ABD’deki seçimler, yapay zekânın (YZ) geleceğini de yakından ilgilendiriyordu. Donald Trump’ın seçimi kazanması durumunda YZ’yi düzenleme girişimlerinin zayıflayacağından endişe ediliyordu. Korkulan oldu ve Trump, seçimi kazandı. Görünen o ki Trump’ın ikinci kez seçilmesi, yanlış bilgilendirme (misinformation), ayrımcılık, otonom araçlar gibi teknolojilerde kullanılan YZ’nin güvenliği vb konulardaki düzenleme girişimlerini felç edecek. Kusurlu YZ modellerinden kaynaklanabilecek tehlikeler giderek daha ciddi sorunlara neden olacak.
Nitekim Federal hükümet, Başkan Joe Biden’ın Ekim 2023’te yayınladığı bir idari emir kapsamında YZ şirketlerini denetlemeye ve onlara danışmanlık yapmaya başladığında Trump buna karşı çıkmıştı. Bu emrin inovasyonu engellediğini ve YZ’nin gelişimine radikal sol fikirleri dayattığını savunan Trump, bu emri yürürlükten kaldırma sözü vermişti (https://www.presidency.ucsb.edu/documents/2024-republican-party-platform). Trump’ın bu vaadi, Biden yönetiminin YZ’yi düzenleme girişimlerini yasa dışı, tehlikeli ve Amerika’nın Çin ile dijital silahlanma yarışına engel olarak görenleri heyecanlandırdı. Seçimden önce, “Silikon Vadisi’nin Trump’a fısıldayan adamı” olarak adlandırılan Jacob Helberg de Cumhuriyetçiler’in YZ’yi aşırı düzenlemek için acele etmek istemediklerini söyleyerek Trump’un yeni dönemdeki teknoloji politikalarının ipuçlarını veriyordu (Geller, 2024).
Silikon Vadisi düzenlemelerin yokluğunda büyüdü ve bunun devamını istiyor. Elon Musk, Trump kampanyasını destekleyen America PAC adlı siyasi eylem komitesine 75 milyon dolar bağışladı ve sosyal platformu X’te Trump’ı agresif bir şekilde destekledi. Trump’ın en büyük bağışçıları arasında, Silikon Vadisi yatırımcıları Marc Andreessen ve Ben Horowitz, milyarder risk sermayedarı Douglas Leone ve kripto para spekülatörleri Winklevoss ikizleri de vardı (Dunn, 2024).
Musk, Trump’ın kabinesinde yer alsın ya da almasın, Tesla’nın düzenlenme sürecine aktif olarak katılacaktır. Musk daha önce ABD’deki düzenlemelerin sürücüsüz taksileri sunmayı zorlaştırdığından yakınmıştı. Şimdi bunun üstesinden gelmek için gerekli siyasi gücü ele geçirmiş durumda. Silikon Vadisi’nde düzenlemelerin ilerlemelerin önünde bir engel olduğu görüşü oldukça yaygın ve düzenlemelere karşı belirtin bir direnç var. Trump yönetimi de bu doğrultuda hareket edecek gibi görünüyor (age).
Silikon Vadisi’nin bizi sürüklemek istediği gelecek pek parlak görünmüyor ve şimdiden çok net tepkiler var. The Guardian, 13 Kasım’da yaptığı açıklamada artık makalelerini Twitter/X’te paylaşmayacağını duyurdu. The Guardian, X’te yer almanın avantajlarının artık olumsuzlukları tarafından geride bırakıldığını yazdı. Platformda yer alan aşırı sağ komplo teorileri ve ırkçı içerik nedeniyle bir süredir bunun üzerinde düşündüklerini belirten The Guardian için ABD seçimleri bardağı taşıran son damla olmuştu. ABD başkanlık seçim kampanyası, uzun zamandır düşündükleri bir gerçeğin tekrar altınız çizmişti: “X, zehirli bir medya platformudur ve sahibi Elon Musk, nüfuzunu kullanarak siyasi söylemi şekillendirebilmektedir.” (https://www.theguardian.com/media/2024/nov/13/why-the-guardian-is-no-longer-posting-on-x). Graham ve Andrejevic’in (2024) ABD seçimleri sırasında X’teki algoritmik yanlılığı analiz ettikleri raporda da algoritmik ayarlamaların kamu söylemi üzerindeki potansiyel etkisine ve sosyal medya platformlarının bilgi taşıyıcıları olarak taraflılıklarına dikkat çekiliyor.
X, Elon Musk’ın! Sosyal medya platformlarının, arama motorlarının ve YZ araçlarının sahiplerinin çıkarları doğrultusunda çalışacağını atlamamak gerekiyor. Musk, ABD seçimlerinde açık seçik bir taraftı. Ancak Google Türkiye’nin haber listelemelerine ilişkin algoritması, bağımsız haber sitelerine erişimi aşağı çekmesinden de görülebileceği gibi halkın yönetiminde söz hakkının olmadığı her platformun kaçınılmaz olarak sahibinin sesi olacağını ve onun çıkarları doğrultusunda çalışacağını gösteriyor (https://www.birgun.net/haber/google-ambargosu-576282). Türkiye’deki okurların bağımsız ve gerçek haberlere erişmek isteyebilecekleri reklam gelirlerini düşürmediği sürece Google’ın gündeminde olmayacaktır.
