Barack Obama’nın 2012 ABD Başkanlık seçimlerindeki zaferinde Amazon’un (amazon.com) bulut bilişim hizmetinin önemli bir rolü vardır. TSE’nin (2013) bulut bilişim tanımında belirtildiği gibi Amazon’un sunduğu “işlemci gücü ve depolama alanı gibi bilişim kaynaklarının ihtiyaç duyulan anda, ihtiyaç duyulduğu kadar kullanılması” ile seçim kampanyasına özel bir altyapıya gerek kalmamıştır. Kampanya için AWS (Amazon Web Services) üzerinde çalışan 200’den fazla uygulama kullanılmış ve bu uygulamalar milyonlarca kullanıcıya hizmet etmiştir. Kampanya çalışanları, çeşitli kaynaklardan akan verileri olası seçmenleri belirlemek ve gruplamak için kullanmış, neredeyse gerçek zamanlı elde edilen verilerin analiziyle kaynakları ihtiyaç duyulan alanlara kaydırarak ve doğru kişiye, doğru zamanda, doğru reklamları iletebilmiştir. Kullanılan uygulamalardan bazıları şunlardır (https://aws.amazon.com/blogs/aws/aws-in-action-behind-the-scenes-of-a-presidential-campaign/):
- Muazzam verileri modellemek için kullanılan yazılımlar
- TV, yazılı basın, radyo, e-posta, web ve mobil üzerinden çok kanallı medya yönetimi yazılımları
- Gönüllülerin, bağışçıların ve destekleyenlerin eşgüdümünü ve işbirliğini sağlayan yazılımlar
- Enformasyon İletim Sistemi
- Seçim güvenliği yazılımları
Kısa süreli bir kampanya için böyle bir bilişim altyapısını hazırlamak ve yönetmek, Amazon’un sunduğu bulut bilişim hizmetleri ile kolay ve uygulanabilir olmuştur.
Obama, teknolojiyi başarılı bir şekilde kullanarak rakibinin önüne geçmiştir. Ama bunun insanlık ve demokrasi açısından bir anlamı var mıdır? Obama’nın başarısı sıradışı da değildir. İnternetteki hedefli reklamcılık uygulamalarında olduğu gibi (belki bunların daha gelişmiş biçimleri) bir adayın seçmene pazarlanması söz konusudur. Bilişim teknolojileri demokrasiyi ilerletmek için değil seçmen kitlesinin kontrolü ve yönetimi için kullanılmıştır. Karar alma süreçlerinde halkın katılımını artıran bir durum yoktur. Tam tersi bir eğilim söz konusudur (Mosco, 2014).
Bir siyasetçinin yeni teknolojik ürünlere yakınlığı ve yatkınlığını seçmenler (özellikle teknolojiyle daha haşır neşir olan genç seçmenler) için etkileyici olabilir. Ona yeniliklere açık, bilim ve teknolojiye yakın imajı kazandırabilir. Elinde akıllı telefonuyla tweet atan bir politikacı genç seçmene daha şirin görünecektir. Sağlıkla ilgili televizyon programlarında ya da reklamlarda yer alan kişinin giydiği beyaz gömleğin izleyicide bir güven duygusu uyandırması gibi en yeni teknolojileri kullanan bir politikacı imajı da politikacının aldığı kararların daha nesnel ve bilimsel görünmesine neden olacaktır. Öz ve görünüş arasındaki farklılık bir yana, ekonomideki ve siyasetteki anlık gelişmeleri ve dalgalanmaları “Number 10 Dashboard” adlı iPad uygulaması üzerinden takip eden İngiltere Başbakanı Cameron örneğinde olduğu gibi (http://www.turk-internet.com/portal/yazigoster.php?yaziid=39717) bu teknolojilerin toplum için nasıl bir katkı sağlayacağı belirsizdir. Obama’nın bulut bilişimle kazandığı seçim zaferi de Cameron’un iPad uygulaması da, teknolojideki tüm ilerlemelere karşın demokrasi, katılımcılık ve kamu yararı açısından 1970’lerin başında Şili’de yürütülen Cybersyn Projesi’nin çok gerisindedir.
Cybersyn hedefleri, hassasiyetleri ve gelişimiyle teknoloji ve toplum tartışmasında teknoloji çığırtkanlarının reklamlarının ötesine geçmemizi sağlıyor. Teknolojinin nötr olmadığını, onu tasarlayan insanların değerlerini ve hassasiyetlerini içerdiğini, içinde geliştiği ekonomik ve politik koşulların izlerini taşıdığını gösteriyor. Bu nedenle, Cybersyn’i tartışmadan önce Şili tarihine ve Allende’nin iktidara gelişine kısaca bakmakta fayda var.
Şili
1492 yılında Kristof Kolomb’un Amerika’yı ayak basmasının ardından Latin Amerika’nın değerli madenleri yağmalanır; katliamlar, bulaşıcı hastalıklar, köleleştirme ve ağır çalışma koşulları kıtada soykırıma neden olur. Küçük ölçekli direnişlerr rağmen yerliler Avrupalılar’ın gelişmiş teknolojisi karşısında çaresiz kalırlar. İspanyolların acımasız politikalarıyla karşı karşıya kalan Latin Amerikalılar zamanla direnmeyi ve kendilerini savunmayı öğrenirler. 19. yy’da Latin Amerika ülkeleri İspanyol sömürgeciliğine karşı bağımsızlık savaşı verirler. 1804’te Haiti, 1810’da Şili, Meksika ve Kolombiya, 1811 yılında Paraguay ve Venezuela, 1816’da Arjantin, 1821’de Peru, Nikaragua, Costa Rica, Guatemala, El Salvador ve Honduras, 1822’de Ekvator ve Brezilya, 1825’de Bolivya ve Uruguay, 1844’te Dominik Cumhuriyeti bağımsızlığını kazanır. En son 1899 yılında Küba bağımsızlığını ilan eder. Aslında bu gerçek anlamda bir bağımsızlık değildir. İspanya Küba’daki yerini emperyalist ABD’ye bırakmak zorunda kalmış ve Küba’da ABD yanlısı bir hükümet başa geçmiştir. Soğuk savaş yıllarına kadar ABD, açık işgaller, katliamlar, komplolar ve kurdurduğu kukla hükümetlerle Latin Amerika’yı yağmalar ve sömürgeleştirmeye çalışır. Soğuk savaş yıllarında ise ABD’nin Latin Amerika’ya müdahaleleri artacak ve yoğunlaşacaktır (Candan, 2014).
1959 yılında gerçekleşen Küba Devrimi yıllarca Küba’yı arka bahçesi olarak görmüş ABD için büyük bir şoktur. Kıtada benzer bir durumun tekrarlanmaması için her türlü yolu dener. Bu nedenle, yükselen sol muhalefetin önünü kesmek için askerler sık sık siyasi aktör olarak sahneye çıkarılırlar. Şili, diğer Latin Amerika ülkeleri ile karşılaştırıldığında siyasi açıdan daha istikrarlı bir ülkedir. Pinochet’in darbesine kadar Şili’de altı darbe gerçekleşmiş olmasına karşın bu darbelerin tamamı 1932 yılı öncesinde yaşanmış ve askerler 41 yıl boyunca kışlalarında kalmıştır. Tabi bu siyasetten uzak oldukları anlamına gelmemelidir. Şili’de asker doğrudan ya da dolaylı olarak hep siyasetin içindedir (age).
Şili soğuk savaş yıllarında (1946 – 1970), Salvador Allende yönetimine kadar, sağ ve merkez partilerin kurduğu hükümetlerce yönetilir. Bu hükümetler, ekonomik krizleri ABD’den aldıkları dış borçlarla çözmeye çalıştıkça ABD’nin sunduğu ekonomik yardımlar sonucunda ABD’ye daha bağımlı hale gelmiştir. Bağımlılık ilişkisi ABD’ye Şili ekonomisini yönlendirme gücü vermektedir. ABD bu gücünü Allende iktidarı döneminde ülkeyi krize sürüklemek için kullanacaktır.
1970 yılında Şili’nin ekonomik bağımlılığının, ülkedeki ekonomik ve toplumsal eşitsizliğin artması ve iktidarların bu sorunlara bir çözüm üretememesi sonucunda Unidad Popular (Birleşik Halk Cephesi) halkın gözünde ciddi bir alternatif haline gelir. Unidad Popular, Sosyalist, Komünist ve Radikal Partiler’in yanı sıra Hristiyan Demokratlar’dan kopan MAPU’dan (Birlikçi Eylem Hareketi) oluşmaktadır. Cephe programında Şili topraklarının doğal zenginliklerinin, özellikle bakırın millileştirilmesi, tarım reformu ve toprağın köylülere dağıtımı ve Şili ekonomisini keyiflerince yöneten 300 kadar şirketin toplumsallaştırılması hedefleri yer almaktadır. Bir diğer deyişle, anti-emperyalist, anti-feodalist ve anti-kapitalist bir programdır (age):
Unidad Popular halkın gücünü önemsiyor, halk desteği olan bir düzenin kurulması ve belediye yapılarının değiştirilerek çağdaşlaştırılmasını, doğrudan katılım mekanizmalarının kurularak halkın yönetime katılmasına olanak sağlayacak bir model oluşturulmasını öneriyordu. Adaletsizliğin kol gezdiği Şili’de adaletin yeniden kurgulanmasında, yargının yeniden örgütlenmesini, halkın baskı altından kurtarılarak toplumun özgürleştirilmesini önemsiyordu. Yeni bir ekonomik düzenin kurulması, tekelci sermayenin ve toprak sahibi iktidarlarının yetkisinin sonlandırılması, özel sektörle, devlet sermayesinin birleştiği karma işletmelerinin oluşturulması, ademi merkeziyetçi bir ekonomik büyüme Unidad Popular programının ekonomik çözümleri olarak sunulmuştu (s. 67).
Bunun yanında program gündelik hayattaki temel sorunlara ve haklara (eğitim, sağlık, barınma, iletişim hakkı) da dokunmaktadır. Unidad Popular’ın Şili halkında olduğu kadar ABD’de de karşılık bulması kaçınılmazdır. 1970 seçimlerinde Unidad Popular’ın başkan adayı daha önceki başkanlık seçimlerini üç kere kaybetmiş olan Salvador Allende’dir. Unidad Popular, seçimlerden zaferle çıkar. Bir yıl içinde sağlanan parasız sağlık hizmetleri, tarım ve sanayideki atılımlar, millileştirme politikaları (özellikle bakırın millileştirilmesi) ile halkın desteği daha da artar, 1971’deki yerel seçimlerde Unidad Popular oyların %49,7’sini alır. Fakat ABD hem ekonomik hem de ideolojik nedenlerle Unidad Popular’ın iktidarını istememektedir. ABD ve çokuluslu şirketler ona son vermek için düğmeye basarlar. Küba’dan sonra Şili örneğinin Latin Amerika’da domino etkisi yaratmasından korkulmaktadır. Ancak ABD, Unidad Popular’ı seçimle iktidardan düşürmenin pek olası olmadığının farkındadır. Başka yollar denenecektir. Yukarıda belirttiği gibi ülke ekonomisinin dışa bağımlılığı Unidad Popular’ın en büyük zaaflarından biridir. Unidad Popular iktidarının ilk günlerinden itibaren ABD elindeki bakır stoklarını piyasaya sürüp fiyatları düşürerek, yabancı şirketlerin Şili’de yatırım yapmasını engelleyerek ve ambargolarla ülkede istikrarsızlık ve kriz ortamı yaratır.
Sonraki bölümde belirttiğim gibi Cybersyn Projesi’nin başlangıcında tesadüflerin de rolü vardır. Ama bu tesadüfler sadece belirli koşullarda anlam kazanacaktır.
En başta, Unidad Popular programından anlaşılabileceği gibi hedeflenen sosyalizmin SSCB tarzı bir sosyalizm olmadığına dikkat çekmek isterim. Bürokrasiden kaçınan, doğrudan katılım mekanizmalarını önemseyen ve ekonomide merkezi planlamayı ademi merkeziyetçi ekonomik büyümeyle ile bir araya getirmeye çalışan bir sosyalizm anlayışı vardır. Allende iktidara gelirken demokratik hakları kısıtlamayacağının ve anayasaya bağlı kalacağının özellikle altını çizmiştir. Çokuluslu şirketlerin ve oligarşinin mülksüzleştirilmesi sürecinde eşit gelir dağılımı ve işçi katılımı her zaman öncelikli hedefler olmuştur. İkincisi, Unidad Popular’ın ithal ikamecilik yerine kendi sanayisini geliştirmeye, doğal kaynaklarını kullanmaya ve ulusal problemlerin üstesinden gelebilmek için iş gücünü eğitmeye ve geliştirmeye yönelmesidir. İthal ikamecilik beraberinde işsizliği ve kalifiye işgücü eksikliğini getirmiş, tüketiciliği özendirirken yabancı şirketlerin çıkarlarını Şili halkının çıkarlarının üzerinde görmüştür. Bu nedenle bilim ve teknoloji Unidad Popular için yaşamsal olacaktır. Allende bilim ve teknolojiyi Şili’nin sosyalist dönüşümünün bir aracı olarak görmektedir. En önemlisi de Unidad Popular’ın bu hedeflerini, sayıca yetersiz ve günü geçmiş teknolojiyle, ABD ambargosuyla kısıtlanmışken gerçekleştirmeye çalışmasıdır.
