2010’lu yılların ilk yarısında sosyal medya saygınlığının zirvesindeydi. Tunus’tan İzlanda’ya, Türkiye’den ABD’ye sosyal medyada örgütlenen toplumsal hareketler kentlerin meydanlarına akıyorlardı. Castells’e (2013) göre internet, dünyanın dört bir yanındaki hareketlerin nedeni değildi, ancak bu hareketlerin oluşumuna ve gelişimine zemin hazırlamıştı. Castells (2013) insanların beyinlerinin birbirlerine bağlanmasının iktidar için tehlike kaynağı olduğunu ve bu nedenle iktidarın devamının iletişimin ve bilginin kontrolüne dayandığını, toplumsal muhalefetin de iktidarın iletişim ağları üzerindeki kontrolünü kırmak için mücadele ettiğini iddia ediyordu. İnternet, iktidarın ve şirketlerin iletişim ağları üzerindeki tekelini kırarak yeni bir özerklik alanı yaratmıştı. Biz o günlerde sosyal medyanın gücünden söz etmeyi seviyorduk.
2010’ların sonlarına doğru sosyal medya hakkındaki bu iyimserlik yerini kuşkulara bıraktı. Aslında sosyal medya hiçbir zaman ABD’nin uluslararası politikalarından bağımsız olmamıştı. Örneğin 2009 yılında, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan Jared Cohen, İran’daki eylemlerde Twitter kullanımının aksamaması için Twitter’ın CEO’su Jack Dorsey’i arayıp daha önce bakım gerekçesiyle geçici bir süre kapatılacağı duyurulan Twitter sunucularının bakımının ertelenmesini istemişti (Assange, 2014). Fakat 2016’daki ABD seçimleri sonrasında bu sefer kurban ABD demokrasisiydi. Facebook/Cambridge Analytica skandalının gösterdiği gibi sosyal medya şirketlerinin iş modelleri ve giderek artan güçleri demokrasi için bir tehdit haline gelmişti. Sosyal medya üzerinden dünyadaki birçok seçime antidemokratik müdahalelerde bulunulmuştu (https://en.wikipedia.org/wiki/Cambridge_Analytica). Ayrıca hükümetler de sosyal medyayı kontrol ve yönlendirmede uzmanlaşmış, platform sahipleriyle işbirliklerini geliştirmişlerdi.
Bazen bir ürün ya da hizmetin değeri, kullanıcı sayısı arttıkça artar. Bilişim teknolojilerine dayalı ürün ve hizmetlerde çok sık rastlanılan bir durumdur. Örneğin bir şirketin geliştirdiği dosya formatı 100 kişi tarafından kullanılıyorsa diğerleriyle dosya alışverişi yapmak isteyen 101. kişi aynı dosya formatını kullanmak zorunda kalır. Eğer sözkonusu dosya formatı özel mülkiyetli bir ürünse bu formatı okumak ve yazmak için şirketin ürettiği yazılımlara bağımlı kalabiliriz.
Ağ dışsallığı olarak adlandırılan bu duruma sosyal medya platformlarında da sık sık rastlarız. Üye sayısı fazla olan ağlarda yer almak daha değerlidir. Bu nedenle, insanların veya kurumların popüler platformlardaki ağlarını veya geçmiş paylaşımlarını bir kenara bırakarak ayrılmaları kolay olmaz. Bu nedenle, tüm olumsuzluklara karşın Facebook’a karşı kitlesel boykotlar olmadı. Fakat son zamanlarda birçok insan ya sessiz sedasız ya da önce Bluesky hesabını paylaşarak Twitter/X’i terk ediyor. Yalnız bireyler (https://www.forbes.com/sites/stephenpastis/2024/11/19/mark-hamill-says-hes-leaving-elon-musks-x-here-are-all-the-celebrities-migrating-to-bluesky/) değil The Guardian gibi çok takipçili siteler de Twitter/X’ten ayrılıyorlar (https://www.theguardian.com/media/2024/nov/13/the-guardian-no-longer-post-on-x-twitter-elon-musk). Mastodon ve Bluesky gibi ademimerkeziyetçi sosyal ağlara göçüyorlar.
Neden Ademimerkeziyetçi Sosyal Ağlara Göç Ediliyor?
Bluesky’ın arayüzü Twitter’a çok benzese de asıl fark, ademimerkeziyetçi bir sosyal medya platformu olması. Farklı dünya görüşüne sahip insanların, ideolojik gerekçelerle ademimerkeziyetçi ağları tercih etmesinin gösterdiği gibi ademimerkeziyetçilik sol veya sağ düşünceyle özdeşleştirilebilecek bir kavram değil. Üstelik her iki taraf da aynı gerekçeyle ademimerkeziyetçi ağlara yöneliyor: İfade özgürlüğü.
Sosyal medya platformları, kendi platform politikalarına uyulmadığında ya da hükümetlerden gelen talepler doğrultusunda kullanıcıların hesaplarını kısıtlayabilir ya da tamamen silebilir. Bu, görünür bir eylemdir. Ancak platform algoritmalarının içeriğin görünürlüğünü belirlemesi ve içerik denetimi (moderation), ifade özgürlüğü ve iletişim hakkı açısından çok daha büyük riskler içerir. Her şeyden önce denetim, genellikle şeffaf bir sürecin sonunda gerçekleşmez. Algoritmalar, bazı paylaşımları öne çıkarıp bazılarının daha geniş kitlelere yayılmasını engellediklerinde hem ifade özgürlüğüne hem de yurttaşların haber alma özgürlüğüne müdahale etmiş olurlar. Algoritmalar çoğu zaman politik bir amaçla değil, şirketlerin iş modellerine göre çalışır. Ama algoritmik kararların politik sonuçları olabilir. Örneğin, Facebook’un 2016 yılında Napalm Kızı fotoğrafını müstehcenlik gerekçesiyle kaldırması küresel tepkilere neden olmuştu (https://www.evrensel.net/haber/289963/facebook-napalm-kiz-sansurunden-geri-adim-atti).
Twitter ve Youtube’da ise tam tersi bir durum yaşanmıştı. Bu platformlardaki içerik denetimi, IŞİD propagandaları karşısında yetersiz kaldığı için eleştirilmişlerdi (https://www.theguardian.com/world/2014/sep/24/isis-twitter-youtube-message-social-media-jihadi).
Ama Facebook’un Filistinli haber kuruluşlarının izleyiciye ulaşmasını ciddi şekilde kısıtladığı hakkındaki haberler, bazen algoritmaların politik amaçlar doğrultusunda da çalıştırılabileceği hakkında ciddi kuşkulara neden oluyor (https://www.bbc.com/news/articles/c786wlxz4jgo).
Youtube, Facebook, Twitter gibi platformlar, ABD’li platformlar olmalarına ve kritik durumlarda ABD’nin çıkarlarına öncelik vermelerine rağmen temelde para kazanmayı hedeflerler. Bu bağlamda, politik tartışmalarda ve ifade özgürlüğünde hakem olmak isteyebileceklerini düşünmüyorum. Fakat artan politik kutuplaşma ve tartışmaların sosyal medyaya taşınmasıyla beraber politik tartışmalarda hakemlik yapmak zorunda kaldılar. Yapamayacakları ve zaten yapmamaları gereken bir işin altında ezildiler (DiResta, 2025).
Aşırı sağ, sosyal platformlarının içerik denetimini ifade özgürlüğüne karşı bir saldırı olarak görüyordu. Onlara göre sosyal medya platformları, yozlaşmış bir elitin elindeydi. Trump, tweetlerinin yanıltıcı içerik olarak etiketlenmesinin teknoloji elitlerinin bir komplosu olduğunu iddia ediyordu. Trump’a göre Google, muhafazakar haberlerin görünürlüğünü azaltıyor ve neyi görüp neyi göremeyeceğimizi kontrol ediyordu (https://www.nytimes.com/2018/08/28/business/media/google-trump-news-results.html). Trump ve diğer muhafazakarların bu gibi iddialarına karşı ifade özgürlüğünün görüşleri yayma özgürlüğüyle aynı şey olmadığını savunanlar vardı. İfade özgürlüğü, bir kişinin düşüncelerini özgürce ifade edebilme hakkıydı. Sosyal medya şirketleri buna saygı duyuyordu. Ama ifade edilen her görüşü geniş kitlelere yayma gibi bir zorunlulukları yoktu. Sosyal medya platformları dezenformasyonla ve nefret söylemi ile mücadelede ederken ifade özgürlüğünü sınırlamadıklarını ama dezenformasyon ve nefret söylemi içeren paylaşımların yayılımını sınırladıklarını öne sürüyorlardı (https://www.wired.com/story/free-speech-is-not-the-same-as-free-reach/).
Fakat bu ayrımın tam anlamıyla doğru olduğunu düşünmüyorum. Çok geniş katılımlı bir toplantıda bir katılımcıyı mikrofonla kürsüden konuşturmakla sadece çevresindeki birkaç kişinin duyabileceği biçimde konuşmasına izin vermek arasında fark var. Toplantıyı düzenleyenler, bazı katılımcıları kürsüye çıkarabilir, bazıları kürsüden konuşurken mikrofonunun sesini yükseltebilir, bazılarınınkini de kısabilir. Ama asıl sorun, demokrasiyi geliştirmek ve genişletmek gibi bir amacı olmayan sosyal medya şirketlerine yanlış/yalan haberlerin ya da nefret söyleminin belirlenmesinde, kimin sesinin yüksek çıkacağı, kimin sesinin kısılacağı hakkında hakemlik yetkisi vermekten kaynaklanıyor. Şeffaflıktan ve kamusal denetimden uzak bir güce böyle bir yetkinin hiçbir zaman verilmemesi gerekiyordu.
