1- Giriş
Özgür Yazılım/Açık Kaynak Kod’da (ÖY/AKK) [1] kaynak kodunun [2] erişilebilirliği üç temel koşulla tanımlanır:
i-) Kaynak kodu yazılımın kendisi ile dağıtılmalı ya da dağıtım ücreti dışında ek bir ücret talep etmeksizin erişilebilir olmalıdır.
ii-) Herhangi biri yazılımı, lisans ücreti ödemek zorunda kalmadan dağıtabilmelidir.
iii-) Herhangi biri var olan yazılımı kendi ihtiyaçlarına göre değiştirebilir ya da üzerine yeni eklemeler yapabilir (Weber, 2004:5).
Fakat ÖY/AKK birçok akademik disiplin (yazılım mühendisliği, endüstri mühendisliği, psikoloji, sosyoloji vs.) açısından bir bilmece özelliğini korumaktadır. Her akademik disiplin ÖY/AKK olgusunu anlamak için kendi sorularını sormakta ve onu kendi disiplininin sınırları içinde tanımla yoluna gitmektedir. Örneğin, ÖY/AKK yazını iki sorunsal üzerine odaklanmakta ve ÖY/AKK’yi farklı disiplinlerin bakış açısıyla tartışmaktadır. Bu sorunsallardan ilki, bireylerin doğrudan maddi bir karşılık gözetmeksizin neden ÖY/AKK projelerine katkıda bulunduğudur (von Krogh ve diğerleri., 2003; Bitzer ve diğerleri, 2004; Raymond, 1999, 2000; Zeitlyn,2003). İkinci sorunsal ise, ÖY/AKK’nin kapitalizmle ilişkisi üzerinedir: ÖY/AKK’nin firmaların iş stratejilerine ve firmalar arası rekabete etkisi hangi yönde olacaktır? (Baldwin ve Clark, 2003; Lindman, 2004). Doğal olarak bu sorunsallardan ilki sosyal psikoloji ya da antropoloji çerçevesinde tartışılmaktayken ikinci sorunsal ise daha çok mikroekonominin alanına girmektedir. Söz konusu çalışmalar, bireylerin temel motivasyonları ve ÖY/AKK iş modelleri hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ancak bu çalışmalarda (yazının ikinci bölümünde tartışılacaktır) ÖY/AKK bütünsel olarak değerlendirilmemekte, ÖY/AKK’nin tarihsel süreç içindeki değişimine gerekli önem verilmemektedir.
ÖY/AKK’nin oluşumu, ‘Hacker’ların bilinçli etkinliği ve piyasanın/teknolojik gelişmelerin koşullandırması olarak ele alınmalıdır. Piyasanın koşullandırmaları her ne kadar ÖY/AKK’nin ortaya çıkışında ve gelişiminde önemli bir rol oynamışsa da, 1990lı yılların ikinci yarısında ‘Hacker’lar tarafından kurulan Cygnus Solutions ve Red Hat gibi firmalar ÖY/AKK iş modellerini gündeme getirmiştir. Ancak daha şaşırtıcı olan, IBM, HP ve Novell gibi bilişim dünyasının devlerinin, yüzlerini yeni bir iş stratejisi olarak gördükleri ÖY/AKK iş modellerine çevirmeleri olmuştur (DiBona ve diğerleri, 1999). Dolayısıyla, 1990’ların ikinci yarısından beri ‘Hacker’ların temel motivasyonları ve yeni iş stratejileri hakkındaki sorular kaçınılmaz olmuştur.
Bu doğrultuda, ÖY/AKK yazınındaki temel eğilim ‘hackerlar’ın ÖY/AKK projelerine karşılıksız katkılarının ardında yatan motivasyonların ve firmaların yeni iş stratejilerinin sürdürülebilirliğinin araştırılması olmuştur. ÖY/AKK’nin hediye ekonomisi, bir toplumsal hareket ya da cemaat (community) olarak kavramsallaştırılması, bu eğilimdeki çalışmalara örnek olarak gösterilebilir. İkinci bölümde tartışıldığı gibi bu çalışmaların en büyük problemi, tarihsel bir perspektiften yoksun oluşlarıdır. ÖY/AKK dünyasını bir toplumsal hareket ya da cemaat olarak açıklamayı tercih eden çalışmaların yaptığı hata ÖY/AKK’nin tarihinin belirli bir dönemine ait olgularını genelleştirme yoluna gitmiş olmalarıdır. Daha da önemlisi, bu teoriler ÖY/AKK’nin içinde var olduğu enformasyonel ekonomi ile ilişkisini yeterince tartışmamıştır. Castells’in, enformasyonel terimi,
enformasyon üretimi, işlenmesi ve aktarımının, bu tarihsel dönemde ortaya çıkan yeni teknolojik koşullar nedeniyle üretkenliğin ve gücün temel kaynağı haline geldiği özgül bir toplumsal örgütlenme biçiminin niteliklerine işaret eder (Castells, 2001b: 17).
Bu bağlamda öncelikle tartışılması gereken, enformasyonel ekonomide, bir meta olarak yazılımın özgüllüğü ve ‘Hacker’ların işle kurdukları ilişki sayesinde nasıl kendilerini ve ÖY/AKK’yi oluşturduklarıdır.
Ancak burada düzeltilmesi gereken önemli bir nokta var. ‘Hacker’lar, medyada sık sık yer aldığının aksine, yasa dışı yollardan bilgisayar sistemlerine giren, web sitelerini çökerten, banka şifrelerini çalan insanlar değillerdir. Bunlara ‘cracker’ adı verilir. ‘Hacker’lar, bilgisayar sistemlerini kıran/yıkan insanlar değillerdir. Tam tersine, onlar, enformasyonel toplumun yaratıcıları, devrimcileridirler.
‘Hacker’lar, İnternet’i inşa ettiler. ‘Hacker’lar, UNIX işletim sistemini bugünkü haline getirdiler. ‘Hacker’lar haber gruplarını hayata geçirdiler. ‘Hacker’lar, WWW’yi çalışır hale getirdiler (Raymond, 2001).
Bu çerçevede ‘Hacker’lık “teknik maharet, problem çözmekten ya da sınırları aşmaktan hoşlanmak” (Ibid.) olarak tanımlanabilir. Raymond’a (2001) göre bir insan, çalışması başkaları tarafından takdir edildiğinde ve kendisi hacker olarak tanındığında, gerçekten ‘hacker’ olmuştur. Fakat bu yazıda ‘hacker’, daha geniş bir manada kullanılır; içinde ÖY/AKK’ye az ya da çok katkı koyan herkesi kapsar ve ‘hack’lemek, bireylerin ÖY/AKK ile kurduğu ilişkiyi tanımlamak için kullanılır. Dolayısıyla, herhangi bir GNU/Linux kullanıcı listesine:
Merhaba. Linux’ta yeniyim. Linux’u öğrenmek için ne yapmalıyım? Ne önerirsiniz?
diye bir e-posta atan GNU/Linux kullanıcı adayı kadar Raymond’un (2001) ‘hacker’lığa layık gördüğü usta programcılar da ‘hacker’ tanımımız içine girmektedir. Bu aşırı iki uç yanında, ÖY/AKK dünyasında yazılımları test eden, hata bildiriminde bulunan, geliştiricilere yeni özellikler öneren, yerelleştirme faaliyetlerine katılan ve seminer veren ‘hacker’lar da vardır. Her biri, doğrudan maddi çıkar gözetmeksizin yaptığı katkılarla ÖY/AKK’nin kullanım değerini arttırır.