Sosyalizm ile Sibernetiğin Buluşması [1]
1971 Temmuzu’nda İngiliz sibernetikçi Stafford Beer Şili’den beklenmedik bir mektup alır. Mektubun yazarı Şilili genç bir mühendis olan Fernando Flores’tir. Flores henüz 28 yaşında olmasına rağmen CORFO’da (Devlet Kalkınma Kurumu) önemli bir pozisyondadır. Mektupta Beers’ın işletme sibernetiği çalışmalarından haberdar olduğunu ve bunları Şili’de ulusal düzeyde uygulamak istediklerini yazmaktadır. Flores, Beer’dan sibernetiğin ulusal bir ekonomiye nasıl uygulanabileceği hakkındaki önerilerini istemektedir.
Bu Beer’ın Şili’den aldığı ikinci iş teklifidir. 1961 yılında SIGMA (Science in General Management) şirketinin yöneticisiyken de Şili çelik sanayisinden bir iş teklifi almıştır. Yoğunluğundan dolayı Şili’ye kendisi gidememiş, bunun yerine İngiliz ve İspanyol mühendislerden oluşan bir ekip kurmuştur. Ekip, işlerin fazlalığından dolayı bazı işleri yaptırmak için Şilili öğrencileri çalıştırmaktadır. Bu öğrencilerden biri o zaman henüz endüstri mühendisliği öğrencisi olan Flores’tir. Flores, mektubunda yazdığı gibi Beer’ın işletme sorunlarına yaklaşımını bilmektedir ve bunun Şili’de inşa etmeye çalıştıkları demokratik sosyalizmle örtüştüğünü düşünmektedir. Allende’nin hızlı millileştirme politikaları sonucunda işletmeler devletin eline geçmiştir fakat hükümet bunların yönetiminde zorlanmaktadır. Şili’nin bu işletmelerin yönetimi için yeterli kalifiye personeli yoktur. Bazı hükümet üyeleri bu sorunları aşmak için bilgisayar ve iletişim teknolojilerinden faydalanmayı önermektedir.
Beer 1950’lerde ve 1960’larda sibernetik ve yöneylem alanlarında dünya çapında tanınan bir isimdir. 1956 yılında, henüz 30 yaşındayken Avrupa’nın en büyük çelik şirketi United Steel’in Yöneylem Araştırması ve Sibernetik Birimi’nin başına geçmiştir. 1961’de ise SIGMA’nın yönetiminde yer alır. SIGMA’da sanayi ve hükümet sorunlarının çözümü için sibernetik fikirlerini ve yöneylem araştırması metotlarını uygular. Bundan beş yıl sonra ise en büyük yayın evlerinden biri olan IPC’de (International Publishing Corporation) çalışmaya başlar. IPC’de işletme bilimi tekniklerini ve bilgisayar teknolojilerini kullanarak şirket işleyişini iyileştirmeye yönelik çalışmalar yapar. Flores’un mektubunu aldığında IPC’den yeni ayrılmıştır ve bağımsız danışmanlık yapmaktadır. Beer, Şili’den gelen bu ikinci teklifi reddedemez. Fikirlerini ulusal bir düzeyde ve devrimci bir dönüşüm anında gerçekleştirme fikri cazip gelmiştir. İngiltere’deki işlerini bırakarak dört ay sonra soluğu Şili’de alır.
Beer’ın çalışmalarındaki ana tema ademi merkeziyetçi eğilimlerle merkezi kontrol arasındaki dengenin araştırılmasıdır. Bütünün kararlılığı ile örgütlenmelerdeki otonom eğilimleri tartışmaktadır. Beer’da kontrol tahakküm kurmak değil, sistemin iç ve dış etkenlere karşı uyumunun sağlanmasıdır. Dolayısıyla Beer kontrolden söz ederken güç kullanımından değil sistemin alt sistemleriyle bir bütün olarak denge ve kararlılığını ifade etmektedir. Bunun için de sorunlu bir alt sistemi düzeltmek yerine, alt sistemlerin karşılıklı iletişimini sağlayarak adaptasyonu gerçekleştirmenin daha uygun olacağı görüşündedir.
Beer’in devlet yönetimine yaklaşımında bürokrasi karşıtlığı çok belirgindir. Örgütlenmedeki merkezi ve ademi merkeziyetçi kontrol biçimlerinin dengesinin baskıcı bir yönetimden olduğu kadar kaos ortamından da koruyacağını düşünmektedir. SSCB’nin sosyalizm anlayışıyla Allende’ninki arasındaki farklılığın bir benzeri yukarıdan aşağıya kontrolü öne çıkaran SSCB sibernetiği ile Beer’in sibernetiği arasında da vardır. Allende de Beer da bireysel özgürlüklere ve ademi merkeziyetçiliğe önem verirken sistemin bütünlüğüne vurgu yapmaktadır. Parçayla bütün arasındaki bu çelişkinin ve bütünlüğün kabulü hem Allende’nin demokratik sosyalizminin hem de Beer’ın sibernetiğinin temelidir.
