2010’lu yılların ilk yarısında sosyal medya saygınlığının zirvesindeydi. Tunus’tan İzlanda’ya, Türkiye’den ABD’ye sosyal medyada örgütlenen toplumsal hareketler kentlerin meydanlarına akıyorlardı. Castells’e (2013) göre internet, dünyanın dört bir yanındaki hareketlerin nedeni değildi, ancak bu hareketlerin oluşumuna ve gelişimine zemin hazırlamıştı. Castells (2013) insanların beyinlerinin birbirlerine bağlanmasının iktidar için tehlike kaynağı olduğunu ve bu nedenle iktidarın devamının iletişimin ve bilginin kontrolüne dayandığını, toplumsal muhalefetin de iktidarın iletişim ağları üzerindeki kontrolünü kırmak için mücadele ettiğini iddia ediyordu. İnternet, iktidarın ve şirketlerin iletişim ağları üzerindeki tekelini kırarak yeni bir özerklik alanı yaratmıştı. Biz o günlerde sosyal medyanın gücünden söz etmeyi seviyorduk.
Kategori: Teknolojik Egemenlik
Tüm dünyada hızlı ve altüst edici gelişmeler yaşanıyor. Teknolojik yenilikler hızlanıyor, küresel tedarik zincirleri parçalanıyor, ekonomik bağımlılıklar jeopolitik rekabetlerde etkili bir silah haline geliyor. Şubat ayında Paris’te gerçekleştirilen Yapay Zekâ (YZ) Eylem Zirvesi’nde de şahit olduğumuz gibi Avrupa, ABD ve Çin arasında sıkışmış durumda. Avrupa Birliği (AB) Trump yönetiminin “Önce Amerika” politikası ve saldırgan hamleleri karşısında bir çıkış yolu arıyor.
Avrupa jeopolitik ve jeoekonomik olarak yüksek derecede risk altında. COVID-19, Ukrayna savaşı, yarı iletken kıtlığı ve artan enerji fiyatları Avrupa’nın küresel tedarik zincirlerine olan bağımlılığını gösteriyor. Özellikle otomotiv üretimi ve sağlık hizmetleri gibi sektörler, yaşanan aksaklıklardan ciddi biçimde etkilendiler. Elbette ki AB’nin karşı karşıya olduğu sorunları tamamen teknolojiye bağlayamayız. Ancak günümüzde dijital teknolojiler, jeopolitik ve ekonomik rekabet gücünün oluşumunda giderek daha belirleyici oluyor. AB, şimdiye kadar çoğunlukla yabancı şirketlerin faaliyetlerini düzenleyen ve şirketleri, Avrupa’nın önem verdiği (başta mahremiyet olmak üzere) değerleri dikkate almayan zorlayan bir politika izledi. Fakat teknolojik bağımlılıkları ve ekonomik kırılganlıkları nedeniyle bunda yeterince başarılı olamadı.
Can Dündar’ın 10 Ocak 2025 tarihinde yayınladığı videonun başlığı “Küresel oligarşi, aşırı sağı pompalıyor”du. Dündar, Elon Musk’ın, Almanya’nın aşırı sağcı lideriyle röportaj yapmasını ve onu “başbakanlığın güçlü adayı” olarak pazarlamasını bir skandal olarak nitelendiriyordu. Röportaj, Hitler’in aslında komünist olduğu, Kaliforniya’da hırsızlığın serbest olduğu gibi kanıtsız iddialar, komplo teorileri ve yalanlarla doluydu. Musk, bir hafta önce de Die Welt’e yazdığı bir makalede aşırı sağcı AfD’den (Almanya için Alternatif) “Almanya için son umut kıvılcımı” diye söz etmişti (https://www.youtube.com/watch?v=LOIuO4U4CXY).
ABD’deki seçimler, yapay zekânın (YZ) geleceğini de yakından ilgilendiriyordu. Donald Trump’ın seçimi kazanması durumunda YZ’yi düzenleme girişimlerinin zayıflayacağından endişe ediliyordu. Korkulan oldu ve Trump, seçimi kazandı. Görünen o ki Trump’ın ikinci kez seçilmesi, yanlış bilgilendirme (misinformation), ayrımcılık, otonom araçlar gibi teknolojilerde kullanılan YZ’nin güvenliği vb konulardaki düzenleme girişimlerini felç edecek. Kusurlu YZ modellerinden kaynaklanabilecek tehlikeler giderek daha ciddi sorunlara neden olacak.
