Facebook’un adını Meta olarak değiştirmesinden sonra metaevren (metaverse) hakkındaki tartışmalar arttı. Yapay zekâ, nesnelerin interneti, blok zinciri gibi somut teknolojilerin aksine metaevrenin ne olduğu veya ne olacağı hakkında henüz bir görüş birliği olmadığı gibi sanal gerçeklik (Virtual Reality – VR), artırılmış gerçeklik (Augmented Reality – AR), Karma Gerçeklik (Mixed Reality – MR), blok zinciri, akıllı sözleşmeler vb teknolojileri metaevrenle cilalayıp yeniden pazarlamak da yaygınlaştı. Meta ve Microsoft’un yanında NVIDIA, Unity, InfiniteWorld, Matterport, Disney gibi birçok şirket, metaevreni kendi bulundukları noktadan tanımlamaya ve metaevrenin oluşum sürecini etkilemeye çalışıyorlar. Melek yatırımcılar ve risk sermayesi gelecek vadeden metaevren girişimlerinin peşindeler. Daha şimdiden metaevrende arsa satanlar ve bunları satın alanlar var!
Metaevren, başta Meta olmak üzere büyük şirketlerin inisiyatifinde gelişiyor ve anlamlanıyor. Son zamanların bir diğer tartışma konusu Web3’de ise daha çeşitli aktörler var. Büyük şirketler dışında küçük girişimler ve bağımsız teknoloji meraklıları da geliştirdikleri yenilikçi teknolojilerle Web3’ün gelişimine yön vermeye çalışıyorlar. Web3, medyada çoğunlukla metaevrenle ilişkisi bağlamında ele alınıyor, zaman zaman da metaevren ve web3 birbirinin yerine geçecek biçimde kullanılıyor. Ancak kripto paralar, blok zinciri, akıllı sözleşmeler gibi teknolojiler hem metaevren hem de web3 için önemli olmakla beraber her ikisinin internetin geleceği hakkında farklı ve birbiriyle çelişen vizyonları var.
Her şeyden önce metaevrenin spekülatifliğine karşın Web3’ün Web2’nin yarattığı sorunlara karşı somut çözümleri var ve söz konusu sorunların Web3 ile aşılabileceğini öne sürüyor. Bu arada Web3’e geçmeden önce Web3’ün öncellerinin de coşkuyla karşılandığını ve Web1 gibi şimdi kötü adam olan Web2’nin de büyük umutlarla ortaya çıktığını hatırlamakta yarar var. Tim Berners Lee tarafından 1990’ların başında geliştirilen Web sayesinde internet daha geniş bir kesim tarafından kullanılmaya başlandı. 1990’lardan 2000’lerin başına kadar egemen olan Web1 paradigması, enformasyonun paylaşımı ve iletişimin demokratikleştirilmesinde çığır açtı. Web öncesinde enformasyonun üretimi ve dağıtımı birkaç medya kuruluşunun elindeydi. Sesini duyurmak isteyen bir kişi veya grup ancak bu kuruluşlar aracılığıyla bunu yapabiliyordu ve bu da çeşitli nedenlerden dolayı her zaman olanaklı değildi. Web’in icadıyla ana akım medyanın dikkate almadığı veya kimi zaman engellediği haber ve görüşlere daha rahat erişmeye başladık. Fakat Web’in içerik üretiminde sağladığı ademimerkeziyetçilik aynı zamanda internetin ruhuna aykırı merkeziyetçi eğilimler de içeriyordu. İnternetin, ademimerkeziyetçi bir mimarisi vardı ve e-posta gibi uygulamalar bunun üzerine kurulmuştu. Web ise teknik olarak merkezi bir yapıya dayanıyordu ve içerik üretim merkezlerinin artmasının getirdiği ademimerkeziyetçilik sınırlıydı. 1990’ların ikinci yarısında şişen dot.com balonu 2000’lerin başında patladı ve çok sayıda BT (Bilişim Teknolojisi) şirketi iflas etti. BT sektörü birkaç yıl sonra yeniden toparlandığında artık Web2’nin demokratikleştirici gücünden söz ediyorduk. Web2 destekçileri, daha önceki Web’i sadece okunabilir bir ortam olarak tanımlıyor ve Web2’nin getirdiği etkileşime dikkati çekiyorlardı. Web 2.0, enformasyon temelli olan Web 1.0’ın aksine insan temelliydi ve başlıca özellikleri şunlardı:
• Esnek web tasarımı ve kolay güncelenebilirlik
• Zengin kullanıcı arayüzleri
• Birlikte çalışmaya ve ortak akla verilen değer
• Aynı ilgi alanına sahip insanlardan oluşan sosyal ağların kurulması
• Var olan uygulamaların diğer uygulamalarla birleştirilerek ya da iyileştirilerek daha işlevsel hale getirilmesi
• Ademi merkeziyetçilik ya da merkezin daha az görünür ve müdahale eder olması
Sonuçta, insanların sadece okuduğu Web1’in aksine insanların hem okuduğu hem yazdığı (bir diğer deyişle hem tükettiği hem de ürettiği) bir ortam oluştu. Web2, sosyal ve ekonomik etkileşimleri etkiledi. Wikipedia, Facebook, Twitter, Youtube vb katılımcılığı artıran, pasif internet kullanımının yerini aktif katılıma bıraktığı platformlar olarak görüldü. 2010’larda sosyal ağlarda örgütlenen grupların kentlerin meydanlarını işgal etmesi ve Arap Baharı Web2 platformlarını parlattı. Ademimerkeziyetçi ağlara övgüler düzüldü. Sonradan anlaşılacağı üzere daha ileri ve katılımcı bir demokrasi yaratmak bir yana platformlar ağır aksak ilerleyen günümüz demokrasileri için bile ciddi bir tehdit haline geliyordu. Çünkü son tahlilde, taraflar arasındaki tüm etkileşimler, amacı bundan bir kazanç elde etmek olan platformların aracılığıyla gerçekleşiyordu. Web2 kullanıcılarının hem üretici hem de tüketici olması övülüyordu; fakat kullanıcıların ürettiği içeriklerin kontrolü platform sahiplerindeydi. Facebook, Twitter ve Youtube gibi platformlar, içeriğe ve hizmetlere erişimi denetliyor; platformlarda çalışan algoritmalar, üst sıralarda gösterilecek içeriğe veya hangi içeriğin kime gösterileceğine karar veriyordu. Daha isabetli reklamlar gösterebilmek adına giderek daha da büyüyen bir açlıkla kullanıcıların kişisel verilerini istiflemeye başladılar; mahremiyeti kendi çıkarları doğrultusunda yeniden tanımlamaya giriştiler.