Fakat bu demek değildir ki ‘hacker’lar ve ÖY/AKK ile kurdukları ilişki arasında herhangi bir farklılık yoktur. Tam tersine ‘hacker’lar arasında önemli niteliksel farklılıklar vardır. Örneğin, ÖY/AKK ile ilişkisini programcılık çerçevesinde kuran ‘hacker’lar için etkinliğin bizzat kendisi önemlidir ve Linux’un yaratıcısı Linus Torvalds’da olduğu gibi etkinliklerini “sadece eğlence için” (Torvalds ve Diamond, 2001) şeklinde tanımlama eğilimindedirler. Öte yandan, İngilizce kullanım rehberlerini Türkçe’ye çeviren ‘hacker’lar etkinliğin kendisinden çok, sonuçlarıyla ilgilidir: ÖY/AKK’yi daha çok kişiye ulaşabilir hale getirmek. Ayrıca, uzun zamandır ÖY/AKK dünyasında bulunan ve ÖY/AKK’nın yaygınlaştırılması için faaliyetlerde bulunan ‘hacker’larla diğer ‘hacker’lar arasında ÖY/AKK ile kurdukları ilişkinin yoğunluğu arasında farklılıklar vardır.
Bu yazının amacı, okura ‘hacker’ları tanıtmaktır. Bunu yaparken de en başta, ÖY/AKK yazınının insan/çalışma arasındaki varsayımını eleştirir. ÖY/AKK yazını çoğunlukla Adam Smith’i takip eder; çalışmayı birey tarafından hoşlanılmayan bir faaliyet olarak (üstü kapalı olarak) kabul eder ve sonra da büyük bir şaşkınlıkla ‘hacker’lar için “bu insanlar para da almıyorlar. Peki neden çalışıyorlar?” diye sorar. Bu araştırmacılar şaşkınlıklarını çeşitli teorilerle açıklar. İkinci bölümde bu teoriler ve açmazları tartışılmaktadır.
Üçüncü bölümde ise, yazılımın bir meta olarak özgüllüğü ele alınmaktadır. Bu bağlamda, özel sahipli yazılım ile özgür yazılıma dayalı iş stratejileri arasındaki farklılar ve bu çerçevede açık kaynak kodun geçiş özelliği anlatılmaktadır.
Dördüncü bölüm ise ‘hacker’lara ayrılmıştır. Burada, çalışma, her zaman insanın vebadan kaçar gibi kaçındığı bir etkinlik olmaz (Marx, 1993). Bu bölümde, Marx’ın Smith’e yönelttiği eleştiri takip edilir: Belirli tarihsel koşullarda, çalışma yaşamsal bir ihtiyaçtır da (Marx, 2003)! O zaman soru(n), insanların neden karşılıksız katkı koyduğu olmaz; bunun yerine bu tarihsel koşulların kendisi olur. (Şimdiden bir ipucu verirsek) Devrimi anlatan yeni bir şarkı başlar:
Üretim araçlarının özel mülkiyeti olmasa,
Zorunlu iş bölümü olmasa,
İnsan ürününe, diğer insanlara ve böylece kendine yabancılaşmasa,
Yani hayat ÖZGÜR olsa!
2- ÖY/AKK Yazınında Kısa Bir Gezinti
ÖY/AKK içerdiği üretim ilişkileri, iş örgütlenmeleri ve kültürüyle sosyal bilimcilerin ilgisini çekmeye devam etmektedir. Fakat ÖY/AKK yazınının büyük bir bölümü, ayrı ayrı projeler ve ÖY/AKK üretim sürecinin içsel olgularıyla ilgilenmektedir ve çoğu zaman ÖY/AKK sosyal bir bütünlük olarak ele alınmamakta, içerdiği çelişkiler tartışılmamaktadır. Üstelik ÖY/AKK’yi kavramsallaştırmak amacıyla, her biri sosyal bilimlerde farklı anlamlar taşıyan toplumsal hareket ve cemaat gibi kavramlar kullanılmaktadır. Lehman’a (2004) göre bu kavramsallaştırmalar ÖY/AKK olgusu ile tam olarak örtüşmemektedir ve daha bütünsel, ÖY/AKK’nin içsel etkileşimlerini göz ardı etmeyen bir analize gereksinim vardır.
Sosyal bilimlerde, toplumsal hareket’in tanımı tartışmalıdır. Blumer’e (1969) göre hareketin ortaya çıkışıyla girişimcinin hoşnutsuzluğu arasında bir ilişki vardır. Bu açıdan toplumsal hareketler, hayata dair yeni bir düzen kurmayı hedeflerler. Eyerman ve Jamison (1991), toplumsal hareketlerde düşüncelerin, kimliklerin ve ideallerin ortak oluşumuna dikkat çeker. Tarrow’a (1998) göre ise var olan iktidarlarla karşıtlık toplumsal hareketlerin önemli bir unsurudur. Crossley (2002) toplumsal hareketlerin önemine dikkat çekerken onların yaşamlarımızı sorgulamamızı ve içimizdeki değişim istemini arttırdığını belirtir.
Bu bağlamda FSM (Free Software Movement- Özgür Yazılım Hareketi), toplumsal hareketler kategorisine girebilir. Her şeyden önce FSM, o güne kadar insanların yazılım geliştirme ve bunu dağıtma konusundaki alışkanlıklarını sorgulanır hale getirmiştir. Ortaya çıkışı ve gelişimi, özel sahipli yazılım üretim modellerinin giderek egemen duruma gelmesi ve bunun sonucunda da ‘hacker’ topluluklarının dağılmaya başlaması ile doğrudan bağlantılıdır. Düşüncelerin ve ideallerin kolektif üretimi vardır [3]. Var olan egemen yazılım kültürü ve özellikle bunun baş temsilcisi Microsoft ile sürekli bir karşı karşıya geliş söz konusudur. Bunun yanında FSM’nin en büyük rolü, ‘hacker’ların etkinliğini kendiliğindenci biçiminden kurtarıp, bilinçli bir etkinlik haline getirmesi olmuştur.
Toplumsal hareketler, Avrupa ve ABD yazınında farklı teorilerle ele alınmaktadır. Örneğin Avrupa yazınında, yeni toplumsal hareketler olarak adlandırılmakta ve 1960 sonrasında çıkan toplumsal hareketlere (çevreciler, barış hareketi, ikinci dalga feministler, gay ve lezbiyen hareketi, küreselleşme karşı hareket) dayandırılmaktadır. Bu teori, özellikle post-marxist yazında önemli bir yer tutmaktadır (Crossley, 2002). Özgür Yazılım yazınında ise bu teori, Oekonux Projesi [4] etrafında şekillenmektedir. Bu projede, Özgür Yazılımın geliştirim ilkelerinin, yeni bir toplumun kurucu ögesi olup olamayacağı tartışılmaktadır. Ayrıca, FSM’nin ortaya çıkışında, hareketin sözcüsü Richard Stallman kesinlikle özgür yazılımın, özel sahipli yazılımlardan daha üstün teknik özellikler barındırdığını söylemez. 1990’ların ikinci yarısına gelindiğinde birçok ÖY/AKK uygulamasının özel sahipli yazılımları aştığı herkesin kabulüdür. Ancak Stallman, başka bir şeyden bahsetmektedir. Üretim araçlarının özel mülkiyet haline gelmesinin toplumsal ilişkilerde yarattığı yıkımdan bahseder Stallman. O hareketin temel hedefinin özgür yazılım olduğunu söyler. Özgür yazılım, her zaman teknik bir üstünlükle de sonuçlanmayacaktır, en azından bir süre. Buna karşılık, özgür yazılımın toplumsal üstünlükleri daha önemlidir: kullanıcılar/programcılar arasında dayanışmaya olanak verir; kullanıcıların/programcıların özgürlüğünü etik bir ilke çerçevesinde değerlendirir.
FSM’nin yeni bir topluma dair tahayyülleri vardır ve kuşkusuz bu tahayyüller kapitalizmle de çelişmektedir (Peştimalcıoğlu, 2003). Ancak, ÖY/AKK’nin tarihsel gelişiminin yalnızca bir uğrağı olan FSM’ye bakıp, ÖY/AKK’yi toplumsal hareket teorisi çerçevesinde değerlendirmek, ÖY/AKK’nin kapitalizmle giderek artan ve yoğunlaşan ilişkisini göz ardı etmek olacaktır.