Silikon Vadisi’nin en zengin yatırımcılarından biri olan Marc Andreessen, geçen yıl yayımladığı Tekno-iyimser Manifesto’da başlıca düşmanlarını listeler (https://a16z.com/the-techno-optimist-manifesto/). Andreessen, düşmanlarının kötü insanlar değil, kötü fikirler olduğunu vurguladıktan sonra günümüz toplumunun altmış yıldır “varoluşsal risk”, “sürdürülebilirlik”, “çevre, toplum ve yönetişim”, “sürdürülebilir kalkınma hedefleri”, “sosyal sorumluluk”, “paydaş kapitalizmi”, “ihtiyat ilkesi”, “güven ve emniyet”, “teknoloji etiği”, “risk yönetimi”, “büyümeyi durdurma”, “büyümenin sınırları” gibi çeşitli isimler altında teknolojiye ve yaşama karşı kitlesel bir moral bozma kampanyalarına maruz kaldığını iddia eder. Bu moral bozma kampanyasının arkasında ise çoğu komünizmden türeyen, geçmişin kötü fikirleri vardır. Andreessen’in bazı düşmanları şunlardır:
24 Ağustos’ta Telegram’ın CEO’su Pavel Durov, Paris’in kuzeyindeki Le Bourget Havalimanı’nda Fransız polisi tarafından gözaltına alındı. Gözaltı sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Twitter/X platformunda yaptığı açıklamada gözaltının siyasi bir karar olmadığını belirtti. Aslında Fransa, birkaç ay önce Durov ve platformun kurucu ortağı olan kardeşi için tutuklama emri çıkarmıştı. Durov bunu umursamamış ve büyük bir öz güvenle Fransa topraklarına geri döndüğünde de gözaltına alınmıştı.
Savcılık tarafından yayınlanan belgede Durov, “yasal dinlemeler ve istihbari faaliyetler için gerekli bilgi veya belgelerin yetkili makamlara iletilmesini kabul etmemek, organize suç gruplarının yasa dışı işlemlerine ortam sağlayan bir çevrim içi platformun yöneticisi olmak, organize grupların çocuk istismarı gibi siber suç faaliyetlerine izin vermek, uyuşturucu maddelerin edinilmesi, taşınması veya satılması, organize dolandırıcılık, suç ve suçlardan elde edilen gelirlerin aklanması ve kripto dolandırıcılığı” gibi suçlarla itham ediliyordu (https://www.aa.com.tr/tr/analiz/telegram-in-kurucusu-neden-fransada-gozaltina-alindi/3314923).
Teknoloji alanında ABD ve Çin arasında kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. Hem ABD hem de Çin, kendi teknolojik şirketleri ve uluslararası yatırımları aracılığıyla teknolojiyi ve teknolojik standartları şekillendirmeye çalışıyor. Ama ne yazık ki ülkemizde, Çin’deki gelişmeler ABD ve Avrupa’dakiler kadar ses getirmiyor. Zihnimizde oluşturduğumuz bir Çin resmi var. Çin, Rusya, Kuzey Kore ve İran bu resimde yan yana duruyor. Bu şer ittifakı (!) bizim özgür (?) internetimizin yerine sansüre dayalı kendi internetlerini dayatmaya çalışıyor ve diğer hükümetlere kötü örnek oluyor.
İlk küresel “Yapay Zekâ Güvenliği Zirvesi”, 1-2 Kasım tarihlerinde Londra’da gerçekleşti. Zirvenin düzenlendiği yer, Bletchley Park, bilgisayar bilimi açısından tarihi bir öneme sahipti. Bletchley Park, II. Dünya Savaşı boyunca Nazi Almanyası’nın Enigma ve Lorenz şifrelerinin çözümünde bir üs olarak kullanılmıştı. Ülkemizin de katıldığı bu ilk küresel YZ (Yapay Zekâ) zirvesinde 28 ülkeden temsilci vardı.
Richard Stallman’ın 40 yıl önce, 27 Eylül 1983’te, gönderdiği bir e-posta tarihin akışını değiştirdi. Stallman, e-posta’da GNU (Gnu’s Not Unix – GNU, Unix Değildir) adlı bir işletim sistemi geliştireceğini ve GNU’yu onu kullanabilen herkese bedava (free) olarak vereceğini yazıyordu. Daha sonra Stallman niyetini özensiz bir şekilde ifade ettiğini belirtecekti: