Telefon dinlemeleri, izinsiz kaydedilen konuşmalar ve görüntüler Türk siyasi hayatının bir parçası haline geldi. Ses ve görüntü kayıtlarının internete sızdırılmasından sonra kayıtlar sosyal ağlar üzerinden hızla yayılıyor. Hükümetler enformasyonun yayılımını kontrol etmekte zorlanıyorlar. Bu da hükümetleri, hem hukuksal hem de teknik önlemler almaya zorluyor. Bu bağlamda, internete yönelik yeni düzenlemelerin, sosyal ağlarda dolaşan ses ve görüntü kayıtlarının arttığı ve insanların yeni kasetler beklediği bir dönemde gündeme gelmesi manidardır. Mağdur olan kim olursa olsun (Deniz Baykal, MHPli ya da AKPli siyasetçiler) kişilerin mahremiyetlerinin ihlal edilmesi çirkindir, kabul edilemez. Ancak bu internet sansürünü haklı çıkarmaz. İnternete yönelik yeni düzenlemeler korkutucudur (bkz. http://bmo.org.tr/2014/01/08/daha-cok-denetim-daha-cok-sansur/, http://www.alternatifbilisim.org/w/images/Internet_sansuru_derinlesiyor_ocak2014.pdf).
Etiket: özel hayat
Birkaç ay öncesine kadar çoğunlukla magazin haberleriyle gündeme gelen sosyal ağlar1, şimdi çetin bir politik mücadelenin alanı haline gelmiş durumda. İktidar, her yeri Taksim yapan sosyal ağların gücünün farkında ve haziran günlerinden beri sosyal ağları kontrol etmeye yönelik çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar, sosyal ağlarda hegemonya oluşturma girişimlerinden eylemcilerin gözetimine kadar geniş bir yelpazede gerçekleşiyor.
Sıcak haziran günlerinde patlak veren PRISM skandalı ABD’de ve Avrupa’da büyük tartışmalara ve diplomatik krizlere neden oldu. Basınımızda ise sadece sansasyonel bir haber olarak yer aldı. Çeşitli muhalif hesapların kapatılmasına karşı. Facebook ve Twitter eleştirildi, belirli bir zaman diliminde Facebook kullanmama gibi protestolar yapıldı. Radikal’den Ezgi Başaran, “Facebook dükkânı Kürt siyasetine kapadı” yazısında PRISM skandalına ve Facebook’un ABD ile olan işbirliğine değindi. Ama sadece değindi… Başaran’ın PRISM’i algılayışı da sanki yeni bir Watergate skandalıyla karşı karşıyaymışız gibiydi. Yoksa Kürt siyasetinin Facebook hesaplarının kapatılmasını memnuniyetle karşılaması gerekirdi.
Dünyada bir hayalet dolaşıyor, kripto anarşi hayaleti.
Şifrepunk hareketinin kurucularından Timothy C May’in 1992 yılında yazdığı Kripto Anarşist Manitesto’su (http://www.activism.net/cypherpunk/crypto-anarchy.html) bu tanıdık sözlerle başlıyordu. Şifrepunklar, yıllardır bilişim teknolojilerini kullananlar ve geliştirenler olarak bu teknolojilerin sunduğu anonimlik olanağının farkındaydılar. May gibi bir çok şifrepunk dünyanın sayılı üniversitelerinin ya da şirketlerinin araştırma laboratuvarlarında çalışmakta ve bilgisayarların geleceğini, temel yönelimlerini daha açık seçik görebilmekteydiler. Artık iki kişi ya da grup, birbirinin gerçek adını veya kimliğini bilmeden iletişime geçebilecek, işlerini yürütebilecek ve elektronik sözleşmeler yapabilecekti. Bu gelişmeler elbette hükumet uygulamalarının (vergilendirmeler, düzenlemeler, ekonomik etkileşimlerin kontrolü vb) doğasını da değiştirecekti. Bu devrim (hem toplumsal hem de ekonomik) için gerekli teknoloji geçen on yılda sadece teorik olarak vardı. Şimdi ise düşünceler pratiğe uygulanıyordu ve on yıl sonrasında durum bambaşka olacaktı.
ABD Savunma Bakanlığı’nın desteği ile yürütülen ARPA Net projesinin devamı olan İnternet’in, bizim “Eşit ve Özgür Bir Dünya” düşümüze yardımcı olması için geliştirilmediğini biliyoruz. Bugün oldukça popüler olan Facebook ve Youtube benzeri web uygulamalarının “aman gençler Devrim yapsın” diye geliştirilmediğini de biliyoruz. Fakat buna rağmen İnternet’i ve uygulamalarını iyi/kötü, yararlı/zararlı ekseninde tartışmayı seviyoruz.