ABD yazınında ise toplumsal hareketleri açıklamak amacıyla daha çok kaynak mobilizasyonu teorisi (resource mobilization theory) kullanılmaktadır. Bu teorinin amacı, herhangi bir eylemde bulunmada motivasyon açısından etkili olan maliyetlerin, ödüllerin ve içgüdülerin dengesini ortaya koymaktır (Crossley, 2002:12). Bu teorinin ÖY/AKK yazınında bireylerin motivasyonlarını konu olan çalışmalarda oldukça yaygın olduğu görülür. Örneğin Krogh ve arkadaşları (2003), ÖY/AKK projelerinde bireysel ödüller üzerine yaptıkları çalışmada bireylerin katkı koymasında etkili olan motivasyonların başlıcalarını, diğerleri tarafından tanınma, teknolojinin kontrolü ve yeni öğrenme fırsatları elde etme olarak belirtir. Bu teori, ‘hacker’ların temel motivasyonları hakkında önemli ipucları vermesine rağmen, toplumsal hareket tartışmalarında dayandığı rasyonel aktör modeli yüzünden eleştirilmektedir (Crossley, 2002). Ayrıca tarih dışı yaklaşımı, ÖY/AKK’nin günümüzdeki temel eğilimlerini anlamakta yetersiz kalmaktadır. Örneğin bu çalışmalarda üstü kapalı olarak bireyin çalışmaktansa tembelliği tercih ettiği kabul edilmektedir. Ancak dördüncü bölümde belirtildiği gibi, bu durum tarihsel bir zorunluluk değildir. Belirli tarihsel koşullarda, tam tersi de söz konusu olabilir.
ÖY/AKK yazınında çok rastlanan bir diğer kavram da cemaat’tir. Cemaat (Gemeinschaft), Tönnies (1958) tarafından, toplumdan (Gesselschaft) farklılığını vurgulamak için kullanılmıştır. Cemaat kavramı, üyelerinin benzerliklerini ve diğerlerinden farklılıklarını ortaya koyar. İçsel bir tarih yazımı gibi cemaat oluşum sürecinde etkin olan faaliyetler ÖY/AKK toplulukları için de geçerlidir. ÖY/AKK yazınında, sanal cemaat (virtual community) kavramına oldukça sık rastlanır. Bu çalışmaların büyük bir kısmında kaynak mobilizasyonu teorisi ile birlikte kullanılır (ör., Margret ve Scacchi, 2003; Laurent, 2004). Ancak Lehman (2004), Tönnies’in cemaat kavramının daha çok organik gruplar (ör. Aile) için geçerli olduğunu belirtirken, ÖY/AKK geliştiricileri için çok da uygun bir ifade olmadığını söyler. Ayrıca ÖY/AKK dünyasındaki değişim, eğilimler ve çelişkiler tartışma dışı bırakılarak görmezden gelinir.
Hem toplumsal hareket hem de cemaat temelli teoriler ÖY/AKK’yi anlamak için son derece dar ve yüzeysel soyutlamalardır. Birincisi, ÖY/AKK tarihinin sadece belirli bir dönemine mercek tutarlar ve gördüklerini genelleştirirler. İkincisi, analizleri sınırlı sayıda ilişki üzerine kuruludur. Örneğin, söz konusu çalışmaların büyük bir kısmı rasyonel aktör modeli üzerine temellendirilir. Ancak unutulmaması gerekir ki firmalar ve hükumetler uzun bir süredir ÖY/AKK dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. Genç ‘hacker’ların bir kısmı 1990’ların ikinci yarısında birer iş adamına dönüşmüştür. Üçüncü olarak, çoğu zaman göz ardı edilen, ÖY/AKK’nin yaşadığımız dünyadaki toplumsal ilişkileri içerdiğidir. Bu nedenle sorulması gereken “ÖY/AKK nedir?” değil, “ÖY/AKK hangi sosyoekonomik ilişkilerde var olmaktadır?” olmalıdır.
Bunun yanında, ÖY/AKK’nın kapitalizm içindeki diğer mallardan farklılığı, onun hediye ekonomisi çerçevesinde değerlendirilmesine yol açmıştır. Hardin (1968) “Ortaklaşanın Trajedisi” adlı makalesinde bireysel çıkarlar ve ortaklaşa kullanılan mallar arasındaki karşıtlığı tartışır. Sorunun temelinde, bireylerin kamusal malların kullanımı sırasında eylemlerinin sonuçlarını bütünsel olarak değerlendir(e)memesi yatmaktadır. Hardin (1968), tüm çobanların kullanımına açık olan otlak örneğini verir. Bir çoban, rasyonel biri olarak, sürüsüne bir hayvan daha eklemek ister. Ancak otlağa bir hayvan daha eklemenin iki sonucu olacaktır. Birinci olarak, bu eylemden kazanç sağlayan yegane kişi, ekleme işlemini yapan çobandır. İkinci sonuç ise, her eklenen yeni hayvanla, otlağın azalacağıdır. Fakat bu durumda zarar, tüm çobanlarca paylaşılacaktır. Dolayısıyla, rasyonel çobanımız, kısa bir kar/zarar muhasebesinden sonra sürüsüne bir hayvan daha ekleyecek ve onu diğer rasyonel çobanlar takip edecektir. Sonuç olarak, otlak giderek tükenecek, otlak ve otlağı kullananlar için bir trajedi kaçınılmaz olacaktır.
Hardin (1968) makalesinde trajedinin sonlandırılması için bir takım öneriler sunar. Gerek trajedinin kendisi gerekse de önerilen çözümler tartışmalı olsa da burada dikkat edilmesi gereken, Hardin’in temel öncülü, kaynakların kıtlığıdır. Şöyle ki, eğer otlak sınırlı olmasaydı, sonuç yine bir trajedi olur muydu? Hatta daha da ileri gitmeyi göze alarak, otlağa eklenen bir koyunun, otlağı eksiltmediği, ama çoğalttığı gibi bir durumu düşünelim. Herhalde tüm çobanların yüzünün güldüğü bu durumu hiç kimse trajedi olarak adlandıramayacaktı.
İşte bu tezatlıklar yüzünden Smith ve Kollock [2], GNU/Linux’u “imkansız kamu malı” olarak adlandırmaktadır. GNU/Linux zorunlu sahipsiz ve rakipsizdir. Zorunlu sahipsizdir, çünkü Hardin’in trajedisinin senaryosunda olduğu gibi yazılımı, başkalarının kullanımına engel olmadan sınırsız sayıda kişi kullanabilir. Örneğin herhangi bir kullanıcı GNU/Linux’u İnternet’ten indirip kullanabilir. Hatta kaynak koduna sahip olduğundan ona yeni özellikler ekleyebilir ve daha da ileri giderek yeni yazılımın adını Alix ya da Ayşex diye değiştirebilir. Rakipsizdir, çünkü neredeyse sıfır maliyetle (sadece boş cd parası) GNU/Linux’un bir kopyası yaratılabilir. Bir diğer deyişle, GNU/Linux’un çoğaltılmasında kayda değer bir marjinal maliyet yoktur. Özel sahipli yazılım ise adından anlaşılacağı üzere herkesin kullanımına açık değildir; satan şirkete kullanım hakkı için lisans parası ödemeniz gerekir. Ancak çoğaltmada sıfır maliyet sahipli yazılımlar için de geçerlidir (Weber, 2005).
İşte bu bolluk durumundan yola çıkarak, Raymond (2000), ÖY/AKK’yi hediye ekonomisi çerçevesinde kavramlaştırır. Raymond (2000) aynı hediye ekonomisinde olduğu gibi ÖY/AKK topluluklarında da toplumsal statünün kimin daha çok sahip olduğu ile değil, kimin daha çok katkı sunduğu ile belirlendiğini belirtir. Örneğin bilim toplulukları bu doğrultuda hareket eder. Bilim alanında kimin daha çok bildiği önemli değildir; önemli olan kimin alanına daha çok katkı sunduğudur. Üstelik herhangi bir bilim adamı çok şeyler biliyorsa ve bunu diğer bilim adamları ile paylaşmamışsa ona kayıp bir yetenek gözü ile bakılır (Pinchot, 1999). Ayrıca Castells’in (2001a) de belirttiği gibi ‘hacker’ kültürünün kökenleri akademiye dayanmaktadır. Bu nedenle akademi dünyası ile benzerlikler taşıması doğaldır.