Ancak bugün sosyal medya ve arama motoru bağlamında yaşanılan sorunlar YZ’nin altyapısallaşması ile daha da artacak. Bu nedenle, ABD ve Çin arasında sıkışan AB (Avrupa Birliği) bir çıkış yolu arıyor. Büyük Teknoloji şirketlerine karşı çok sayıda dava ve önemli mahkeme kararlarına rağmen Avrupa şimdiye kadar küresel teknoloji sektörüne anlamlı bir müdahalede bulunamadı. AI Now Enstitüsü (https://ainowinstitute.org/redirecting-europes-ai-industrial-policy) tarafından hazırlanan raporda bu başarısızlığın nedenleri ve yapılabilecekler tartışılıyor. Rapor, teknoloji politikalarına kamucu bir bakış açısıyla yaklaşsa da rapora katkı veren yazarların soruna yaklaşımları ve çözüm önerileri arasında farklılıklar var.
Raporda, Avrupa’nın teknolojik geleceği için net bir kamu yararı vizyonu ortaya konamadığı taktirde Avrupa’yı bekleyen üç olası senaryodan söz ediliyor. Birincisi, kamu parasının çelişkili, yetersiz veya tutarsız şekillerde harcanması. İkincisi, kamu parasının öncelikle YZ ekosistemine hâkim olan mevcut dijital devlere fayda sağlayacak biçimde harcanması. Üçüncüsü, kamu bütçelerinin karmaşık sorunlara çözüm olarak öne sürülen piyasa odaklı, gözetleyici, cezalandırıcı veya sömürücü teknolojilere doğru kayması. Konu Avrupa ama biz de aynı senaryolarla karşı karşıyayız.
Bu senaryolara karşı AI Now Enstitüsü tarafından hazırlanan “Avrupa’nın Yapay Zeka Endüstri Politikasının Yeniden Yönlendirilmesi: Rekabetçilikten Kamu Yararına” başlıklı raporda aşağıdaki konular üzerinde duruluyor:
1. Avrupa’da YZ İçin Kamu Yararına Bir Vizyon
2. Endüstriyel Politika, YZ Alanındaki Mevcut Güç Yoğunlaşmalarını Pekiştirmemeli, Bunlara Meydan Okumalı
3. Büyük Ölçekli YZ Avrupa’nın İklim Hedefleriyle Uyuşmamaktadır
4. Kamu Yararının Sağlanması için Endüstri Politikasına Şartlılıklar Getirilmelidir
5. Endüstri Politikası, Yapay Zekanın Hassas Sosyal Alanlara Eleştirel Olmayan Şekilde Uygulanmasını Teşvik Etmemelidir
6. İnovasyon Cesur Düzenleyici Uygulamalarla Büyür
7. Avrupa’nın Dünyadaki Yeri
Avrupa’da YZ İçin Kamu Yararına Bir Vizyon
AB’nin rekabet edebilirlik ve egemenlik gibi yetersiz tanımlanmış ve dar motivasyonların ötesine geçmesine yardımcı olacak tutarlı bir kamu yararı vizyonuna ihtiyacı var.
Bu vizyonun oluşturulmasında, YZ’ye yatırım yapmanın toplumsal ve ekonomik fayda sağlayacağı önermesinin ayrıntılı olarak incelenmesi iyi bir başlangıç noktası olabilir. Teknoloji sektörü liderleri ve iş dünyası, YZ’nin getireceği üretkenlik artışları hakkında konuşmayı çok seviyorlar. Ama sadece sınırlı üretkenlik artışları söz konusu. Ayrıca otomasyon teknolojilerinin daha fazla benimsenmesine yönelik baskılar, herhangi bir refah artışı sağlamaksızın maliyetlerin ve eşitsizliğin artmasına, ekonomik direncin azalmasına yol açabiliyor. Bu nedenle, YZ’nin hızlı benimsemesi ve YZ’ye yapılan yatırımlar ile üretkenlik ve ekonomik büyümedeki artış arasında doğrudan bir ilişki olduğunu söylemek zor (Kaltheuner vd, 2024).
Kaltheuner vd (2024), YZ politika metinlerinde kullanılan terimlerdeki belirsizliği eleştiriyorlar. Örneğin rekabet edebilirlik ulusal ekonomiler için belirsiz bir terim. Çünkü ülkeler ya da ekonomik bloklar bir sahadaki oyuncular gibi rekabet etmiyorlar. Oyuncuların kim olduğu ve oyunun ne olması gerektiğinin nadiren belli olduğu koşullarda hareket ediyorlar. Aslında aynı belirsizlik YZ teriminin kendisinde de var. YZ, genel bir terim olarak kullanıldığında büyük ölçekli YZ ile daha küçük yapay öğrenme modelleri arasında, kaynak gereksinimleri bağlamında, ciddi bir farklılık olduğu atlanabiliyor. Egemenlik terimi ise devlet egemenliği, veri egemenliği veya stratejik özerklik anlamında ve kimi zaman birbirinin yerine kullanılıyor. Ancak egemen teknolojinin nasıl olması gerektiği konusunda belirsiz ve zaman zaman çelişkili çıkarımlar içeriyor.
Benzer bir sorun dijital kamu altyapısı (digital public infrastructure) teriminde de var. Çünkü dijital kamu altyapısında ısrar, kamusal niteliklere, kamusal işlevlere ve dijital altyapının kamusal mülkiyetine öncelik verilmesi pahasına parçalı dijitalleşmeye vurgu yapma riski taşıyor. Teknik konulara çok fazla odaklanılıyor ve dijital inovasyon kendi başına bir amaç haline gelebiliyor. Buna karşı Warso (2024) kamu dijital altyapısı terimiyle altyapının teknik özellikleri yerine toplumsal boyutuna odaklanmayı öneriyor. Bu terim, kamu niteliklerini (açıklık ve birlikte çalışabilirlik ile sağlanan sınırsız erişim) kamu işlevleri ve kamu mülkiyeti ile birleştirerek kamu değerini en üst düzeye çıkarmak için tasarlanmış dijital altyapıyı tanımlıyor.
Endüstriyel Politika, YZ Alanındaki Mevcut Güç Yoğunlaşmalarını Pekiştirmemeli, Bunlara Meydan Okumalı
YZ’nin benzeri görülmemiş bir teknolojik devrime mi yol açacağı yoksa bir YZ kışı ile sonuçlanacağı henüz belirsiz. Ama YZ’nin başarılı olması ve çığır açan bir teknoloji olması halinde, geleceğimizi bu şirketlerin ellerinde bulacağız. ABD’deki büyük şirketler, büyük ölçekli YZ inovasyonunun yönünü şekillendirmek için oldukça avantajlı bir konumda bulunuyor. Örneğin Microsoft, Google ve Amazon gibi dev şirketler, 2023 yılında YZ girişimleriyle yaptıkları anlaşmalarda geleneksel Silikon Vadisi yatırımcılarından çok daha fazla harcama yaptılar. Bu şirketler, hem YZ tedarik zincirinin girdilerini ve dağıtımını doğrudan yönetiyorlar hem de pazarı dolaylı olarak da şekillendirebiliyorlar. YZ ekosistemindeki hakim konumlarından yararlanarak belirli pazarlara girişi caydırıyorlar, mevcut satışlarını tamamlayan inovasyonları teşvik ederek ve rekabeti besleyerek diğer aktörlerin istek ve stratejilerini şekillendiriyorlar.
AB’nin YZ politikasının her şeyden önce bu güç ilişkilerine müdahale edebilmesi gerekiyor. En azından, endüstriyel politika, kamu parasını pazara hakim olan şirketlere aktararak mevcut güç yoğunlaşmasını daha da kötüleştirmeyecek şekilde tasarlanmalı. Bu yapılmadığı taktirde, Avrupa Çip Yasası’nda olduğu gibi halkın parası, teknoloji şirketlerini finanse etmek için kullanılmış olacak.
Avrupa’nın en büyük dijital endüstri politikası olan Avrupa Çip Yasası, AB’nin yarı iletken pazarındaki rekabet gücünü ve dayanıklılığını garanti altına almayı hedefliyordu. 2030’a kadar AB’nin küresel çip pazarındaki payını %20’ye çıkarmak gibi iddialı bir hedefi vardı. Almanya ve Polonya, Intel’le işbirliği anlaşmaları imzaladı. 13 Eylül günü, tam da Avrupa Komisyonu’nun Polonya-Intel işbirliğini onaylamasından dört gün sonra, Intel Avrupa’daki yatırımlarını durdurduğunu duyurdu. Intel’in bu hamlesi beklenmedik değildi. Çünkü şirket yıllardır azalan kârlılıkla mücadele ediyordu ve YZ çipleri yarışında büyük ölçüde geride kalmıştı. Açığı kapatmak için kamu sübvansiyonlarına başvurması da yeterli olmadı. Silva ve Merk (2024), Avrupa Çip Yasası’nın %20’lik pazar payı konusunda başarısız olmasında yasanın iyi tanımlanmış bir vizyona sahip olmamasının payı olduğunu belirtiyor. Ayrıca daha geniş kamu hedeflerini karşılayabilmesi için verilen kamu sübvansiyonlarına sosyal, çevresel veya yeniden dağıtıcı koşullar getirmede başarısız oldu. Başarısızlık, aynı zamanda politik bir tercihin sonucuydu. Kulis-toplantı verilerine göre Avrupa Komisyonu, sendikalarla, çevre örgütleriyle veya herhangi bir sivil toplum örgütüyle görüşmedi. Buna karşın, Intel’le yirmi görüşme (tüm toplantıların %15’i) yapıldı. Silva ve Merk’in (2024) vurguladığı gibi endüstri politikası ancak kamuyu da içeriyorsa kamu yararını sağlayabilir.
Bir diğer sorun da Avrupa’daki düzenleyici kurumların, Büyük Teknoloji şirketlerinin devasa ölçek avantajlarından yararlanması ve bunu pekiştirmesi karşısında sessiz (belki de yetersiz) kalmaları. Caffarra (2024) her şey olup biterken düzenleyicilerden duyduğumuz tek şeyin “izliyoruz”, “konuyu dikkatle inceliyoruz” gibi cümleler olmasını eleştiriyor. Daha da kötüsü, sorular soruluyor ve anlaşmalar (en azından görünürde) soruşturuluyor. Sonuç, eylemsizlik oluyor. Caffarra’nın (2024) FTC Komisyon Üyesi Rebecca Slaughter’dan aktardığı gibi bir şey yapmak bir politika tercihi olduğu gibi hiçbir şey yapmamak da bir politika tercihi.
