Cambridge Analytica adlı veri analiz şirketinin milyonlarca Facebook kullanıcısının özel verilerine ulaştığı ve bu bilgilerle ABD seçmeninin davranışlarını etkilediği daha önce de konuşuluyordu. Ama geçtiğimiz günlerde bu skandalın ayrıntılarını da öğrendik. Mark Zuckerberg, 21 Mart’ta yaptığı açıklamada (https://www.facebook.com/zuck/posts/10104712037900071) ve ABD Senatosu’nda verdiği ifadede hatalarını kabul etmekle beraber bir mağduriyet portresi çizmeye çalıştı. Cambridge Analytica, Facebook’la yaptığı sözleşmeyi ihlal etmişti. Bu gibi sorunların tekrar yaşanmaması için gerekli önlemler alınacaktı. Ama sorun ya Cambridge Analytica değil de buna zemin hazırlayan dijital ekonomiyse?
Sosyal medyada mahremiyet denilince ilk akla gelen paylaşılan bir içeriğin başkalarınca (ebeveyn, öğretmen, amir, patron veya hükümet yetkilileri tarafından) kişinin aleyhine kullanılabileceğidir. Öğrenciler için sosyal medyada mahremiyet paylaştıklarının öğretmenleri veya ebeveynleri tarafından fark edilememesidir. Bir çalışan için mahremiyet amirinin veya patronunun sosyal medyada yazdıklarını görememesidir. Sosyal medya platformunun ayarları değiştirilerek mahremiyet seviyesi artırıldığında mahremiyetin sağlandığı düşünülür.
Bunun yanında, sayıları pek az olmayan cesur yürekler vardır. Bu cesur yürekleri iki gruba ayırabiliriz. Birinci gruptakiler, “benim saklayacak bir şeyim yok” der. Yasadışı ve otorite karşıtı işlere karışmadığını düşünerek telefonlarının dinlenmesinden rahatsız olmadığı gibi sosyal medyada kişisel verilerinin şirketlerin veritabanlarında saklanmasını da hiç umursamaz. “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” Facebook ve Twitter paylaşımları yapan birinin korkmasına gerek yoktur. İkinci grup ise “devlet zaten her şeyimizi biliyor. Facebook (Apple, Google veya Microsoft) da bilse ne olacak?” diye meydan okuyan cesur yüreklerden oluşur. Bu cesur yürekler, ne olabileceğini Facebook/Cambridge Analytica’nın seçim çalışmalarından öğrenebilirler…
Hükümetler veya şirketler kısa bir süre öncesine kadar insanları anlamak ve sınıflandırmak için kişisel verilerini toplamış ve onları fişlemiş olabilirler. Ancak şimdiki gözetimin amacı insanları çeşitli biçimlerde yorumlamak ve sınıflandırmak değil, onların davranışlarını ve kararlarını etkilemektir. Sosyal medya siteleri ve kişisel verilerimizi toplayan diğer kurumlar, hakkımızda çok şey bildikleri için reklamcılık sektöründe başı çekmektedir. İş modelleri, reklam vermek isteyen şirketlere belirli bir zamanda, belirli koşullarda, belirli bir ürünü alabilecek kullanıcıları (yani bizi!) satmak üzerine kuruludur. Örneğin, bipolar kişilik bozukluğunda mani halinin ön belirtilerinin klinik semptomlardan önce sosyal medya paylaşımlarından anlaşılabileceği ve bunun hedefli reklamcılık için kullanılabileceği iddia edilmektedir. Çünkü bipolar kişilik bozukluğunun mani evresinde insanlar alışverişe daha meyilli olurlar. Onların bu zaafından yararlanılabilir; belki de yararlanıyorlar!
Hepimiz belirli koşullarda iknaya daha açık olabiliriz. ABD için konuşursak, sosyal medya mesajlarıyla bir Demokrat’ı Cumhuriyetçi ya da Cumhuriyetçi’yi Demokrat yapmak pek kolay değildir. Ama Trump’ın sosyal medya yetkilisinin itiraf ettiği gibi Cumhuriyetçiler Facebook’tan, insanları kendilerine oy vermeleri için değil, Demokrat Parti’ye oy verebilecek seçmenleri oy kullanmamaya ikna etmek için yararlanmışlardır. Çünkü birçok ülkede seçmenler güle oynaya sandığa gitmezler ve seçime katılım oranları düşüktür. ABD’deki seçimlerde kişiye özel reklamlarla, kimi zaman yalan haberlerle, Demokrat Parti’ye oy verebilecek seçmenin sandığa gitme isteği kırıldı. Muhtemelen ırk ayrımcılığına karşı duyarlı olan bir seçmene Demokratlar’ın bununla yeterince mücadele etmediği, 11 Eylül saldırıları nedeniyle köktendincilere öfkeli bir seçmene ABD’nin Suriye’de köktendincileri desteklediği gibi seçmenin sandığa gitme hevesini kırabilecek reklamlar gösterildi.
Cumhuriyetçiler’in uyguladığı sosyal medya stratejisi, herhangi bir partinin, sandığa gönülsüz giden seçmenine karşı uygulanabilir. Seçimin hemen öncesinde bu gönülsüz seçmenlerin bamteline dokunabilecek reklamlar onların tıpış tıpış sandığa gitmelerini engelleyebilir. Dolayısıyla, sevgili cesur yürekler, cesaret gösterileriyle geçiştirilebilecek bir durum yoktur. Çok büyük olan ama şeffaf olmayan Facebook, ne öğrendiğimizi, nasıl hissettiğimizi ve oy verip vermememizi etkileyebilecek korkutucu bir güce sahiptir.