Beer’in bir diğer önemli yönü ise teknolojiye değil, yeniden düzenlemek istediği örgütsel işleyişe odaklanmasıdır. Günümüzde bile birçok insan hala bilgisayar kullanımının iş süreçlerini otomatikman iyileştireceğini düşünmektedir. Daha gelişmiş bilgisayarların daha iyi sonuçlar vereceği yanılgısı içindedir. Beer ise sorunları çözmek için bilgisayar teknolojisini iyileştirmek yerine var olan teknolojiyle nasıl daha ileri örgütlenme sistemleri kurabilirim yaklaşımına sahiptir. Beer’ın bu yaklaşımı Şili için büyük şanstır. Çünkü Şili’de hükümetin ve özel sektörün elindeki toplam bilgisayar sayısı yaklaşık elli tanedir ve çoğu eski teknolojidir. Aynı yıllarda ABD’de genel amaçlı kullanılan bilgisayar sayısı yaklaşık 40000’dir.
Cybersyn Projesi
Şili’deki kamu kuruluşları bilgisayar kullanımına yabancı değildir. 1960’larda kamu çalışanlarının bilgisayar okuryazarlığını artırmak için çalışmalar yapılmıştır. Allende’den önceki Hristiyan Demokrat hükümeti zamanında alınmış dört bilgisayar (üç IBM 360/40 ve bir Burroughs 3500) vardır. Birleşmiş Milletler’in 1970 yılındaki raporunda Şili’de 46 bilgisayar olduğu yazılmasına karşın bu dört bilgisayar dışındakiler oldukça eskidir.
Hristiyan Demokratlar bilgisayarları çok yıllık planlarında ihtiyaç duydukları hesaplamalar için kullanmaktadır. Beer ve Flores ise bu bilgisayarları başka biçimde kullanmayı düşünmektedir. Planlarına göre, devlet tarafından kontrol edilen işletmeler, güncel üretim verisini merkeze gönderecekler, istatistiksel yazılımlarla bu veriler analiz edilecek, işletmenin performansı değerlendirilecek ve olası krizler önceden tahmin edilebilecektir. Ayrıca sistemin bir parçası olacak ekonomi simülasyon yazılımıyla ekonomi politikaları uygulamaya konmadan önce test edilecektir. Hükümet yetkilileri ekonomideki gelişmeleri özel bir odadan takip edip hızlı kararlar verebilecektir.
1970’lerin teknolojisi ve Şili’nin elinde olanlar düşünüldüğünde Beer ve Flores’un önünde zor mühendislik problemleri vardır: Gerçek zamanlı kontrol, dinamik sistemlerin davranışlarının modellenmesi ve bilgisayar ağının oluşturulması. Öznel ve nesnel şartlar, Şili’yi diğer ülkelerden farklı bir çözüme zorlamaktadır.
Sovyetler’de uygulanmak istenen sibernetik çözüm daha detaylı ve geniş bir alana yayılmaktadır. Bu çözüm üç adımdan oluşmaktadır. Birinci adımda, veriler ülkenin dört bir yanına dağılmış binlerce bilgisayar merkezi tarafından toplanacaktır. İkinci adımda bu veriler büyük şehirlerde olan veri merkezlerine aktarılacaktır. Son adımda da bu veriler Moskova’daki ana merkezde toplanacaktır. Sovyet sistemi elli milyondan fazla değişkenin analizine dayanmaktadır. Her şeyden önce Şili’nin bu kadar değişkeni analiz edebilecek teknolojisi yoktur. Ayrıca her şeyi izleme ve kontrol etme arzusu içindeki bu tarz bir yapı bireysel özgürlüklere önem veren demokratik sosyalizm anlayışına aykırıdır. Beer da bu yaklaşımı aşırı merkezi bulmakta, bürokrasiyi artırmasının yanında karışık ve istismara açık görmektedir. Nitekim sistem gerçekten de istismar edilmiştir. Fabrika yöneticileri ya da hükümet bürokratları bilgisayar merkezlerine yanlış veri ileterek durumlarını olduğundan daha iyi göstermeye çalışmış ve merkezi yanıltmıştır.
ABD’deki ARPANET projesi, bir bilgisayar ağı kurmaya çalışan ve bürokrasi konusunda duyarlı olan Beer ve Şilili devrimciler için daha uygun bir çözümdür. Ama ciddi bir sorunları vardır. 400’den fazla işletme vardır ama Şili’de kullanılabilir durumda olan dört bilgisayardan sadece birini kullanabileceklerdir. ABD ambargosu nedeniyle yeni bir bilgisayar alma şansları da yoktur.
Bunun üzerine Beer, bilgisayarlardan oluşan bir ağ yerine verileri teleksle iletmeyi önerir. Teleks (https://tr.wikipedia.org/wiki/Teleks),
daktiloya benzer bir klavyeye sahiptir. Aynı telefon numarası gibi bir numarası olur. Karşı tarafın teleks numarası aranır, gönderilmek istenen veri, klavyeden girildiğinde, dakikada 45,5 bit hızıyla, karşı tarafın teleks aygıtında bulunan bir şaryodan kağıda dökülür.
İşletmelerdeki görevli yöneticilerin telekslerle göndereceği veriler, merkezdeki bilgisayar uzmanlarınca ana bilgisayara girilecektir. Ana bilgisayar üzerinde çalışacak istatistik yazılımları, önceki verilerle bir karşılaştırma yapacak, beklenmedik bir durumla karşılaştığında CORFO’ya bilgi verecek ve CORFO da sorun yaşanan işletmeyle iletişime geçecektir. Beer ve ekibi bu sefer şanslıdır. CORFO’nun sadece iki teleksi vardır. Ama depolarda önceki hükümet tarafından alınmış ve hiç kullanılmamış 400 teleks vardır.
Beer’a göre ana bilgisayarda çalışacak olan istatistik yazılımı Sovyetler’de olduğu gibi üretim hedefini tutturmak için sahte veri gönderen işletme yöneticilerinin hileli verilerini tespit edebilecek ve yanlış verilerin üzerine gidilebilecektir. Beer bunun işletme yöneticileriyle CORFO arasında dürüst bir ilişki kurulmasını sağlayacağını iddia etmektedir. Bu sisteme göre işletmeler belirli bir düzeye kadar özerk olacaklardır. Herhangi bir sorun tespit edildiğinde işletmenin sorunu gidermesi için zaman tanınacak, CORFO ancak sorun çözülemediğinde müdahale edecektir. Ayrıca CORFO, sadece önemli gördüğü birkaç değişkeni ve buralarda çıkan sıradışı durumları takip edecek, şirketlerin iç işleyişlerine yönelik ayrıntılı ve sürekli bir gözetim uygulamayacaktır.
Beer’in bilgisayar kullanımındaki yaklaşımı Allende’nin işsizliği azaltma hedefiyle uyumludur. Otomasyonda kapitalist yaklaşım gerekli çalışan sayısını azaltarak verimliliği artırmaktır. Beer’in önerdiği sistemde ise teknoloji var olan kaynakları daha etkin kullanmaya odaklanmaktadır.
Cybersyn bu hedeflerle başlar. Cybersyn, sibernetik (cybernetic) ve sinerji (synergy) kelimelerinden oluşmaktadır. Cybersyn, insanlardan ve makinelerden oluşan sistemin, parçalarının toplamının ötesinde bir anlamı olduğuna işaret etmektedir. Cybersyn dört alt projeden oluşmaktadır: Cyberstride, Cybernet, CHECO ve Operasyon Odası.
Cyberstride, Cybersyn’deki istatistik yazılımının adıdır. Şili hükümeti, bilim ve teknoloji politikaları gereği bir yandan yabancı ülkelerden teknoloji transferi yaparken diğer yandan da kendi iş gücünü geliştirmeye özel bir önem vermektedir. Bu nedenle gerekli yazılımı basitçe yabancı bir şirkete yaptırmak yerine yazılım, Arthur Andersen şirketi ve Şilili programcıların ortak çalışması ile geliştirilmiştir. Şili hükümetinin yazılımı bir an önce tamamlamak istemesi ve Arthur Andersen’in bunu istenilen sürede tamamlayamayacağını bildirmesi üzerine yazılımın iki farklı sürümünün olmasına karar verilmiştir. İlk sürüm istenilen zamanda, ama kısıtlı işlevlere sahip geçici bir yazılım olacaktır. Daha sonra ise istenilen işlevlere sahip asıl yazılım geliştirilecektir.
Cybernet ise telekslerle oluşturulacak ağdır. Tüm teleksler, verileri merkezdeki telekse iletecek, merkezdeki bilgisayar uzmanları da bu verileri ana bilgisayara girecektir. Şilili mühendisler daha sonra teleks cihazlarıyla ana bilgisayarı doğrudan konuşturmak için de bir yazılım geliştirmiştir.
CHECO (CHilean ECOnomic Simulator) ise İngiliz sistem mühendisi ve yöneylem araştırması uzmanı Ron Anderton ve matematiksel fizikçi K. A. Gilligan tarafından yazılan simülasyon programının adıdır. Her iki uzman da Şili devrimine sempati duymaktadır. Bu o dönem için çok önemlidir. Çünkü soğuk savaş etkisini her alanda hissettirmektedir ve birçok yabancı uzman için Şili uzak durulması gereken bir ülkedir. Anderton’a göre CHECO’nun ilk sürümü, 10 ile 100 arasındaki değişkenle sistemin daha dinamik bir biçimde kavranmasını sağlayacaktır. Bilgisayar kullanmadan insan beyninin kapasitesi 5 ile 10 değişkenin kontrolü ile sınırlıdır. Bu ilk sürümün amacı sorunları çözmekten çok Şilili uzmanların modelleme becerilerini geliştirmektir. Daha sonra Şilili uzmanlar bu modeli daha ayrıntılandırmayı ve Şili ekonomisinin gerçeklerine uydurmayı deneyecektir. Simülatörün amacı ekonomi uzmanlarını ortadan kaldırmak değil, onlara yardımcı olmaktır. Simülatör, uzmanların fiyat düzeyleri, maaşlar, ithalat ve ihracat oranları, talep, vergilendirme politikaları arasındaki karşılıklı ilişkinin genel ekonomiye etkisi hakkındaki sezgilerini güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Operasyonlar odası, Cybersyn’in ikonudur. Operasyonlar odasında hükümet yetkilileri yukarıda belirtilen sistemlerin sağladığı bilgilerle ekonominin durumunu görebilecek ve en güncel verilerle hızlı kararlar verilebilecektir.
Operasyonlar odasının hedefini duyunca ilk akla gelen elektronik cihazlarla dolu bir odadır. Mühendisler çoğunlukla işlerini sabit ve sınanmış bilgiler doğrultusunda yaparlar. Allende döneminde Şili kendi tasarımcılarını yetiştirmiş ve mühendislikle tasarımın birleşmesi sonucunda sosyalist değerler, geliştirilen teknolojilere gömülebilmiştir. Operasyonlar odasının ortasında yedi sandalye vardır. Sandalye sayısının tek olmasının nedeni oylama ihtiyacı doğduğunda tartışmanın çıkmaza girmesinin istenmemesidir. Psikolog George A. Miller’a göre insanlar en iyi beş ile dokuz kanaldan gelen enformasyonu işleyebilirler. En iyisi yedidir. Odada kağıt kullanımı açıkça yasaklanmıştır. Odada yazı yazmak için bir masa yoktur. Toplantı sırasında yazı yazmanın iletişim sürecini zayıflattığını düşünmektedirler. Uzmanlar dairesel bir oda tasarımı düşünmüştür. Ama ekranların yerleştirilmesi zorlaşacağından altıgen bir oda tasarımına karar verilir. Sonuçların gösterildiği ekranlar tek bir sandalyeden değil, tüm sandalyelerden kontrol edilebilmektedir. Kontrol odasında yalnız hükümet üyelerinin değil daktilo ya da elektronik cihazları kullanma tecrübesi olmayan işçilerin de bulunacağı düşünülerek sandalyelerdeki düğmeler klavye tuşları olarak tasarlanmamış, büyük geometrik düğmeler kullanılmıştır. Bu ayrıntıların, operasyonlar odasını işçiler için daha erişilebilir kılmasının yanında Medina’nın (2011) dikkat çektiği gibi hem odanın tasarımında hem de Beer’in tasarımı anlattığı yazılarında cinsiyetçi bir bakış açısı hakimdir. Detaylarda odanın erkek işçiler göz önünde bulundurularak tasarlanması Şili sosyalizminin sınırlarının görülebilmesi açısından da önemlidir.
Bu projeler dışında Beer’in hükümet ile halk arasındaki ilişkiyi güçlendirecek başka bir projesi de vardır. İletişimin hükümetten halka doğru olmasını önemli bir sorun olarak değerlendirmekte halkın tepkilerinin hükümete ulaşmasını önemsemektedir. Cyber Folk adını verdiği projesinde, insanların mutluluk durumlarını ölçmeyi ve hükümete attığı adımlar hakkında sürekli geribildirim sunmayı hedeflemektedir. Beer, Cyber Folk’u düşünürken “bunu hükümet gözetimine yol açmadan tasarlayabilme” konusunda yine duyarlı davranmaktadır.