Caffarra’ya (2024) göre düzenleyicilerin mevcut durumu sağlıklı bir şekilde ele alabilmesi için öncelikle zarar tanımında bir değişiklik yapmak gerekiyor. Çip, hesaplama, veri gibi birçok varlığı kontrol eden Büyük Teknoloji şirketleri, hızlı ilerlemek ve araziyi önceden işgal etmek amacıyla bu temel girdileri yapay öğrenme ile birleştirmek için anlaşmalar yapıyor. Bu kendi başına ne yeni bir olgu ne de tamamen YZ’ye özgü. Teknoloji firmaları yıllardır ilk hamle avantajı elde etmek, rekabeti önlemek ve meydan okumaları boğmak için ellerindeki varlıklardan yararlanıyorlar. Tekel karşıtı iktisatçılar durumu geleneksel çerçevede değerlendiriyorlar. Pazar gücünün bir yerden başka bir yere aktarıldığı dar ve spesifik bir mekanizmayı kanıtlamak için ekonomik bir modele ihtiyacımız olduğunu savunuyorlar. Hatta kimi zaman bunun tamamen kötü bir şey olmadığını (hatta faydalı olabileceğini) iddia ediyorlar. Çünkü tamamlayıcı varlıkları bir araya getirip yeni hizmetler geliştirmek açısında verimli olabiliyorlar.
Fakat burada önemli olan bu şirketlerin devasa varlıklarını (verilerimiz gibi haksız yollarla elde edilenler dahil) benzeri görülmemiş şekillerde kullanarak mevcut muazzam güçlerini yeni uygulamalara genişletebilmeleri ve diğerlerinin önüne geçebilmeleri. Microsoft, Google ve Amazon gibi büyük oyuncular ellerindeki varlıklardan yararlanarak bağımlılık ilişkileri yaratıyorlar. Bu şirketler, yeni ortaya çıkan firmaları, mimarilerini oluştururken ya da uygulamalarını çalıştırırken tamamen kendi bulutlarına bağımlı hale getirmek için çabalıyorlar. Böylece yeni oyuncuların hem mimari kararlarını etkileyebiliyorlar hem de gerçek meydan okuyucular olarak ortaya çıkmalarını zorlaştırıyorlar. Düzenleyicilerin geleneksel tekel teorilerinin dışına çıkarak büyük teknoloji şirketlerinin ellerinde gücü geleceği belirlemek için kullanmasının önüne geçebilmesi ve buna dur diyebilmesi gerekiyor (age).
Büyük Ölçekli YZ Avrupa’nın İklim Hedefleriyle Uyuşmamaktadır
Büyük ölçekli YZ’nin mevcut gidişatı, Avrupa’nın çevre ve yeşil dönüşüm hedefleriyle uzlaşmaz bir gerilim içinde. Çip üretimi ve veri merkezlerinin işletilmesi hem enerji yoğun hem de çevreye zarar veren faaliyetler. İrlanda gibi bazı Avrupa ülkelerinde veri merkezleri halihazırda ülkelerin toplam elektrik tüketiminin beşte birini kullanıyorlar. YZ ve veri altyapılarına yapılan son büyük küresel yatırımlar bu durumu daha da kötüleştirecek.
Buna karşın politika yapıcılar ve endüstri liderleri, kanıtlanmış iklim çözümleri konusunda kritik eylemleri geciktiriyor ve gelecekteki teknolojinin sorunlarımızı çözeceğini iddia eden vaatlerde bulunuyorlar. Sürdürülebilirlik için YZ, teknoloji çözümcülük düşüncesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. İnsanların ve ekosistemlerin maruz kaldığı doğrudan ve acil zararlar göz ardı edilirken, gelecekteki potansiyel faydalar abartılıyor. Bilişim (en son haliyle YZ), teknoloji devlerinin karbonsuzlaştırmanın hızlandırıcıları olarak sunulduğu ve sürdürülebilirlik çözümlerinin satıcıları olarak pazar güçlerini daha da pekiştirmeye hazır oldukları bir “yeşil geçişin” anahtarı olarak gündeme geliyor.
Ancak YZ’yi bir iklim çözümü olarak konumlandırmak yanıltıcı olduğu gibi sürdürülemez ve adaletsiz sistemlerin gelişmesine ortam sağlıyor ve gerçek çözümler içeren önemli politika eylemlerini geciktiriyor. Jansen ve Thorne (2024) Avrupa’nın çevresel adaleti endüstri politikasının merkezine yerleştirerek inovasyonu yeniden tanımlaması gerektiğini vurguluyorlar. Bu bağlamda, fosil yakıtların ve YZ’den kaynaklanan su tüketiminin etkilerini çözülmesi gereken bir mühendislik sorunu değil, çevresel adalet ve demokratik katılım sorunu olarak ele almak gerekiyor.
Jansen ve Thorne (2024), politika yapıcıların mevcut önlemleri güçlendirebileceğini belirtiyor. Bu kapsamdaki bazı önerileri şunlar:
- Donanımın kullanım ömrünün uzatılması ve yeniden kullanımı, somutlaştırılmış çevresel maliyetleri en aza indirebilir
- Yenilenebilir enerji ve karbona duyarlı bilişim uygulamalarına yatırım devam etmelidir.
- Düzenleyiciler, YZ şirketlerinin ve tedarik zincirlerinin, üretim, eğitim ve çıkarım dahil olmak üzere tüm yaşam döngüsü boyunca kaynak kullanımı ve emisyonları hakkında kamuya açık bir şekilde rapor vermelerini sağlamalıdır.
- YZ’nin zararlarını ortaya çıkarabilecek muhbirler korunmalıdır (Kasım ayında, ABD’de gündeme gelen bir konu. Bkz. Yapay Zeka Çalışanları, ABD Kongre’sinden İhbarcı Koruması Sağlamasını İstiyor, https://turk-internet.com/yapay-zeka-calisanlari-abd-kongresinden-ihbarci-korumasi-saglamasini-istiyor/).
Avrupa’nın inovasyon yapmanın ne anlama geldiğini yeniden tanımlaması ve YZ stratejisinde insanları ve gezegeni merkeze alması gerekiyor. Bunun için işçi temsilcileri ve çevre gruplarıyla birlikte, işçileri ve ekosistemleri barışçıl ve gönenci artıracak biçimlerde destekleyen teknoloji yolları geliştirebilir.
Kamu Yararının Sağlanması için Endüstri Politikasına Şartlılıklar Getirilmelidir
Kamu finansmanı veya diğer kamu kaynaklarına (arazi, su ve enerji dahil) erişim, daha geniş kamu çıkarına hizmet eden sonuçları garanti eden hesap verebilirlik, iklim ve işgücü şartlılıkları ve standartları gibi şartlara bağlanmalıdır. Şartlılıklar, sivil toplum, sendikalar ve etkilenen toplulukları içeren katılımcı süreçlerle oluşturulmalı ve şartlılıkların uygulanmasına ilişkin şeffaflık garanti edilmelidir.
Şartlılıklara ve hesap verebilirliğe vurgu yapmayan bir endüstriyel politikanın halkın çıkarları yerine dar endüstri çıkarlarına hizmet etmesi daha olasıdır. Ayrıca şartlılıklar, kamu tarafından finanse edilen YZ projelerinin geliştirilmesi ve yayımlanmasında anlamlı bir açıklık sağlayabilir. Örneğin, açık kaynak girişimlerinin büyük şirketlerin yoğunlaşmış gücüne anlamlı bir şekilde meydan okuyabilmesi için piyasadaki daha geniş yapısal koşulları (güçlü tekel karşıtı uygulamalar dahil!) değiştirmeye odaklanılması gerekir.
Dar bir çerçevede ele alınacak açık kaynak (yazılım veya YZ) fikri, kamu yararını ilerletmek yerine büyük teknoloji şirketlerin politikalarını güçlendirecektir. Bu nedenle, Tiwari’nin (2024) altını çizdiği gibi açık kaynaklı araçlar ve modeller yalnızca lisanslamada değil, pratikte de gerçek anlamda açık ve erişilebilir olmalıdır. Hükümetler ve fon sağlayıcılar, kamusal bilgi işlem gibi paylaşımlı altyapılara yatırım yapmalı, etik ve gizlilik standartlarını karşılayan açık veri setlerini teşvik etmeli ve üniversitelerde kamusal araştırmaları genişletmeli; özel pazar tarafından ihmal edilen alanlara ve kullanım örneklerine öncelik vermeli ve hatta bunlara alternatif olanlara fon sağlamalıdır. Ama daha önemlisi bu tür kamusal YZ sistemlerinin faydalarının hem endüstriyel politika hem de rekabet yaptırımı yoluyla kamuya yansıtılması gerekir. Politika yapıcılar, etkili denetimi garanti altına almak için kamu finansmanına açık lisanslama gereklilikleri ve kamu yönetimi gibi şartlılıklar getirmelidir.
Politika yapıcılar, fon sağlayıcılar ve teknoloji uzmanları, açık kaynağın kamu yararına hizmet etmesi için gereken koşullara yatırım yapmalı ve aynı zamanda yapısal güç dengesizliklerine yönelik tamamlayıcı çözümler geliştirmelidir. Bunlar arasında, rekabeti engelleyici davranışları önleyen ve YZ pazarında çeşitliliği teşvik eden tekel karşıtı uygulamalar; endüstriyel politika müdahalelerine güçlü kamu yararı koşullarının eklenmesi; ve topluluklara verilerinin nasıl toplandığı ve kullanıldığı konusunda söz hakkı veren yeni veri yönetimi ve yönetişim modellerinin geliştirilmesi yer alır. En önemlisi de YZ sistemlerinin ön yargı, güvenlik ve toplumsal değerlerle uyum açısından denetlenmesi için sürekli kamu gözetimi ve hesap verebilirlik önlemlerinin alınmasıdır (age).