Raymond (2000) ‘hacker’ kültürünü prestij için rekabet bağlamında tanımlar. Raymond (2000)’a göre bant genişliği, disk alanı ya da hesaplama gücü konusunda ciddi bir kıtlık söz konusu değildir. Bu nedenle kıtlığa dayalı, metaların değişimi üzerine kurulu ekonomik düzen anlamsızlaşır. Diğer ‘hacker’lar tarafından tanınma, kapitalist ekonomideki maddi ödüllerin yerini alır. Böylece ÖY/AKK yazınındaki temel sorunsal aşılmış olur: ‘Hacker’lar doğrudan maddi çıkarlar elde etmeseler de, etkinliklerinden ün sağlayarak maddi olmayan bir kazanım elde ederler.
Hatta Raymond (2000) daha da ileri giderek, bu ün’ün paraya dönüşebileceğini iddia eder. Ona göre tanınmışlık, işinin erbabı olmak maddi ödüllere dönüşebilir. Örneğin çok iyi bir programcı olarak tanınırsanız, size er ya da geç iş teklifleri gelecektir. ÖY/AKK dünyasının önde gelen ‘hacker’larının Microsoft’tan bile iş teklifi aldığı bilinen bir durumdur.
Fakat Weber (2005) bunun sadece yüzeysel bir benzerlik olduğunu belirtir. Ona göre, ÖY/AKK dünyası içinde hediye ekonomisinin izlerini görmek olanaklıdır. Ancak Weber (2005)’in eleştirdiği nokta Raymond’un bolluk öncülüdür. Acaba söz konusu bolluğun boyutları ne kadardır? Yazılımın doğası bu bolluğu olanaklı kılsa da Weber yüzünü yazılımcılara, onu üretenlere çevirir. ÖY/AKK’nın ‘hacker’lar arasındaki toplumsal bağları kuvvetlendirdiği, onları ÖY/AKK’ye yetenekleri doğrultusunda katkı koymaya teşvik ettiği doğrudur. Ama Weber (2005), yaratıcı insanların enerjisinin, zamanının ve yaratıcı gücünün sınırlı olduğunu belirtir.
Bunun yanında, katkı koyma-üne sahip olma-ünden para kazanma süreci, bazı ‘hacker’ların pratiğini açıklasa da, olumsal bir süreçtir ve sürdürülebilir bir ekonomi için yeterli görünmez. Ancak daha da önemlisi, hediye ekonomisi, içinde geliştiği sosyoekonomik şartları ihmal eder. Ghosh’un (1998) da belirttiği gibi hala kapitalist ekonomi içinde yaşamaktayız ve insanlar yaşamak için iş güçlerini satmak zorundalar!
Bu nedenler Ghosh (1998), ÖY/AKK’yi “ün sağlama, tanınma” bakış açısından tanımlamaktan kaçınır. Ghosh (1998) ÖY/AKK dünyasını toplumsal bir yemek pişirme etkinliğine benzetir. Kocaman bir pişirme kabı vardır ve insanları ellerinde olan malzemeleri (et, nohut, soğan, domates vs.) bu kaba koymaktadır. Sonra da insanlar ihtiyaçları kadar tabaklarını doldurmaktadırlar. ÖY/AKK’ye dönersek, elbette, bu pişirme kabının içindeki yemek hiç eksilmemekte, aksine nicelik ve nitelik olarak giderek zenginleşmektedir.
Bu çerçevede Ghosh (1998) , hediye ekonomisinin olumsal sürecinden çok daha akılcı bir çerçeve sunar. ‘Hacker’ların karşılıksız katkısını sorgulamak ve bundan kaynaklı şaşkınlığını gidermek için teoriler geliştirmez. Bunun yerine ÖY/AKK’yi sürekli biriken toplumsal bilgi olarak niteleyerek hediye ekonomisi yorumcularının önüne geçer.
3- Yazılım
Yukarıda da belirtildiği gibi bu yazıda, içinde bulunduğumuz dönemin farklılığını vurgulamak için, enformasyon toplumu tanımlaması yerine, enformasyonel toplum ya da enformasyonel ekonomi tanımlaması tercih edilir. Bunun nedeni, Castells’in de belirttiği gibi, enformasyon, her toplumsal yapı da önemli bir yere sahiptir (Castells, 2001b). Fakat içinde bulunduğumuz dönemi farklı kılan, enformasyonun toplumsal yapının daha belirleyici bir bileşeni haline gelmesi, gücün ve üretkenliğin temel kaynağı olmasıdır. Bu bağlamda, ÖY/AKK’nin enformasyonel ekonomi içinde toplumsal bir ilişki olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.
Enformasyonel toplumun yükselişi bir bakıma yazılımın ortaya çıkışının ve enformasyonel toplumun baş bileşenlerinden biri haline gelişinin hikayesidir. Bir tür enformasyon olan yazılım, bilgisayarların metalaşma sürecinde 1960’lardan başlayarak donanımdan ayrı bir varlık kazanmaya başlamıştır (Valimaki, 2005). Sayısallaştırma ile enformasyon giderek bağlamından bağımsız hale gelmiştir (Boyle, 1996). Artık herhangi bir enformasyon (müzik parçası, resim, kitap) çok ufak maliyetlerle CD’lere, DVD’lere kopyalanabilir; İnternet’ten indirilebilir duruma gelmiştir. Enformasyonun İnternet üzerinden paylaşımı, İnternet’in ilk günlerinden beri ‘hacker’ların günlük, sıradan pratiği olmuştur. Bunu ‘hacker’lar tarafından “Enformasyon özgür olmalıdır” diye teorize edilmesi aslında onların günlük pratiğinin doğrudan bir ifadesidir.
Ancak yazılımı yalnızca bir tür enformasyon olarak nitelendirmek yetersiz bir tanım olacaktır. Ayrıca yazılımı “haber ve eğlenceden ayırmak” (Bell, 1976:175) gerekir. Yazılım, enformasyonun spesifik bir hali olan bilgi kapsamına alınmalıdır:
Mantıklı bir bilgi ya da deneysel bir sonuç sunan, başkalarına sistemli bir biçimde bir iletişim aracıyla aktarılan olgulara ya da düşüncelere ilişkin örgütlü ifadeler dizisi (Ibid. ).
Böylece yazılım herhangi bir enformasyondan ayrılır. Fakat unutulmaması gereken, bilişim teknolojileri enformasyonu sayısallaştırırken, yazılım hem bu sürecin baş aracı hem de sonucu olmuştur. Bu nedenle yazılım hem kendisi için hem de diğer enformasyon ürünleri için bir üretim aracıdır.
İşte İngilizce’deki karışıklık da tam bu noktada çıkar. “Free Software” özgür yazılım mıdır? Yoksa bedava yazılım mıdır? Özgür Yazılımcı’lar ısrarla buradaki “free” sözcüğünün, özgürlük anlamına geldiğini vurgulamaya çalışır. Aslında buradaki kavram kargaşasındaki temel sorun “free software”i hangi bakış açısıyla değerlendirdiğinizle ilgilidir. Sadece tüketici pozisyonunda bulunan kişiler için free’nin anlamı onun ücretsiz erişimine karşılık gelir. Ancak ‘hacker’lar için durum farklıdır. Onlar için ‘free’, üretim araçlarına özgür erişim ile eş değerdir. Bu nasıl olmaktadır? Bir örnekle açıklayalım:
Bilgisayarlar, yalnızca 0’lardan ve 1’lerden oluşan bir dilden anlar. Bunun için programcılar, bilgisayardan yapmasını istedikleri eylemleri 0’lardan ve 1’lerden oluşan bir dille ifade etmek zorundadırlar. Fakat kolayca görülebileceği gibi, 0/1 dizilerinden oluşan bir dille bilgisayara derdimizi anlatmak zordur. Bu yüzden çeşitli programlama dilleri oluşturulmuştur (Ör. Java, C, Basic, Scheme, ML vs.). Bu dillerde, insanın günlük konuşma diline yakın komutlar yazarsınız; bu yazdıklarınıza kaynak kodu adı verilir. Daha sonra derleyici dediğimiz ara programlar, sizin kaynak kodunuzu bilgisayarın anlayacağı 0/1 dizilerine çevirir.
