durumlar ortaya çıkabilir.

***

Günümüzde gerçek bir kıtlık yaşanıyor olabilir. Çip kıtlığı hakkında; çip üretiminin maliyetli bir iş olduğunu, doğal felaketler ve pandemi nedeniyle çip tedarik zincirinde sorunlar yaşandığını, pandemiyle beraber (özellikle uzaktan çalışma ve eğitim nedeniyle) talepte dalgalanmalar olduğunu, üretim sürecini daha ileri teknolojilere göre yapılandırmış olan başlıca çip üreticilerinin eski teknolojilere olan talebi karşılamakta yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. Ama Mouré’un (2022) da belirttiği gibi kıtlık algısının yarı iletken sermayesinin bilinçli iş stratejilerinin sonucunda da ortaya çıkabileceğini, en azından egemen yarı iletken sermayesinin fiyatların belirlenmesinde arz ve talep eğrilerinin kesişmesini bekleyen bir izleyici konumunda olmadığını unutmamak gerekiyor.

Ayrıca hükümet müdahalelerin yine ön planda olduğu bir sürecin içindeyiz. Blank (2020), 21. yüzyılda gelişmiş çip üretimini kontrol etmenin 20. yüzyılda petrol arzını kontrol etmek gibi olabileceğini savunuyor. Bu üretimi kontrol eden ülke, diğerlerinin askeri ve ekonomik gücünü kısıtlayabilir. ABD, tedarik zincirlerine müdahaleleriyle Çin’in gelişimini engellemeye çalışıyor. Çin de gelişmiş çipleri üretememenin önemli bir zafiyet olduğunun farkında. AB de Amerikan ve Çinli şirketlerden bağımsız bir teknoloji politikası oluşturmaya çalışıyor.

Yarı iletken endüstrisi, küresel olarak örgütlenen bir endüstriydi. Yarı iletkenlerin karmaşık bir üretim süreci var ve tedarik zincirinde farklı aktörler yer alıyor. Şimdi ise hükümetler daha korumacı politikalara yöneliyorlar. Bu nedenle yarı iletken krizi, neolibealizmin (Meadway, 2021) veya küreselleşmenin (Schewe, 2021) sonu olabilir. Başta ABD olmak üzere ülkelerin tedarik zincirine müdahaleleri ve onu yeniden yapılandırma girişimleri beklenmedik sonuçlar doğurabilir.

Kaynaklar:

Blank, S. (2020). The Chip Wars Of The 21st Century, https://warontherocks.com/2020/06/the-chip-wars-of-the-21st-century/, son erişim 15.11.2022

Jeong, E., Strumpf, D. (2021). Why the chip shortage is so hard to overcome. Wall Street J.

King, I., Leung, A., & Pogkas, D. (2021). The Chip Shortage Keeps Getting Worse. Why Can’t We Just Make More?, https://www.bloomberg.com/graphics/2021-chip-production-why-hard-to-make-semiconductors/, son erişim 15.11.2022

Kleinhans, J. P., & Baisakova, N. (2020). The Global Semiconductor Value Chain: A Technology Primer for Policy Makers. Stiftung Neue Verantwortung, Oktober.

Meadway, J. (2021). How the semiconductor crisis signals the end of neoliberalism, https://www.newstatesman.com/business/economics/2021/11/how-the-semiconductor-crisis-signals-the-end-of-neoliberalism, son erişim 15.11.2022

Mouré, C. (2022). No Shortage of Profit: Technological Change, Chip ‘Shortages’, and Capital Accumulation (Doctoral dissertation, York University Toronto).

Schewe, E. (2021). Semiconductor Shortages End an Era of Globalization, https://daily.jstor.org/semiconductor-shortages-end-an-era-of-globalization/, son erişim 15.11.2022

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir