24 Ağustos’ta Telegram’ın CEO’su Pavel Durov, Paris’in kuzeyindeki Le Bourget Havalimanı’nda Fransız polisi tarafından gözaltına alındı. Gözaltı sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Twitter/X platformunda yaptığı açıklamada gözaltının siyasi bir karar olmadığını belirtti. Aslında Fransa, birkaç ay önce Durov ve platformun kurucu ortağı olan kardeşi için tutuklama emri çıkarmıştı. Durov bunu umursamamış ve büyük bir öz güvenle Fransa topraklarına geri döndüğünde de gözaltına alınmıştı.
Savcılık tarafından yayınlanan belgede Durov, “yasal dinlemeler ve istihbari faaliyetler için gerekli bilgi veya belgelerin yetkili makamlara iletilmesini kabul etmemek, organize suç gruplarının yasa dışı işlemlerine ortam sağlayan bir çevrim içi platformun yöneticisi olmak, organize grupların çocuk istismarı gibi siber suç faaliyetlerine izin vermek, uyuşturucu maddelerin edinilmesi, taşınması veya satılması, organize dolandırıcılık, suç ve suçlardan elde edilen gelirlerin aklanması ve kripto dolandırıcılığı” gibi suçlarla itham ediliyordu (https://www.aa.com.tr/tr/analiz/telegram-in-kurucusu-neden-fransada-gozaltina-alindi/3314923).
Gözaltı sonrası Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova’nın Telegram’dan yaptığı açıklama oldukça anlamlıydı. Rusya, 2018’de Durov’un Rusya’da çalışmasını engelleyen bir karar almış ve Batılı sivil toplum kuruluşları (STK) da bu karara tepki göstermişti. Zakharova, Batılı STK’lerin bu gözaltı karşısında sessiz kalıp kalmayacaklarını merak ediyordu.
Ama Durov’a asıl destek, ifade özgürlüğünün lideri (!), Twitter/X platformunun sahibi, Elon Musk’tan geldi. Musk, #freepavel etiketiyle Durov’un Twitter’ın Musk tarafından satın alınmasıyla ilgili sözlerinin yer aldığı bir röportajını paylaştı (https://x.com/elonmusk/status/1827572720936030703) ve ardından başka bir mesajında “Liberté Liberté! Liberté?” yazdı (https://x.com/elonmusk/status/1827573383124439550). Musk’ın Durov’a desteği, basitçe bir vefa değildi. Her ikisi de platform sahibi ve hükümet düzenlemelerine karşı aynı safta yer alıyorlar. Nitekim Durov’un gözaltına alınmasından birkaç gün sonra, Twitter/X Brezilya’daki ofislerini kapatmak zorunda kaldı. Brezilya Yüksek Mahkemesi ve Yargıç Alexandre de Moraes, dezenformasyon yaydığı tespit edilen belirli hesapların askıya alınmasını talep etmesine rağmen Twitter/X aylarca bu karara direnmişti. Ayrıca mahkemenin ülkede yasal bir temsilci atanması kararını da yerine getirmemişti. Bunun üzerine Yargıç de Moraes, 31 Ağustos’tan itibaren platformun Brezilya’da yasaklanmasına karar verdi ve karar 3 Eylül günü yüksek mahkeme tarafından onandı.
2000’li yıllarda, internetin geleceği hakkındaki tartışmalarda iki temel eğilimden söz ediliyordu. Birincisi, internetin ticarileşmesi ve şirketlerin daha aktif aktörler olarak internetin geleceğinde söz sahibi olmasıydı. İkincisi ise hükümetlerin internet üzerinde artan kontrolü ve internetin balkanlaşmasıydı. Hükümetlerden kasıt, özellikle Çin, Rusya, Kuzey Kore, İran gibi ülkelerin hükümetleriydi. Son yıllarda ise bu iki güç karşı karşıya geliyor. Ama artık demokratik (!) hükümetler de hükümetler cephesinde yer alıyor. Marx’ın (2024) vurguladığı gibi Durov’un gözaltına alınması ve Twitter/X’in Brezilya’da yasaklanması, demokratik ülkelerin kendi yasa ve yönetmeliklerini göz ardı eden teknoloji platformlarına, özellikle de iletişim ve sosyal medya platformlarına, karşı alışılagelmiş yaklaşımları açısından bir dönüm noktasıdır.
Birçok yorumcu gelişmeleri ifade özgürlüğü açısından tartıştı. Marx (2024) ise son gelişmelere Amerikan ifade özgürlüğü anlayışının dar ve sıklıkla yanıltıcı merceğinden bakmanın yetersizliğine dikkat çekiyor. Fransa, Brezilya veya Kanada’nın ifade özgürlüğüne yaklaşımı, ifade özgürlüğü tartışmalarında sıkça gündeme gelen ABD Anayasasının Birinci Değişikliğinin ifade özgürlüğüne yaklaşımıyla aynı değil. Buna rağmen internet hakkındaki tartışmalarda Amerikan ifade özgürlüğünün tüm dünya için geçerli bir model olduğu anlayışıyla hareket ediliyor.
Siber özgürlükçü hareketler hükümetlere sert biçimde karşı çıkarken şirketlerin etkilerini göz ardı ediyor. Siber özgürlükçü hareketin hükümetlere ve şirketlere yaklaşımı arasındaki farklılığı Electronic Frontier Foundation kurucularından John Perry Barlow’un yazılarında çok net görebiliyoruz. Barlow, hükümetleri kıyasıya eleştirir ama şirketlerin çevrimiçi alanlar üzerinde sahip olabileceği zararlı etkilerden hiç söz etmez. Tam da bu nedenle, neoliberalizmin dolu dizgin ilerlediği bir dönemde, 1996 yılında İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumunda yayınlanan ünlü bildirisinde siber alem kürsüsünden hükümetlere meydan okuyabilmiştir (https://www.ilkyaz.world/2019/02/24/john-perry-barlow-siber-alem-bagimsizlik-belgesi/):
“Endüstriyel dünyanın hükümetleri, siz etten ve çelikten yapılmış yorgun devler! Ben Siber Alem’den, zihnin yeni evinden geliyorum. Geleceğin temsilcisi olarak, geçmişte kalan sizlerden bizi rahat bırakmanızı istiyorum. Aramıza hoş gelmediniz. Bir araya geldiğimiz bu alemde artık sizin hiçbir egemenliğiniz yok.”
İfade özgürlüğüne odaklanan ve politik ekonomiye önem vermeyen dijital politikalar uzun yıllar teknoloji şirketlerinin daha kolay hareket edebilmesini sağladı. Dijital aktivistler sıklıkla hükümetlerin teknoloji platformlarını düzenleme ya da kısıtlama çabalarını, dijital haklara ve ifade özgürlüğüne karşı bir tehdit olarak gördüler. Ancak bu süreçte ABD emperyalizminin ekonomik adımlarını ve ABD şirketlerinin uluslararası pazarları ele geçirişini göz ardı ettiler. Gelişmekte olan ülkelerden, ABD şirketlerinin hakimiyetini kabul etmeleri, özellikle telekomünikasyon ve medya üzerindeki kısıtlamaları kaldırmaları bekleniyordu. Aksi takdirde Çin’de olduğu gibi yurttaşların haklarını ihlal etmekle suçlanacaklardı.
Çin Seddi’nin bir benzerini internette inşa eden Çin, Çinli internet kullanıcılarının çevrimiçi olarak erişebilecekleri ve yayınlayabilecekleri şeyleri kısıtlıyordu. Ama Çin Güvenlik Duvarı, basitçe bir sansür girişimi değil, aynı zamanda ABD’li şirketlerin faaliyetlerini kısıtlayan ekonomik bir önlemdi. Geçmiş yıllarda Japonya ve Güney Kore’nin elektronik ve otomotiv endüstrilerini koruduğu gibi Çin de teknoloji sektörünü koruyordu.
Ancak Durov’un gözaltına alınması ve Brezilya’nın Twitter/X’e yönelik eylemleri, Büyük Teknoloji şirketleri için işlerin eskisi gibi pürüzsüz ilerlemeyeceğini ve Çin’deki gibi sınırlayıcı önlemlerin artacağını gösteriyor. Teknoloji sektörünü daha iyi düzenlemeye yönelik artan uluslararası çabalar, Büyük Teknoloji şirketlerinin faaliyetlerinin kolayca ifade özgürlüğü çerçevesinde meşrulaştırabilmesini zorlaştırıyor. Bu nedenle Marx (2024) son gelişmelerin ifade veya dijital hakları sınırlamakla ilgili olmadığını, asıl konunun dijital egemenlik olduğunu savunuyor. Hükümetler, teknoloji platformların kendi ülkelerinin sınırları içinde nasıl hareket etmesi gerektiğini belirlemek ve şirketlerin bu kurallara karşı gelmesinin sonuçlarının olmasını sağlamak istiyorlar. Bir zamanlar, Çin, Rusya, İran vb ülkeler Büyük Teknoloji şirketlerine serbest bir alan sağlamadıkları için kıyasıya eleştiriliyordu. ABD’li şirketler uzun süre hükümetlerin platformlarının nasıl faaliyet göstereceğine dair kural koymaya hakları olmadığını savundular. Şimdi demokratik (!) ülkeler de dijital egemenliklerini savunuyorlar ve ABD’li şirketlerin kendi sınırları içinde eskisi gibi at koşturamayacağını söylüyorlar.
ABD’nin internete hakim olduğu dönem geride kalıyor. Bir çok ülke Büyük Teknoloji platformlarının yarattığı zararları dizginlemek ve yargı bölgelerindeki interneti kendi yasaları ve toplumsal normlarıyla daha uyumlu hale getirmek için daha sert adımlar atacak. Bir diğer deyişle, kendi sınırları içinde dijital egemenliklerini inşa etmeye çalışacak.
Muhtemelen önümüzdeki yıllarda dijital egemenliğini inşa etmeye çalışan hükümetlerle eskisi gibi faaliyetlerine devam etmek isteyen dijital platform şirketleri arasında bir uzlaşma oluşacak. Marx’ın (2024) vurguladığı gibi Twitter/X, Brezilya’nın taleplerini reddetmiş olsa da Hindistan ve Türkiye gibi yerlerdeki yetkililerden benzer talepler geldiğinde, söz konusu talepleri uluslararası bir olay haline getirmeden uygulamıştı. Bir diğer deyişle, sosyal medya platformlarında öylesine sınırsız, eşit ve koşulsuz bir özgürlük yok; Twitter/X’in Latin Amerika politikalarından da çok rahat anlaşılabileceği gibi platformlar kendi veya ABD hükümetlerinin çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar. Dolayısıyla hükümetlerin kendi sınırları içinde kendi kural ve düzenlemelerini uygulamaya çalışmaları ne kendiliğinden kötü, ne de şirketler ifade özgürlüğünün yılmaz savunucuları. Hükümetler ve ABD’li şirketler arasındaki mücadele ve uzlaşmanın, halkın yararına mı yoksa zararına mı olacağını güçler dengesi, halkın örgütlüğü belirleyecek.
Şimdi sorun sosyal medya platformları olarak görünebilir. Ama yakın zamanda, YZ (yapay zekâ) sistemlerinin gündelik hayatta kullanımı, akıllı şehir uygulamaları veya hizmet verenler ile alanları bir araya getiren dijital platformlarla ilgili daha büyük sorunlar yaşayacağız. Daha sağlıklı demokratik süreçleri olan bir Avrupa ülkesi olmadığımızın ben de farkındayım. Fakat ulusal ve yerel ölçekte, halkın katılımını sağlayan mekanizmaları geliştirmek dışında bir seçeneğimizin olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizde yurttaşların kendi hayatlarını şekillendiren yeni teknolojilere etkisi son derece sınırlı ölçülerde gerçekleşiyor. Teknoloji şirketleri ve hükümetler/yerel yönetimler, kimi zaman karşı karşıya gelebilir kimi zaman uzlaşabilir. Ancak halkın katılımı olmadan geliştirilecek ve uygulanacak yeni projelerin zararlı etkilerini önlemek ve riskleri yönetmek zordur. Halktan gelen girdiler, bir programda somut iyileştirmeler yapılmasını veya topluluk üyelerinin desteklemediği tekliflerin reddedilmesini sağlayabilir. Karar alma sürecine dar teknik parametrelerin ötesinde bir dizi sosyal ve kültürel değer katabilir.
Yazının devamında, yurttaş katılımını YZ bağlamında tartışan farklı vizyonları göreceğiz. Yurttaş katılımı her ne kadar YZ bağlamında tartışılıyor olsa da kökenleri çok daha eski.
Üç Vizyon: YZ okuryazarlığı, YZ yönetişimi ve katılımcı YZ
Halkın katılımı yoluyla demokratik ve insan merkezli değerlerin YZ’ye entegre edilmesine yönelik çağrılar giderek artıyor. Sorun, bunun nasıl gerçekleştirilebileceği! Başlıkta yer alan her bir vizyon yurttaşlığa dair farklı tahayyüllerden hareket ediyor.
YZ okuryazarlığını geliştirmeye çalışanlar yakın gelecekte işlerin büyük ölçüde YZ ile ilgili olacağı ve YZ ve bilgisayar bilimlerinde okuryazarlığın klasik okuryazarlık (okuma / yazma) kadar önemli hale geleceği varsayımından yola çıkıyorlar. Bu nedenle, anaokulundan üniversiteye kadar herkesin YZ hakkında sağlam bilgiye sahip olması gerektiğini savunuyorlar.
YZ yönetişiminde ise YZ’nin potansiyel zararlarının bir bütün olarak toplum tarafından sorumlu bir şekilde yönetilmesi düşüncesi öne çıkıyor. Politika oluşturma ve düzenleme süreçlerinde kamu girdisinin kritik rolü üzerinde duruluyor.
Katılımcı YZ’de ise YZ sistemlerinin etkili olduğu kararlardan genellikle en çok etkilenenlerin sıradan yurttaşlar olduğu tespitinden hareketle en başından itibaren yurttaşların YZ sistemlerinin tasarımında yer almaları gerektiği savunuyor.
Hu ve Singh’e (2024) göre bu vizyonlar arasındaki farklılıkların temelinde, iyi vatandaşın ne olduğu hakkında farklı tahayyüller var. Her bir tahayyül, toplumların ve yurttaşların önlerindeki teknolojik geleceklere nasıl yöneleceklerini şekillendiren, kolektif olarak sahip olunan bir dizi vizyon ve beklentiyi içeriyor. Buna göre iyi yurttaş, YZ okuryazarlığında eğitimli, YZ yönetişiminde sorumlu, katılımcı YZ’de yardımcı (contributive) yurttaş olarak karşımıza çıkıyor.
YZ Okuryazarlığı
1985 yılında Birleşik Krallıkta hazırlanan, Bilimin Kamuoyu Tarafından Anlaşılması başlıklı raporda bilimin kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılmasının önemine vurgu yapılıyordu. Bunun sağlanmasının ulusal refahın artırılmasında, kamusal ve özel karar alma süreçlerinin kalitesinin yükseltilmesinde ve bireylerin yaşamının zenginleştirilmesinde önemli bir unsur olduğu savunuluyordu. Özellikle 1980’lerde ve 1990’larda halkın bilim okuryazarlığını artırmayı hedefleyen çalışmalar yapıldı. Bilim, bilim müzeleri ve popüler bilim dergileri gibi araçlarla popülerleştirilmeye çalışıldı.
YZ okuryazarlığı vizyonunun da bu hareketin devamı olduğunu söyleyebiliriz. YZ okuryazarlığını savunanların başlıca hedefi yurttaşların YZ hakkında yeterli bilgi ve anlayışa sahip olması. Bu nedenle, kamuoyunun YZ konusundaki yetkinliğini ve algılarını araştırmaya büyük önem veriyorlar. Anaokulundan orta öğretim ve üniversiteye kadar çeşitli seviyelerde eğitim yoluyla YZ okuryazarlığını artırmaya çalışıyorlar. Böylece geleceğin yurttaşları, YZ araçlarında ustalaşmanın temel bir beceri haline geleceği gelecekteki bir iş piyasasında, YZ teknolojisini bilecek, kullanacak ve bu teknolojiyi kendi avantajlarına göre değerlendirebilecekler.
YZ okuryazarlığı, YZ’nin yararlarına ağırlık veriyor. Yurttaşların ekonomik olarak rekabetçi kalabilmeleri için YZ becerilerini geliştirmelerinin kritik önemde olduğunu vurguluyor. YZ toplumu dönüştürüyor ve yurttaşlar YZ alanındaki gelişmelere uyum sağlamaya başlamalılar. YZ okuryazarlığının demokrasi idealinde ise tüm yurttaşların YZ’nin faydalarından ve YZ becerileri eğitiminden eşit olarak yararlanma hakkı var.
Özetle YZ okuryazarlığı, yurttaşların YZ’nin potansiyel zararlarından nasıl korunabileceği ve YZ’nin geliştirilmesinde vatandaşların failliği üzerinde pek durmuyor. Ağırlığı YZ’nin dönüştürücü potansiyeline uyum sağlamaya veriyor ve yurttaşların YZ’nin işleyişini ve olası geleceğini şekillendirmede yapabilecekleri kritik müdahalelere daha az dikkat ediyor.
Mevcut YZ okuryazarlığı söylemi o kadar yaygın ki “teknolojinin hızına yetişemiyorum”, “acaba geride mi kaldım?”, “YZ kullanmazsam yeniliklere ayak uyduramamış mı olurum?” vb korkular bireyleri sarmış durumda. Ancak YZ okuryazarlığı ve geleceğin işlerine uyum sağlayabilme söylemi şu an neredeyse belirli YZ ürünlerini kullanabilmek ve YZ’deki gelişmelerinden heyecan (ve kaygı!) duyabilmek üzerine kurulu. Ama Türkçe, Matematik ve Fen bilgi ve yetenekleri yerlerde sürünen bir toplumun bu alanlardaki bilgi ve yeteneklerini artırmadan YZ okuryazarlığını artırmanın sadece sınırlı bir etkisi olacak.
Ayrıca YZ okuryazarlığının yurttaşları geleceğin ekonomisine hazırlamak yerine yurttaşlara, mevcut YZ sistemlerinin işleyişlerini ana hatlarıyla anlayabilme ve potansiyellerini nesnel olarak değerlendirebilme yeteneklerini kazandırması daha yararlı olacaktır. Böylece yurttaşlar hem YZ’nin potansiyelini daha gerçekçi biçimde değerlendirebilir hem de YZ’nin potansiyel zararlarına karşı hazırlıklı olabilir. En azından yurttaşların, üretken YZ’de hayatın anlamını sorgulamasının ve üretken YZ’lerin yanıtlarını yüksek bir zihnin yanıtları olarak görmesinin önüne geçilebilir.
YZ Yönetişimi
2000 yılında Birleşik Krallık Lordlar Kamarası’nın yayımladığı raporda genetiği değiştirilmiş organizmalar gibi hızlı bilimsel gelişmelerin kamuoyunda yarattığı tedirginliğe ve halkın bilime olan güvensizliğine değiniliyordu. Bilimsel gelişmelerdeki belirsizlikler ve riskler nedeniyle politika oluşturma kültürünün değiştirilmesinin gerekliliği savunuluyordu. Böylece bilim ve kamuoyu, yeni gelişmeler hakkında erken bir aşamada diyaloğa girebilirdi. Halkın bilimle ilgili politika oluşturma sürecine dahil edilmesinin biçimleri arasında vatandaş jürileri, uzlaşı konferansları ve daimi danışma panelleri vardı. Bilim uzmanlarının yanı sıra ortaya çıkan bilim ve teknolojinin gücünü ve belirsizliklerini yönetme görevini aktif olarak üstlenecek sorumlu vatandaşlardan oluşan bir ideal yapı tasavvur ediliyordu.
YZ yönetişiminde de benzer bir yaklaşım söz konusu. Bu bakış açısına göre YZ’nin yönetişiminde tüm yurttaşlar potansiyel paydaşlardır. YZ yönetişimi için politika oluşturma süreçlerine halkın katılımına vurgu yapılır ve bu da genellikle YZ’nin kolektif olarak kabul edilen değerleri izlemesini sağlamak için bir çözüm olarak öne sürülür.
YZ yönetişimi vizyonu, yurttaşların, sivil toplumun, düzenleyici kurumların ve teknoloji şirketlerinin aktif katılımı ile sürdürülen, etik ilkelere ve düzenleyici yönergelere dayanan kurumsal kontrol ve dengelere gerek duyar. Kendi başına etik ilkelerin bir bağlayıcılığı olmamasına rağmen bu ilkeler genellikle düzenlemeler için başlangıç noktası olarak kullanılır. YZ’nin geliştirilmesi ve kullanımında yurttaşların hak ve yükümlülükleri üzerinde durulur. YZ yönetişimi son yıllarda sık tartışılan konulardan biri olmasına karşın bu alanda kapsamlı, kamuoyu tartışmalarını ve katılımını kolaylaştıracak etkili önlemlerin yeterince araştırıldığını ve geliştirildiğini söylemek zor. Hu ve Singh (2024) bu eksikliğin yurttaşların YZ ile etkileşime girmek ve tasarımını şekillendirmek için ihtiyaç duyduğu bilgi ve kapasitenin net olarak anlaşılamamasından ve YZ gelişimini yönlendirmesi gereken “toplumsal değerlerin” ne olduğu konusundaki devam eden kültürel tartışmalardan kaynaklandığını belirtiyor.
Katılımcı YZ
Katılımcı YZ’de hedef, geliştirilen sistemlerin kullanıcıların ve etkilenen diğer paydaşların değerlerini, tercihlerini ve ihtiyaçlarını daha iyi yansıtmasını sağlayabilmektir.
Diğer iki vizyonda olduğu gibi katılımcı YZ’nin de 1990’lara uzanan tarihsel kökenleri var. Rick Bonney’nin 1996 tarihinde yayımlanan, “Yurttaş Bilimi: Bir Laboratuvar Geleneği” başlıklı makalesinde yurttaş bilimini “bilimsel araştırmalara halkın katılımı, özellikle de büyük miktarlarda veriyi kolektif olarak toplamak, sunmak veya analiz etmek için halkın profesyonel bilim insanlarıyla işbirliği yapması” olarak tanımlanıyor. Yurttaş katılımı, büyük ölçekli bilimsel araştırmaların uygulanabilirliğini ve maliyet etkinliğini artırmasının yanında bilim eğitimine de katkıda bulunabiliyor. Genellikle gönüllü olarak hizmet veren vatandaşlar, araştırma sorularının formüle edilmesinden metodolojinin tasarlanmasına, verilerin toplanmasından yorumlanmasına ve uygulamaların geliştirilmesine kadar bilimsel araştırma sürecinin herhangi bir aşamasına katılabiliyorlar.
Katılımcı YZ, sıradan vatandaşların, özellikle de kullanıcıların ve paydaşların, YZ tasarımına katılımının önemine vurgu yapıyor. Yurttaş katılımı,
- anketler ve görüşmeler yoluyla tasarım fikirleri hakkında yorum yapma,
- proje ekibiyle grup tartışmaları,
- işbirliğine dayalı prototip oluşturma ve karar verme,
gibi biçimlerde gerçekleşebiliyor.
Yurttaşların kendi değerleri, tercihleri ve ihtiyaçları ile aktif katılımcılar olarak yer aldığı katılımcı YZ projeleri, gücü yurttaşlara kaydırmak ve etik YZ sistemleri oluşturabilmek açısından önemli. Bu nedenle katılımcılık, YZ’nin ondan etkilenen topluluklara daha etkili ve etik bir şekilde hizmet edebilmesini sağlamak için YZ’yi en baştan buna uygun geliştirmenin bir yolu olarak görülüyor.
Özetle katılımcı YZ vizyonu, YZ’nin kara kutusunu açmayı ve YZ tasarımını en başından şekillendirmek için yurttaşları paydaş olarak güçlendirmeyi hedefler. YZ sistemleri oluşturmanın içsel bir parçası olarak etkilenen toplulukların bakış açılarını ve durumlarını tasarıma dahil etmeye çalışır. Bu vizyon, sıradan vatandaşların katılımını, hazır YZ sistemlerini yönetmekten bir adım öteye taşıyarak, yapılmakta olan YZ sistemlerini doğrudan şekillendirmeye yönelir.
Ancak YZ sistemlerinin oldukça dinamik sistemler olduğu hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalı. Katılımcı YZ yaklaşımı, sistemlerin nasıl tasarlanacağını ve işletileceğini belirlemede yurttaşlara söz hakkı verir. Fakat paydaşların görüşlerinin teknolojiye entegre edilmesi ve teknolojinin paydaşların değerlendirmelerinden geçmesi önemli olmakla beraber yeterli değildir. Çünkü zaman içinde yeni etik sorunlar çıkabilir. Bu nedenle, her zaman sosyal bağlamın dinamikliğini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Yurttaşların katılımı özellikle aşağıdaki alanlarda kritik öneme sahiptir (Gilman, 2023):
- Devlet hizmetlerine ve yardımlarına erişim
- Biyometrik, sağlık veya diğer hassas kişisel bilgilerin toplanması ve saklanması
- Hassas nüfusların gözetimi
- Devletin kolluk kuvvetleri ve çocuk refahı gibi polislik işlevleri
- Konut, kredi, eğitim, istihdam ve sağlık hizmetleri gibi yaşam gerekliliklerine erişimin korunması
- İş yerleri gibi temel insan haklarını ve farklı güç ilişkilerini içeren ortamlar
- Demokrasi ve seçimler; ayrıca bu işlevleri etkileyen sosyal medya ve ticari platformlar
- Sürücüsüz arabalar ve büyük dil modelleri (örn. ChatGPT) gibi etik zorluklara yol açan yeni alanlar
Yukarıdaki alanlardan da anlaşılacağı üzere katılımcılık; üst düzey devlet politikalarıyla sınırlı değildir. İşte, okulda, gündelik hayatta, kısaca, teknolojin olduğu her yerde talep edilmesi ve uğruna mücadele edilmesi gereken bir haktır.
Ancak halkın katılım mekanizmalarının dikkatli bir şekilde tasarlanması gerekir. Aksi takdirde geri tepebilir. Örneğin geleneksel katılım mekanizmalarında yurttaşlara kendileriyle konuşulduğu hissettirilse de yurttaşların sonucu etkileme olanakları ya hiç yoktur ya da çok sınırlıdır. Ayrıca, halka açık oturumlara katılan insanlar daha büyük sosyoekonomik kaynaklara sahip olma eğilimindeyken, diğerleri (mesai veya çocuk bakımı gibi görevlerini nedeniyle) gelemeyecek kadar meşgul veya yük altında olabilir. En kötüsü ise politika yapıcıların kendi politikalarını onaylatmak için halkı bir tür vitrin süsü olarak kullanmaları, güvensizlik yaratacak ve halkın siyasi süreçlerden uzaklaşmasıyla sonuçlanacaktır.
Gilman’ın (2023) halkın katılımının anlamlı ve sonuç alıcı olabilmesi için sekiz önerisi var.
Halkın Katılımı Nasıl Olmalı?
1. Halkın katılımı, bir ürünün/sistemin başlangıç aşamasında tasarlanması veya faaliyetinin düzenlenmesi ile sınırlı olmamalıdır. Potansiyel zararları belirleyebilmek ve azaltabilmek için YZ geliştirme yaşam döngüsünün tüm aşamaları halkın katılımıyla gerçekleştirilmelidir.
2. Eşitlik ve sosyal adalet taahhütleri katılımın her yönüne rehberlik etmelidir. Eşitlik, güven ve erişilebilirliğin sağlanması için katılımın önündeki lojistik engeller kaldırılmalıdır. Örneğin yüz yüze toplantılar yapılacağında, çalışan insanların katılabileceği saatler ve toplantı yerlerine ulaşımın kolaylığı dikkate alınmalıdır.
3. Halkın katılımı demokratik bir haktır. Etkilenen insanların, otomatik karar verme sistemlerinin hayatlarını nasıl etkilemesi (veya etkilememesi) gerektiği konusunda fikir sahibi olabilmeleri için bir algoritmanın nasıl oluşturulacağını bilmeleri gerekmez. Marjinalleştirilmiş grupların üyelerinin, kendi hedefleri, ihtiyaçları ve YZ risklerine maruz kalma durumları hakkında benzersiz ve derin bir içgörüye sahip oldukları unutulmamalıdır.
4. Halkın katılımına yönelik kurumsal bir taahhüt oluşturulmalı ve bunun için bütçe ayrılmalıdır. YZ araçlarını benimseyen ve/veya düzenleyen kamu kurumlarının ve özel kuruluşların, katılıma kendi başına bir amaç olarak değer veren, eleştirileri ve yeni fikirleri kabul etmeye istekli bir iç kültürü sürdürmeleri gerekir.
5. Katılımcı süreçlerin hedefleri ve hangi kararların kamu girdisi yoluyla etkilenebileceği konusunda net olunmalıdır. YZ sistemlerini tasarlayan veya uygulayan kuruluşlar, topluluklarla ilişkilerinde güven oluşturmak ve sürdürmek için hedeflerinde net olmalı ve halkın farklı hedefleri olduğunda bunu dikkate alan gerekli düzenlemeleri yapmak için istekli olmalıdırlar.
6. Büyük grupların görüşlerini alabilen anketler ve yoklamalar; uzmanların küçük bir grup vatandaşı birkaç gün boyunca bir konu hakkında eğittiği ve ardından jürinin müzakere ettiği, oyladığı ve tavsiyelerde bulunduğu “vatandaş jürileri” gibi halkın katılımı için birçok mekanizma mevcuttur. Katılım kalitesini artırabilecek yöntemler araştırılmalı ve tasarlanmalıdır.
7. Halkın katılımı ve etkisi izlenmeli, ölçülmeli ve değerlendirilmelidir.
8. Halkın katılımı, somut yaptırım mekanizmalarına sahip olmalıdır. Bir diğer deyişle, tavsiye niteliğinde ya da kuruluşların hayırseverliği ile sağlanmamalı, katılımın yasal bir zemini olmalıdır.
***
Yurttaş katılımını sağlama iddiasındaki her üç vizyonun kendine özgü dezavantajları ve zorlukları var. Katılımcı YZ, en gelişmiş yurttaş katılımını ifade ediyor. Ancak bu vizyonu hayata geçirebileceğimiz koşullar sınırlı. Bazı durumlarda YZ yönetişimi daha elverişli bir çözüm olabilir. Örneğin, günümüzde bir çok sansür talebi dezenformasyonla ilişkilendiriliyor. Çünkü sosyal medyada yayılan yanlış bilgiler yalnız siyasal süreçleri etkilemekle kalmıyor, pandemi sürecinde daha net görebildiğimiz gibi toplum sağlığını da tehdit ediyor. Bu nedenle, her türlü içerik kaldırma talebini sansür olarak nitelendirmek yerine kararların sürecin halkın temsilcilerinin de yer aldığı bir yönetişim sürecinde alınması için mücadele etmek daha yararlı olabilir. YZ okuryazarlığının, geleceğin iş gücü için eşit olanaklar yaratma hedefi önemli olmakla beraber okuryazarlığın asıl hedefi, toplumu mevcut YZ’lerin nasıl çalıştığı ve ortaya çıkabilecek sorunlar hakkında bilinçlendirilmek olmalı. Bu sağlanmadan, diğer iki vizyonun hayata geçirilebilmesi zordur.
Kısacası, elimizde birbiriyle çelişmekten çok birbirini tamamlayan ve koşullara göre öne çıkan üç temel katılım vizyonu var. İhtiyacımız ise yurttaşların hayatını doğrudan ilgilendiren teknolojik süreçlere yurttaşların katılımını savunan bir siyasal mücadele…
Kaynaklar
Gilman, M. E. (2023). Democratizing AI: Principles for meaningful public participation. Data & Society.
Hu, W., & Singh, R. (2024). Enrolling Citizens: A Primer on Archetypes of Democratic Engagement with AI. Available at SSRN 4863148.
Marx, P. (2024). Pavel Durov and Elon Musk are not free speech champions, https://disconnect.blog/pavel-durov-and-elon-musk-are-not-free-speech-champions/, son erişim 16.09.2024
İlk Yorumu Siz Yapın