Şimdi diyelim ki bu dillerden birinde (Örneğin C dilinde) dört işlem yapan bir hesap makinesi programı yaptınız. İşin beş gün sürdüğünü var sayalım. Daha sonra da bunu bir derleyici ile bilgisayarın anladığı tek dil olan 0/1 dizilerine çevirdiniz. En sonunda da ilgili programı bir arkadaşınıza sattınız.
Aradan zaman geçti. Bu arkadaşınıza dört işlem yetersiz kalmaya başladı. Bilimsel hesap makinesine (Karekök, sinüs, kosinüs vs hesaplarına da yapabilen.) ihtiyaç duyuyor. Şimdi ne yapacak? Eğer bu arkadaşımıza, dört işlem yapan programı kaynak koduyla verdiyseniz, o kodun (birikmiş bilginin) üzerine kendisi birkaç günlük iş gücü harcayarak istediği özellikleri ekleyebilir. Eğer sadece çalışabilir dosyayı verdiyseniz yapacağı iki şey vardır. Sizden daha gelişmiş bir program istemek (burada ister istemez size bağımlı kalacaktır) ya da her şeye baştan başlamak, bir diğer deyişle normal bir hesap makinesi yapmak için yeniden fazladan beş gün harcamak.
Yukarıdaki örnekten, özel sahipli yazılımlarla özgür yazılımlar arasındaki fark da açık seçik görülmektedir. Kişi ya da firma programını satarken sadece onun 0/1 dizilerinden oluşmuş halini satabilir. Bu durumda kaynak kodunun etrafına çitler örerek (kapitalizmdeki klasik mülkiyet yasalarına benzer şekilde), kaynak kodunu büyük bir hazine gibi saklar. Sonuçta, sadece kendisinin bildiği ama rakiplerinin bilmediği bir bilgiye sahiptir ve bu bilgi kısa vadede kendisi için rekabette avantaj sağlamaktadır [5].
Özgür yazılımda ise firma ya da kişi programın yanında kaynak kodunu da vermek zorundadır. Bu sefer yasak olan, çitlerin üstünden atlamak değil, çitler örmektir. Bilgi, kraliyet hazinesi gibi saklanmaz. Yazılım, sürekli biriken toplumsal bilgi olarak değerlendirilir ve bunun birikimi sürekli hale getirilmeye çalışılır.
Biriken kaynak kodu, her iki durumda da bir üretim aracıdır. Ancak bir farkla: İlkinde, toplumsallığını kaybetmiş, bir firmanın özel mülkiyetine girmiştir. İkincide tamamen toplumsaldır. Dolayısıyla, özel sahipli yazılım ile özgür yazılım arasındaki karşıtlığın üretim araçlarının özel mülkiyeti ile toplumsal mülkiyeti arasındaki karşıtlık çerçevesinde tartışılması gerekir.
Dikkatli okuyucu, yazının başında ÖY/AKK terimi kullanılırken, bir anda sadece özgür yazılım teriminin kullanılmaya başlandığını fark etmiştir. Hayat siyah beyaz değildir. Hem özgür yazılımda hem de açık kaynak kodlu yazılımda kaynak kodu erişilebilir durumdadır. Fakat, özgür yazılım, kaynak kodunun sürekli birikimini sağlamak amacıyla kaynak kodunun hiçbir zaman özel sahipli olamayacağına dair bir yasa koyar. Açık kaynak kodlu yazılımda ise kaynak kodu özel sahipli hale getirilebilir durumdadır.
Elbette ‘hacker’lar her zaman için kaynak koduna sınırsız erişim ve bunun sürekliliğini ister. Açık kaynak kod kavramı ise, bazı ‘hacker’ler tarafından kapitalist dünyanın özgürlük korkusunu gidermek amacıyla verilmiş bir tavizdir (Fogel, 2005).
Sonuç olarak,
1- ÖY/AKK üretim araçlarında özel mülkiyetin yokluğu ile kapitalizmle çelişmektedir.
2- Castells’in enformasyonel ekonomi/toplum tanımında belirttiği gibi, içinde bulunduğumuz çağda enformasyondan öte onun üretilmesi, işlenmesi ve taşınması yaşamsaldır. Böylece yazılımın önemi giderek yükselir. Bu süreçte başlıca iki tip firma ön plana çıkar. Yazılımı bir meta olarak değerlendiren saf yazılım şirketleri (Ör. Microsoft) ve yazılımdan enformasyonel ekonomi çerçevesinde diğer meta alış verişi çerçevesinde faydalanan şirketler (IBM, Novell, Google). İlki için özel sahipli yazılıma dayalı iş modelleri geçerliyken, ikinci tipteki firmalar için bilginin toplumsallaşması ve kendilerinin bu bilgiye artı değer katarak yeni iş modelleri kurması daha uygun düşmektedir.
3- İkinci maddeden de görüleceği gibi toplumun çıkarları, bilginin sınırsız paylaşımı ve sürekliliği bağlamında kimi zaman büyük yazılım firmaları ile kesişmektedir.
Ve yine en baştaki soruya dönersek, kapitalizmde var olmak için, iş güçlerini başka satacak birşeyi olmayan ‘hacker’lar neden iş güçlerini ‘normal’ insanlar gibi satmak yerine topluma karşılıksız vermeyi tercih etmektedirler?
Acaba karşımızda çok iyi yürekli insanlar mı durmaktadır?
4- ‘Hacker’lar
90lı yıllar kapitalizmin zafer çığlıkları ile geçti. Reel sosyalizmin çözülüşü ile kapitalizmin doğruluğu bir kez daha ispatlanmış oldu. Hemen aynı süreçte sosyal devlet de hızla aşınmaktaydı. Liberalizmin sözcülerinin ‘tarihsel’ tezlerine göre sosyalizm zaten insan doğasına aykırıydı. İnsan, doğası gereği açgözlüydü ve paylaşıma açık değildi; çalışmaktansa, tembelliğe ve eğlenceye düşkündü; rekabet olmasa toplumsal gelişme de olmayacaktı…
Liberalizm kendini SSCB’nin dağılmasında doğrulamaktaydı. Daha sonra aynı tezler, kamu kurumlarının özelleştirilmesi sürecinde gündeme getirdi. Kamu zarar ediyordu; gelecek korkusu olmayan memurlar çalışmıyor ve özel sektörün gerisinde kalıyordu. Hemen ardından da ayrılmaz bir ikili olan özel mülkiyet ve rekabetin kutsandığı ayinler başlıyordu. Kamu kurumları özelleştikçe ülkemiz üzerindeki ölü toprağını atacaktı.
İşte tam da bu tarihsel koşullarda ‘hacker’ların dünyayı sarsan devrimi, egemen ideolojiyi alt üst eder. Eğer günümüzde ‘iş’in insan karakterini aşındırıcı bir etkisi varsa (Sennett, 1998), bu bilişim sektörü çalışanlarının, ‘hacker’ların, tutkulu çalışması nasıl açıklanabilir?
Sorulması gereken, ‘hacker’ların neden çalışmaktan hoşlandığı değildir; asıl soru insanın hangi toplumsal şartlarda çalışmaktan hoşlanacağıdır.
Bu nedenle öncelikle liberalizmin tarih dışı insan doğası kavramını reddetmekle işe başlanmalıdır. Eğer bir insan doğası varsa, bunun değişmez olmadığının altını çizmek gerekir. Örneğin,
Para kazanmanın yüceltilmesi, bunun için gereken tüm eylemlerin övülmesi ve bunun için ihtiyaç duyulan insan özelliklerinin teşvik edilmesi, yani Aristo’ya ‘doğal olmayan’ ve tiksindirici gelen her şey; şimdi kapitalist toplumun normlardır (Magdoff ve Magdoff, 2006).