Web3, Web2’deki sorunları (özellikle sahiplik ve kontrolle ilgili olanları) dikkate alarak ademimerkeziyetçiliği yeniden gündeme getiriyor ve blok zinciri teknolojisi üzerinde çalışacak daha ademimerkeziyetçi bir internet kurguluyor. Böylece güç, interneti kontrol eden Facebook, Amazon, Google, Microsoft vb devlerin elinden alınarak içerik üreticilerinin daha fazla söz sahibi olması sağlanacak. Web3 (Web2’den farklı olarak) internetin ön yüzüyle ilgilenmek yerine arka plandaki işleyişini değiştirmeye çalışıyor.
Web3; blok zincirini temel alan bir vizyona sahip. Ancak blok zinciri (ve onunla ilişki akıllı sözleşmeler, kripto paralar ve NFT’ler) metaevrenin geleceği açısından da önemli. Hatta bu nedenle Web3’ü metaevrenin bir bileşeni olarak ele alanlar var. Bu karmaşa, her ikisinin (özellikle metaevrenin) bulanıklığından kaynaklansa da temel sorun her iki tarafın benzer teknolojilere farklı anlamlar yüklemesi. Ancak nihai hedeflerinde ciddi bir farklılık var: Metaevren, Web2’nin başlıca şirketleri dahil olmak üzere teknoloji şirketlerinin kendilerini yeniden ürettiği ve yeni yatırım alanları aradıkları bir alan. Facebook’un veya diğer şirketlerin kişisel verilere el koyma üzerine dayalı geçmiş iş modellerinden vazgeçecekleri hakkında ne bir açıklamaları ne de verdikleri zararlar hakkında ciddi bir özeleştirileri var. Diğer yanda bazı Web3 taraftarları, Web2’nin sorunlarından yola çıkıyor ve internetin ilk günlerini anımsatan devrimci planlar yapıyor.
Bu yazıda, Web3 taraftarlarının ademimerkeziyetçilik iddialarını ele alacağım. Fakat buna geçmeden önce Web3’ü savunanların homojen bir kitle olmadığını özellikle belirtmek isterim. Web3’ün bir pazarlama sözcüğünden ibaret olduğunu savunan Elon Musk’ın “Web3’ü gören var mı?” sorusuna şimdilerde bitcoin ile ilgilenen Twitter’ın kurucusu ve eski CEO’su Jack Dorsey “a’yla z arasında bir yerde.” yanıtını vererek sosyal medyada a16z adını kullanan Andreessen Horowitz adlı risk sermayesi şirketine bir gönderme yapmıştı. Dorsey, Web3’ün gerçek sahibinin risk sermayesi (venture capital) olduğunu belirtiyor. Dorsey’e göre Web3, farklı bir etiketle ortaya çıkan yine merkezi bir varlık. (bkz. https://www.nytimes.com/2022/01/18/business/dealbook/web3-venture-capital-andreessen.html).
Dorsey’in bu uyarılarına rağmen, şimdi Web3 başlığı altında sunulan blok zinciri, akıllı sözleşmeler, kripto paralar, DAO’lar vb teknolojilerin internetin geleceği açısından önemli olacağını düşünüyorum. Peki Web3, ademimerkeziyetçi sosyoekonomik ilişkilerin yaygınlaştırılmasında gerçekten başarılı olabilir mi? Önce, ademimerkeziyetçiliğin ne olduğuna ve blok zinciri tartışmalarındaki yerine bakalım.
Merkeziyetçi, Ademimerkeziyetçi ve Dağıtık Ağlar
Şimdiye kadar denenen ademimerkeziyetçi ve dağıtık teknolojiler, karşı çıktıkları merkezi sistemlerin yerini alamadılar ama söz konusu sistemlerin kayda değer sosyal ve ekonomik etkileri oldu. BitTorrent dosya paylaşım protokolü, telif hakkı karşıtı siyasi hareketlerin yükselişine katkıda bulundu ve bazı ticari uygulamaları değişime zorladı. Tor ağı, dünyanın dört bir yanında sansüre ve gözetime karşı hâlâ güvenli bir iletişim sağlıyor. Sosyal ağlar veya web siteleri yasaklandığında insanlar ücretsiz ve kullanımı kolay Tor ağına bağlanıyorlar. Ve şimdi de bitcoin ile başlayan macera akıllı sözleşmeler, DAO’lar (Decentralized autonomous organization – Ademimerkeziyetçi Otonom Organizasyonlar) ve Web3 ile devam ediyor.
