"Enter"a basıp içeriğe geçin

Kategori: Mahremiyet

Şifrepunk Hareketi

Dünyada bir hayalet dolaşıyor, kripto anarşi hayaleti.

Şifrepunk hareketinin kurucularından Timothy C May’in 1992 yılında yazdığı Kripto Anarşist Manitesto’su (http://www.activism.net/cypherpunk/crypto-anarchy.html) bu tanıdık sözlerle başlıyordu. Şifrepunklar, yıllardır bilişim teknolojilerini kullananlar ve geliştirenler olarak bu teknolojilerin sunduğu anonimlik olanağının farkındaydılar. May gibi bir çok şifrepunk dünyanın sayılı üniversitelerinin ya da şirketlerinin araştırma laboratuvarlarında çalışmakta ve bilgisayarların geleceğini, temel yönelimlerini daha açık seçik görebilmekteydiler. Artık iki kişi ya da grup, birbirinin gerçek adını veya kimliğini bilmeden iletişime geçebilecek, işlerini yürütebilecek ve elektronik sözleşmeler yapabilecekti. Bu gelişmeler elbette hükumet uygulamalarının (vergilendirmeler, düzenlemeler, ekonomik etkileşimlerin kontrolü vb) doğasını da değiştirecekti. Bu devrim (hem toplumsal hem de ekonomik) için gerekli teknoloji geçen on yılda sadece teorik olarak vardı. Şimdi ise düşünceler pratiğe uygulanıyordu ve on yıl sonrasında durum bambaşka olacaktı.

Neden Ubuntu GNU/Linux Kullanmamalıyız?

Richard Stallman, GNU Projesi’nin başlatıcısı ve özgür yazılım hareketinin kurucusu. Yazılımın özel mülkiyetini savunan bilişim teknolojisi şirketlerinin Stallman’ın düşüncelerinden hoşlanmaması olağan bir durum. Fakat özgür yazılımın kendi içinden de Stallman’ın düşüncelerinden hoşlanmayan, en azından onu her şeye itiraz eden huysuz bir ihtiyar olarak gören bir kesim var: Stallman, sürekli bir şeylere itiraz ediyor!

Phorm’a Neden Karşı Çıkmalıyız?

Geçtiğimiz aylarda ülkemize Phorm adlı bir şirket geldi. TTNET ile işbirliği içinde sessiz sedasız çalışmalarına başladı. Phorm’un başka ülkelerdeki faaliyetlerinden haberdar olan internet aktivistleri (en başta da Alternatif Bilişim Derneği üyeleri), kamuoyunu Phorm ve kullandığı DPI (Deep Package Inspection – Derin Paket İzleme) teknolojisi hakkında bilgilendirmeye yönelik belgeler ve videolar hazırladılar, basın açıklamaları yaptılar ve “TTNET tarafından internet kullanıcılarının rızası ve bilgisi olmadan getirilen sistem ile kişilerin internetteki verilerinin izinsiz olarak ele geçirildiğini ve ticari amaçla haksız kullanıldığına” dikkat çekerek suç duyurusunda bulundular (Ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.enphormasyon.org/).

İnternette Anonimlik ve Tor Projesi

FBI ve ABD Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan el ilanında, vatandaşlar internet kafelerdeki terörist faaliyetlere karşı duyarlı olmaya çağrılıyorlar (bkz. http://info.publicintelligence.net/FBI-SuspiciousActivity/Internet_Cafe.pdf). El ilanı, vatandaşların teröristi nasıl tanıyacağı konusunda ipuçları veriyor. İnternette terörist ve devrimci yazının incelenmesi, polise ve hükumete karşı mücadele taktiklerinin araştırılması, silah, patlayıcı madde ya da askeri teçhizatlar ile ilgili belgelerin indirilmesi, internette gezinirken ip adreslerini gizleme amaçlı web sitelerinin ya da anonimleştiricilerin kullanılması şüpheli durumlar olarak nitelendiriliyor.