Tarihin belirli bir dönemindeki insanın doğasını alıp onu tüm tarihe mal etmek büyük bir hatadır. Günümüzün bencil, açgözlü insanı kapitalizmin öznesi olduğu kadar onun sonucudur da. Özgür yazılım dünyasının önde gelenlerinden Stallman’ın, yazılım dünyasında var olan özel mülkiyet sisteminin toplumsal ilişkilere zarar verdiğini söyler:
Kullanmakta olduğunuz bir bilgisayar programı var. Komşunuz sizden bu programı istedi. Ancak yürürlükte olan fikri mülkiyet hakları kanunu bunu yasaklamakta. Bu durumda önünüzde iki yol var. Ya komşunuza programı verip suçlu duruma geleceksiniz ya da ona programı veremeyeceğinizi söyleyip arkadaşlık ilişkilerinizi zedeleyeceksiniz (Stallman, 2002).
Üstelik kısa bir zaman öncesinde özel sahipli yazılım firmalarının güdümündeki terör örgütü BSA, insanları birbirlerini ispiyonlamaya teşvik etmekteydi.
ÖY/AKK yazını çoğu zaman Stallman’ı marjinal bir tip olarak değerlendirir. Onun özel mülkiyet eleştirisini çoğu zaman atlar. Birçok araştırmacının işe, çalışmaya bakışı Marx’ın 1844 el yazmalarındaki sözlerini anımsatır: insanlar çalışmadan vebadan kaçar gibi kaçarlar. İşçi çalışmada kendini yadsır, çalışmak onu mutlu değil, mutsuz yapmaktadır, özgür bir fizik ve entelektüel etkinlik göstermez; çalışmada tenine ve bedenine eziyet eder. İşçi, yalnızca çalışmadığı zaman mutludur (Marx, 1993). Ancak Marx hiçbir zaman bu sözleri insan doğasına dair genel geçer doğrular olarak ifade etmez. Hatta sırf bu yüzden Adam Smith’i eleştirir, çalışmanın insan doğasının bir ihtiyacı da olabileceğini vurgular (Marx, 2003). Marx’ta tarif edilen, kapitalizmin ideologları tarafından genelleştirilen, ÖY/AKK yazınındaki araştırmacılar tarafından üstü kapalı olarak kabul edilen kapitalizmdeki toplumsal ilişkilerdir.
‘Hacker’ların kapitalist dünyadan ayrı yalıtık dünyalarında komün hayatı sürdürdüklerini iddia etmek her şeyden önce bu yazının kendi kendini yadsıması olacaktır. ÖY/AKK, kapitalizmle, uluslararası şirketler ile bu kadar iç içe geçmişken böyle bir iddia gülünç olacaktır. Ancak Marx’ın 1844 el yazmalarında zorunlu iş bölümü, özel mülkiyet ve yabancılaşma ekseninde ele aldığı kapitalist üretim ilişkileri ile ‘hack’lemek üzerine kurulu üretim ilişkilerini karşılaştırmak ÖY/AKK yazınındaki sorunsalı aşmak için gerekli bir adımdır.
a-) Zorunlu İş bölümü
Aslında Marx’ta zorunlu iş bölümü, özel mülkiyet ve yabancılaşma bir bütünün farklı yüzleridir. Aynı toplumsal ilişkilerin farklı tezahürleri ve koşullarıdırlar. Marx’ın kapitalist üretim koşullarını tarifinde zorunlu iş bölümü önemli yer tutar.
İşbölümü emeğin üretken gücünü, toplumun zenginlik ve inceliğini artırırken, işçiyi bir makine durumuna düşürecek derecede yoksullaştırır (Marx, 1993).
Bu yoksulluk maddi olduğu kadar, manevidir de. İşçi, giderek makinenin bir parçası haline gelir.
çalışması istemli değil, ama istemsizdir, zorlama çalışmadır. Öyleyse bir gereksinmenin karşılanması değil, ama sadece çalışma dışındaki gereksinmelerin bir karşılama aracıdır (Ibid.).
İşçi kendi varlığını devam ettirmek için çalışmalıdır.
Bir bilgisayar programcısı da yaşamak için çalışacaktır doğal olarak. Müşterinin istekleri doğrultusunda albenisi bol uygulamalar geliştirilecek; yetiştirilmesi gereken projeler için günlerce fazla mesai yapılacaktır. Kimi zaman rekabet ya da piyasa baskısı ile programcıyı pek de tatmin etmeyecek bir ürün çıkacaktır.
‘Hack’lemek ise en başta ‘hacker’ın ÖY/AKK ile kurduğu zorunlu olmayan bir ilişkiyi temsil eder. ‘Hacker’ için ‘hack’lemek etkinliğinin kendisi bir ihtiyaçtır. Bir diğer deyişle, dışarıdan bir gereksinimi gidermek için yerine getirilmez. ‘Hacker’lar gönüllü etkinliklerinde ne üzerine çalışacaklarını kendileri belirler ve projenin gidişatı ve öncelikleri onlara bağlıdır. ‘Hack’lemek, kapitalist dünyadan çalınan özgür, insanı çoğaltan eylemlerden biridir. Eylemin ilgi çekici yanı, özünde bir çalışma, üretme eyle olması, ürünün ise enformasyonel ekonomide kritik bir değer olan yazılım olmasıdır.
b-) Özel Mülkiyet
Üretim araçlarının özel mülkiyeti, zorunlu iş bölümünün sonucu olduğu kadar nedenidir de. Üretim araçlarından yoksun işçi, yaşamını devam ettirmek için iş gücünü satmak zorundadır.
Üretim araçlarının toplumsal mülkiyetinde ise benzer bir zorunluluk yoktur. ‘Hack’leme ve bunun ürünü ÖY/AKK, toplumsal mülkiyete dayanır; sürekli biriken toplumsal bilgidir. Hatırlanacağı üzere 3. bölümde yazılımın kaynak kodu bir üretim aracı olarak belirtilmişti. Kaynak koduna özgür erişim, tüm toplumsal birikimi, gelecek yazılımların geliştirilmesinin bir aracı haline getirir. Ayrıca, ‘hack’leme, bireyin tüm yaşamanı kapsamaz. Yaşamının belirli bir anında, az ya da çok bir katkıda bulunabilir, fakat ÖY/AKK’nin birikimsel karakteri, bu katkıları toplumsallaştırarak sürekli hale getirir.
Ancak burada özellikle dikkat edilmesi gereken, ‘hack’leme sürecinin bilinçli bir etkinlik oluşudur. Bir diğer deyişle, sürecin doğrudan içinde olan ‘hacker’lar, kaynak kodunun sürekliliğinin kendi varlıklarının devamı için gerekli olduğunu bilirler. Bu nedenle, kaynak kodunun özel mülkiyetine hiçbir şekilde izin vermeyen genel kamu lisansını (GPL) tercih ederler.
Aynı şekilde firmalar da doğaları gereği maksimum kar’ı elde etmek isterler. Burada çelişik bir durum söz konusudur. Firmalar isterler ki, biriken toplumsal bilgi yalnızca kendilerinin olsun. Bu nedenle zaman zaman kaynak kodunun özel mülkiyetine olanak veren yazılım lisanslarını tercih ederler. Böylece birikmiş toplumsal bilgiyi alıp kendi katkılarıyla çeşitli eklentiler yaptıktan sonra yazılımı özel sahipli hale getirirler. Fakat bazı durumlarda bu davranış, ‘hacker’ların tepkisini çeker ve ilgili yazılıma katkı koymaktan vazgeçer. Bu nedenle, farklı iş modellerinde firmalar, yazılımın lisansı buna izin verse bile ‘hacker’ların katkısının sürekliliğini arzu eder ve bundan kaçınır. Böylece kapitalizmin ilk oluşum sürecinden beri özel mülkiyete övgüler düzen egemen sınıf, şimdi ister istemez kendi toplumsal temellerini ‘hack’letmektedir. İşin ironik yanı, bunun doğrudan yazılım alanı yerine başka alanlarda (özellikle hizmet sektöründe) kar elde etmek için gerçekleşiyor oluşudur.
c-) Yabancılaşmış Emek
İşçi ne kadar çok zenginlik üretir, üretimi erk ve hacim bakımından ne kadar artarsa, o kadar yoksul duruma gelir. Ne kadar çok meta üretirse, o kadar ucuz bir meta olur. İnsanların dünyasının değersizleşmesi, nesnelerin dünyasının değer kazanması ile orantılı olarak artar. Emek sadece emtia üretmekle kalmaz; genel olarak emtia ürettiği ölçüde, kendi kendini ve işçiyi de meta olarak üretir.