Medyada Facebook hakkındaki haberlerin artmasıyla beraber bazı kullanıcılar, Facebook hesabını kapattı. Facebook’un gözetimini sınırlamak için Facebook ayarlarını değiştirmek veya Mozilla Firefox eklentilerinden (örneğin https://addons.mozilla.org/en-US/firefox/addon/facebook-container/) yararlanmak gibi öneriler getirildi. Bu önerilere, Facebook gibi merkeziyetçi bir ağ yerine ademiz merkeziyet, özgürlük ve mahremiyeti temel alan Diaspora sosyal ağı (https://diasporafoundation.org) da eklenebilir. Ancak gelinen aşamada ne Facebook’u kısmen sınırlandırabilen teknik çözümler ne de sadece Facebook’a odaklanan yasal yaptırımlar yeterli olacaktır. Morozov’un (2018) yazdığı gibi Facebook’u sorunlarımızın nedeni değil, bir belirti olarak görmek gerekiyor. Dijital ekonomi, şirketlerin çıkarı yerine kamu yararını dikkate alacak biçimde yeniden düzenlenmediği takdirde akıllı şehirler, Dördüncü Endüstri Devrimi, nesnelerin interneti vb adlarla pazarlanan gelecek eşitsizliği daha çok artıracak. Bu nedenle, dijital ekonomiyi, dijital ekonomide verinin yerini tartışmamız ve mülkiyet ilişkilerini sorgulamamız gerekiyor.
Dijital ekonomi, sadece bilişim teknolojileri sektörüne değil, iş modelleri için bilişim teknolojilerine, veriye ve internete giderek daha fazla dayanan işletmelere atıfta bulunmaktadır. İmalat, hizmet, telekomünikasyon, madencilik ve taşımacılık gibi geleneksel sektörler dijital ekonomiye göre yeniden yapılandırılmaktadır (Srnicek, 2016). Dijital ekonominin hegemonik bir model haline gelmesiyle beraber şehirlerin akıllanmasından, işçilerin ve hükümetlerin esnekleşmesinden daha çok söz eder olduk. Dijital ekonominin başını Google, Facebook, Amazon, Apple ve Microsoft gibi şirketler çekiyor görünebilir. Ama Airbnb, TaskRabbit, Uber gibi yeni şirketlere, GM ve Siemens gibi devlerin son yıllardaki faaliyetlerine de yakından bakmak gerekiyor. Hem Facebook/Cambridge Analytica skandalı hem de Uber ile taksicilerin çatışması dijital ekonominin farklı yüzleridir.
Son yıllardaki gelişmeleri açıklamak için çeşitli terimler ortaya atılmaktadır: esnek ekonomi, paylaşım ekonomisi, talep üzerine ekonomi, bir sonraki sanayi devrimi, uygulama ekonomisi, dikkat ekonomisi, platform kapitalizmi vb. Bazı kuramcılar, dijital ekonomiyi açıklamak için bilişsel, maddi olmayan, enformasyonel, bilgiye dayalı nitelemelerini kullanıyorlar. Ekonominin, üretim araçlarından yoksun ama enformasyona sahip yeni bir sınıf tarafından kontrol edildiğini iddia edenler de var. Bu terim ve tanımlamalardan Srnicek’in (2016) veriyi temel alan platform kapitalizminin dijital ekonomiyi anlayabilmek için daha açıklayıcı bir çerçeve sunduğunu düşünüyorum. Srnicek (2016) veriyi hammadde olarak değerlendirmekte ve 21. yüzyıl kapitalizminin verinin çıkarılmasına (extract) ve kullanımına yoğunlaştığını savunmaktadır. Bilişim teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda veri, firmaların çalışanlarıyla, müşterileriyle ve diğer firmalarla olan ilişkilerinde merkezi bir rol oynamaktadır. Srnicek (2016) veriyi hammadde olarak nitelendirirken Marx’ın (2011) Kapital’deki hammadde tanımından yararlanmaktadır:
Başlangıçtan beri insanlara yiyecekleri, hazır geçim araçlarını sağlayan toprak (iktisadi anlamda su da bunun içindedir), insanın faaliyetinden bağımsız olarak, insan emeğinin genel nesnesidir. Emeğin yalnızca çevreleriyle dolaysız ilişkilerinden kopardığı her şey, doğanın kendiliğinden sağladığı emek nesneleridir. Yaşadığı ortam olan sudan çıkarılarak avlanan balık, ormandan kesilen ağaç, topraktaki damarından ayrılan maden cevheri bunun örnekleridir. Buna karşılık, emek nesnesi olan şey, deyim yerindeyse daha önce harcanan emeğin eleğinden geçmişse, ona ham madde diyoruz. Örneğin, çıkarılmış bulunup da yıkanmaya hazır olan maden cevheri böyledir. Her ham madde emek nesnesidir; ama, her emek nesnesi ham madde değildir. Emek nesnesi ancak daha önce harcanan emekle bir değişiklik geçirdikten sonra ham madde haline gelir (s. 182-183).
Bu bağlamda, çıkarılması/ayrılması gereken hammadde, veri ve bu hammaddenin doğal kaynağı da kullanıcı etkinlikleridir.
Veri, bir şeyin olduğunu; bilgi (knowledge) ise neden olduğunu ifade eder. Veri, bilgi içerebilir ama bu zorunlu değildir. Verinin kaydedilebilmesi ve saklanabilmesi için maddi bir ortama gerek vardır. Veri merkezlerinin enerji tüketimleri dikkate alındığında (internet, dünyadaki enerji tüketiminin %9.2’sinden sorumludur) verinin son derece maddi olduğu görülecektir. Ayrıca verinin toplanması, kaydedilmesi ve analiz edilmesi için gelişmiş bir altyapıya gerek vardır.
Veri, dijital ekonomi öncesinde esnek üretimin küresel lojistiği gibi işlerde kullanılmaktaydı. Fakat bilişim teknolojilerindeki gelişmeler veri miktarını, çeşitliliğini, toplanma ve analiz hızını artırmıştır. Günümüzde veri, üretim süreçlerinin optimum hale getirilmesinde kullanılmakta; tüketici tercihlerine ilişkin bilgi vermekte; sürücüsüz arabalar, Google Haritalar, Siri gibi hizmetlerin temelini oluşturmaktadır.
