Silikon Vadisi’nin en zengin yatırımcılarından biri olan Marc Andreessen, geçen yıl yayımladığı Tekno-iyimser Manifesto’da başlıca düşmanlarını listeler (https://a16z.com/the-techno-optimist-manifesto/). Andreessen, düşmanlarının kötü insanlar değil, kötü fikirler olduğunu vurguladıktan sonra günümüz toplumunun altmış yıldır “varoluşsal risk”, “sürdürülebilirlik”, “çevre, toplum ve yönetişim”, “sürdürülebilir kalkınma hedefleri”, “sosyal sorumluluk”, “paydaş kapitalizmi”, “ihtiyat ilkesi”, “güven ve emniyet”, “teknoloji etiği”, “risk yönetimi”, “büyümeyi durdurma”, “büyümenin sınırları” gibi çeşitli isimler altında teknolojiye ve yaşama karşı kitlesel bir moral bozma kampanyalarına maruz kaldığını iddia eder. Bu moral bozma kampanyasının arkasında ise çoğu komünizmden türeyen, geçmişin kötü fikirleri vardır. Andreessen’in bazı düşmanları şunlardır:
Kategori: Mahremiyet
Nasreddin Hoca, evinin damında çalışırken aşağıya düşer. Komşuları başına toplanır ve hocayı soru yağmuruna tutarlar: ‘Hocam, nasıl düştün, neden dikkat etmedin, kırık var mı…’ Hoca, sorulardan bunalır ve komşularına aralarında damdan düşen biri olup olmadığını sorar. ‘Yok’ yanıtını alınca da ‘Öyleyse boşuna konuşmayın, benim halimden ancak damdan düşen anlar’, der.
Aslında gündelik hayatımızda çoğu zaman Nasreddin Hoca’yı takip ederiz. Sadece daha iyi anlaşılmak ve dertleşmek için değil daha önce bizimle benzer sorunları yaşamış olanların deneyimlerine ve önerilerine daha çok önem verdiğimiz için yaparız bunu. Öneri sistemleri ise bu kendiliğinden eğilimimizi dijital dünyaya taşırlar. Artık benzer deneyimleri yaşamış kişileri kendimiz aramayız. Öneri sistemleri bunu otomatik olarak sağlarlar. Çevrimiçi dünyada dolaşırken sürekli önerilerle karşılaşırız. Video yayını yapan platformlar izleyeceğimiz videoları önerir; müzik yayını yapan platformlar hoşumuza gidecek müzikler önerir; sosyal medya platformları takip edebileceğimiz kişileri önerir ve beğenebileceğimiz içerikleri üst sıralara taşır; alışveriş siteleri satın alabileceğimiz ürünleri gösterir… Öneri sistemleri, dijital dünyanın olmazsa olmazıdır. Bizi gerçekten aradığımız şeylere yönlendirmeyi vadederler ve etkili önerilerde bulunarak, enformasyon denizinde boğulmamızı engellerler.
İlk küresel “Yapay Zekâ Güvenliği Zirvesi”, 1-2 Kasım tarihlerinde Londra’da gerçekleşti. Zirvenin düzenlendiği yer, Bletchley Park, bilgisayar bilimi açısından tarihi bir öneme sahipti. Bletchley Park, II. Dünya Savaşı boyunca Nazi Almanyası’nın Enigma ve Lorenz şifrelerinin çözümünde bir üs olarak kullanılmıştı. Ülkemizin de katıldığı bu ilk küresel YZ (Yapay Zekâ) zirvesinde 28 ülkeden temsilci vardı.
Elon Musk, Twitter’la oynamaya devam ediyor. Önce Twitter’a yeni kurallar getirmeye çalıştı, sonra gelen tepkilere göre koyduğu kuralları yeniden düzenledi. Paralı üyeliği teşvik edici düzenlemeler yaptı. Reklam gelirinin bir kısmını paralı üyelerle paylaştı. Musk, sallapati adımlar atıyormuş gibi görünse de aslında belirli bir vizyon doğrultusunda ilerlemeye ve Twitter’dan bambaşka bir uygulama çıkarmaya çalışıyor. Geçen yılki açıklamasında bunun ipucunu vermiş, Twitter alımının her şeyin uygulaması X’i yaratmayı hızlandıracağını belirtmişti.