Bir ağda düğümler (node) arasındaki ilişkiler ağın özellikleri, olanakları ve sınırlılıklarını belirliyor. Baran’ın (1964) çalışmasına göre ağ yapısını üç başlık altında inceleyebiliriz: Merkezi, ademimerkeziyetçi ve dağıtık.
Merkezi ağlarda (centralized), tüm düğümler tek bir merkeze bağlanıyorlar. Ağdaki herhangi iki düğüm arasındaki ilişki merkezin aracılığıyla gerçekleşiyor. Dolayısıyla merkeziyetçi ağlar, sansür ve gözetime için elverişli bir ortam sağlıyor. Ayrıca merkezdeki bir sorun düğümler arasındaki iletişimi de kesiyor. Ademimerkeziyetçi (decentralized) ağlarda ise hiyerarşik bir ağ yapısı var. Hiyerarşinin en altındaki düğümler, onları hiyerarşide bir seviye daha yüksek olan bir düğüme bağlayan bir yıldız ağının parçası. Ademimerkeziyetçi bir ağdaki birkaç düğümde sorun olsa bile hala birbirleriyle iletişim kurabilecek düğümler var. Dağıtık ağlar ise her düğümün diğer düğümlerle aşağı yukarı aynı sayıda bağlantıya sahip olduğu ağlar. Ağdaki bir düğüm görevini yerine getiremese bile herhangi iki düğüm arasındaki iletişim kesilmez; sadece ağda iletilen mesajın katedeceği mesafe artabilir.
Bir ağın dağıtıklık derecesi sorunlara karşı direncini belirler. Dağıtıklık, ağın genelinin bir düğümü işleten kişi, şirket veya örgütten bağımsız kalabilmesi için kritiktir. İnternetin dağıtık değil de ademimerkeziyetçi bir yapıya sahip olması şirketlerin ve hükümetlerin interneti kontrol edebilme olanaklarını artırdı. İnternet, genel olarak dağıtık bir mimariye sahip olmasına rağmen merkezi sunucu, hizmet ve platformlara bağlanan kullanıcılar onu merkezi sanal bir ağ olarak deneyimler. Web1 sonrasında hem iş modelleri hem de teknik yollarla güçlendirilen bu yapı Amazon, Google, Facebook gibi şirketlerin daha da merkezileştirilmiş sanal iletişim veya ticaret ağları kurmalarını sağladı (Bodo, Brekke ve Hoepman, 2021).
Fakat merkeziyetçilik, çoğu zaman bir tercihten çok zorunluluktur. Aşırı ademimerkeziyetçi ve dağıtık ağlar sansür, gözetim ve ağdaki teknik aksaklıklara karşı dirençli olmalarına rağmen ağdaki eş güdümü sağlayacak bir merkezin olmaması iletişimde sorunlara neden olabilir. Bu görevi, ağda tanımlanan protokoller üstlenir. Protokolün birinci görevi, ağdaki eş güdümü sağlamaktır. Ağdaki her bir düğümün, ağın gerçek zamanlı genel durumunu bilebilmesi zordur. Örneğin, ağdaki bir yazıcıyı çok sayıdaki düğüm aynı anda kullanmak istediğinde işler karışabilir. Bu nedenle taleplerin bir sıraya göre yerine getirilmesi ve talepte bulunanların bilgilendirilmesi gerekir. Protokolün ikinci görevi ise ağın çıkabilecek sorunlara karşı sürekliliğini sağlamaktır. Bu sorunlar, elektrik kesintisi gibi teknik bir sorun nedeniyle ağdaki bir düğümün görevini yerine getirememesi olabileceği gibi ağın bir düğüm veya düğüm grupları tarafından yanıltılmak istenmesi de olabilir (age).
Fakat ne internette kullanılan TCP/IP ne de blok zincirinde kullanılan protokoller, sistemi ve sistemin işleyişini bütünüyle tanımlayamaz ve düzenleyemez. Zaman içinde değişen ve çeşitlenen gereksinimler ya da protokolün çözemeyeceği sorunlar olabilir. Ağ veya protokol, kendi başına bir çözüm üretip uygulamayacağı için bunu yerine getirecek kişi ve grupların olması gerekir. Dağıtık ağları yöneten protokollerin bakımı ve geliştirilmesi, genellikle bürokratik örgütler, meritokrasi veya karizmatik liderlere dayalı merkezi, hiyerarşik, kapalı veya karizmatik otorite biçimleri tarafından kontrol edilir (age). Dolayısıyla teknik altyapının ademimerkeziyetçi yapısı bazı toplumsal ilişkileri ademimerkeziyetçi biçimde organize edebilmesine karşın temeldeki yönetişim ilişkileri bundan bağımsızdır.
Eğer belirli bir yönetişim yapısı yoksa gönüllü katılıma dayalı dağıtık ağlar, bölünme veya çatallanma (forking) ve yeni kurallar altında yeni bir ağın kurulmasıyla karşı karşıya kalabilir. Fakat çatallanma her iki taraf için de risklidir. İnisiyatif alıp çatallanmayı gerçekleştiren taraf yeterli destek bulamayabilir. Kalan taraf ise yetersiz olduğu ortaya çıkmış kurallarla yoluna devam etmek zorunda kalabilir. Dış yönetişim mekanizmaları için atılacak adımlar ağın ademimerkeziyetçiliği ve verimliliği hakkında birtakım tercihlerde bulunmayı gerektirebilir. Fakat Bodo vd.’nin (2021) belirttiği gibi çeşitli çabalara rağmen, bugüne kadar hiçbir dağıtık ağ, dağıtık ve etkin bir yönetişim biçimi geliştiremedi.