Sosyal medya şirketlerinin artan gücünden rahatsız olan insanlar yeni arayışlara girdiler ve bu ihtiyaca yanıt verebilecek sosyal medya platformları oluşturuldu. Örneğin 2018’de ortaya çıkan Parler, ana akım platformların taraflı olduğuna inanan Trump destekçilerine hizmet vermek amacıyla oluşturulmuş bir platformdu. İnsanlar içerik denetiminin gevşek olduğu Truth Social, neredeyse hiç olmadığı Telegram veya ağı oluşturanlar tarafından yapıldığı Mastodon gibi platformlara yönelmeye başladılar (DiResta, 2025).
Musk’ın Twitter’ı satın almasından sonra ise Twitter/X, Trump ve taraftarlarının hezeyanlarıyla şekillenmeye başladı. Aşı karşıtı komplo teorisyenlerinden neo nazilere kadar aşırı sağın farklı tonları ifade özgürlüğüne (!) kavuştu. Yeni durumdan hoşnut olmayan birçok insan Twitter/X’ten kopmaya başladı. İlk başta Mastodon’a ve sonrasında daha kitlesel olarak Bluesky’a göç ettiler. Trump’ın yeniden seçilmesi ve Musk’ın aşırı sağla artan ilişkisi özellikle ABD’de Twitter/X’i terk edenlerin sayısını artırdı.
Burada üç konuya dikkatinizi çekmek isterim. Birincisi, daha önce de Facebook yerine Twitter’a sıcak bakan ya da Instagram’da olmayı daha değerli bulanlar vardı. Bu gibi tercihlerde, sosyal medya platformlarının teknik olanakları daha belirleyici oluyordu. Örneğin, Twitter’ın ilk başlardaki 140 karakterlik mesajları farklı bir iletişim kültürü yaratmıştı. Instagram’ın görsel ağırlıklı dünyası ise bambaşkaydı. Twitter/X’ten Bluesky veya Mastodon’a göç ise ideolojik gerekçelere dayanıyor. Bu uygulamalar, Twitter/X’e karşı teknopolitik alternatifler olarak öne çıkıyorlar (age). İkincisi, Twitter/X’ten Bluesky veya Mastodon’a göçü basitçe bir sosyal medya platformundan diğerine göç olarak değerlendirmemek gerekiyor. Twitter/X kullanıcıları, merkeziyetçi bir ağdan ademimerkeziyetçi bir ağa göçüyorlar. Üçüncüsü, merkezi sosyal medyaya karşı ademimerkeziyetçi alternatiflerin bu sefer güçlü olması daha ikna edici oldu. Diaspora* sosyal ağı yaygınlaşamamıştı. Bluesky’ın yaygınlaşmasında merkezi sosyal medya platformlarına karşı duyulan tepkinin payı büyüktü. Ama merkezi sosyal medya platformlarının yerini almak için Diaspora* ‘dan daha hazır görünüyor. Ayrıca kullanılabilirlik açısından Mastodon’un bir adım önünde olması Bluesky’ı Mastodon’dan daha cazip bir platform yapıyor.
Ademimerkeziyetçi Ağlar ve Farklı Modeller
Merkezi ağlarda, ağdaki diğer tüm düğümleri yöneten ve kontrol eden merkezi bir düğüm bulunur. Herhangi iki düğüm arasındaki iletişim ve veri alışverişi merkezi düğümün aracılığında gerçekleşir. Ademimerkeziyetçi ağlarda ise düğümler arası iletişim, herhangi bir merkezi kontrol olmaksızın bağlantı ve eşgüdümü destekleyen teknolojiler aracılığıyla sağlanır. Bu ağlarda kullanıcılar/düğümler, merkezi düğümün/platformun aracılığı olmaksızın kendi topluluklarını oluştururlar. Fakat ademimerkeziyetçi ağlar için genel geçer bir model yoktur. Farklı tasarımsal tercihlerle geliştirilen modeller vardır (Huang, 2024).
Örneğin sosyal medya platformu, içerik denetleme yetkisini devredip veriyi merkezde tutmaya devam edebilir. Böylece kullanıcılar, içerik denetimi hizmetini farklı hizmet sağlayıcılardan alabilir.
Bir diğer model, veri barındırma ve içerik denetimi yetkilerinin bir bütün olarak kullanıcılara veya onların hizmet alabileceği üçüncü taraf hizmet sağlayıcılara devredilmesidir. Bu modelde veri barındırma ve içerik denetimi birbirinden ayrılamaz. Herhangi bir kişi ya da kuruluş iki hizmeti bir arada sunar ve kullanıcılar kimden hizmet alacaklarını seçerler. ActivityPub protokolü üzerine inşa edilen Mastodon, bu modele dayanır.
AT protokolü (Authenticated Transfer Protocol) ise farklı bir yol izler; veri barındırma ve içerik denetimini birbirinden ayırır. Böylece her bir işlev, farklı kuruluşlar veya bireyler tarafından yerine getirilebilir. Bir kullanıcı verilerini depolamak için bir sağlayıcıdan veri depolama hizmeti alırken aynı zamanda ağda görebileceği içeriği denetlemesi için başka bir hizmet sağlayıcıya abone olabilir. BlueSky, AT protokolü üzerine inşa edilmiştir.
İlk model, kullanıcı verilerini depolamak için hala merkezi düğümlere dayanır. Bu nedenle, merkeziyetçi sosyal medya platformlarındaki veri gözetimi ve tek hata noktası (single point of failure) gibi endişeleri giderememektedir. Ademimerkeziyetçi sosyal ağlar hakkındaki tartışmalarda, özellikle ikinci (ActivityPub) ve üçüncü modeller (AT protokolü) üzerine durulmaktadır.
Bu ana akım modellerin dışında kalan daha radikal ademimerkeziyetçilik yaklaşımı ise ağın eşler arası (P2P) bir yapı üzerine kurulmasıdır. Bu model, veri barındırma ve içerik denetleme yetkilerini ağ üzerindeki her bir son kullanıcıya devrederek her bir kullanıcıyı hem istemci hem de sunucu yapar. İletişim eşler arası veya uçtan uca bir şekilde gerçekleşir. P2P modelinde, veri barındırma ve içerik denetimi kullanıcının sorumluluğundadır. Sansüre, veri ihlallerine ve manipülasyona karşı diğer modellerden daha dirençli olmasına karşın P2P ağları kullanmak için gereken teknik bilgi, ekonomik maliyet ve zaman ihtiyacı yüksektir. Bu nedenle, sıradan kullanıcılar için uygulanması zor bir seçenektir.
Ayrıca Minds, Steemit ve Peepeth gibi bazı ademimerkeziyetçi sosyal ağlarda blokzinciri teknolojisinden yararlanılmaktadır. Verilerin blokzincirinde merkezi olmayan bir şekilde depolanması sansüre karşı direnci, kullanıcıların kontrolünü ve veri değişmezliğini sağlar. Ancak zincir üzerindeki verilerin değişmezliği zararlı içeriğin yönetimini de zorlaştırmaktadır.
Ademimerkeziyetçi sosyal medyada belirli topluluk normlarına göre oluşturulan yerel ağlar, daha geniş bir bütüne gevşek olarak bağlanır. Kullanıcılar kendi ilgi alanlarına veya topluluklarına uygun sunuculara katılabilir veya yeni sunucular oluşturabilirler. Bu sunucuların maliyetlerini yönetmek ve topluluk kurallarını oluşturmak gönüllüler tarafından yerine getirilebilir. Her bir sosyal ağ kendi kurallarını ve normlarını belirler. Daha geniş ağla etkileşime girip girmeyeceğine veya izole bir ağ olup olmayacağına ağın üyeleri karar verir. Örneğin, nazizme yakın duran Gab platformu 2019’da Mastodon’un protokolünü benimsediğinde, diğer sunucular Gab’le bağlarını kopardılar ve Gab’in içeriklerinin kullanıcılarına ulaşmasını engellediler. Gab örneğinin de gösterdiği gibi ademimerkeziyetçi sosyal ağlarda istenmeyen bir platform izole edilebilir ama yok edilemez (DiResta, 2025).
Fakat Gab örneği pratikte şu an sadece Mastodon için geçerli. Bluesky hizmetlerinin çoğu Bluesky Social PBC adlı şirket tarafından sağlanıyor.
Bluesky
Bluesky 2019’da, Jack Dorsey’in Twitter CEO’su olduğu dönemde, bir araştırma projesi olarak başladı. 2021’de bağımsız bir şirket haline geldi. Musk’ın Twitter’ı satın alması ve şirketler arasındaki bağların kopmasından sonra çalışmalar hızlandı. Şubat 2023’te yalnızca davetli bir sosyal medya platformu olarak üye kabul etmeye başladı. Bir yıl sonra da herkesin kayıt olabileceği bir sosyal medya platformu oldu. Dorsey, Mayıs 2024’te Bluesky Social’ın yönetim kurulundan ayrıldı. Ocak 2025 itibariyle kullanıcı sayısı 30 milyonu aştı (https://bsky.social/about/faq).