Birçok insan YZ’den (yapay zekâ) korkuyor. Bir gün insansı robotların tüm insanlığı yok edebileceğini düşünüyorlar. Olabilir; ama şu anda bu korkunun kendisi Terminatör gibi insansı robotlardan çok daha tehlikeli. Çünkü gerçekte var olan sorunları fark edebilmemizi ve bunlara karşı çözümler geliştirebilmemizi engelliyor. YZ’yi teknik olarak farklı başlıklar altında ele alabiliriz: dar yapay zekâ, yapay genel zekâ, yapay süper zekâ; sembolik yapay zekâ, yapay öğrenme, derin öğrenme vb. Buna karşın, Dyer-Witheford, Kjøsen ve Steinhoff’un (2022) geçmişteki sosyalizm tartışmalarına atıfla, YZ hakkındaki dehşetli korkuları ve beklentileri bir yana bırakarak, bu teknolojilerin “deneysel ve eşitsiz benimsendiği bir aşamayı” belirtmek amacıyla kullandığı “reel (gerçekte var olan) YZ kapitalizmi ” adlandırmasının daha doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Dyer-Witheford vd’nin (2022) belirttiği gibi YZ kapitalizmi duraklayabilir, sönebilir veya reel sosyalizm gibi patlayabilir. YZ ile donatılmış bir kapitalizmin gideceği yönler oldukça belirsiz. Şimdiki kapitalizm, artı değer üretiminin devam ettiği ama bir çok yönden eskisinden farklı bir sisteme evrilebilir. Ya da kendimizi tamamen farklı bir toplumsal oluşum içinde bulabiliriz. Gidişatın insanlık için iyi mi yoksa kötü mü olacağını şimdilik bilemeyiz. Ama YZ’nin bu süreçte oynayacağı rol, gerçekte (!) var olan sorunlara karşı vereceğimiz mücadelelere bağlı.
İngiliz bilimci Tim Berners-Lee’nin 1989’da, CERN’de çalışırken icat ettiği WWW (World Wide Web) internette yeni bir dönemin kapısını araladı. İnternet, o güne kadar daha çok enstitü ve üniversitelerdeki bilim insanlarını birbirine bağlayan bir ağdı. WWW’nin geliştiriliş amacı da bilim insanlarının bilgi paylaşımını kolaylaştırmaktı. Tim Berners-Lee, 1990 yılının sonunda WWW düşüncesini hayata geçirebilmek için CERN’de bir web sunucu ve tarayıcı geliştirdi. ABD’deki ilk sunucu ise yine bir parçacık fiziği laboratuvarında (Stanford Linear Accelerator Center) Paul Kunz ve Louise Addis’in katkılarıyla geliştirildi. 1993’ün başında da Illinois Üniversitesi’ndeki NCSA (National Center for Supercomputing Applications), Mozaik adlı web tarayıcının ilk sürümünü çıkardı. 1994 yılı sonunda iki bini ticari olmak üzere on bin web sunucusu ve on milyon kullanıcı vardı (https://home.cern/science/computing/birth-web/short-history-web).
Uzunca bir süre iktisatçılar bilişim teknolojilerinin beklenen verimlilik artışını getirmediğine işaret ettiler. İktisadi büyüme konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Robert Solow 1987 yılında, bilgisayarların verimlilik istatistikleri dışında her yerde olduğunu belirtiyordu. Fakat 1990’ların ikinci yarısında, özellikle de internetin etkisiyle beraber bu durum değişmeye başladı.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medya 20’li yaş fotoğraflarıyla doldu. Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “20’li yaşlar challenge” ve benzeri akımlara karşı vatandaşları uyardı. Sayan’a göre kişisel verileri ve yüz ifadelerini kopyalayan akımlar, görsel veri işleme alanına zemin hazırlıyordu (https://www.trthaber.com/haber/bilim-teknoloji/20li-yaslar-challenge-akimina-karsi-vatandaslara-uyari-578985.html):
Kişinin şimdiki haliyle eski halinin değişiminden, yapay zeka algoritmalarını besleyecek istatistiki veriler oluşturuluyor. Aynı zamanda farklı uygulamalar ve cihazlardan paylaştığımız parmak izi ve yüz taraması gibi verilerimiz, genetik verilerimizi barındırıyor. Bu gibi hassas verilerin hangi sunucularda nasıl tutulduğu, yeterli güvenliğe sahip olup olmadığı tam bir kara kutu.
Kişisel verilerimiz; bizi belirli veya belirlenebilir hale getiren, bizi tanımlayan ve bize ait olan bilgilerimiz. Bu sebeple kişisel verilerimizi korurken, özellikle de sosyal medyada paylaşırken daha hassas davranmalıyız.