Peki daha merkezi mimarilerdense daha ademimerkeziyetçi mimariler neden tercih ediliyor? Bilgi güvenliği açısından bunun en önemli nedeni öncelikle ağın bir bütün olarak tek bir düğüme bağlı olmaması. Diğer bir deyişle merkezi bir zaafı yok. Böylece ağdaki verilerin her zaman erişilebilir olması sağlanır. Örneğin bir bankanın merkezi sunucularına erişimde yaşanacak bir sorun hem yeni işlem yapmayı hem de eski işlemleri incelemeyi engeller. Ya da bilgisayar korsanlarının banka merkezindeki sunuculara saldırısı işlemleri engelleyebilir veya yavaşlatabilir. Ancak bitcoin’de kayıtlar birden fazla bilgisayarda tutulduğundan tek bir yere saldırarak işleyişi aksatmak veya kayıtları değiştirmek olanaklı değildir.
Ama daha önemlisi ademimerkeziyetçi ve dağıtık mimarilerin asimetrik iktidar ilişkileri üzerindeki etkisidir. P2P (Peer-to-peer Eşten eşe) dosya paylaşımının telif haklarında, Tor’un sansüre karşı mücadelede ve bitcoinin finans işlemlerini aracısızlaştırmada doğrudan iktidar ilişkilerini hedef alan çabalarının kayda değer sosyoekonomik etkileri olmuştur.
Ancak geçmişte internetin öncülerinin şimdi de bazı Web3 taraftarlarının ısrarla üzerinde durduğu ademimerkeziyetçilik sadece teknik bir tartışma konusu değildir. Becker (2019) blok zinciri ve ademimerkeziyetçiliği tartıştığı çalışmasında ademimerkeziyetçiliği a priori bir kavram olarak ele almak yerine ademimerkeziyetçiliği teknolojiyi tanımlayan söylemler temelinde ele alıyor. Becker’e göre (2019) ademimerkeziyetçilik, kendi kendini organize eden bir sosyal düzen, teknoloji ile sağlanacak eş güdüm ve yıkıcı sosyal değişim hedeflerini içeren metaforik bir güce sahip.
Table 1: Becker (2019)
Hedefin Boyutu | Dışa vurum | Düşünce Geleneği |
Sosyal Düzen | Kendi kendini organize etme | Liberter (ör. Jean-Jacques Rousseau) |
Eş Güdüm Tarzı | Otomatikleştirilmiş | Sibernetik (ör. Stafford Beer) |
Sosyal Değişim | Yıkıcı | Joseph Schumpeter |
Nakamoto, bitcoini duyurduğu yazısında bitcoinin elektronik paranın tamamen P2P bir versiyonu olacağını ve çevrimiçi ödemelerin bir finansal kurumdan geçmeden doğrudan bir taraftan diğerine gönderilmesine izin verileceğini belirtiyordu. Blok zinciri, güçlü aracıların egemen olduğu bir sistem yerine, kendi kendini organize edebilen bir sosyal düzen hedefliyordu. Bireyler ve kurumlar arasındaki dikey ilişkiler yerine bireyler arasındaki yatay ilişkileri öne çıkarıyordu. Bu bağlamda, Wall Street’ten Gezi’ye bir çok toplumsal harekette gördüğümüz yetkililere güvensizlik; öz-yönetim, özerklik ve doğrudan demokrasi talebi ile karakterize edilen yatay örgütlenme düşüncesinin bir diğer örneğiydi. Dünyayı hükümetlerin ve merkez bankalarının kontrolünden çıkarmak isteyen bitcoinin çıkışının 2008 krizinin hemen sonrasına denk gelmesi pek rastlantı gibi görünmüyor.
Becker’e (2019) göre blok zincirinin kendi kendini organize etme fikri, bireysel özgürlüğü temel bir ilke olarak destekleyen liberter düşünce çizgisine yerleştirilebilir. Jean-Jacques Rousseau’da olduğu gibi halkın doğrudan kontrolü altında, devletin genel ve ortak çıkar temelinde yönetildiği radikal bir toplum idealinin izlerini taşır.
Kendi kendini organize eden bir sosyal düzen uygulama vizyonuna bağlı olarak sosyal ilişkileri blok zinciri ile otomatikleştirmek de blok zinciri uygulamalarında önemli bir yere sahip. Bu bakış açısına göre güven ilişkilerinin teknik algoritmalar ve kriptografik mekanizmalar ile düzenlendiği bir uzlaşma makinesi olarak çalışan blok zinciri, insani güvenin yerini alıyor. Böylece sözleşmeleri uygulama, işlemleri doğrulama veya arka plan kontrollerini yapma gibi görevleri yerine getiren aracıların ortadan kalkmasıyla iş süreçlerini tam olarak otomatikleştirme olanağı doğuyor.
Yazının devamında göreceğimiz DAO’lar (Ademimerkeziyetçi Otonom Organizasyon) akıllı sözleşmeler ve algoritmalar aracılığıyla eğ güdümü sağlayacak otomatik organizasyonlar oluşturmayı hedefliyor. Becker (2019), sosyal ilişkilerin otomatikleştirilmesi düşüncesini Şili’nin Cybersyn projesinde denenen (ama darbe nedeniyle yarım kalan) sibernetik düşünceye benzetiyor.