Endüstri Politikası, Yapay Zekanın Hassas Sosyal Alanlara Eleştirel Olmayan Şekilde Uygulanmasını Teşvik Etmemelidir
YZ hakkındaki abartılı haberlerin de etkisiyle kamu kurumlarının da katıldığı bir YZ yarışı var. Ancak kamu sektöründe YZ’nin genel olarak benimsenmesini teşvik etmek, özellikle riskli bağlamlarda veya YZ’nin doğal sınırlamalarıyla uyumsuz şekillerde kullanıldığında, devletin içinin boşalmasına, kamu fonlarının israfına, tek başarısızlık noktalarına (single points of failure) ve hak ihlallerine katkıda bulunabilir.
Şirketler ve şirketlerin YZ hakkındaki abartılı anlatılarına kapılan politika yapıcılar kamu sektöründe YZ’nin benimsenmesini artırma arzusu içindeler. YZ kullanımının kamu hizmetlerini iyileştireceği varsayımını pek sorgulamıyorlar. İyileştirmenin neyi ifade ettiği oldukça belirsiz olmasına karşın bir çok çalışma aslında maliyetleri azaltmak üzerinde duruyor. Ancak refah sistemlerinin hızla dijitalleşmesi ve otomasyonu toplumdaki en yoksul ve en savunmasız kesimlere zarar veriyor. Avrupa Yoksullukla Mücadele Ağı’nın ortaya attığı “dijital olarak tetiklenen yoksulluk” terimi bu olguya dikkat çekiyor. Ayrımcılığın otomasyonu, dijital dışlanma ve kemer sıkma önlemlerinin uygulanmasında bir araç olarak dijitalleşmenin bir araya gelmesiyle yoksulluk daha da derinleşiyor. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Algoritma İzleme Örgütü ve A11 tarafından yapılan çalışmalarda temel kamu hizmetlerinin sunumunun otomasyona bağlanmasının ayrımcılığa ve dışlanmaya yol açabileceğini ve ispat yükünün zaten ötekileştirilmiş olanların üzerine kaydırılabileceği üzerinde duruluyor.
Kamu hizmetlerinde gözü kapalıYZ kullanma eğilimin yanında Chander ve Gürses’in (2024) belirttiği gibi askeriye, kolluk kuvvetleri ve göç kontrolünün hizmetinde olan dijital projeler aracılığıyla desteklenen Avrupa güvenlikleştirmesine yönelik bir eğilim de var. AB’nin güvenlikleştirici çerçevesi ile güvenlik tehditleri, militarist, cezalandırıcı ve gözetime dayalı bir güvenlik vizyonu doğrultusunda kaynakları, mevzuatı ve anlatıları harekete geçirmek için araçsallaştırılıyor. Dijital güvenlikleştirme politikalarıyla, teknolojik altyapıların yasal dayanağı daha fazla gözetim ve suçlaştırma (criminalization) için genişletiliyor. Güvenlikleştirme politikalarıyla marjinal toplulukları (göçmenler, seks işçileri, eş cinseller, ırksallaştırılmış gruplar vb) gözetleyen dijital altyapılar genişletiliyor. Böylece gözetimin kapsamı ve yasal meşruiyeti artılarak, kamu güvenliği ve sosyal eşitsizlik sorunlarına karşı çözüm olarak daha geniş bir ırkçı şüphe, cezalandırma ve devlet şiddeti mantığı ön plana çıkıyor. Her iki eğilim de politika çözümleri olarak gözetleyici, cezalandırıcı veya çıkarıcı (extractive) teknolojik altyapıları normalleştiriyor. Kamu bütçelerinin demokratik, sosyal tedarik yöntemlerinden uzaklaştırılarak piyasalaştırılmış teknolojik altyapılara kaydırılmasına neden oluyor.
Chander ve Gürses’e (2024) göre Avrupa’nın teknoloji politikasında büyük bir mali, siyasi ve ideolojik değişime ihtiyaç var. Avrupa’nın cezalandırıcı, çıkarıcı teknolojik altyapılardan uzaklaşarak insanların, toplulukların ve çevrelerinin ihtiyaçlarına öncelik veren teknolojilere ve kamu politikalarına yönelmesi gerekiyor.
Van Sparrentak ve de Heer (2024) ise teknoloji politikalarının farklı biçimlerde yönlendirilmesi sorununa daha mütevazı bir açıdan yaklaşıyor ve kamu alımları yoluyla bir değişim yaratılabileceğini öne sürüyor. Siyasi taahhüt ve kamu alımları yoluyla mevcut gerçeklik ve güç ilişkilerinin değiştirilebileceğini belirtiyorlar. Böylece halkın parası harcanırken en ucuz seçenek değil, toplum ve ekonomi için en iyi tedarik seçeneğinin hangisi olduğu sorgulanabilecek. İhalelerde sürdürülebilirlik, sosyal standartlar ve mahremiyetin bağlayıcı kriterler olması sağlanabilecek. Ayrıca, AB üyesi devletler satın alma sırasında en düşük fiyata bağlı kalmak yerine, stratejik özerkliklerini ve nihai ürünün uzun vadeli yönetimini göz önünde bulundurabilecek.