Bluesky Social PBC, Bluesky’ın tek bir şirket tarafından kontrol edilmemek üzere tasarlandığının altını çiziyor. Bir yandan sosyal medyanın, herkesin bir blog açabildiği veya bloglara abone olabildiği web’in ilk günlerindeki gibi çalışması hedefleniyor. Diğer yandan bunun sosyal medyada yeni bir deney ve yenilik çağının kapısını açacağı savunuluyor. Bluesky’ın temelini oluşturan AT protokolü, kamuya açık ve şeffaf biçimde geliştiriliyor.
Hesap taşınabilirliği, Bluesky’ın özellikle üzerinde durduğu bir konu:
Bir sosyal platformda her hesap oluşturduğunuzda, bu yeni bir şehre taşınmak gibidir. Arkadaşlar edinir ve paylaşımlar yaparsınız, bu da evinizi kendi yaptığınız mobilyalarla doldurmak gibidir. Ancak merkezi sosyal platformlardan ayrılırsanız, bu tüm arkadaşlarınızı geride bırakıp onlarla hiçbir şekilde iletişim kuramamak ve evinizi geride bırakıp yanınıza hiçbir şey alamamak gibidir. Merkezi bir siteden ayrılmak ve sıfırdan başlamak çok zordur.
AT Protokolü esasen insanların şehirler arasında hareket etmesini sağlar. Kimlik ve veri için standart bir format oluşturmak, insanlara pasaport, cep telefonu ve mülkiyet hakkı vermek gibidir. İlk taşındığınız şehri sevmezseniz, başka bir şehre taşınabilir ve tüm eşyalarınızı (verilerinizi) yanınızda götürebilirsiniz. Arkadaşlarınız sizi aynı isim ve numaradan (kimlik ve takip grafiği) bulmaya ve sizinle iletişimde kalmaya devam edebilecektir.
Bluesky, merkezi olmayan tanımlayıcılar (DID’ler) ve DNS alan adları kullanarak kullanıcıların kimliklerini değiştirmeden hizmet sağlayıcılarını değiştirmelerine olanak tanıyor. Mastodon’da ise sunucu değiştirmek için genellikle kullanıcı adlarını değiştirmek gerekiyor ve bu da kullanıcıların bir sunucudan diğerine taşınmasını zorlaştırıyor. AT protokolünün bu yaklaşımı, sistemin merkezi olmayan doğasını korurken merkezi platformlarla karşılaştırılabilir bir kullanıcı deneyimi sağlamayı amaçlıyor (Surve vd, 2024). Aslında Bluesky ve Twitter arayüzleri o kadar benziyor ki ilk giriş yapan biri kendini Twitter’da sanabilir.
Kleppmann vd.’ın (2024) belirttiği gibi Bluesky Social PBC iflas ederse veya kullanıcıların güvenini kaybederse, diğer sağlayıcılar aynı veri kümesini ve aynı protokolleri kullanarak eşdeğer bir hizmet sağlamak için devreye girebilir. Ya da bunların hiçbiri olmadan farklı içerik denetim veya barındırma hizmetiyle öne çıkan hizmet sağlayıcılar olabilir.
İfade Özgürlüğü
Sosyal medya hakkındaki tartışmalar özellikle ifade özgürlüğü ekseninde gerçekleşiyor. Ancak Huang’ın (2024) makalesinde ele aldığı gibi ifade iyi ya da kötü olabilir; ifade özgürlüğünü anlamlı kılan bilgi, demokrasi, özerklik gibi değerlerle kurduğu ilişki oluyor.
Bilgi
Bir değer olarak bilgi, bilginin üretiminin ve yayılmasının sorunsuz ve verimli olmasını, doğrulanmasını, yanlış bilgi/sahte haberlerin etkili bir şekilde tespit edilmesini gerektiriyor. Örneğin merkezi platformlarda, yanlış bilgi ve yalan haberler, tüm kullanıcılar merkez üzerinden birbirine bağlı olduğundan dolayı çok hızlı yayılıyor. Ademimerkeziyetçi ağların yapısal sınırları, yanlış bilginin tüm ağa yayılmasını son derece zorlaştırıyor. Ayrıca merkezi platformlar, insanların eğilimlerine ve duygusal dürtülerine hitap etmek için kasıtlı olarak yanlış bilgi önerebiliyor. Çünkü merkeziyetçi ağlarda önerinin temel ölçütü, bilginin doğruluğu değil, kullanıcının platformdaki etkileşimini artırmak oluyor. Ademimerkeziyetçi ağlarda ise içerik, kullanıcıların kendi tercihlerine göre sunuluyor ve sıralanıyor. Bu da sahte haberlerin yayılmasını ve manipülasyon potansiyellerini önemli ölçüde sınırlıyor. Fakat ademimerkeziyetçi ağlar aracıların rolünü azalttığından (bazen de aracılar tamamen ortadan kalktığından) konuşmacılar (bilgi üreticileri) ve dinleyiciler (bilgi alıcıları) doğrudan karşı karşıya gelebiliyor. Bu da kullanıcıları yanlış bilgi/yalan haber karşısında savunmasız bırakıyor.