Blok zincirine çıktığı ilk zamanlardan beri büyük bir yıkıcı güç atfediliyor. Bazıları blok zincirini webden sonra gerçekleşen, muazzam bir değişim potansiyeline sahip bir teknoloji olarak görürken bazıları daha ileri giderek blok zincirini elektrik ve internetten sonraki en büyük yenilik olduğunu iddia ediyor. Becker (2019), teknolojilerin sosyal değişimi çevrelemesi fikrinin Schumpeter’in “yaratıcı yıkım” kavramına kadar götürülebileceğini belirtiyor. Schumpeter’in yeni teknolojiler aracılığıyla yeni pazarlar ve pazar ilkeleri oluşturan ve böylece mevcut pazarları ve geleneksel kural örüntülerinin bozulmasını sağlayan yaratıcı yıkımının izlerini blok zincirinin dünya ekonomisinde devrim yaratma potansiyelinden söz eden yazılarda görebiliyoruz.
Bu bağlamda, akıllı sözleşmeler ve DAO’lar, blok zincirlerinin gerçek potansiyelini, spekülatif kripto para işlemleri dışında kullanılabileceği yerleri göstermesi açısından önemli bir konu.
DAO (Ademimerkeziyetçi Otonom Organizasyon)
“DAO, Ademimerkeziyetçi Otonom Organizasyon anlamına geliyor. Basitçe ademimerkeziyetçi otonom organizasyon, etkileşimin bir aracı üzerinden gerçekleşmediği organizasyon. Sansüre karşı etkili araçlara sahip olmak önemli. Toplum olarak çok geliştik ama hükümet yapılarımız hala yüzlerce yıllık. Uzun bir monarşi dönemi yaşadık ve bu çok merkezi bir yönetim biçimiydi. Bu gücü biraz daha yayan demokrasilerle büyük bir evrim geçirdik. Şirketler, güçleri açısından, ulus devletlerin yerini alıyor. Şu anda Facebook’ta yaşayan bir dijital serfsiniz. Toprağı işliyor ve ekiyorsunuz. Sonra tüm faydaları ve değerleri çekip alıyorlar. Ürünün siz olduğunuz yerde ücretsiz bir hizmet. Sistemler kendilerini devam ettirme eğilimindedir. Başka bir deyişle, kapitalizm piyasa için en iyisini yapma eğilimindedir. Belki de piyasayı oluşturan tüm bireyler için en iyisi değildir. Silikon Vadisi, birinci dünya sorunlarını çözmeye çalışan projeleri veya şirketleri finanse etme eğilimindedir:
– Yemeğinizi nasıl 5 dakika daha hızlı alabilirsiniz?
– Uber’inize nasıl 2 dakika daha hızlı erişebilirsiniz?
Blok zinciri teknolojisiyle, gerçek sosyal fayda üretecek ve insanlığın en az değer verilen kısımlarına değer sağlayacak girişimleri finanse etme yeteneğine sahibiz. Bu, sistemleri inşa etmenin en eşitlikçi yolu.
Kültür, ulus-devletin idare edebileceğinden daha hızlı hareket ediyor. Geleneksel devlet kurumlarının başarısız olması çok uzun zaman alır ve başarısız olduklarında genellikle şiddet vardır; bu yüzden onların başarısız olmasına izin vermemeye çalışırız. Ancak bugün, tarihte ilk kez, insanların öldürülmesine gerek kalmadan yeni yönetişim modellerini gerçekten deneyebiliyoruz. Bu yönetişim modellerini oturduğumuz yerden deneyebiliyoruz. Matematik aleminde bir algoritmayı silahla tehdit edemezsiniz. Çünkü onu durduramazsınız ve açık kaynak kodludur. İnternetten indirebilir ve test edebilirsiniz. Kodu geliştirebilir ve beğenmezseniz kodu alarak başka bir proje başlatabilirsiniz. Ve daha büyük yönetişim yapıları oluşturmak için grupların birbirine bağlanabileceği araçlara sahibiz…”
Yukarıdaki ifadeler, bir DAO ağlarından biri olan Aragon’un The Fight For Freedom adlı videosundan (https://www.youtube.com/watch?v=AqjIWmiAidw). Aragon’un web sitesinde de DAO’yu oluşturan harfler şöyle açıklanıyor (https://blog.aragon.org/what-is-a-dao/):
D (Decentralized – Ademimerkeziyetçi): Çevrimiçi, küresel ve sansürlenemez.
A (Autonomous – Otonom): Öz yönetim
O (Organization – Organizasyon): Ortak hedefler etrafında eş güdüm ve işbirliği
Aragon’un sayfasında da Web2’de çıkan sorunların Web3 ile aşılacağı vurgulanıyor:
Web1’in ilk aşamalarında yayıncılık demokratikleşti ve herkes basit bir web sitesini kodlayıp blog yazmaya başlayabilirdi. Web2, bu faaliyetleri Google, Facebook ve Squarespace gibi dev platformlar aracılığıyla dünya çapında ölçeklendirdi. Web3, hizmet sağlayıcıların açık kaynaklı yazılımlarla ve ortak hedefler üzerinde birlikte çalışan küresel olarak dağıtılmış kişilerle yer değiştirdiği bir sonraki dalgadır.