İnovasyon Cesur Düzenleyici Uygulamalarla Büyür
Teknoloji şirketleri sık sık düzenleme ve inovasyonu birbirine zıt güçlermiş gibi göstermeye çalışıyor. Fakat düzenleme ve inovasyonun karşıtlığı paradigması, hangi düzenleyici yaklaşımların ve yaptırım mekanizmalarının piyasayı kamu yararına en iyi şekilde disipline edebileceği ve şekillendirebileceği gibi önemli bir sorunun tartışılmasını engelliyor. Oysa endüstri politikası yatırımlarının inovasyonu kamu yararına şekillendirmek amacıyla cesur düzenleyici uygulamalarla birlikte hareket etmesi de bir seçenek. Kaltheuner vd (2024), düzenlemenin dijital ekonomileri ön alıcı (proactive) bir şekilde şekillendirebileceğini ve şirketlerin temel haklar gibi temel Avrupa değerlerini zayıflatmak yerine güçlendiren inovasyonlar peşinde koşmasını sağlayabileceğini vurguluyorlar.
Düzenlemenin olmayışı belki ABD ekonomisi için iyi olabilir ama mevcut veri koruma ve rekabetin etkili bir şekilde uygulanmaması, yıllardır Avrupa’da YZ’deki pazar yoğunlaşmasına ve bu yoğunlaşmayı derinleştiren iş modellerine katkıda bulunuyor. Gözetim temelli iş modellerinin yaygınlaşmasına izin verilmesi, alternatif iş modellerinin ortaya çıkışını engelliyor. Dolayısıyla, teknoloji şirketlerinin faaliyetlerinin düzenlenmemesi yalnızca güçlü konumdaki şirketlerin hakimiyetini ve iş modellerinin sürekliliğini sağlıyor. Yurttaşların gözetimine dayanan iş modellerine karşı bir alternatif geliştirilemiyor; inovatif fikirlerle ortaya çıkan şirketler Büyük Teknoloji şirketleri tarafından kuşatılıyor ve onlara bağımlı biçimde yoluna devam edebiliyor.
Avrupa’nın Dünyadaki Yeri
Avrupa, ABD ve Çin rekabetinin dışında kalarak kendi endüstri politikalarını oluşturmaya çalışıyor. Avrupa’nın bu rekabetin ne kadar dışında kalabileceğini zaman gösterecek. Ancak Avrupa’nın yeni teknoloji politikaları oluşturmadaki başarısı (ya da başarısızlığı) dünyanın geri kalanını da yakından ilgilendiriyor.
Avrupa’nın alternatif endüstri politikaları geliştirebilmesi için önce neoliberal anlatının dışına çıkabilmesi gerekiyor. AB’nin ticarete yönelik neoliberal yaklaşımı, teknoloji odaklı küreselleşmeyi teşvik etti. Ancak bu yaklaşım, Büyük Teknoloji şirketleri için elverişli bir ortam sağlarken AB’nin daha geniş iç politikaları ve önceliklerinden (mahremiyet hariç) büyük ölçüde kopuk kaldı. Dolayısıyla Kılıç (2024), modern endüstriyel politikaların birden fazla cephede eş güdüme ihtiyaç duyduğunu; etkili olmak için endüstriyel, rekabet ve ticaret politikalarının uyumlu olması gerektiğini belirtiyor. Avrupa inovasyonunu, sosyal katılımı ve demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi temel Avrupa değerlerini desteklemeyi önceliklendiren birleşik bir stratejinin parçası olarak birlikte çalışabilmeliler. Bu aynı zamanda, hem ekonomik hem de siyasi gücü tek elde toplayan ve dolayısıyla demokrasi için risk oluşturan Büyük Teknoloji şirketlerinin gözetim kapitalizmine dayalı iş modellerinin desteklenmemesi anlamına geliyor.
Bria (2024) da güç yoğunlaşmasını engellemek için tekel karşıtı güçlü önlemlerin ve alternatif çözümlere yönelik stratejik yatırımların şart olduğunu belirtiyor. Dijital hizmetlere adil erişimi garanti eden ayrımcılık yapmama kurallarını uygulamak ve şirketlerin hem bulut altyapısını hem de YZ uygulamalarını kontrol etmesini önlemek için yapısal ayrımı uygulamak gibi politikalar, Büyük Teknoloji şirketlerinin hakimiyetini azaltmaya yardımcı olabilir. Bunun yanında Bria (2024), Avrupa’nın sadece düzenleyici rolünün dışına çıkarak alternatif çözümler geliştirmesi gerektiğini savunuyor. Bria’ya (2024) göre kamu tarafından finanse edilen alternatiflerin, toplumsal ihtiyaçları karşılayan, çalışanların haklarını koruyan ve savunmasız grupları zararlı uygulamalardan koruyan YZ’nin geliştirmesine öncelik vermesi gerekiyor. Geliştiriciler, bağımsız seçenekler yaratarak mevcut YZ oligopolüne bağımlı olmadan kendi YZ modellerini oluşturabilmeliler. Bu strateji rekabeti teşvik ettiği gibi dijital egemenliği koruyacak ve iklim eylemi, sağlık hizmetleri, yenilenebilir enerji, sürdürülebilir hareketlilik ve eğitim gibi kilit alanlarda inovasyonu teşvik edecektir.