Eski iş modelleri, verinin çıkarılması ve kullanımında yetersiz kalmaktadır. Örneğin, bir fabrikada bir mal üretilip satıldığında hem fabrika iş süreçlerindeki işçilerin etkinliklerinden ve makinelerin işleyişinden hem de daha sonra tüketicilerin kullanımlarından veri elde edilememekte; bu iş modelleri, üretim süreçlerinin en optimum hale getirilmesi, esnekliğin sağlanması, işçilerin koordinasyonu ve dışkaynak kullanımı gibi ihtiyaçları karşılayamamaktadır. Srnicek’in (2016) platform adını verdiği iş modeli, çoğunlukla veriyi daha iyi idare edebilmek gibi iç ihtiyaçlardan doğmuştur. Bu yeni iş modeli, kaydedilen ve miktarı sürekli artan verinin tekelleştirilmesi, çıkarılması, çözümlenmesi ve kullanımı için verimli bir yol sunmaktadır.
Platform, en genel anlamıyla iki ya da daha fazla kullanıcının etkileşimini sağlayan dijital altyapıdır. Platform sahipliği, platformda çalışan yazılımın ve/veya donanımın sahipliğidir. Bu altyapılarda çoğunlukla özgür ve açık kaynaklı yazılımdan yararlanılır. Platformlar, müşteriler, servis sağlayıcılar, üreticiler, tedarikçiler ve fiziksel nesneler gibi farklı tipte kullanıcıları bir araya getirir. Bazı platformlar kullanıcılara kendi ürün, hizmet ve pazar yerlerini oluşturmalarına yardım eden araçlar sunar. Örneğin, Microsoft Windows, yazılım geliştiriciler için yazılım geliştirme araçları; Apple, hem yazılım geliştirme aracı hem de satış için pazar yeri; Google, reklamcılar ve içerik sağlayıcıların hedefli reklamcılık uygulamaları için kullanıcıların arama etkinliklerine dayanan enformasyon; Uber, sürücülerin yolcuları, yolcuların sürücüleri bulabilmeleri için bir uygulama sağlar. Platformlar, bir yandan taraflar arasındaki ilişkiyi kurarken diğer yandan kullanıcı etkinliklerinden elde ettiği veriyle daha çok güçlenir. Ayrıca ağ etkisiyle, platformu kullanan kullanıcı sayısı artıkça platform daha da değerlenmektedir. Birçok kullanıcı hâlâ Facebook’ta kalmaya devam ediyorsa bunun nedeni Facebook’un teknik üstünlüğü değil, Facebook’la daha çok insan içeren bir sosyal ağa erişebiliyor olmalarıdır. Sosyal ağları merak eden yeni bir kullanıcı Diaspora* (https://www.diasporafoundation.org/) gibi daha az sayıda insanın kullandığı özgür bir ağı değil, eski ve yeni arkadaşlarını bulabileceği Facebook’a katılmayı tercih edecektir. Yine aynı şekilde, Google arama motorunu kullananların sayısı artıkça arama motorunun algoritması gelişmekte, daha doğru arama sonuçları göstermekte ve bu nedenle daha çok rağbet görmektedir. Ayrıca bu platformlarda bir kapasite artırımı gerektiğinde bunun marjinal maliyeti de çok düşük olmakta, platformlar ihtiyaca göre hızla ve kolayca ölçeklenebilmektedir.
Ağ etkilerinin önemini dikkate alan şirketlerin en önemli stratejilerinden biri kullanıcıyı platformlarında olabildiğince tutabilmek ve onun etkinliklerinden yeni açılımlar sunan farklı veriler elde edebilmektir. Bunun için bazı hizmetleri maliyetinin çok altında veya bedava sunarak kullanıcıları platformlarına çekmekte, daha sonra bundan elde ettiği gücü farklı hizmetlerin ücretli sunumunda kullanabilmektedir. Örneğin Facebook, kullanıcıların platformunda olabildiğince vakit geçirmesi için elinden geleni yaparken ve bundan hiçbir ücret talep etmezken bunun arkasında Mark Zuckerberg’in hayırsever duyguları değil, kullanıcıların Cambridge Analytica gibi şirketlere pazarlanmasından elde edebileceği yüksek kârlar vardır.
Platformlar, kullanıcıların birbirleriyle etkileşimde olduğu dijital altyapılardır. Ama bu etkileşim, platform sahibinin koyduğu kurallar ve ilkeler çerçevesinde gerçekleşir. Sosyal medya platformlarında, ne zaman hangi içeriğin gösterileceğine karar veren platform sahibinin tercih ettiği algoritmalardır. Uber veya Airbnb’de kullanıcı ile hizmet sağlayıcı, bu platformların koyduğu kurallara göre bir araya gelir. Uber, hizmet sağlayıcının payını tek taraflı değiştirebilir. Endüstriyel platformların açıklık politikası hukuksal gereklilik değil, ağ etkilerinden yararlanmak isteyen platform sahiplerinin bir stratejisidir.
Srnicek (2016) platformları beşe ayırmaktadır. Birincisi, Facebook ve Google’ın başını çektiği reklamcılık platformlarıdır. Kullanıcılardan elde ettikleri veri üzerinde analiz çalışması yaparlar ve bu analizin sonucunu reklam alanı satmak için kullanırlar. İkincisi, bulut bilişim hizmeti sunan AWS (Amazon Web Services) ve Salesforce gibi şirketlerdir. Üçüncüsü, Dördüncü Endüstri Devrimi diye pazarlanan endüstriyel platformlardır. Siemens ve General Electric gibi şirketler geleneksel üretimi, birbirine bağlı süreçlere dönüştürmek için gerekli platformları geliştirmektedir. Dördüncü platform tipi içinse Spotify ve Netflix örnek verilebilir. Geleneksel ürünler, hizmete dönüşürken ürün satışının yerini kiralama ve abonelik modelleri almaktadır. Beşincisi ise en bilinenleri Uber ve Airnbb olan, esnek platformlardır. Sabit sermaye yatırımının çok az olduğu ve neoliberalizmin kuralsızlaştırma (deregulation) politikalarını derinleştiren platformlardır.