Bu olgu sadece şunu dile getirir: emeğin ürettiği nesne, onun ürünü, yabancı bir varlık olarak, üreticiden bağımsız bir erk olarak, ona karşı koyar. Emek ürünü, bir nesne içinde saptanmış, bir nesne içinde somutlaşmış emektir, emeğin nesneleşmesidir. Emeğin edimselleştirilmesi, onun nesnelleştirilmesidir. İktisat aşamasında, emeğin bu edimselleşmesi, işçi için kendi gerçekliğinin yitirilmesi olarak, nesnelleşme nesnenin yitirilmesi ya da nesneye kölelik olarak, temellük yabancılaşma, yoksunlaşma olarak görünür.
…
Bütün bu sonuçlar, şu belirlenimin içinde bulunurlar: işçi, kendi emek ürünü karşısında, yabancı bir nesne karşısındaki ile aynı ilişki içindedir. Çünkü bu durum, varsayım gereği açıktır: işçi kendi emeği içinde kendini ne kadar dışlaştırırsa, kendi karşısında yarattığı yabancı, nesnel dünya o kadar erkli bir duruma gelir; kendi kendini ne kadar yoksullaştırır ve iç dünyası ne kadar yoksul bir duruma gelirse, kendine özgü o kadar az şeye sahip olur. Bu, dinde de böyledir. İnsan Tanrıya ne kadar çok şey verirse, kendinde o kadar az şey kalır. İşçi, yaşamını nesneye koyar. Ama o zaman yaşamı kendisinin değil, nesnenindir. Demek ki bu etkinlik ne kadar büyükse, işçi o kadar nesnesizdir. O, emeğinin ürünü olan şey değildir. Öyleyse bu ürün ne kadar büyükse, işçi o kadar az kendisidir. İşçinin kendi ürünü içinde yabancılaşması, sadece emeğinin bir nesne, dışsal bir varoluş durumuna geldiği anlamına değil, ama emeğinin kendi dışında, ondan bağımsız, ona yabancı, ve onun karşısında özerk bir erk durumuna gelen bir varlık olarak varolduğu, ve nesneye çevirdiği yaşamın, hasım ve yabancı bir yaşam olarak, ona karşı çıktığı anlamına da gelir.
…
İşçinin kendi nesnesi içinde yabancılaşması, iktisat yasalarına göre, kendini şu biçimde dile getirir: işçi ne kadar çok üretirse, o kadar az tüketecek nesnesi vardır; ne kadar çok değer yaratırsa, o kadar çok değerden düşer ve saygınlığının azaldığını görür; ürünü ne kadar biçimliyse, işçi o kadar biçimsizdir; nesnesi ne kadar uygarsa, işçi o kadar barbardır; iş ne kadar erkliyse, işçi o kadar erksizdir; iş ne kadar us işi olmuşsa, işçi ustan o kadar yoksunlaşmış ve doğanın o kadar kölesi durumuna gelmiştir (Ibid.).
Bölümün başında belirtildiği gibi zorunlu iş bölümü, yabancılaşma ve özel mülkiyet aynı toplumsal ilişkinin farklı görünümleridir. Aralarındaki karşılıklı etkileşimle sürekli birbirlerini beslerler. Herhangi birinin yokluğu, diğerinin de yok oluşu demek olacaktır.
Yüzeysel bir analiz, ‘hacker’ların diğerkamlığından ve demokratlığından bahsedecektir. Bu durumda, sorumuz şu olacaktır:
İnsanlar, diğerkam ve demokrat oldukları için mi ‘hacker’ olurlar?
‘Hacker’ oldukları için bu iki özelliğe sahiptirler?
‘Hack’lemek, bir ucunda ÖY/AKK’nin diğer ucunda ‘hacker’ın olduğu toplumsal bir ilişkidir. ‘Hacker’ yalnız insanları şaşkınlığa çeviren ÖY/AKK’yi yaratmaz; kendini de yaratır. Dolayısıyla, ‘hacker’ların diğerkamlığından ve demokratlığından bahsediyorsak, bu eğilimlerin oluşmasında ‘hack’leme etkinliğinin rolü büyüktür. Nasıl ki var olan ekonomik sistem, insanların aç gözlülüğünün, bencilliğinin koşullandırılmasında etkinse, bu ‘hack’lemenin toplumsal koşulları içinde geçerlidir.
Tüm ‘hacker’ dünyasına yayılan dayanışma havası, üretimdeki özgürlükten/dayanışmadan; tüketimdeki eşitlikten gelir. Özel mülkiyetin, rekabetin olmadığı yerde, insanlar arasındaki anlamasız yarış ortadan kalkar; değişim değeri buharlaşır.
Şöyle bir örnek verelim:
Linux projesinin lideri Linus Torvalds’dır. Projeyi başlatan kişidir. Ancak Linus, proje sürecinde, projeye katkı koyan diğer ‘hacker’ların taleplerine kulak vermek zorundadır. Nedeni ise çok basittir. Linux’un kaynak kodu özgürdür, herkesin erişimine açıktır. Linus’un projeye katkı koyan diğer insanların sesine kulak vermemesi durumunda, mağdur olan kesim kaynak kodunu alıp diledikleri gibi yeni bir proje başlatabilir. Adına Linux değil de, Alix diyebilir. Fakat normal şartlar altında ‘hacker’lar çok anlamlı bir gerekçe olmadıkça bunu yapmazlar. Çünkü bu iş gücünün bölünmesi olacaktır. İnsanlık bölünerek daha güzel yazılımlardan bir süre mahrum kalacaktır. Ancak gerek Linus’un gerekse de diğer proje yöneticilerinin bu olasılığın farkında olmaları, onları anti-demokratik davranışlardan alıkoyar.
Bir diğer deyişle, kaynak kodu iktidarın kaynağıdır. Onun toplumsal mülkiyeti ise iktidarın herkese ait olmasıdır.
Son söz:
“Günümüzde yasayan bir bilgisayar kullanıcısı olarak belli bir şirkete ait bir program kullanıyor olabilirsiniz. Eğer arkadaşınız sizden bir kopya isterse onu reddetmek doğru olmaz. İş birliği telif hakkından daha önemlidir. Ancak yeraltı olarak da tabir edebileceğimiz gizli kapaklı iş birliği iyi bir topluma yol açmaz. Kişi hayatı dürüstçe, açık bir şekilde ve gururla yaşamalıdır; bu da sahipli yazılımlara ‘Hayır’ demekle olur.
Yazılım kullanan diğer insanlarla açık açık ve özgür şekilde iş birliğine gitmeyi hak ediyorsunuz. Yazılımın nasıl çalıştığını öğrenmeyi hak ediyorsunuz ve öğrencilere bu bilgiyi öğretmeyi hak ediyorsunuz. Yazılım bozulursa takdir ettiğiniz bir programcıyı kiralayıp onu düzeltebilmeyi hak ediyorsunuz.
Özgür yazılımı hak ediyorsunuz.” [7]
Kapitalist sistemi ‘hack’leyelim!
Korsan yazılım kullanıp varolan sisteme dolaylı destek vermektense aşağıdaki yazılımları kullanalım:
İnternet Explorer yerine FireFox
Microsoft Outlook Yerine Thunderbird
Microsoft Office yerine Open Office
Ya da daha radikal olun, Windows yerine Pardus
Notlar:
[1] Bu yazıda, ÖY/AKK, Özgür Yazılım’ı ve Açık Kaynak Kod’u kapsar şekilde kullanılmıştır. İki kavram arasındaki farklılık yazının ilerleyen bölümlerinde tartışılacaktır.
[2] Yazılım dünyasına yabancı okuyucu, kaynak kodu hakkında daha açıklayıcı bilgiye yazının 3. Bölümü’nden erişebilir.