Bu iddianın temelinde de blok zinciri ve akıllı sözleşmelere dayanan DAO’lar var. DAO’yu kısaca, “Akıllı sözleşmeler olarak adlandırılan bilgisayar programları olarak kodlanmış kurallar aracılığıyla yürütülen bir organizasyon”(Chohan, 2017) olarak tanımlayabiliriz. Akıllı sözleşmeler ise sözleşmede tanımlanan ön koşullar yerine getirildiğinde blok zinciri ağındaki bir işlemi veya olayı gerçekleştirecek yazılım kodları. Kod, akıllı sözleşmenin taraflarının birbirleriyle etkileşim kurmayı kabul ettiği kuralları içeriyor. Önceden tanımlanmış kurallar karşılanırsa ve karşılandığında, anlaşma otomatik olarak blok zinciri ağının çoğunluk konsensüsü ile uygulanıyor. İşleyişi şöyle özetleyebiliriz (Tse, 2020):
1. Kullanıcılar sözleşmenin orijinalliğini garanti etmek için dijital imzalarını kullanarak sözleşmeyi oluştururlar.
2. Akıllı sözleşmeyi alan kullanıcılar, geçerliliğini kontrol eder ve blok zincirindeki madencilik faaliyetleri ile onu yeni bloka dahil eder.
3. Kullanıcılar akıllı sözleşmeyi içerdiği talimatlara göre yürütürler. Sonuç elde edildikten sonra, kullanıcıların sonucu yeni bir bloka dahil etmek ve daha sonra blok zincirinde yayınlamak için madenciliğe ihtiyacı olacaktır.
4. Sonucu içeren bir blok alan kullanıcılar akıllı sözleşmeyi yeniden hesaplayıp sonucu alınan sonuçla karşılaştırarak doğruluğunu test ederler; sonucu kabul eder ya da reddeder.
Voshmgir (2021) akıllı sözleşmeleri önceden tanımlanmış koşullar yerine getirildiğinde ve karşılandığında değer veya erişimin kilidini açan kriptografik bir kutuya benzetiyor. Böylece sözleşmeler, yönetişim kurallarını ve iş mantığını birkaç kod satırına yerleştirmek için kamuya açık ve doğrulanabilir bir yol sağlıyor; bir P2P ağının çoğunluk mutabakatı tarafından denetlenebiliyor ve uygulanabiliyor. Akıllı sözleşmeler (age);
- Bir aracı olmaksızın kendi kendini doğrulayabiliyor.
- Gerekli koşullar gerçekleştiğinde işlem bir aracı olmaksızın otomatik olarak gerçekleşiyor.
- Değiştirilmeye karşı dayanıklı ve ağın mutabık kaldığı bir sözleşme değiştirilemiyor.
- Yasal zorunlulukları otomatikleştirebilir. Doğru şekilde kodlandığında, şu anki hukuk sisteminden daha az maliyete daha güvenli sözleşmeler sağlayabilir.
- Daha şeffaftır.
- Daha az aracı içerir.
- İşlem maliyetleri daha azdır.
Akıllı sözleşmeler taraflar arası para transferi gibi basit işlemlerde kullanılabileceği gibi tapu kayıtları ve fikri mülkiyet gibi her türlü mülkiyet ve mülkiyet hakkının tescili veya paylaşım ekonomisinde akıllı erişim kontrolünün yönetimi için de kullanılabilir. Bankacılık, sigorta, enerji, e-devlet, telekomünikasyon, müzik ve film endüstrisi, güzel sanatlar, ulaşım, eğitim vb alanlarda avukatlar, komisyoncular, bankacılar, kamu yöneticileri gibi aracıların yanında internet platformlarını da aradan çıkarmak için kullanılabilir. Ya da ademimerkeziyetçi sosyal ağların inşasında kullanılabilir. Böylece Steemit gibi merkezi olmayan sosyal ağlarda denendiği gibi platformun veri üzerindeki tekeli ortadan kaldırılabilir ve kullanıcıların katkıları ödüllendirilebilir (age).
Akıllı sözleşmeler çalıştırıldıklarında başka bir akıllı sözleşmeyi tetikleyerek bir akıllı sözleşmeler zincirinin yürütülmesini sağlayacak şekilde kodlanabilir. Akıllı sözleşmelerin otomatik kendi kendini yürütme özelliği DAO’ların gerçekleştirilebilmesini sağlar. ethereum.org portalında açıklandığı gibi DAO’ların bitcoin gibi yine bir aracısız güven ihtiyacından doğduğu belirtiliyor. DAO’lar sayesinde, para ve finansman gerektiren işlerde internet üzerinde bir araya gelen ve birbirini tanımayan kişiler aracısız biçimde birlikte çalışabilirler; bu da küresel işbirliği ve koordinasyon için yeni olanaklar yaratır. DAO’ların geleneksel organizasyonlar karşısında bazı avantajları da vardır (https://ethereum.org/tr/dao/):
DAO | Geleneksel Organizasyon |
Çoğunlukla yatay ve tamamen demokratiktir. | Çoğunlukla hiyerarşiktir |
Uygulanacak herhangi bir değişikliğin üyeler tarafından oylanması gerekir. | Yapıya bağlı olarak, tek bir taraf değişiklik talep edebilir veya oylama önerebilir. |
Oylar sayılır ve güvenilir bir aracı olmadan uygulanır. | Oylamaya izin verilse bile oylar organizasyon içinde sayılır; yetkilendirilmiş bir birim oylama sonucu çıkan uygulamayı gerçekleştirir. |
Sunulan hizmetler (hayırsever fonların dağıtımı gibi), merkezi olmayan bir şekilde otomatik olarak işlenir. | İnsan yönetimi veya merkezi olarak kontrol edilen otomasyon gerektirir. Her iki seçenek de manipülasyona yatkındır. |
Tüm faaliyetler şeffaf ve tamamen kamuya açıktır. | Faaliyet tipik olarak özeldir ve genel olarak sınırlıdır. |
Portalda DAO’ların nasıl kullanılabileceği hakkında örnekler de var. Örneğin bir yardım kuruluşu, dünyanın herhangi bir yerinden üyelik ve bağış kabul edebilir; üyeler, bağışların nasıl harcanacağına karar verebilir. Fonlarını ofis alanları ve yazılım abonelikleri için bir araya getiren bir freelance ağı oluşturabilir. Yatırım sermayesini bir araya toplayan ve girişimlere oy veren bir girişim fonu oluşturulabilir ve geri ödenen para daha sonra DAO üyeleri arasında yeniden dağıtılabilir.
