Richard Stallman’ın 40 yıl önce, 27 Eylül 1983’te, gönderdiği bir e-posta tarihin akışını değiştirdi. Stallman, e-posta’da GNU (Gnu’s Not Unix – GNU, Unix Değildir) adlı bir işletim sistemi geliştireceğini ve GNU’yu onu kullanabilen herkese bedava (free) olarak vereceğini yazıyordu. Daha sonra Stallman niyetini özensiz bir şekilde ifade ettiğini belirtecekti:
Kategori: Çevre
Uzunca bir süre iktisatçılar bilişim teknolojilerinin beklenen verimlilik artışını getirmediğine işaret ettiler. İktisadi büyüme konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Robert Solow 1987 yılında, bilgisayarların verimlilik istatistikleri dışında her yerde olduğunu belirtiyordu. Fakat 1990’ların ikinci yarısında, özellikle de internetin etkisiyle beraber bu durum değişmeye başladı.
Yeni teknolojilere çeşitli mitlerin eşlik etmesi; söz konusu teknolojilerin umutları ve korkuları beslemesi olağan bir durum. En son internetin gelişiminde gördüğümüz gibi bir süre sonra sular duruluyor ve teknoloji gündelik yaşamın içinde sıradanlaşıyor. Şimdi sahnede 5G teknolojisi var. Buhar makinesi, demir yolu, değiştirilebilir parçalar, elektrik, elektronik, internet, yapay zekâ vb teknolojiler gibi genel amaçlı bir teknoloji olarak görülen 5G’nin ulusal ve küresel düzeyde bütün ekonomiyi etkilemesi, var olan sosyoekonomik yapıları değiştirmesi bekleniyor. Kablosuz iletişimde yeni bir dönem başlatacak olan 5G ile uzun süredir konuştuğumuz nesnelerin interneti, gündelik yaşamın bir parçası haline gelebilecek. Ancak son zamanlarda, 5G ağları konuşlandırma çalışmalarıyla beraber, elektromanyetik alanların insan sağlığı üzerine etkileri hakkındaki endişeler yeniden gündeme geldi.
Akıllı şehir teknolojileri tüm dünyada hızla yaygınlaşıyor. ABD’deki şehirlerin üçte ikisinden fazlası akıllı şehir teknolojilerini uygulamaya çalışıyor. Ama bu sefer en önde ABD değil, Çin var. Çin, eski şehirlerini yeniden inşa ediyor ve sıfırdan yeni şehirler yaratıyor. Akıllı şehir hareketi, bilişim teknolojilerinin bu iki lider ülkesiyle de sınırlı değil. Londra’dan Singapur’a, Rio de Janeiro’dan Delhi’ye ve Güney Afrika’daki Cape Town’dan Pasifik Adası’ndaki Mauritius Cumhuriyeti’ne kadar akıllı şehir teknolojileri birçok yerde deneniyor. Fakat Mosco’nun (2019) dikkat çektiği gibi, son on yıldaki hızlı gelişmelere rağmen, insanlar akıllı şehirlerin ne olduğu hakkında yeterli bilgiye sahip değiller. Örneğin, ATG Access’in Birleşik Krallık’ta, 1000 kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği bir araştırmada, katılımcılarının %68’inin akıllı şehrin ne olduğunu bile bilmediği ortaya çıkmış (https://www.atgaccess.com/files/downloads/atg-smart-cities-whitepaper.pdf).
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin 5 Şubat 2020 tarihinde Twitter adresinden yapılan bir paylaşımda vatandaşların AnkaraKart Mobil Bilet uygulamasına büyük ilgi gösterdiği belirtiliyordu. AnkaraKart uygulaması ile çevredeki otobüs duraklarını görebilir, gidilecek yere göre bir rota oluşturabilir, akıllı telefonların NFC özelliğinden yararlanarak POS cihazından para çektirilebilir ve herhangi bir ulaşım kartına ihtiyaç duymadan Ankara’da EGO’ya bağlı tüm toplu taşıma araçlarına binebilirsiniz. Toplu taşıma araçlarında bilet yerine kredi kartlarının kullanılabilmesinden sonra şimdi de dünyanın birçok yerinde olduğu gibi akıllı telefonları kullanabilmek büyük kolaylık . Dinozor ve Transformers maketlerinden sonra Ankara’da böyle yenilikler görmek çok güzel. Fakat uygulamanın açıkça konuşulmayan bir bedeli var.
Geçen yazıda, Klaus Schwab’ın Dördüncü Sanayi Devrimi’ne ilişkin görüşlerine yer vermiştim. Schwab (2019), Dördüncü Sanayi Devrimi’ni son yıllarda gerçekleşen ve yeni kapılar açan dönüşümler dizisini tarif etmek için kullanıyor ve tamamlanmış bir devrimden değil iradi müdahalelerin belirleyici olacağı bir süreçten söz ediyordu. Bu yazıda, Dördüncü Sanayi Devrimi’ni daha eleştirel çalışmaların ışığı altında tartışmaya devam edeceğiz .
Avrupa Yönetim Forumu, İsviçreli bir akademisyen olan Klaus Schwab tarafından 1971’de kuruldu. Forum, ilk başlarda sadece şirket yöneticilerinin katılımıyla gerçekleşirken 1974’te siyasi liderler de katılmaya başladı. 1987 yılında ise hem adını DEF (Dünya Ekonomik Forumu) olarak değiştirdi hem de uluslararası anlaşmazlıklara çözüm bulmayı hedefleyen bir platform olma vizyonuyla hareket etmeye başladı. Sonraki yıllarda DEF gerçekten de dünyanın çeşitli bölgelerindeki sorunların çözümü için uzlaşma platformu oldu. Savaşın eşiğine gelen Türkiye ve Yunanistan DEF gözetiminde Davos Bildirgesi’ni imzaladılar. Afrika Ulusal Kongresi Başkanı Nelson Mandela ile Güney Afrika Başkanı F.W. de Klerk ilk kez 1992’de DEF sayesinde bir araya geldi. 1994’te Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’la İsrail Başbakanı Shimon Peres’i bir araya getiren yine DEF’ti.
İnterneti icat edenlerin aklında bilgisayarları birbirine bağlayarak bir ağ oluşturmak vardır. Bunun için çalışan bilgisayar programcılarından biri olan Ray Tomlinson ise bambaşka bir dünyanın kapısını aralar. 1963’te Rensselaer Polytechnic Institute Elektrik Mühendisliği Bölümünden mezun olan ve eğitimine MIT’de devam eden Ray Tomlinson, 1965’te master derecesini aldıktan sonra bir süre doktora çalışmalarına devam eder. Daha sonra 1967’de BBN’de (Bolt, Beranek ve Newman) çalışmaya başlar. BBN’de internetin öncülü olan ARPANET (Advanced Research Projects Agency Network) için yazılım geliştirmektedir. Bir gün Tomlinson, iş arkadaşı Jerry Burchfiel’i çağırır ve eğlence amaçlı geliştirdiği “Mesaj Gönder” programını gösterir. Burchfiel, bunu kimseye göstermemesini, burada bununla uğraşmak için para almadıklarını söyler. Neyse ki ARPANET’i yöneten DARPA’nın (Defense Advanced Research Projects Agency) yöneticilerinden Larry Roberts’in bu yazılımdan haberdar olmasıyla beraber fazla endişelenmelerine gerek kalmaz. Mesaj gönderme programı Roberts’in çok hoşuna gider ve tüm iletişimini bu elektronik posta sistemini kullanarak yapmaya başlar (https://www.forbes.com/asap/1998/1005/126.html).