Her şey bir yana, internette anonim gezintinin şüpheli davranışlar listesine girmesi, internette gözetim olgusunun ABD hükumetinin gözünde olağanlaştığını gösteriyor. İnternete içsel olan anonim kullanım eğilimi, Google ve Facebook gibi bilişim şirketlerinin baskısıyla kimliklendirilmeye çalışılıyor. Kullanıcıların Facebook’a gerçek kimlikleriyle üye olmaya zorlanması, Gmail’in arada bir bizden telefon numaramızı istemesi ve son derece geniş bir uygulama yelpazesine sahip olan Google’ın uygulamalarında tek ve bütünleşik bir gizlilik politikası kullanmaya başlaması bu kimliklendirme sürecinin bir parçası. Daha önceki sayılarımızda, yeni gözetime, internetteki hareketlerimizin kaydedilip analiz edildiğine, sosyal ağlardaki ilişkilerimizin analizinden elde edilebilecek verilere yer vermiştik. Bu yazıda ise internette anonimlik ve bunun hükumetlere ve şirketlere rağmen nasıl gerçekleştirilebileceği tartışılacak.

Google’ın Yeni Gizlilik Politikası: Ne değişti?

Google, 1 Mart 2012 tarihinden itibaren uygulayacağı yeni gizlilik politikasını duyurdu. Google tarafından sağlanan çeşitli hizmetleri artık bu politika çerçevesinde kullanacağız. Uygulamaların kullanıcı lisanslarını ve web sitelerinin gizlilik politikalarını genelde pek okumuyoruz. Yasal ve teknik jargonun iç içe geçtiği bu metinlerin okunması zor, karışık ve sıkıcı geliyor. Bu nedenle, işin kolayına kaçıyor ve yazılanları doğrudan kabul ediyoruz. Google’ın duyurusunu yaptığı yeni gizlilik politikası metni ise, örneklerine göre daha basit bir dil kullanılarak hazırlanmış. Kullanıcıya metnin okunmasında yardımcı olmak amacıyla, metinde kullanılan teknik terimlerin açıklamaları yapılmış. Basında yer alan haberlerin etkisiyle, birçok İnternet kullanıcısı (belki de hayatlarında ilk kez) Google’un sitesinde yer alan yeni gizlilik politikasını okumaya niyetlendi. Fakat, ne yazık ki, metin son derece açık bir dille yazılmış olmasına rağmen neyin değiştiği konusu o kadar açık değildi.

Bu yazıda, önce Google hakkında kısa bir bilgi verilecek. Daha sonra, Google’ın yaptığı açıklamalar doğrultusunda, Google’un gizlilik politikasında yaptığı değişiklik değerlendirilecek. Son olarak da, Google’a (ve diğer arama motorlarına) karşı ne yapılabilir sorusuna yanıt aranacak.

Jobs: Sadece Meta Üreticisi Değil, Şeytanın Ta Kendisi

Adettendir, ölen birinin arkasından kötü konuşulmaz. Fakat yalan söylemek de olmaz: En baştan söyleyelim, biz kendisini pek iyi bilmezdik. Asaf Güven Aksel, Sol’daki yazısında “Jobs: Ne Melek Ne Şeytan, Sadece Meta Üreticisi” diye başlık atmış [1] . Yanılıyor, Jobs şeytanın ta kendisi! Şeytanın şeytanlığı, ademoğluna yedirdiği elmada saklıdır.

Türkiye İnterneti Nereye Gidiyor?

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun (BTK) 22 Şubat tarihinde aldığı “İnternet’in Güvenli Kullanımı” başlıklı kararı, 15 Mayıs’ta Türkiye’nin dört bir yanında binlerce İnternet kullanıcısı tarafından “İnternetime Dokunma” diyerek protesto edildi[1].

15 Mayıs eylemleri, her hak arama eyleminde olduğu gibi dezenformasyonu da beraberinde  getirdi:

Özel Hayat

Kamuoyu önce Deniz Baykal’ın kaseti ile tanıştı. Baykal, olaydan kısa bir süre sonra  CHP Genel Başkanlığı’ ndan istifa etti. Seçimler yaklaşırken tanrılar bu sefer kurban olarak MHP yöneticilerini gözlerine kestirmişti. İki MHP yöneticisinin görüntüleri İnternet’e düştü. Hemen ardından da istifaları geldi. Bu yazı yazılırken, gizli güçler ellerinde daha dört MHP yöneticisine ait kayıtlar olduğunu söylemekte ve MHP Genel Başkanı’nın istifasını istemekteydi. CHP ve MHP yöneticileri yaşananlara “ama bu özel hayattır…” şeklinde cılız itirazlarda bulundular. Başbakan Erdoğan buna itiraz etti ve özel hayat kavramında da bir açılım yaptı. Bu vakaların özel hayat kapsamında değerlendirilemeyeceğini, çünkü yaşananların ilgili kişilerin eşleriyle olmadığını söyledi ve ardından da bir ahlak vaazında bulunmayı ihmal etmedi.

Facebook

2008 yılında, Trabzon’da Ramazan eğlencelerinin yapıldığı alanda stant açan polis, gönüllü vatandaşlarımızdan parmak izi toplar. Alınan parmak izleri, kimlik bilgileri ve vatandaşa ait bir fotoğrafla Emniyet Genel Müdürlüğü veritabanına eklenmektedir. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2 Haziran 2007 tarihinde değişiklik yapan 5681 Sayılı Kanun,  polise bu olanağı sunmaktadır. İlgili kanuna göre, pasaport, ehliyet ve silah ruhsatı alacakların parmak izi vermeleri zorunlu hale gelmiş ve polise gönüllülerden parmak izi alma yetkisi tanınmıştır.

Radikal Gazetesi bu haberi “Trabzon’da gönüllü fişleme coşkusu!” diye verir (1). Haberde, fişlenenler, fişlenmenin yararından bahsederken “ben bile suç işlesem”li ifadeler kullanırlar. Fakat, sözlerinden kendilerinin suç işlemeyeceğinden emin oldukları sezilir. Aslında Hakan Şükür’ün sözleri ülkemizde oldukça yaygın olan bu fişlenme rehavetinin kökenleri hakkında önemli ipuçları vermektedir:
“Hepimizin telefonları dinleniyor olabilir.. Düzgün bir duruşunuz ve yaşam biçiminiz varsa o telefon dinlenmesi sizi rahatsız etmez, beni etmiyor.” (2)

Silinen Dosyalar

İnternet, kredi kartları, cep telefonları… Her biri özgürlüğümüzün olmazsa olmaz bir gerekliliğiymiş gibi sunulur. Oysa, özgürlük diye sunulanların diğer bir yüzünde iktidarın toplum üzerinde artan denetimi vardır. İletişim güzeldir, gereklidir. Sevdiğimiz web siteleri kapatıldığında feryat ederiz. İktidarın iletişim özgürlüğümüze müdahale ettiğini düşünürüz. Ama şunu da unutmamak gerekir. İnternet sanıldığı kadar özgür bir ortam değildir. İktidarın gözleri üzerimizdedir. Kimin hangi siteyi ziyaret ettiğinin ya da arama motorlarında neyi arattığının bilgisi bile eşsiz bir güçtür.  Facebook benzeri sosyal paylaşım sitelerini ve burada biriken ya da saçtığımız kişisel bilgileri düşünelim. Türkiye’den 22 milyondan fazla üyeye sahip olan Facebook’un, Türkiye hakkında sahip olduğu bilgi sizce istihbarat şirketlerinin iştahını kabartmıyor mudur? Eğer İnternet’i çok sık kullanan biri iseniz, Google’un  (yaptığınız aramalar ve e-postalarınız dikkate alındığında) sizi arkadaşlarınızdan daha iyi tanıyor olma olasılığı bir hayli yüksek!