DAO’nun nerede ve nasıl kullanılabileceği hakkındaki başlıca örneklerden biri de firmaların hissedarları ve yöneticileri arasındaki çelişkinin yönetimi hakkında. Yöneticilere firmanın işleyişine ilişkin karar verme sorumlulukları devredildiğinde, hem devredilen yetki hem de bilgiye asimetrik erişim, yöneticilerin fırsatçı ve hissedarların çıkarlarıyla tutarsız bir şekilde hareket etmelerine neden olabilir. Bu sorunu aşabilmek için çeşitli yönetişim stratejileri olmasına rağmen herbirinin maliyeti vardır. DAO’lar, tüm hissedarların karar sürecine katılımını sağlayarak ve kararları koda çevirerek yöneticilerin olası fırsatçı davranışlarının önüne geçilebilmesini sağlar (Tse, 2020).
DAO’lar açık kaynaklıdır, dolayısıyla şeffaftır ve iyi tasarlanmışsa bozulmaz. Kuruluşun tüm işlemleri bir blok zinciri ağı tarafından kaydedilir ve korunur. Kod yükseltme önerileri, ağdaki herkes tarafından yapılabilir ve ilgili ağ aktörlerinin çoğunluğunun uzlaşımını gerektirir. DAO’lar, internette yaşayan ve özerk olarak var olan, dağıtık organizmalar veya internet grupları olarak görülebilir. Ancak Voshmgir’in (2020) vurguladığı gibi otomasyonun yerini alamayacağı belirli görevleri yerine getirmek için büyük ölçüde uzman bireylere veya daha küçük kuruluşlara güvenirler. Dolayısıyla tamamen ademimerkeziyetçi ve özerk bir organizasyon yoktur. Uygulanan yönetişim modeline göre ademimerkeziyetçilik düzeyi de değişiklik gösterecektir. Protokolün ne zaman, hangi durumlarda ve nasıl yükseltileceği, kodun tekno-yasal karmaşıklıklarına hakim uzmanlara devredileceğinden bir merkezileşme noktası yaratır. Bu bağlamda TheDAO olayı DAO’lardaki ademimerkeziyetçiliğin sınırlılıklarını ve potansiyel sorunlarını göstermesi açısından önemlidir.
The DAO
2016 yılında Almanya merkezli Ethereum geliştiricilerin kurduğu Slock.it adlı girişimin The DAO adlı DAO’suna birkaç hafta içinde 11000 kişi 150 milyon dolar değerinde kripto para yatırdı. Önceki bölümde anlatıldığı gibi yönetişim ve operasyonlar akıllı sözleşmelerle yürütülüyordu. Kullanıcılar, ether (ETH – Ethereum protokolü tarafından üretilen kripto para birimi) karşılığında aldıkları belirteçlerle (tokens) oy kullanıyordu. DAO fikri yeni olmasına karşın projeye yatırılan ether miktarı, toplam ether arzının %15’ydi (Werbach, 2021).
Fakat The DAO piyasaya sürüldükten birkaç hafta sonra, bir bilgisayar korsanı koddaki bir açıktan yararlanarak The DAO’nun içerdiği etherin üçte birini çaldı. Sonuçta bir hırsızlıktı, ama matematiksel kurallara uygun bir hırsızlıktı. Blok zincirinin en temel iddialarından biri olan değiştirilemezlik iddiasını çiğnemeden bu sorunun telafisi yoktu (age).
Ethereumun kurucusu Vitalik Buterin ve projenin diğer liderleri ya hırsızlığa göz yumacaklardı ya da blok zincirinin değişmezlik ilkesinden taviz vereceklerdi. İkinci yolu seçtiler ve yazılımı güncelleyerek büyük soygun dışında eskisinin aynı olan bir zincir yarattılar. Madencilerin büyük bir kısmı bu güncellemeyi kabul etti. Böylece çalınan fonlar sahiplerine geri verildi; yeni zincirde soygun hiç gerçekleşmemişti. Çatallanma sonrasında eski zincirin zamanla ortadan kalkacağı varsayılmıştı. Fakat Ethereum Vakfı’nın kararından memnun olmayan bir grup madenci eski yazılımı kullanmaya devam etti ve bazı geliştiriciler eski zinciri Ethereum Classic (ETC) adıyla yöneteceklerini duyurdular (age).
