Çinli bilimciler insanların yüzlerini çok uzak mesafeden net bir şekilde görüntüleyebilen bir kamera geliştirdiklerini duyurdular. Çin Haber Servisi, 500 megapiksel çözünürlüğe sahip kameranın 120 milyon piksel çözünürlüğe sahip insan gözünden çok daha ayrıntılı görüntüler yakalayabildiğini iddia ediyor. Kamerayla on binlerce insanla dolu bir stadyumdaki her insanın yüzünün açık bir biçimde yer aldığı panoramik bir fotoğraf çekilebilecek. Bu yeni teknolojinin YZ (yapay zeka), yüz tanıma, gerçek zamanlı takip ve bulut bilişim teknolojileriyle entegre edilmesiyle beraber hedeflenen bir insan yüzünü devasa veri yığınları içinde hızla tespit etmek olanaklı hale gelecek. Haberde, hükümetin hangi biriminin ya da ajansının bu sisteme talip olduğu hakkında bir bilgi yok. Ama bu yeni teknolojinin beklenildiği gibi kalabalıkları izlemek, suçluları tespit etmek ve kazaların önüne geçmek için kullanılacağı yönünde yapılan açıklamalar var (bkz. http://www.globaltimes.cn/content/1165190.shtml).
Kategori: Teknoloji Tarihi
Bloomberg’de yayımlanan “Bir Robot Servetinizi Kaybederse Kime Dava Açmalı?” (https://www.bloomberg.com/news/articles/2019-05-06/who-to-sue-when-a-robot-loses-your-fortune) başlıklı haberi okuyunca askerde cezalandırılan nesneler (tank, ağaç, tepe, taş vs) hakkında anlatılan hikayeleri anımsadım. İnsan olmayan bir varlığa dava açmak veya onu cezalandırmak akıldışı görünebilir. Ama son yıllardaki gelişmeleri ve uygulamaları düşününce bir tankı veya ağacı cezalandırmaktan daha farklı bir durumla karşı karşıya olduğumuz anlaşılacaktır. Algoritmik karar sistemleri gündelik hayatta çeşitli sorumlulukları yerine getiriyorlar ve hızla yaygınlaşıyorlar. Bu sistemlerde kullanılan algoritmaların insanlardan yalnız daha hızlı değil, daha doğru karar verdiğini de varsayıyoruz. Bu varsayım çoğunlukla doğru. Fakat işler her zaman yolunda gitmeyebilir. Algoritmaların kararları nedeniyle insanlar çeşitli biçimlerde mağdur olabilirler. Böyle sorunlar yaşandığında sorumluluk kimde olacak?
Geçen yazıda, Klaus Schwab’ın Dördüncü Sanayi Devrimi’ne ilişkin görüşlerine yer vermiştim. Schwab (2019), Dördüncü Sanayi Devrimi’ni son yıllarda gerçekleşen ve yeni kapılar açan dönüşümler dizisini tarif etmek için kullanıyor ve tamamlanmış bir devrimden değil iradi müdahalelerin belirleyici olacağı bir süreçten söz ediyordu. Bu yazıda, Dördüncü Sanayi Devrimi’ni daha eleştirel çalışmaların ışığı altında tartışmaya devam edeceğiz .
Avrupa Yönetim Forumu, İsviçreli bir akademisyen olan Klaus Schwab tarafından 1971’de kuruldu. Forum, ilk başlarda sadece şirket yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşirken 1974’te siyasi liderler de katılmaya başladı. 1987 yılında ise hem adını DEF (Dünya Ekonomik Forumu) olarak değiştirdi hem de uluslararası anlaşmazlıklara çözüm bulmayı hedefleyen bir platform olma vizyonuyla hareket etmeye başladı. Sonraki yıllarda DEF gerçekten de dünyanın çeşitli bölgelerindeki sorunların çözümü için uzlaşma platformu oldu. Savaşın eşiğine gelen Türkiye ve Yunanistan DEF gözetiminde Davos Bildirgesi’ni imzaladılar. Afrika Ulusal Kongresi Başkanı Nelson Mandela ile Güney Afrika Başkanı F.W. de Klerk ilk kez 1992’de DEF sayesinde bir araya geldi. 1994’te Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’la İsrail Başbakanı Shimon Peres’i bir araya getiren yine DEF’ti.