Demokrasi
Ademimerkeziyetçi yapı sansüre karşı daha dirençlidir. Kullanıcılar hâlâ sunucuların yöneticilerinin ya da içeriği denetleyenlerin himayesi altında yaşasalar da toplulukların çoğalması hükümetin ya da kurumsal güçlerin iletişime müdahalelerini zorlaştırır. Çünkü merkezi sosyal medyada konuşmayı sansürlemek için merkezi platformla işbirliği yapmak yeterlidir. Çok sayıda topluluğun dağınık ve gevşek bir şekilde birbirine bağlı olduğu bir dünyada, belirli konuşmacıları ve konuşmaları tespit etmek olanaksız değildir ama daha zordur. Teknik yeterliliğe sahip kullanıcıların kendilerine bir sunucu kurmasının, verilerini kendi sunucusunda barındırmasının ve içerik denetimini kendisinin üstlenmesinin önünde bir engel yoktur.
Ayrıca ademimerkeziyetçi platformlarda, kullanıcının etkileşimini artırmayı hedefleyen algoritmaların olmaması kullanıcıları sansasyonel, duygusal ve psikolojik içeriklerle etkileyen bir elin de olmaması anlamına gelir.
Diğer yandan ademimerkeziyetçi ağlar, sosyal medyadaki filtre baloncuğu etkisini güçlendirebilir. Kitle iletişim araçlarının çağında, insanların ne görebilecekleri kendileri tarafından değil, gazete editörleri veya TV yapımcıları tarafından belirleniyordu. Sosyal medyada bu yetkinin platform sahiplerinde olması ve onların da bu işi çoğunlukla iş modellerine göre geliştirilmiş algoritmalara devretmeleri filtre balonu sorununa neden oldu. İnsanları platformda daha çok tutmak amacıyla kendi görüşlerini destekleyen içerikler öne çıkarıldı. Böylece farklı bakış açılarına karşı daha kapalı olmaya başladılar. Bu da demokrasiye ve birlikte yaşama kültürünün gelişmesine zarar verdi. Ademimerkeziyetçi ağlar ise filtre baloncuğunu farklı biçimde üretecektir. Ademimerkeziyetçi ağlardaki kullanıcılar, sunucuları ve içerik denetim hizmetlerini istedikleri gibi seçebilirler. Bu seçimlerinin sonucunda sadece kendi istedikleri içerikleri görürler ve denetim hizmetinin koşullarını kendileri belirlerler.
Demokrasi için yurttaşların önceden var olan tercihlerine uyan bilgilere güvenmek yerine farklı görüş ve fikirlere maruz kalmaları gerekir. Ancak durumun yine de mevcut merkezi sosyal medyadan daha kötü olduğunu düşünmüyorum. Merkezi sosyal medyada insanlar farkında olmadan kendilerini filtre balonlarının arasına yuvarlanırlar. Oysa ademimerkeziyetçi ağlarda filtre balonlarına neden olan ortamı bizzat kendileri seçerler. Sadece kendi seçtikleri haberleri takip ettiklerinde daha çok kitle iletişim araçlarındakine benzer bir durum gelişir.
Özerklik
Özerklik sadece daha fazla seçenek anlamına gelmez. Ademimerkeziyetçi bir ağ hizmetine kaydolduğunuzda, verilerinizi barındıracak bir sunucu seçmeniz gerekir; ayrıca içerik barındırma ve denetim hizmetlerini seçmeniz gerekebilir. Hizmet sağlayıcıların veri ve denetim politikalarını okumalısınız. Bunların dışında, takipçi veya başkalarını takip etme talepleri, arama işlevine dahil olup olmama ve ağdaki diğer kişilerle beraber federasyon tercihinizin ne olduğu hakkında tercihler yapmak zorunda kalabilirsiniz. Birçok kullanıcı bunları karmaşık ve hatta can sıkıcı bulacak ve ademimerkeziyetçiliğin yarattığı bariyer bir tür tekno-elitizme neden olacaktır.
Aslında P2P ağlar dışında kullanıcıların kendiliğinden özerkliğinden çok pazarın merkezde olduğu bir özerklik vardır. Veri barındırma ve içerik denetim hizmetlerinden oluşan pazar, kullanıcıların seçim yapmasına zemin hazırlar. Ancak pazar, başarısız da olabilir. Örneğin, hizmetler ve kaynaklar birkaç sağlayıcıda yoğunlaşabilir, bu da onları kullanıcı tercihlerini yönlendirme gücüne sahip tekeller haline getirebilir. Ayrıca pazar kullanıcılar için yetersiz hizmet sunarak kullanıcı tercihlerinin etkisini azaltabilir. Başka bir deyişle, piyasanın iyi işlemesi kullanıcı özerkliğinin ön koşuludur. Ama bu, söz konusu ön koşulun her zaman pürüzsüz şekilde gerçekleşeceği anlamına gelmez.
Yeniden Merkezileşme
Huang (2024), ademi merkeziyetçiliğin birçok tasarım tercihini içeren sistematik bir yeniden inşa olduğunu savunuyor. Bu yeniden inşa sürecinde, yeniden merkezileşme sürekli gündemde olan bir eğilimdir.
Yeniden merkezileşme, bazı oyuncuların kötü niyetinden kaynaklanmaz; ağın içsel gereksinimlerinden doğar. Bu gereksinimler üç kaynaktan gelebilir: bilgi yönetimi, içerik denetimi ve topluluklar arası tartışma.
Kaynak tanımlama ve kimlik yönetimi, bilginin güvenilirliğinin ve kalitesinin değerlendirilmesi için çok önemlidir. Kitle iletişim araçları çağında, insanlar prestijli gazetelere ve muhabirlere güveniyorlardı. Merkezi sosyal medya çağında ise platformlar yanlış bilgiyle mücadele etmek ve kaliteli haberciliği teşvik etmek için bir dizi mekanizma kurdular. Kurdukları mekanizmalar, her zaman düzgün çalışmadı ve bazen çözmek istediklerinden daha büyük sorunlara neden oldular. Ancak büyük şirketler olarak, kamuoyu baskısına yanıt vermek ve markalarını korumak zorundalar. Bu nedenle, sürekli çözüm üretmeye çalışıyorlar. Ayrıca kaynakların güvenilirliğini göstermek için mavi tik gibi doğrulama mekanizmaları da getirdiler. Ancak ademimerkeziyetçi ağlarda, sunucuların, özellikle de küçük olanların, içerik doğrulama işini yapması daha zor. Örneğin Articonf, sahte haberlerle başa çıkmak için kitle gazeteciliği olarak adlandırılan yöntemi kullanmaya çalışıyor: yöntem, haberlerin güvenilirliğini değerlendirmek için kullanıcı oylamasına ve derecelendirmesine dayanıyor. Fakat bilgiyi popüler araçlarla doğrulamaya çalışmak beraberinde çeşitli sorunlar getiriyor. Herkesin inandığı şey her zaman doğru olamayabiliyor. Kitlesel iletişim araçları çağında olduğu gibi hâlâ uzmanların desteğine ihtiyaç var.
Ayrıca merkezi sosyal medya hakkındaki tartışmaların başında gelen içerik denetim sorunsalı ademimerkeziyetçi sosyal medyada daha da tartışmalı hale geldi. Denetim ihtiyacı, bir ağın yapısını merkezi kontrole yönlendiren en güçlü etken. Çünkü denetim, uzmanlık, zaman ve para gerektiriyor. Her ne kadar ademi merkeziyetçilik gücü platformlardan kullanıcılara taşımayı hedeflese de yoğun kaynak gerektiren içerik denetleme işi önünde sonunda bu işi yapabilecek kaynaklara sahip birkaç şirketin elinde toplanabilir.
Ayrıca ademi merkeziyetçi ağların kamusal alanı parçalama (filtre baloncukları oluşturma) potansiyeline karşı topluluklar arası tartışmalar yararlı olabilir. Bunun için sunucular arası federasyonlar kurulabilir. Fakat federasyon gereksinimi ağın yeniden merkezileşmesini getirebilir. Daha fazla sunucu veya düğüm birbirine bağlandığında, güçlü sunucular diğer sunucuları daha fazla etkileyebilir.
Tasarımsal Kararlar
Ademimerkeziyetçi sosyal ağların tasarımındaki kararlar, ağı şekillendirir ve kullanıcıların ağdaki deneyimini etkiler. Bu nedenle Huang (2024), tasarım sürecinde yalnız teknik uzmanların değil, filozofların, sosyal bilimcilerin, hukukçuların ve sıradan kullanıcıların da katkısına ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Aşağıdaki kararlar teknik gibi görünse de insanların birbirleriyle kurdukları ilişkinin koşullarını belirler.
Veri barındırma ve içerik denetleme işlevleri birleştirilmiş veya ayrı biçimde sunulabilir. Mastodon ilk, Bluesky ise ikinci yöntemi uygular. Sunucu değiştirmenin maliyetinin düşüklüğü ağın merkezileşme eğilimlerini azaltır. Mastodon’da denetim hizmetinden memnun olmayan kullanıcıların hem veri barındırma hem de denetim hizmeti için en uygun sunucuları bulmaları daha zordur. Bluesky’da ise veri barındırma ve içerik denetimi işlevleri ayrı olduğundan kullanıcılar sunucu seçiminde daha esnektir. Ayrıca barındırma ve içerik denetiminin tek bir katmanda toplanması, iki hizmetin ayrıldığı senaryoya göre sunucu sahiplerinin otoritesini artırabilir. Tüm bu olumsuzluklarına karşın veri barındırma ve içerik denetleme işinin aynı sunucuda olması denetim sürecinin eşgüdümünü kolaylaştırmaktadır.