Reklamcılık Platformları
Reklamcılık platformları, platform kapitalizminin ilk örnekleridir. Bu platformların iş modelleri, verinin önemi hakkında oldukça öğretici olmuş ve diğer platform tiplerine öncülük etmiştir. 1998’de kurulan Google, en başından beri kullanıcıların aramalarından elde ettiği verileri toplamakta ve analiz etmektedir. İlk başta bunun gerekçesi, veri toplayan birçok şirketin savunduğu gibi kullanıcılarına ve müşterilerine sundukları hizmetin kalitesini artırmaktır. Fakat 2000’li yılların başında dotcom balonunun patlaması sonucu teknoloji şirketlerinin içinde bulunduğu kriz Google’ı bir karar vermeye zorlar. İş modelini değiştirerek arama hizmetini ücretli yapmak bir seçenektir. Ama arama hizmeti ücretli olduğunda kullanıcı sayısı da düşecektir. İkinci seçenekse, arama bilgileri, çerezler ve veri elde edebileceği diğer kaynaklardan yararlanarak reklamcılara hedefli reklam alanları satmaktır. Google, ikinci seçeneğe yönelir. 2016’nın ilk çeyreğindeki verilere göre Google’ın gelirinin %89’u, Facebook’un gelirinin de %96,6’sı reklamlardan gelmektedir.
Reklamcılık platformları ilk olarak çevrimiçi etkinlikleri izler ve kaydeder. Kullanıcıların siteyle etkileşiminin yanı sıra webdeki gezintileri de çerez ve diğer araçlarla takip edilir. Bu nedenle, kullanıcının bir reklamcılık platformundaki etkinlikleri (Google’da arama yapması veya Facebook’ta beğenmesi) ve webdeki gezintileri artıkça veri de artar. Daha sonra veri bilimcileri ya da yapay öğrenme algoritmaları çıkarılan veri (hammadde!) üzerinde çalışır. Reklamcılık platformları, kullanıcıların e-posta adreslerini veya telefon numaralarını satmazlar. Reklamcılara, belirli bir anda, belirli bir türdeki reklama en uygun tepkiyi verecek kişileri altın bir tepside sunarlar.
Demokrasinin adayların pazarlanmasına dönüştüğü bir çağda reklamcılık platformlarının siyasetçiler tarafından da kullanılıyor olmasına şaşırmamak gerekir. Belki bu durum son seçimde, Trump yerine Clinton’a avantaj sağlamış olsaydı Facebook olayı bu kadar büyümeyecekti. Facebook/Cambridge Analytica skandalından sonra, en iyi ihtimalle Facebook’un faaliyetlerinin denetlenmesine karar verilecek. Fakat bu iş modeli devam ettiği sürece insanlık için büyük bir tehlike söz konusudur.
Reklamcılık platformlarına, kullanıcıların siteyle etkileşimi ya da webde çerezlerle takibi de yetmemektedir. Bu platformların, kullanıcıların finans ve sağlık verileri hakkında planları vardır (https://www.cnbc.com/2018/04/05/facebook-building-8-explored-data-sharing-agreement-with-hospitals.html). Sosyal medya verilerinin kişilerin finans veya sağlık verileriyle birleşmesi, platformların gündelik yaşama daha çok sızmasıyla sonuçlanacaktır.
Bulut Platformları
Bulut platformları, ilk kez 1990’larda e-ticaret uygulamalarında denenmiş; e-ticaret şirketleri, işlerinin maddi yanları için dış kaynak kullanımına yönelmişlerdir. Ancak işler planlandığı gibi gitmemiş, bir süre sonra kendi veri ambarlarını ve lojistik ağlarını kurmak ve çok sayıda çalışan istihdam etmek zorunda kalmışlardır.
Amazon’un AWS (Amazon Web Services) adlı bulut platformu bir çok platformda olduğu ilk başta şirket içi ihtiyaçlara yanıt verebilmek için geliştirilmiştir. Amazon, geliştirdiği alt yapıyla yeni hizmetleri kolayca ayağa kaldırıp kullandıktan sonra bu altyapıyı başka şirketlere kiralayabileceğini fark etmiştir. Amazon, talep üzerine (on demand) sunucu, depolama, hesaplama gücü, yazılım geliştirme araçları ve işletim sistemleri, hazır uygulamalar sunmaya başlamıştır. Böylece e-ticaret sitelerinin 1990’lardaki dış kaynak kullanımı hayalini gerçekleştirmiştir: İnternet üzerinde iş yapmak isteyen şirketler artık kendi donanımlarına, yazılım geliştirme araçlarına ya da uygulamalarına sahip olmak zorunda değildir; Amazon’un bulut platformu onlara bu olanağı sunmaktadır.
Yazılımın bir hizmet olarak sunulması, bir diğer deyişle, kullanıcının yazılıma sahip olmadan onu bulut platformları üzerinden kullanması Adobe, Google ve Microsoft’un da yararlandığı bir iş modelidir. Adobe, bulut üzerinde yazılım aboneliği hizmeti vermektedir. Google, AWS’ye rakip analiz araçları hizmeti vermektedir. Bunun yanında, Google’ın bulut bilişimde en iddialı olduğu alan yapay öğrenmedir; Google, örüntü tanıma ve ses çevriyazı hizmeti sunmaktadır. Google’ın başarısının sırrı sihirli algoritmalar değil, veri (hammadde!) zenginliğidir. Microsoft da işletmelerin kendi yapay zeka robotlarını (bots) geliştirmelerine yardımcı olmak için yazılım geliştirme aracı hizmeti sunmaktadır. IBM ise kuantum bulut bilişimi hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Amazon’un patronu Jeff Bezos, bulut bilişimi elektrik hizmetinin gelişimine benzetmektedir. Eskiden fabrikaların kendilerine özel jeneratörleri varken daha sonra elektrik üretimi merkezileşmiş ve fabrikalar, büyük jeneratörler satın almak yerine ihtiyaca göre elektrik hizmeti satın almaya başlamıştır. Dijitalleşmeyle beraber farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmalar aynı yolu izlemekte, kendi içlerinde bilişim teknolojisi altyapısı kurmak ve bunun için personel istihdam etmek yerine bulut bilişim hizmetlerinden yararlanmaktadır. 2016 verilerine göre Amazon’un AWS iş modeli perakende satışlarıyla karşılaştırıldığında daha kârlıdır.
Ürün platformu şirketleri Netflix ve Spotify, AWS’nin müşterileri arasındadır. Airbnb ve Uber gibi birçok esnek platform şirketi AWS’yi kullanmaktadır. Bunun dışında Uber, harita hizmeti için Google, mesajlaşma için Twilio, e-posta gönderimi için SendGrid ve ödemeler için Braintree kullanmaktadır. Endüstriyel platformlardan General Electric, iç ihtiyaçları için AWS’den hizmet almaktadır.
Özünde üretim araçlarının kiralandığı bulut platformları reklamcılık platformlarına göre daha sağlam bir iş modelidir. Reklamcılık platformunda veri için ücretsiz (ama bir maliyeti olan) hizmetler sunulmakta, bu hizmetlerden veri elde edilmekte ve daha sonra reklamcıların talebi beklenmektedir. Bulut platformlarında ise hem üretim aracı kiralama hizmetinden doğrudan bir gelir elde edilmekte hem de sunucularda yeni veri kümeleri toplanmaktadır. Dolayısıyla yakın zamanda, ücretli ve ayrıcalıklı olanların erişebileceği internet hizmetleri artabilir.
Endüstriyel Platformlar
Nesnelerin endüstriyel interneti kısaca, üretim sürecinin gömülü algılayıcı ve mikro çiplerle, lojistik sürecinin (çoğunlukla RFID’den yararlanan) ise takip cihazlarıyla izlenmesini içerir. Her şey internet üzerinden birbirine bağlıdır. Üretim sürecindeki her bir bileşen, herhangi bir müdahaleye gerek kalmaksızın sistemin diğer bileşenleriyle iletişime geçebilir. Üretim sürecinde bileşenlerin onları gölge gibi takip eden enformasyonel varlıkları vardır. Bileşenlerin konum ve durum verisi ağın diğer bileşenleriyle paylaşılır. Nesnelerin endüstriyel internetinin emek maliyetlerini %25 azaltacağı, veri merkezlerinin enerjiyi istenilen zamanda istenilen yere dağıtmasıyla enerji tasarrufunun %20 olacağı, bozulmalar ve yıpranmalar meydana gelmeden öngörülebileceği için bakım masraflarını %40 azaltacağı, hataları azaltıp kaliteyi artıracağı iddia edilmektedir. Ayrıca ürün, üretim sürecinden sonra izlenebileceğinden anket ve odak grup araştırmalarından daha etkili geribildirim alınabilecektir.
Srnicek (2016) nesnelerin endüstriyel internetinde temel zorluğun bileşenlerin birlikte çalışabilirliği olduğunu ve platformların bunu sağlama iddiasıyla ortaya çıktığını belirtmektedir. Dünya Ekonomi Formu raporundan (http://www3.weforum.org/docs/WEFUSA_IndustrialInternet_Report2015.pdf) anlaşılabileceği gibi nesnelerin endüstriyel internetinin asıl kazananı ağ etkilerinden yararlanan platform sahipleri ve ortakları olacaktır. Almanya’nın Siemens, ABD’nin General Electric (GE) tarafından temsil edildiği uluslararası bir yarış vardır. Siemens, akıllı üretim yeteneklerini ve MindSphere adlı endüstriyel platformunu geliştirmek için 4 milyar Avro harcamıştır. Siemens, Alman devleti tarafından desteklenmektedir ve kurulan konsorsiyum nesnelerin interneti hakkındaki farkındalığı artırmaya odaklanmıştır. Predix adlı platformu geliştiren GE ise Intel, Cisco ve IBM ile beraber çalışmaktadır ve şimdiden çeşitli denemeleri vardır. Predix’in 2020 yılında 15 milyar dolar gelir getirmesi beklenmektedir.
Hem Siemens’in MindSphere hem de GE’nin Predix platformlarında, platformdan yararlanacak kullanıcılar kendi yazılımlarını geliştirmeyecek, platformun sunduğu altyapı hizmetleri, geliştirme araçları ve uygulamalar kullanılacaktır. GE’nin sıvılaştırılmış doğal gaz işi Facebook kadar veri toplanmaktadır ve bu kadar veriyi analiz edebilmek için geliştirilmesi uzmanlık isteyen özel araçlara gerek vardır. Endüstriyel platformlar, üretim sürecinin içsel bilgisine sahip oldukları için AWS gibi genel bulut bilişim platformlarından daha avantajlı olduklarını öne sürmektedirler.
Endüstriyel platformlar, fabrikalar, tüketiciler ve uygulama geliştiriciler arasında konumlanmakta, küresel üretim sürecini başından sonuna kadar izlemeyi hedeflemektedir. Yine kullanıcılardan veri çıkarılmakta ve bu veri rekabette daha hızlı, ucuz ve esnek hizmetler sunmak için kullanılmaktadır. Siemens ve GE, platformlarına kimlerin bağlanacağı, verinin nerede saklanacağı ve kimlerin uygulama geliştirebileceği hakkında bir standart yerleştirmeye çalışmaktadır. Ağ etkileriyle kazananın her şeyi alacağı bu oyunda platformlarına daha çok kullanıcıyı çekebilmek için (bir zamanlar Google’ın Android’de yaptığı gibi) açıklığı savunmaktadırlar.
Ürün Platformları
Ürün platformlarında ürün satışı yerine talep üzerine kiralama ve abonelik hizmetleri sunmaktadır. En bilinen örneklerinden biri dinleyiciler, plak şirketleri ve reklamcılar arasında konumlanan Spotify’dır. Fakat bu platformlar, yalnız dijital ürün aboneliğiyle sınırlı değildir. Son yıllarda insanların satın alma gücünün azalmasıyla beraber araba ve ev gibi pahalı ürünlerde de bu tip platformlara yönelim vardır (Srnicek, 2016).
Ürün platformunun en ilginç örneklerinden biri jet motoru üreticilerinin satış yerine kiralama üzerine kurulu iş modelidir. Önde gelen jet motoru üreticilerinden Rolls Royce, “hizmet olarak mal” satışı yapmakta, böylece havayolları jet motorlarını satın almak yerine kullandıkları her saat için bir ücret ödemekte ve Rolls Royce hizmet anlaşması süresince bakım ve parça değişimi desteği vermektedir.
Hammadde olarak veri, bu iş modelinde de önemli yere sahiptir. Jet motorundaki algılayıcılardan elde edilen veri, hava durumu verileriyle ve hava trafik kontrolden gelen veriyle birleştirilerek Birleşik Krallık’taki kumanda merkezine iletilmektedir. Bu verilerden, motorların aşınma ve yıpranmaları, olası sorunlar ve programlı bakım zamanları hakkında bilgi elde edilmektedir. Bir sorun yaşanmadan önce Rolls Royce bunu fark edebilmekte ve gerekli önlemleri almaktadır. Jet motoru üreticilerinin elindeki veri, rekabette önemli bir avantaj sağlamakta ve sektöre girmek isteyebilecek yeni şirketlerin önüne ek (ve daha büyük) bir engel çıkarmaktadır.
Esnek Platformlar
Ürün platformlarında platform sahibi, platformda hizmet olarak sunulan ürünün sahibiyken esnek platformlarda ürünün sahibi değildir. Esnek platformlar, mobil uygulamalar ve web siteleri yardımıyla tüketiciler ile hizmet sağlayıcıları bir araya getirir ve hizmet sağlayıcının kazancından pay alır. Bu iş modeli, işbirliğine dayalı tüketim, örgüsel (mesh) ekonomi, denkler arası (peer to peer) platform, esnek ekonomi, talep üzerine ekonomi, paylaşım ekonomisi gibi adlarla da anılmaktadır. En ünlüleri Uber ve Airbnb’dir. Bunun dışında, TaskRabbit ve Amazon’un Mechanical Turk’u gibi mobilya montajından temizliğe, tesisat işlerinden market alışverişine kadar çeşitli hizmetler sunan platformlar vardır. 2000’li yıllarda yaşamın dijitalleşmesi, 2008 krizi sonrası artan işsizlik ve bulut platformlarının sunduğu kolay ölçeklenebilirlik esnek platformların gelişimine zemin hazırlamıştır.
Uber’in piyasa değeri dünyanın en büyük araba kiralama şirketlerinin değerini aşmaktadır. Airbnb, dünyanın en büyük otel zincirleriyle boy ölçüşmektedir. Veri yine merkezi bir roldedir. Örneğin Uber, yolcuyla sürücüyü bir araya getirdiği tüm araba yolculuklarını izlediği gibi sürücüleri yolcu almadıkları zaman da takip edebilmektedir. Uber bu verileri sadece en uygun rotayı tespit edebilmek, taksi talep eden bir müşteriye en yakın taksiyi yönlendirebilmek veya talep artışı olabilecek yerleri öngörebilmek için kullanmamaktadır. Platformuna üye sürücülerin başka platformlar adına çalışıp çalışmadığını ya da Çin’de olduğu gibi sürücülerin protestolara katılıp katılmadığını tespit edebilmek için de kullandığına dair örnekler vardır. Esnek platformlarda müşteriler, aldıkları hizmeti değerlendirmekte ve hizmet değerlendirme puanlarına göre bir itibar (reputation) sistemi oluşmaktadır. Bazı platformlarda hizmet almak isteyenler, hizmet sağlayıcıyı buna göre seçerken bazılarında belirli bir puanın altına düşen hizmet sağlayıcılar (sürücü, ev sahibi vb) platform sahibi tarafından sistemden (işten) atılmaktadır (Slee, 2015).
Srnicek (2016), esnek platformların ekonomik nedenler nedeniyle kalıcı olamayacağını ve ürün platformlarına evrilebileceğini düşünmektedir. Uber’in lüks arabalardan kargo hizmetine kadar çeşitli denemeleri olmuştur. Şu anda bilindiği üzere sürücüsüz arabalar üzerine çalışmaktadır. Uber’i belki yakında akıllı şehirlerin ulaşım hizmetlerinde göreceğiz ve elinde tuttuğu sürüş verileri şirkete yeni iş alanlarında yardımcı olacak. Uber, Türkiye’de ve birçok ülkede “gelecek” olarak görülmekte ve gösterilmektedir. Başta Uber ve Airbnb olmak üzere esnek platform şirketleri “yaratıcı yıkım”la özdeşleştiriliyorlar. Yaratıcılığı tartışılır ama bu şirketlerin iş modelleri toplum için ciddi bir yıkımı ifade etmektedir.
İnsanın beğenmediği bir hizmeti anında değerlendirmesi, örneğin gereksiz yere yolu uzatan bir taksiciye düşük puan vermesi ve bunun dikkate alındığını bilmesi tüketiciler açısından güzel bir duygudur. Birçok insanın taksicilerle ilgili pek hoş olmayan anıları vardır. Ayrıca belirli sayıda görevi reddeden sürücülerin Uber’le ilişkisi kesileceğinden sürücünün kısa mesafe veya tipini beğenmedi (bazı ülkelerde taksi şoförleri arasında ırkçılık yaygındır) diye kendisine bildirilen yolcuyu almama gibi bir şansı olmayacaktır. Sürücüler açısından baktığımızda ise haksız bir suçlamaya maruz kalmak (tüm taksiciler kötü değildir), bu nedenle işinden olmak ve itiraz edememek de acıdır. Ama birçok tüketici bunu düşünmeyecektir; taksicilere karşı yılların birikmiş öfkesi vardır. İstanbul Taksiciler Birliği Başkanı’nın “Uber’e binen vatan hainidir” gibi açıklamaları da bu öfkeye tuz biber ekmektedir.
Güvencesizleştirme ve taşeronlaştırma 1970’lerden beri devam bir eğilimdir. Srnicek’in (2016) belirttiği gibi esnek platformlar bu eğilini takip etmekte ve aşırı taşeronlaştırma yoluyla işlemektedir: işçiler taşeronlaştırılır, sabit sermaye taşeronlaştırılır, bakım ve eğitim maliyetleri taşeronlaştırılır. Platformdaki işçiler, platformun çalışanları değil bağımsız yüklenicileridir. Platformda hizmet sunanların bunu (sürücülük yapmak, evini kiraya vermek, tesisat tamiri yapmak vb) ek gelir için yaptıkları varsayılır; ama çoğu zaman tek gelirdir. İnsanın komşusuna yardım etmesi kişiler arası ve ticari olmayan bir ilişkidir. Belediyelerin veya kamu kurumlarının yasalara dayanarak bu ilişkiye müdahale etmesi söz konusu değildir. Esnek, milyar dolarlık platformlarda kurulan ilişki ise bundan çok daha farklıdır.
Çalışanların hakları umurumuzda olmayabilir ama Slee’nin (2015) vurguladığı gibi yalnızca iyi hizmet almak isteyen tüketiciler değiliz. Aynı zamanda vatandaşız; hükümetlerin ve şirketlerin hâlâ (!) bazı sorumlulukları var; en azından olmak zorunda. Slee (2015) bu tip iş modellerini kuralsızlaştırma (deregulation) hareketi olarak değerlendirmektedir. Paylaşım ekonomileri olarak pazarlanan iş modelleri kurumsal kapitalizme bir alternatif değil, kuralsızlaştırılmış serbest piyasanın hayatımıza daha çok sızmasıdır. Herhangi bir sorunda bunun sorumluluğu kimde olacaktır? Değerlendirme puanları sihirli değnek değildir; sorun yaşandıktan sonra verilir. Bazı yerlerde, taksi hizmetini veren kuruluşların belirli sayıda çocuk dostu araçlar barındırması ve araçların engelli vatandaşlara uygun olması zorunluluğu vardır. Ayrıca ticari araçların gerekli bakım ve kontrollerinin yapılması, buna uymayanların ticari faaliyetlerine devam edememesi gerekir. Taksi sürücülüğü riskli bir meslektir ama taksi sürücülerinin saldırılarına maruz kalan yolcular da vardır. Benzer vakalar Uber taksi hizmetlerinde de yaşanmaktadır. Klasik taksi hizmetinde yaşanılan sorunların bir muhatabı ve hizmeti verenlerin sorumluluğu vardır. Uber, bu gibi sorunlarda kendisinin taksi firması değil, sadece platform sahibi olduğunu söyleyerek sıyrılmaktadır. Haklılar; Uber’de yolculularla eşleştirilen sürücüler Uber’in ücretli çalışanı değildir. Ülkemizde taksicilik hizmetlerinin hiç denetlenmediği veya yetersiz olduğu savunulabilir. Ama sorunun çözümü Uber’in kuralsızlığı, diğer bir deyişle serbest piyasanın şefkatli kolları değil, vatandaş olarak yetkilileri görevlerini yapmaya zorlamaktır. Bu görevler, sadece taksi hizmetlerinin denetlenmesiyle değil genel olarak ulaşım politikalarıyla ilgilidir. Ayrıca Facebook/Cambridge Analytica’yı konuşurken Uber’in yolcuların mahremiyeti hakkındaki sicilinin pek parlak olmadığını atlamamak gerekiyor (https://stallman.org/uber.html#privacy).
Ne Yapmalı?
Ekonomi ve toplumsal ilişkiler dijitalleştikçe toplanan veri miktarı sürekli artmaktadır. Mahremiyet ve toplanan verilerin kullanıcılar aleyhine kullanılabilir olması önemli bir tehlikedir. Ama daha önemlisi veri, ekonomik bir güç sağlamakta ve eşitsizliği derinleşmektedir. Bria (2018) teknoloji firmalarını dijital altyapıyı (veriyi ve yapay zekayı) kontrol eden feodal lortlara benzetmektedir. Dijital altyapıdaki hakimiyetleri ekonomik ve politik etkinliklerde belirleyici olmaya başlamıştır. Facebook/Cambridge Analytica skandalı sonrasında ufak bir ihtimalle Facebook iş modelini değiştirip abonelik modeline geçebilir. Ama Morozov’un (2018) yazdığı senaryo daha olasıdır: “…Bizi birkaç çürük elmadan ve onların etik sapmalarından kurtarmaya, temelde bir sorun olmadığı, asli hiçbir konunun tehlikede olmadığı konusunda ikna etmeye çalışacaklar.”
Teknik çözümler gözetimi zorlaştırabilir ama tamamen engelleyemez. Sosyal ağları kullanmayarak veya çeşitli yazılımsal çözümler uygulayarak gözetimin üstesinden gelsek bile komşumuz sosyal medya gözetiminin kurbanıysa ve aynı seçimde oy kullanacaksak endişelenmemiz gerekir. Bu nedenle, genel bir politik çözüme gerek vardır (Yanlış anlaşılmasın, en başta Diaspora* Sosyal Ağı ile Facebook’un birlikte kullanılması ve daha sonra Facebook’un tamamen terk edilmesi olmak üzere tüm teknik çözümleri destekliyorum; sadece yetersiz görüyorum.).
Günümüzdeki gözetimin Sovyetler Birliği’ni aştığını yazan Stallman’a (2018) göre verinin kullanımı yerine toplanmasının düzenlenmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Eğer bir sistemin temel işlevini yerine getirmesi için belirli bir veriye gerek yoksa bunu toplamayacak şekilde tasarlanması gerekir.