Cybersyn çok kısa sürede büyük bir ilerleme kaydeder. Ama Allende hükümeti üzerindeki baskılar artmaktadır. ABD, uluslararası şirketler ve işbirlikçi burjuvazi Allende’yi devirmek için ellerinden geleni yapmaktadır. 1972 Ekim’inde kamyon sahipleri büyük bir grev başlatırlar. Kamyon sahipleri gıda, hammadde ve yakıt dağıtımını durdurur; bazen zorla yolları trafiğe kapatır. Hükümet, temel ihtiyaç maddelerini dağıtamamaktadır. Cybersyn ekibi grevi kurdukları teleks ağıyla aşmaya çalışır. Ellerinde kalan kamyonları en uygun yerlere gönderirler, kapalı yollardan önceden haberdar olup güzergahları değiştirirler. İhtiyaç duyulan maddeler teleks ağı üzerindeki ilgili işletmeden talep edilir. Bugün bunlar yıllardır internet kullanan bizler için olağan ve çok basit gelmekte. Ama Şili bu ağı 40 yıl önce, son derece basit bir teknolojiyle kurmuştur. Beer’a göre Cybersyn Allende hükümetini devrilmesini önlemiştir. Medina’a göre Cybersyn Allende’ye zaman kazandırmış olmasına karşın, Allende’nin askerleri hükümete dahil etmesi krizin sonlandırılmasında daha etkili olmuştur. Dolayısıyla Cybersyn tek başına etkili olmamasına rağmen en azından Allende’nin sonraki hamlesinin önünü açmıştır denilebilir. Cybersyn Allende’yi ikinci bir grevden de kurtaracaktır. Ama proje tamamlanamayacak ve Pinochet cuntası yalnız Cybersyn’yi değil, benzer cuntalar gibi güzel olan her şeyi yok edecektir.
***
Medina’nın (2015) vurguladığı gibi Cybersyn önemli dersler içeriyor. Birincisi, Cybersyn devletin teknik tasarımda rol üstlenebileceğini; karın azamileştirilmesi ve verimlilik hedefleri dışında toplum yararını gözeten ve marjinalleştirilmiş grupları destekleyen yenilikçi tasarımlar yaratabileceğini göstermiştir. İkincisi Cybersyn, teknoloji tasarımdaki tercihlerin demokratik katılımı ve sosyal içermeyi nasıl etkileyebileceğine güzel bir örnektir. Operasyonlar odası, oranın asıl sahibinin hükümet bürokratları değil, işçiler olduğu dikkate alınarak tasarlanmıştır. Kadınların odada bulunabileceğinin düşünülmemiş olması da dönemin cinsiyetçi bakış açısının ürünüdür. Üçüncüsü, Cybersyn’in gelişmiş ve son moda teknolojiye sahip bir ülkede değil, bilgisayar sayısının bile son derece yetersiz olduğu bir ülkede denenmiş olmasıdır. Bulut bilişim örneklerinde görüldüğü gibi son moda teknolojiler her zaman en uygun teknolojiler olmadığı gibi son moda teknoloji peşinde koşmanın yarattığı çevre tahribatını da unutmamak gerekir. Dördüncüsü, bugün sıkça tartışılan ve bir çok kimse tarafından teknoloji kullanımının zorunlu sonucu olarak görülen gözetim ve mahremiyet, teknolojinin zorunlu bir sonucu değil, tasarımsal tercihlerle ilişkili konulardır. Ama işin acı yanı Beer, bürokrasi, gözetim, ademi merkeziyetçilik konularında son derece hassas olmasına karşın, bir çok Avrupalı sosyalist Cybersyn’in Sovyet sibernetiğinden farkını anlamadan haksız ve acımasız eleştirilerle projeyi yıpratmıştır. Sonuncusu ise teknolojiden en yüksek verimi elde etmek için yalnız teknolojide değil toplumsal ve örgütsel alanda da inovasyona gerek olduğudur.
Kaynaklar
Candan Karakuş, T. (2015). Neoliberal Laboratuvar Şili. NotaBene
Medina, E. (2011). Cybernetic revolutionaries: technology and politics in Allende’s Chile. MIT Press.
Medina, E. (2015), The Cybersyn Revolution: Five lessons from a socialist computing project in Salvador Allende’s Chile. https://www.jacobinmag.com/2015/04/allende-chile-beer-medina-cybersyn/, son erişim 21 Kasım 2015
Mosco, V. (2014). To the cloud: Big data in a turbulent world. Paradigm Publishers.
Türk Standardları Enstitüsü (2013). Bulut Bilişim Güvenlik ve Kullanım Standardı (Taslak), https://www.tse.org.tr/upload/tr/dosya/duyuruyonetimi/1082/12122014170015-2.pdf son erişim 15/09/2015
Notlar:
[1] Cybersyn projesi hakkındaki bilgiler Medina’nın Cybernetic revolutionaries: technology and politics in Allende’s Chile adlı kitabından alınmıştır.
İlk Yorumu Siz Yapın