Yapay Zekâ (YZ) sistemlerinin katkılarıyla beraber son yıllarda yüz tanıma teknolojisinde (YTT) önemli ilerlemeler kaydedildi ve bu teknolojinin kullanımı dünya çapında yayıldı. İlk başlarda YTT hakkında çıkan haberlerde bazı ülkelerin YTT’yi havaalanlarındaki kimlik kontrollerini kolaylaştırmak amacıyla kullandığı, Çin ve Rusya gibi otoriter yönetimlerin ise bu teknolojiyi azınlık gruplarına karşı ve muhalefeti bastırmak için kullandığı yazılıyordu. Günümüzde ise YTT’nin hem çok çeşitli amaçlar için kullanıldığını hem de muhalefeti bastırmak için kullanımının sadece Çin ve Rusya ile sınırlı olmadığını biliyoruz.
Kategori: Etik
Tüm dünyada hızlı ve altüst edici gelişmeler yaşanıyor. Teknolojik yenilikler hızlanıyor, küresel tedarik zincirleri parçalanıyor, ekonomik bağımlılıklar jeopolitik rekabetlerde etkili bir silah haline geliyor. Şubat ayında Paris’te gerçekleştirilen Yapay Zekâ (YZ) Eylem Zirvesi’nde de şahit olduğumuz gibi Avrupa, ABD ve Çin arasında sıkışmış durumda. Avrupa Birliği (AB) Trump yönetiminin “Önce Amerika” politikası ve saldırgan hamleleri karşısında bir çıkış yolu arıyor.
Avrupa jeopolitik ve jeoekonomik olarak yüksek derecede risk altında. COVID-19, Ukrayna savaşı, yarı iletken kıtlığı ve artan enerji fiyatları Avrupa’nın küresel tedarik zincirlerine olan bağımlılığını gösteriyor. Özellikle otomotiv üretimi ve sağlık hizmetleri gibi sektörler, yaşanan aksaklıklardan ciddi biçimde etkilendiler. Elbette ki AB’nin karşı karşıya olduğu sorunları tamamen teknolojiye bağlayamayız. Ancak günümüzde dijital teknolojiler, jeopolitik ve ekonomik rekabet gücünün oluşumunda giderek daha belirleyici oluyor. AB, şimdiye kadar çoğunlukla yabancı şirketlerin faaliyetlerini düzenleyen ve şirketleri, Avrupa’nın önem verdiği (başta mahremiyet olmak üzere) değerleri dikkate almayan zorlayan bir politika izledi. Fakat teknolojik bağımlılıkları ve ekonomik kırılganlıkları nedeniyle bunda yeterince başarılı olamadı.
24 Ağustos’ta Telegram’ın CEO’su Pavel Durov, Paris’in kuzeyindeki Le Bourget Havalimanı’nda Fransız polisi tarafından gözaltına alındı. Gözaltı sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Twitter/X platformunda yaptığı açıklamada gözaltının siyasi bir karar olmadığını belirtti. Aslında Fransa, birkaç ay önce Durov ve platformun kurucu ortağı olan kardeşi için tutuklama emri çıkarmıştı. Durov bunu umursamamış ve büyük bir öz güvenle Fransa topraklarına geri döndüğünde de gözaltına alınmıştı.
Savcılık tarafından yayınlanan belgede Durov, “yasal dinlemeler ve istihbari faaliyetler için gerekli bilgi veya belgelerin yetkili makamlara iletilmesini kabul etmemek, organize suç gruplarının yasa dışı işlemlerine ortam sağlayan bir çevrim içi platformun yöneticisi olmak, organize grupların çocuk istismarı gibi siber suç faaliyetlerine izin vermek, uyuşturucu maddelerin edinilmesi, taşınması veya satılması, organize dolandırıcılık, suç ve suçlardan elde edilen gelirlerin aklanması ve kripto dolandırıcılığı” gibi suçlarla itham ediliyordu (https://www.aa.com.tr/tr/analiz/telegram-in-kurucusu-neden-fransada-gozaltina-alindi/3314923).
Nasreddin Hoca, evinin damında çalışırken aşağıya düşer. Komşuları başına toplanır ve hocayı soru yağmuruna tutarlar: ‘Hocam, nasıl düştün, neden dikkat etmedin, kırık var mı…’ Hoca, sorulardan bunalır ve komşularına aralarında damdan düşen biri olup olmadığını sorar. ‘Yok’ yanıtını alınca da ‘Öyleyse boşuna konuşmayın, benim halimden ancak damdan düşen anlar’, der.
Aslında gündelik hayatımızda çoğu zaman Nasreddin Hoca’yı takip ederiz. Sadece daha iyi anlaşılmak ve dertleşmek için değil daha önce bizimle benzer sorunları yaşamış olanların deneyimlerine ve önerilerine daha çok önem verdiğimiz için yaparız bunu. Öneri sistemleri ise bu kendiliğinden eğilimimizi dijital dünyaya taşırlar. Artık benzer deneyimleri yaşamış kişileri kendimiz aramayız. Öneri sistemleri bunu otomatik olarak sağlarlar. Çevrimiçi dünyada dolaşırken sürekli önerilerle karşılaşırız. Video yayını yapan platformlar izleyeceğimiz videoları önerir; müzik yayını yapan platformlar hoşumuza gidecek müzikler önerir; sosyal medya platformları takip edebileceğimiz kişileri önerir ve beğenebileceğimiz içerikleri üst sıralara taşır; alışveriş siteleri satın alabileceğimiz ürünleri gösterir… Öneri sistemleri, dijital dünyanın olmazsa olmazıdır. Bizi gerçekten aradığımız şeylere yönlendirmeyi vadederler ve etkili önerilerde bulunarak, enformasyon denizinde boğulmamızı engellerler.
Richard Stallman’ın 40 yıl önce, 27 Eylül 1983’te, gönderdiği bir e-posta tarihin akışını değiştirdi. Stallman, e-posta’da GNU (Gnu’s Not Unix – GNU, Unix Değildir) adlı bir işletim sistemi geliştireceğini ve GNU’yu onu kullanabilen herkese bedava (free) olarak vereceğini yazıyordu. Daha sonra Stallman niyetini özensiz bir şekilde ifade ettiğini belirtecekti:
Facebook/Cambridge Analytica skandalının ardından teknoloji şirketlerinin iş modelleri mercek altına alındı ve faaliyetleri sorgulanmaya başlandı. Google’ın insansız hava aracı saldırılarını iyileştirebilecek bir Pentagon programına katılması şirket çalışanları tarafından protesto edildi. Diğer yandan YZ’nin (yapay zekâ) gündelik hayattaki kullanımından kaynaklı (otomatik karar sistemlerinin kararları, mahremiyet, yüz tanıma sistemleri vb) sorunlar da giderek kendini gösteriyordu. Bu koşullarda, şirketlerin faaliyetlerinin düzenlenmesi gerektiği düşüncesi kamuoyunda ve siyasetçiler arasında yaygınlaşırken YZ etiği şirketler için hem dışarıdan düzenlemelere karşı çıkmanın hem de şirket dışında ve içinde sarsılan imajlarını toparlamanın bir aracı haline geldi. Veri ve bundan sağlanan YZ’ye dayalı kapitalizminin ortaya çıkardığı sorunların bilgisayar bilimcileri ve mühendislerinin etik davranışlarının geliştirilmesine daha fazla odaklanılmasıyla giderilebileceği iddia edildi. Şirketler, sorumlu YZ, güvenilir YZ, sosyal açıdan faydalı YZ, demokratik YZ, insan merkezli YZ vb terimler ortaya attılar. Daha sonra hükümetler, uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşları YZ etiği furyasına katıldılar.