[3] bkz. Özgür Yazılım Manifestosu (http://www.gnu.org/gnu/manifesto.html) ve Özgür Yazılım Şarkısı (http://www.gnu.org/music/free-software-song.html)
[4] http://www.oekonux.org/
[5] Kapitalizmin doğuşunda ve devamında, üretim araçlarının özel mülkiyetinin rekabetle ayrılmaz bir bütün olduğunu unutmayalım.
[6] ÖY/AKK dünyasının önemli isimlerinden IBM, Avrupa Birliği içindeki yazılım patentleri savunucularının da başında gelir.
[7] Yazılımın Neden Sahibi Olmamalıdır? (http://www.gnu.org/philosophy/why-free.tr.html)
Referanslar
Baldwin, C. Y. and Clark, K. B. (2003). The Architecture of Cooperation: How
Code Architecture Mitigates Free Riding in the Open Source Development
Model. Harvard Business School.
Bell, D. (1976). The Coming of Post-Industrial Society: a Venture in Social Forecasting.
New York: Basic Books, 2nd edn.
Bitzer, J., Schrettl, W. and Schroder, P. J. (2004). Intrinsic motivation in
open source software development. Retrieved October 3, 2005 from
http://opensource.mit.edu/papers/bitzerschrettlschroder.pdf.
Blumer, H. (1969). Collective Behaviour in A. McClung Lee(ed), Principles of
Sociology. New York: NY:Barnes and Noble.
Bonaccorsi, A. and Rossi, C. (2003). Why open source software can succeed.
Retrieved October 3, 2005 from http://opensource.mit.edu/papers/rpbonaccorsirossi.
Pdf.
Bonaccorsi, A. and Rossi, C. (2004). Comparing motivations of individual
programmers and firms to take part in the open source movement. from community to business. Retrieved October 3, 2005 from
http://opensource.mit.edu/papers/bnaccorsirossimotivationlong.pdf.
Bonaccorsi, A. and Rossi, C. (2005). Intrinsic motivations and profitoriented
firms in open source software. do firms practise what they
preach? Proceedings of the OSS 1st International Conference on Open
Source Systems July 11 – 15, 2005 Genova, Italy.
Boyle, J. (1996). Shamans, Software, and Slpeens:Law and The Construction of
Information Society. Cambridge, Mass. : Harvard University Press.
Castells, M. (2001a). The Internet Galaxy: Reflections on the Internet, Business,
and Society. New York: Oxford University Press Inc.
Castells, M. (2001b). The Rise of The Network Society. Blackwell Publishers
Ltd.
Chance, T. (2005). The hacker ethic and meaningful work.
http://opensource.mit.edu/papers/chance.pdf.
Cohen, P. A. (2000). The symbolic construction of community. London ; New
York : Routledge.
Crossley,N. (2002).Making sense of social movements. Buckingham; Philadelphia,
PA : Open University Press.
DiBona, C., Ockman, S. and Stone, M. (1999). Introduction. Open Sources:
Voices from the Open Source Revolution, 1st edition, Retrieved January 31,
2005, from http://www.oreilly.com/catalog/opensources/book/toc.html.
Eyerman, R. and Jamison, A. (1991). Social Movement: A cognitive approach.
Cambridge Politics.
Fink, M. (2003). The Business and Economics of Open Source and Linux (pp.
175–208). New Jersey: Prentice Hall.
Fogel, K. (2005). Producing Open Source Software. O’Reilly.
Ghosh, R. A. (1998). Cooking pot markets: an economic model for the trade in free goods and services on the internet. First Monday, Retrieved October 3, 2005 from http://www.firstmonday.org/issues/issue3 3/ghosh/index.html.
Ghosh, R. A., Krieger, B., Glott, R. and Robles, G. (2002). Free/libre and
open source software: Survey and study. International Institute of Infonomics,
University of Maastricht, The Netherlands, Retrieved November
21,2005, from http://www.infonomics.nl/FLOSS/.
Golden, B. (2005). Succeeding with Open Source (pp. 1–39). Addison Wesley
Professional.
von Krogh, G., Haelfliger, G. S. and Spaeth, S. (2003). Collective action and
communal resources in open source software development:the case of
freenet. http://opensource.mit.edu/papers/vonkroghhaefligerspaeth.pdf.
Laurent, A.M. S. (2004). Understanding Open Source and Free Software Licensing.
O’reilly.
Lehman, F. (2004). Floss developers as a social formation. Retrieved
November 21, 2004, from http://www.firstmonday.org/issues/issue9-
11/lehmann/index.html.
Lindman, J. (2004). Effects Of Open Source Software On The Business Patterns
Of Software Industry. Master’s Thesis, Helsinki School Of Economics
(HSE) Department of Management, Retrieved November 21,
2005 from http://opensource.mit.edu/papers/lindman.pdf.
Magdoff, H. and Magdoff F. (2006). Yaklaşan Sosyalizm, Monthly Review Türkçe, Sayı 1, (pp. 33-82)
Margret, E. and Scacchi, W. (2003). Free software development: A case
study of software development in a virtual organizational culture.
http://opensource.mit.edu/papers/eliottscacchi.pdf.
Marx, K. (1993). 1844 Elyazmaları (pp. 138–204). (K. Somer, Trans.). Sol
Yayinlari.
Marx, K. (2003). Grundrisse Ekonomi Politi˘gin Ele¸stirisinin Temelleri 2. Cilt
(pp. 94–99). (A. Gelen, Trans.). Sol Yayinlari.
McGowan, D. (2001). Legal implications of open-source software. University
of Illinois Law Review, Vol. 2001, p103.
44
McMillan, D. W. and George, D. M. C. (1986). Sense of community: A
definition and theory. Journal of Community Psychology, 14, 6–23.
Pestimalcioglu, G. (2003). A study of free software movement: Towards a
new society? Unpublished master thesis, Department of Sociology, Graduate
School of Social Sciences,METU.
Pinchot, G. (1999). The gift economy. Business On A
Small Planet, IC 41, p.49, Retrieved October 2, 2005,
http://www.context.org/ICLIB/IC41/PinchotG.htm.
Raymond, E. (1999). The Cathedral and the Bazaar. Retrieved August 15, 2004
from http://www.catb.org/ esr/writings/cathedral-bazaar/.
Raymond, E. (2000). Homesteading the Noosphere. Retrieved October
3, 2005 from http://www.catb.org/ esr/writings/cathedralbazaar/
homesteading/.
Raymond, E. (2001). How To Become A Hacker. Retrieved December 4, 2005
from http://www.catb.org/ esr/faqs/hacker-howto.html.
Raymond, E. (2003). The Art of Unix Programming. Retrieved October 3,
2005 from http://www.faqs.org/docs/artu/index.html.
Sennett, R. (1998). The Personal Consequences of Work in the New Capitalism.
London: W. W. Norton & Company.
Smith, M. A. and Kollock, P. (1999). Communities in Cyeberspace (p. 230).
London:Routledge.
Stallman, R. M. (2002). Free Software, Free Society: Selected Essays of Richard
M. Stallman. GNU Press www.gnupress.org Free Software Foundation
Boston, MA USA.
Tarrow, S. (1998). Power in Movement. Cambridge University Press.
Tonnies, F. (1958). Community and Society. The Michigan State University
Press.
Torvalds, L. and Diamond, D. (2001). Just for Fun: The Story of an Accidental
Revolutionary. HarperBusiness.
Valimaki, M. (2005). The Rise of Open Source Licensing: A Challenge to the
Use of Intellectual Property Licensing in the Software Industry (pp. 13–49).
Turre Publishing.
Weber, S. (2004). The Success of Open Source. Harvard: Harvard University
Press.
Weinberg, G. M. (1998). The Psychology of Computer Programming, Silver Annivesary
Edition. New York: Dorset House Publishing.
Zeitlyn, D. (2003). Gift economies in the development of open source software:
Anthropological reflections. Retrieved November 21, 2005 from
http://opensource.mit.edu/papers/rp-zeitlyn.pdf.
İlk Yorumu Siz Yapın