Varsayılan Sunucu. Varsayılan sunucu seçiminde kullanıcıyı etkilememek ya da onu bir sunucuyu seçmeye yönlendirmek de tasarımsal bir karardır. Varsayılan sunucu belirtmenin en büyük avantajı yeni kullanıcıları karar verme yükünden kurtarmasıdır. Diğer yandan yeni kullanıcıları varsayılan bir sunucuya yönlendirmek bir sunucunun güçlenerek merkezi bir düğüm olmasına yol açabilir.
Federasyona katılmayı varsayılan tercih yapmak. Federasyon, merkezi olmayan ağdaki farklı sunucular/topluluklar arasında bağlantı kurmak anlamına gelir. Bir Mastodon sosyal ağı, yöneticileri varsayılan ayarları değiştirmediği sürece diğer Mastodon ağlarından gelen tüm federasyon isteklerini otomatik olarak onaylar. Bu durumu eleştirenler olsa da Mastodon, bunun açık bir web oluşturma hedefine uygun olduğunda ısrar ediyor.
Aranabilirlik. Mastodon, ademimerkeziyetçilik idealine aykırı gördüğü için genel arama işlevini geliştirmedi. Zayıf keşfedilebilirlik nedeniyle bir çok insan Mastodon’u terk etti. Son zamanlarda Mastodon fikrini değiştirdi ve arama özelliğini ekledi. Bunun için kullanıcıların arama özelliğini etkinleştirmeleri gerekiyor. Buradaki tasarımsal tercihin sonuçları, ademimerkeziyetçilik ile merkezileşme arasındaki gerilimi yansıtıyor. Arama işlevi içeriğin her zaman paylaşılabilir olmasını sağlıyor. Böylece topluluklar/sunucular arasında işbirliği ve paylaşım olanağını artırıyor. Ancak arama, marjinal kullanıcıların görünürlüğünü ve savunmasızlığını da artıyor.
Birleşik zaman çizelgesi. İçeriğin zaman çizelgesinde nasıl görüntüleneceği de kritik bir tasarımsal karardır. Gösterim, kronolojik ya da rastgele olabilir. Tamamen kişinin tercihlerine uygun içerikler gösterilebileceği gibi veya ideolojik konumuna aykırı bazı içerikler de önerilebilir. Mastodon yalnızca gönderilerin kronolojik sıralamasına izin verirken, BlueSky kullanıcıların algoritmalar seçmelerine olanak tanır.
***
Bazen teknolojilerin kendiliğinden bize özgürlük ve daha iyi bir yaşam sağlayacağına dair yanılsamalara kapılıyoruz. Bu bazen internet oluyor, bazen de yapay zekâ. Şimdi de ademimerkeziyetçi sosyal ağlar. Duvarlı bahçelerin yerini açıklık, yukarıdan aşağıya yönetimin yerini aşağıdan yukarıya demokratik kararlar alacak. Böylece yeniden farklı bir internet inşa edilecek. Şu anda sadece ademimerkeziyetçi geleceğe ilişkin olasılıklardan söz ediyoruz.
Fakat Bluesky’ın gerçekten de sosyal medyada yeni bir deney ve yenilik çağının kapısını açıp açamayacağını bekleyip görmektense aktif olarak bu değişimin içinde yer almak daha iyi. Zaten Musk’ın Twitter/X’inden daha kötüsü olamaz…
Kaynaklar
Assange, J. (2014). When Google Met Wikileaks, OR Books
Castells, M. (2013). İsyan ve Umut Ağları: İnternet Çağında Toplumsal Hareketler. (çev. Ebru Kılıç). Koç Üniversitesi Yayınları.
DiResta, R. (2025). The Great Social Media Diaspora, Noema, https://www.noemamag.com/the-great-decentralization/, son erişim 18 Nisan 2025
Huang, T. (2024). Decentralized social networks and the future of free speech online. Computer Law & Security Review, 55, 106059.
Kleppmann, M., Frazee, P., Gold, J., Graber, J., Holmgren, D., Ivy, D., … & Volpert, J. (2024, December). Bluesky and the at protocol: Usable decentralized social media. In Proceedings of the ACM Conext-2024 Workshop on the Decentralization of the Internet (pp. 1-7).
Surve, A., Shamraj, A., & Mehta, S. (2024). How Decentralization Affects User Agency on Social Platforms. arXiv preprint arXiv:2406.09035.
İlk Yorumu Siz Yapın