2021’den beri garip bir NFT çılgınlığının içindeyiz. NFT teknolojisinin neredeyse sekiz yıllık bir geçmişi olmasına rağmen 2021’in başından itibaren astronomik paralara satılan NFT’ler hakkında çıkan haberler yeni bir altına hücum dönemi başlattı. Bitcoin ve Ethereum trenini kaçırmış olmanın pişmanlığı ile insanlar normalde bilgisayarlarında tutmayacakları resimleri inanılmaz paralara satın alıyorlar ve ileride bu resimleri büyük paralara satıp zengin olacaklarını düşlüyorlar. NFT’lere ödenen paralar hakkında çıkan haberler de bu düşü körüklüyor.
YARIMADA
ABD’de yaşayan Kristin Livdahl ve kızı, Youtube’daki bir beden eğitimi öğretmeninin “ayağınızda bir ayakkabıyı tutarak uzanın ve yuvarlanın” gibi meydan okuma (challenge) önerilerini yerine getirmeye çalışarak eğleniyorlardı. Kötü hava koşulları nedeniyle dışarı çıkamayan küçük kız, Alexa’dan yeni bir meydan okuma önerisi istedi. Alexa, web’i araştırdı ve Our Community Now (https://ourcommunitynow.com/) adlı haber sitesinde bulduğu bir meydan okumayı kıza önerdi: Şarj cihazını elektrik prizine yarıya kadar yerleştir ve açıkta kalan uçlarına madeni parayla dokun.
Trump yönetiminin 2017 yılının sonunda yayımladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, ABD-Çin ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını gösteriyordu. Stratejide, ABD’nin Çin’in liberalleşeceği beklentisiyle yıllarca Çin’in yükselişini ve savaş sonrası uluslararası düzene entegrasyonunu desteklediği belirtiliyordu. Fakat Çin beklentileri boşa çıkarmıştı. ABD’nin milyarlarca dolar değerindeki fikri mülkiyetini çalmış; Hint-Pasifik bölgesini kendi çıkarları doğrultusunda yeniden düzenlemeye girişmiş; gelişmekte olan bölgelere yaptığı yatırımlarla etki alanını genişletmeye çalışmış; adil olmayan ticaret uygulamalarını genişleterek ve kilit sektörlere, hassas teknolojilere ve altyapıya yatırım yaparak Avrupa’da stratejik bir dayanak kazanmıştı. Ama daha önemlisi Çin ve Rusya, ABD’nin kritik altyapısını ve komuta ve kontrol mimarisini tehdit edebilecek gelişmiş silah ve yetenekler geliştiriyordu (https://trumpwhitehouse.archives.gov/wp-content/uploads/2017/12/NSS-Final-12-18-2017-0905.pdf).
Facebook/Cambridge Analytica skandalından bu yana sosyal medya platformları siyasetçiler tarafından sürekli eleştiriliyorlar. Facebook ve Twitter gibi platformların yanında WhatsApp ve Telegram gibi mesajlaşma uygulamaları da mezenformasyon (bir kasıt olmaksızın yapılan yanlış bilgilendirme) ve dezenformasyon (yalan veya yanlış enformasyonun kasıtlı olarak yayılması) için elverişli bir ortam yaratmakla suçlanıyorlar. Dünyanın düz olduğunu veya aya hiç çıkılmadığını iddia edenlere gülüp geçebiliriz. Ancak bir kasıt olsun veya olmasın, sosyal medyada yayılan yalan/yanlış haberler kovid-19’da olduğu gibi ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.
Yapay Zekâ (YZ), 21. yüzyılın en önemli dönüştürücü güçlerinden biri ve dünyanın geleceğini belirleyebilecek bir teknoloji. Geride kalmak istemeyen ülkeler arasında büyük bir rekabet var. Fakat YZ, içerdiği fırsatların yanında ülkeler için çeşitli riskler de içeriyor. Bu nedenle, hükümetler YZ’nin gelişiminde daha aktif bir rol almaya ve YZ’nin kendi ülkelerindeki gelişimini yönetmeye çalışıyorlar. Hükümetler, ülkelerinin öncelik ve çıkarları doğrultusunda rehberler, düzenlemeler ve stratejiler oluşturuyorlar.
İngiliz bilimci Tim Berners-Lee’nin 1989’da, CERN’de çalışırken icat ettiği WWW (World Wide Web) internette yeni bir dönemin kapısını araladı. İnternet, o güne kadar daha çok enstitü ve üniversitelerdeki bilim insanlarını birbirine bağlayan bir ağdı. WWW’nin geliştiriliş amacı da bilim insanlarının bilgi paylaşımını kolaylaştırmaktı. Tim Berners-Lee, 1990 yılının sonunda WWW düşüncesini hayata geçirebilmek için CERN’de bir web sunucu ve tarayıcı geliştirdi. ABD’deki ilk sunucu ise yine bir parçacık fiziği laboratuvarında (Stanford Linear Accelerator Center) Paul Kunz ve Louise Addis’in katkılarıyla geliştirildi. 1993’ün başında da Illinois Üniversitesi’ndeki NCSA (National Center for Supercomputing Applications), Mozaik adlı web tarayıcının ilk sürümünü çıkardı. 1994 yılı sonunda iki bini ticari olmak üzere on bin web sunucusu ve on milyon kullanıcı vardı (https://home.cern/science/computing/birth-web/short-history-web).
Uzunca bir süre iktisatçılar bilişim teknolojilerinin beklenen verimlilik artışını getirmediğine işaret ettiler. İktisadi büyüme konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan Robert Solow 1987 yılında, bilgisayarların verimlilik istatistikleri dışında her yerde olduğunu belirtiyordu. Fakat 1990’ların ikinci yarısında, özellikle de internetin etkisiyle beraber bu durum değişmeye başladı.
Donald Trump döneminde Çinli şirketlerin faaliyetlerini kısıtlamak amacıyla çeşitli adımlar atılmış hatta Huawei’in Mali İşler Başkanı Meng Wanzhou, ABD’de başlatılan soruşturma kapsamında 1 Aralık 2018’de Kanada’da gözaltına alınmıştı. Meng Wanzhou aynı zamanda Huawei’in kurucusu Ren Zhengfei’nin de kızıydı. Ancak gözaltının öncesine ve sonrasına baktığımızda ABD’nin bu hamlesinin Trump’ın fevri hareketlerinden biri olmadığı görülüyor. ABD yönetimi, uzunca bir süredir başta Huawei olmak üzere Çinli şirketleri bir tehdit olarak algılıyor ve şirketlerin faaliyetlerini yalnızca ABD’de değil, tüm dünyada kısıtlamaya çalışıyor. Joe Biden’in seçimi kazanmasından sonra yapılan ilk açıklamalar ABD’nin Çinli şirketlere karşı politikasının değişmeyeceğini gösteriyor. Beyaz Saray Basın Sekreteri Jen Psaki (https://pandaily.com/president-biden-reviews-u-s-china-relations-and-huawei-dispute/) ve Biden’in Ticaret Sekreterliği adaylarından Gina Raimondo (https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-02-04/biden-commerce-pick-sees-no-reason-to-pull-huawei-from-blacklist) tarafından yapılan açıklamalarda Çinli şirketlere karşı bir yumuşamanın olmayacağı belirtildi.