İnterneti icat edenlerin aklında bilgisayarları birbirine bağlayarak bir ağ oluşturmak vardır. Bunun için çalışan bilgisayar programcılarından biri olan Ray Tomlinson ise bambaşka bir dünyanın kapısını aralar. 1963’te Rensselaer Polytechnic Institute Elektrik Mühendisliği Bölümünden mezun olan ve eğitimine MIT’de devam eden Ray Tomlinson, 1965’te master derecesini aldıktan sonra bir süre doktora çalışmalarına devam eder. Daha sonra 1967’de BBN’de (Bolt, Beranek ve Newman) çalışmaya başlar. BBN’de internetin öncülü olan ARPANET (Advanced Research Projects Agency Network) için yazılım geliştirmektedir. Bir gün Tomlinson, iş arkadaşı Jerry Burchfiel’i çağırır ve eğlence amaçlı geliştirdiği “Mesaj Gönder” programını gösterir. Burchfiel, bunu kimseye göstermemesini, burada bununla uğraşmak için para almadıklarını söyler. Neyse ki ARPANET’i yöneten DARPA’nın (Defense Advanced Research Projects Agency) yöneticilerinden Larry Roberts’in bu yazılımdan haberdar olmasıyla beraber fazla endişelenmelerine gerek kalmaz. Mesaj gönderme programı Roberts’in çok hoşuna gider ve tüm iletişimini bu elektronik posta sistemini kullanarak yapmaya başlar (https://www.forbes.com/asap/1998/1005/126.html).
Frederick Winslow Taylor, 1856 yılında Philadelphia’da, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Harvard Üniversitesi’ne girerek babası gibi bir avukat olmayı planlıyordu. 1874’te Harvard’a giriş sınavlarını başarıyla geçmesine karşın gözlerindeki sorun nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı ve okumanın daha az önemli olduğu bir kariyere yönelerek aile dostlarına ait bir atölyede çıraklığa başladı. Dört yıllık çıraklık eğitimin sonunda işçi olarak girdiği Midvale Steelworks şirketinde hızla yükselerek sırasıyla zaman denetçisi, makinist, takım şefi, ustabaşı, yardımcı mühendis ve başmühendis pozisyonlarına getirildi. Bu hızlı yükselişte, Taylor’un yeteneklerinin yanında Midvale Steelworks’un ortaklarından ve yöneticilerinden Edward Clark’ın oğlunun Taylor’un kız kardeşiyle evli olmasının da payı olmuş olabilir. Ama son tahlilde Taylor, kapitalist işletmedeki akılcılaştırmayı gerçekleştiren başarılı bir mühendisti.
MIT Technology Review dergisinin Ocak 2013 sayısı, “Büyük Veri Siyaseti Kurtaracak” kapağıyla çıkmıştı. Bilişim teknolojilerinin Obama’nın seçim zaferindeki payı ve Arap Baharı sonrası hala canlılığını koruyan sosyal medya platformları siyasette yeni bir dönemin habercisi olarak karşılanıyordu. İnsanlar akıllı telefonlarındaki kameralarla yaşadıkları veya tanık oldukları olayları kaydediyor ve anında tüm dünyayla paylaşıyordu. Ana akım medyanın görmediği veya göstermediği gelişmeler sosyal medyada hızla yayılıyordu. Ayrıca sosyal medya, muhaliflere yalnız olmadıklarını hissettiriyor ve muhalifler birbirlerinden güç alarak kentlerin meydanlarına akıyordu. Dünya, sosyal medyanın yardımıyla örgütlenen ayaklanmalarla sarsılırken Silikon Vadisi, dünyayı daha demokratik bir hale getirebilecek bir güce sahip olduğuna yürekten inandığı gibi insanları buna inandırabiliyordu.