Aslında Bria’nın (2024) gündeme getirdiği bu strateji AB’nin bağımsız, dijital ekosistemi EuroStack ile ete kemiğe bürünüyor. EuroStack ile Avrupa’nın dijital ekonomide pasif tüketici rolünden sıyrılarak daha aktif bir aktör haline gelmesi hedefleniyor. EuroStack’ın başarısı AB üyesi ülkelerin ve AB kurumlarının işbirliğine bağlı. EuroStack, paylaşımlı, birlikte çalışabilen dijital kamu altyapılarının inşa edilmesini, Avrupa genelinde yeni nesil hizmetlerin sunulmasını sağlayabilir ve tekelci platformlara gerçek alternatifler sunabilir. Avrupa’nın stratejik sektörlerine göre uyarlanmış açık, merkezi olmayan YZ modelleri ve çözümlerinin teşvik edilmesi, temel dijital araçların AWS, Azure veya Google Cloud gibi ABD merkezli bulut devlerine bağımlılığını ortadan kaldırabilir.
EuroStack’te açık kaynaklı ve gizliliği artıran teknolojilere, veri egemenliğine ve birlikte çalışabilirliğe vurgu yapmak, özel mülkiyetli sistemlere ve gözetim iş modellerine olan bağımlılığı ortadan kaldırmanın anahtarı olarak görülüyor. Veriler, mahremiyet ve haklar korunurken kamu değeri üreten bir kamu kaynağı olarak ele alınıyor. Ayrıca, tedarik sözleşmelerinde ve kamu ihalelerinde veya lisanslamalarda YZ modeli eğitimi için verilerin kullanımı konusunda veri erişimi, şeffaflık ve hesap verebilirlik hükümlerinin eklenmesi üzerinde duruluyor.
EuroStack’i geliştirerek Avrupa, yalnızca dijital bir düzenleyici olarak algılanmanın ötesine geçebilir ve bunun yerine daha adil bir dijital geleceği şekillendirmede gerçek bir işbirlikçi haline gelebilir. Bu ortaklık yaklaşımı, Avrupa’nın Küresel Güney ve benzer düşünen ülkelerle ittifaklar kurmasını sağlayarak, insanlığa ve gezegene fayda sağlayan ortak teknolojik ilerleme için yeni fırsatlar yaratır.
***
Silikon Vadisi’nin sermayedarlarının seçimde Trump’ı desteklemesi boşuna değildi. Trump’ın seçimi kazanması teknoloji şirketlerinin faaliyetlerini düzenleme ve sınırlama girişimlerini yalnız ABD’de değil, tüm dünyada sekteye uğratacak. Bu bağlamda, Avrupa’nın Büyük Teknoloji şirketlerine karşı teknoloji politikalarını yeniden ele alması ve özellikle EuroStack önemli bir çaba. Ayrıca Bria’nın (2024) vurguladığı gibi EuroStack’i sadece teknik bir proje olarak görmemek gerekiyor. EuroStack aynı zamanda Avrupa’ya, kontrolü bir avuç güçlü şirkete devretmek yerine, demokratik ilkelerle uyumlu ve kamu yararına hizmet eden bir dijital ekonomiyi şekillendirme şansı sunan politik bir proje. EuroStack’in daha eşitlikçi, sürdürülebilir bir dijital topluma giden yolda başarılıp olup olamayacağını göreceğiz…
Kaynaklar
Bria, F. (2024). X. European digital independence: Building the EuroStack. Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 64–69). AI Now Institute.
Caffarra, C. (2024). III. Aggressively weaponizing scaled assets to lock in absolute advantage. Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 31–35). AI Now Institute.
Chander, S., & Gürses, S. (2024). V. From infrastructural power to redistribution: How the EU’s digital agenda cements securitization and computational infrastructures (and how we build otherwise). Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 42–46). AI Now Institute.
Dunn, W. (2024). Silicon Valley’s greatest moonshot, The New Statesman, https://www.newstatesman.com/business/2024/11/silicon-valleys-greatest-moonshot, son erişim 17.11.2024
Geller, E. (2024). A Trump Win Could Unleash Dangerous AI, Wired, https://www.wired.com/story/donald-trump-ai-safety-regulation/, son erişim 17.11.2024
Graham, T., & Andrejevic, M. (2024). A computational analysis of potential algorithmic bias on platform X during the 2024 US election.
Jansen, F., & Thorne, M. (2024). IV. Predatory delay and other myths of “sustainable AI.” Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 36–41). AI Now Institute.
Kaltheuner, F., Saari, L., Kak, A., & Myers West, S. (2024). I. Reorienting European AI and innovation policy. Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 7–26). AI Now Institute.
Kılıç, B. (2024). VIII. Beyond growth and competitiveness: Shaping EU trade policy for people and the planet. In Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 55–58). AI Now Institute.
Silva, M., & Merk, J. (2024). VI. Lessons from the EU Chips Act on public-interest guarantees. Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 47–51). AI Now Institute.
Tiwari, U. (2024). IX. The openness imperative: Charting a path for public AI.Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 59–63). AI Now Institute.
Van Sparrentak, K., & de Heer, S. (2024). VII. Public procurement as a lever for change. Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 52–54). AI Now Institute.
Warso, Z. (2024). XII. Toward public digital infrastructure: From hype to public value. Redirecting Europe’s AI industrial policy: From competitiveness to public interest (s. 75–78). AI Now Institute.
İlk Yorumu Siz Yapın