Bu çatallanmanın sonuçları bir yana topluluğun ciddi endişeleri söz konusuydu. Vakfın kararı ethereum işlemlerinin merkezi müdahalelere karşı dokunulmaz olmadığını gösteriyordu. Bu, hükümetlerin veya diğer merkezi otoritelerin de kayıtlara müdahale edebileceği anlamına geliyordu. Nitekim, Buterin yeni algoritmayla “saldırganların birikimlerini silip devam edebiliriz” dediğinde bir topluluk üyesi bunu “kripto camiasındaki en tehlikeli ifade” olarak nitelendirmişti . Diğer yandan Ethereum Vakfı’nın imajlarına büyük zarar vermek pahasına en doğru kararı verdiği de söylenebilir. Aksi taktirde The DAO saldırısı sonrası paralarını kaybedenler yasal yollara başvurduklarında bir sorumlu aranacaktı. The DAO, yönetimi olmayan bir yazılım olduğunu iddia edebilirdi ama onu yayımlayan bir kuruluş (Slock.it) vardı. ABD Sermaye Piyasası Kurulu’na göre Slock.it, menkul kıymetler yasaları çerçevesinde yasal olarak sorumluydu. Ethereum Vakfı da The DAO’nun tanıtımına yardımcı olmak hatta Solidity programlama dilinde yeterince sınırlama getirememekten dava edilebilirdi (age).
DAO’lar bazı işlemleri otomatikleştirebilirler. Yapay öğrenme algoritmaları ile birlikte kapsamlarını daha da genişletebilirler. Ama Werbach’ın (2021) yazdığı gibi hala bir hukuk sistemine ihtiyacımız var (age, s.170):
Avukatların önemli işlevlerinden biri, “Bir şeyler giderse ne olur?” diye sormaktır. Bilgisayar tabanlı büyük ölçekli bir sistem mükemmel değildir. Kusurlar bazen teknik, bazen insani ve çoğu zaman ikisinin birleşimidir. Hukuk sistemi, bu kusurları ele alan ve özel çıkarlar ile kamusal düzeni dengeleyen mekanizma olarak var olur.
Tabii hukuk sisteminin yanında genel işleyişin dışına çıkıldığında karar verebilecek ve sorumluluğu üstlenebilecek kişilere.
Kısacası, ademimerkeziyetin sınırları var. Daha önce de belirttiğim gibi teknik altyapının ademimerkeziyetçiliği olayın sadece bir boyutu. Kripto paralar veya DAO’lar P2P ağlarda çalışabilir. Ama blok zinciri ağlarında geliştiriciler hâlâ merkezi karar birimidir. Ayrıca madencilerin de önemli bir gücü vardır. 2017’de yapılan bir araştırma, 1000 hesabın bitcoin varlıklarının %40’ını, 100 hesabın ise %17’sini elinde tuttuğunu gösteriyor. Brave tarayıcısı kullanıcıların dikkatini metalaştırılmasına karşı çıkan bir uygulama olabilir. Ama ilk coin arzında Brave 35 milyonda dolar toplamıştır ve token’ların üçte ikisi yirmi kişiye gitmiştir. (Burada insanın aklına ister istemez Jack Dorsey’in web3 hakkındaki sözleri geliyor.)
***
Aragon’un The Fight For Freedom videosunda savunulanın aksine yüzlerce yıllık hükümet yapılarından öğrenecek daha çok şeyimiz var. DAO’lar daha karmaşık işleri yönetebilir düzeye gelecek ve yapay öğrenme algoritmaları ile daha da ilerleyecek. Ama eşitlik ve özgürlük, teknolojik çözümlerle gelmeyecek. Her şeyden önce birçok blok zinciri tabanlı uygulamanın yönetimi, merkezi olmayan altyapılarına rağmen genellikle çok daha merkezi biçimde yürütülüyor
Bodó vd’nin (2021) uyardığı gibi görünüşte yatay, yapılandırılmamış organizasyonlar, gizli hiyerarşileri ve merkezi güç dinamiklerini tanıyamama ve önleyememe risklerini taşır. Ayrıca sosyal, ekonomik veya politik ilişkilerin tam olarak ademimerkeziyetçiliğini sağlamak zor olduğu gibi ademimerkeziyetçilik tezleri “katılmaya istekli ve yetenekli özerk bir birey veya rasyonel ekonomik aktör” fikrine fazlasıyla bağlıdır. Özerk ve rasyonel birey bakış açısından katılım sorununu basitçe oylamaya ve bunun sonucuna göre verilen kararlara indirgemek yeni sorunlar yaratacaktır.
Tüm bu çekincelere rağmen blok zinciri, akıllı sözleşmeler, DAO vb teknolojilerin yanı sıra yapay zekânın geleceğin toplumunda insanlar ve makineler arasındaki eş güdümün sağlanmasında önemli bir rolü olacağını düşünüyorum.
Ama ademimerkeziyetçiliğin gücünü ve sınırlarını iyi değerlendirmek gerekiyor.
Kaynaklar
Baran, P. (1964). On distributed communications networks. IEEE transactions on Communications Systems, 12(1), 1-9.
Becker, M. (2019). Blockchain and the Promise(s) of Decentralisation: A Sociological Investigation of the Sociotechnical Imaginaries of Blockchain. Proceedings of the STS Conference Graz 2019, 6–30.
Bodó, B., Brekke, J. K., & Hoepman, J. H. (2021). Decentralisation: a multidisciplinary perspective. Internet Policy Review, 10(2), 1-21.
Chohan, U. W. (2017). The decentralized autonomous organization and governance issues. Available at SSRN 3082055.
Tse, N. (2020). Decentralised autonomous organisations and the corporate form. Victoria U. Wellington L. Rev., 51, 313.
Voshmgir, S. (2020). Token Economy: How the Web3 reinvents the Internet (Vol. 2). Token Kitchen.
Werbach, K. (2021). Blokzinciri ve Yeni Güven Mimarisi. çev. Ahmet USTA, Koç Üniversitesi Yayınları
İlk Yorumu Siz Yapın