Son zamanlarda algoritma sözcüğüne haberlerde daha sık rastlıyoruz. Haber sitelerinde algoritma kelimesini (bkz https://www.ntv.com.tr/ara?q=algoritma) arattığımızda çok sayıda güncel haber listeleniyor. “WhatsApp, ‘herkesten sil’ özelliğini değiştirdi” () haberinde yeni algoritmayla “atılan mesajı silme” özelliğinin çalışma prensibinin değiştiği; “Pelikan yuvadan uçmaya hazırlanıyor” () haberinde Meteksan Savunma’nın geliştirdiği Pelikan Güdümlü Mermi Simülatörü’nün kullanıcıya farklı algoritma ve parametreleri deneyebilme imkanı verdiği; “Facebook kaç paranız olduğunu bilecek” () haberindeyse Facebook’un satın aldığı yeni algoritma anlatılıyor.
Her 100 metrede bir polis gözetleme binasının önünden geçiyorsunuz. Cadde köşelerine ve elektrik direklerine yerleştirilen kameralar yüzünüzü algılıyor ve hareketlerinizi takip ediyor. Farklı kontrol noktalarında polis memurları kimlik kartlarınızı, irisinizi ve telefonunuzun içeriğini tarıyor. Süper market ve bankalarda yeniden taranıyorsunuz. Çantanız x ışını cihazından geçerken polisler ellerindeki çubuklarla üstünüzü arıyor. Bu uygulama, özellikle belirli bir etnik gruba üyeyseniz geçerli. Biyometrik verileriniz, veritabanlarındaki kimlik bilgileriniz ile eşleştirildikten sonra güvenilir, normal ve tehlikeli olarak sınıflandırılıyorsunuz. Müze ve alışveriş merkezi gibi yerlere girişiniz, otellerde konaklamanız, yakıt almanız, bir apartman dairesini kiralamanız veya iş başvurunuz bu sınıflandırmaya göre değerlendiriliyor (https://www.nytimes.com/2018/02/03/opinion/sunday/china-surveillance-state-uighurs.html ve https://www.bloomberg.com/news/articles/2018-01-17/china-said-to-test-facial-recognition-fence-in-muslim-heavy-area).
2016’nın sonunda FCC (Federal Communications Commission – ABD Federal İletişim Komisyonu) üyesi Ajit Pai, ağ tarafsızlığının (net neutrality) ortadan kalkmasına sayılı günler kaldığını duyurmuştu. Donald Trump’ın 2012’den beri FCC üyesi olan Pai’yi 2017’nin Ocak ayında FCC Başkanı olarak atamasıyla beraber ağ tarafsızlığı tartışması yeniden alevlendi. Aralık ayında da üç Cumhuriyetçi ve iki Demokrat üyeden oluşan FCC, Cumhuriyetçi üyelerin desteğiyle Obama döneminin ağ tarafsızlığı ilkelerinin yürürlükten kaldırılması için harekete geçti.
Hatırlanacağı üzere 2015’te FCC önce interneti daha az düzenlenen enformasyon hizmetleri sınıfından çıkararak daha katı düzenlenen telekomünikasyon hizmetleri sınıfı altına almış daha sonra da hem sabit hem de mobil geniş bant hizmetleri için geçerli olacak Açık İnternet İlkeleri’ni ilan etmişti. Açık İnternet İlkeri’ne göre geniş bant sağlayıcıların,
- yasal içeriklere, uygulamalara, hizmetlere ve zararsız cihazlara erişimi engellemesi,
- yasal internet trafiğine içerik, uygulama, hizmet ve cihaz temelinde müdahale etmesi,
- ödemeyle bazı trafiği önceliklendiremesi
yasaklanıyordu.