Morozov (2018) ise veriden vazgeçmek istememekte ve veri tartışmasını, solun bütün fikirlerini yeniden düşüneceği özgün bir fırsat olarak görmektedir:
kestirimsel çözümleme [predictive analysis – ç.n.] çağında refah koşulları nasıl örgütlenmeli; sensörlerle ve sıklıkla üstün teknolojilerle donatılmış yurttaşların çağında bürokrasi ve kamu sektörü nasıl örgütlenmeli; aynı anda her yerde mevcut otomasyon çağında yeni tür sendikalar nasıl örgütlenmeli; ademi merkeziyetçi ve yatay iletişim çağında merkezi bir politik parti nasıl örgütlenmeli?
Ayrıca Morozov (2018) “daha fazla veri koruma, daha fazla vergi ve daha fazla anti-tröst gibi teknokratik söylemlerin” yetersiz kalacağını ve önümüzde üç politik seçenek olduğunu belirtmektedir. Birincisi, büyük teknoloji şirketlerinin mevcut modelle devam etmeleri ve zaman içinde devletin görevlerini üstlenmeye başlamalarıdır. Böylece Facebook/Cambridge Analytica skandalında olduğu gibi etkilenebilecek seçimlerimiz olmayacak, kararlar meclis yerine şirketlerin yönetin kurulu toplantılarında alınacaktır. Donald Trump’ın eski baş stratejisti Steve Bannon’un önerdiği ikinci seçenek teknoloji devlerine karşı kripto parayla evcilleştirilen finans sektörünün güçlendirilmesidir. Üçüncü seçenekse, “veriye ilişkin toplumsal hakları oluşturan, tanıyan ve geliştiren devlet kuruluşlarının (ulusal düzeyden kentsel düzeye) görevlendirildiği gerçek bir ademi merkeziyetçi özgürlükçü politika”dır:
Bu kuruluşlar çeşitli veri kümelerini farklılaşmış erişim koşullarına sahip havuzlar şeklinde düzenleyecektir. Ayrıca düşük ticari kapasiteye sahip olup da büyük bir toplumsal etki vaat eden iyi fikirlerin girişim sermayesi almasını ve bu fikirlerin ilgili veri havuzlarının üzerinde gerçekleştirilmesini güvence altına alacaktır.
Önümüzde zorlu bir görev vardır. Ayrıca birkaç yıl içinde şehirler önemli bir mücadele alanı olacak gibi görünmektedir. Yakında platform kapitalizminin şehirlere uyarlanmış biçimlerini görmeye başlayabiliriz. Google’ın Toronto’daki deneyi başarılı olursa benzer girişimler artacaktır (https://sidewalktoronto.ca/). Google, yine her zamanki gibi sadece yardımcı olmak istemektedir. Crawford (2018), yerel hükümetleri buna kanmamaları konusunda uyarmaktadır. Google’ın yan kuruluşu Sidewalk, su kullanımından hava kalitesine kadar çeşitli verileri toplayacak, bina içindeki ve dışındaki, sokaklardaki algılayıcılar sürekli çalışacaktır. Verinin mülkiyeti kritik bir konudur.
Her şeye rağmen umut verici ve yol gösterici girişimler de var. Decode Projesi (https://decodeproject.eu/) çerçevesinde Barselona ve Amsterdam’da denenen akıllı şehirlerin dayanışma, sosyal yardımlaşma ve kolektif haklar üzerinde yükselmesi planlanmaktadır. Vatandaşların kendi verilerini geri kazanabilmesi için blokzinciri gibi ademi merkeziyetçi teknolojiler üzerinde çalışılmaktadır. Amaç, bir yandan insanların mahremiyetini korurken diğer yandan insanların, algılayıcıların ve cihazların ürettiği verilerden veri müşterekleri yaratmaktır. Veri müşterekleri, insanların erişebilecekleri, katkıda bulunabilecekleri ve kullanabilecekleri, kamu yararının gözetildiği ve fikri mülkiyet sınırlaması olmayan, paylaşılan bir kaynak olacaktır. Decode Projesi’nin kurucusu Bria (2018), veriyi yol, elektrik, su ve temiz hava gibi bir kamu altyapısı olarak düşündüklerini ama vatandaşlar için bir başka panoptikon inşa etmediklerinin altını çizmektedir. İnsanlar anonimlik düzeyini ayarlayabilecekler, istemedikleri taktirde kimlikleri tespit edilemeyecektir. Veri, veriye dayalı hizmetler inşa etmek isteyen yerel şirketlerin, kooperatiflerin ve sosyal örgütlerin kullanımına açık olacaktır. Veri yoğun platformlar, Facebook/Cambridge Anayltica skandalında olduğu gibi seçime müdahale amacıyla değil, politik katılımı artırmak ve politikacıları daha hesap verebilir yapmak için kullanılacaktır.
Kolay değil ama çağımızın feodal lortları şehirlerden püskürtülebilirse onu püskürten toplumsal hareketler yeni bir dönemin kapısını aralayabilir.
Kaynaklar
Bria, F. (2018). Our data is valuable. Here’s How We Can Take That Value Back, https://www.theguardian.com/commentisfree/2018/apr/05/data-valuable-citizens-silicon-valley-barcelona, son erişim 12/04/2018
Crawford, S. (2018). Beware Of Google’s Intentions, https://www.wired.com/story/sidewalk-labs-toronto-google-risks/, son erişim 12/04/2018
Marx, K. (2011). Kapital, cilt 1, çev. Mehmet Sevik, Nail Satlıgan, İstanbul: Yordam Yayınları.
Morozov, E. (2018). Facebook Skandalından Sonra Dijital Ekonomiyi Kamusal Mülkiyete Dayandırmanın Zamanı. The Guardian, http://sendika62.org/2018/04/facebook-skandalindan-sonra-dijital-ekonomiyi-kamusal-mulkiyete-dayandirmanin-zamani-evgeny-morozov-484947/, son erişim 12/04/2018
Slee, T. (2015). What’s Yours Is Mine: Against the Sharing Economy. New York: OR Books.
Srnicek, N. (2016). Platform Capitalism, Cambridge: Polity Press
Stallman, R. (2018). A Radical Proposal To Keep Your Personal Data Safe, https://www.theguardian.com/commentisfree/2018/apr/03/facebook-abusing-data-law-privacy-big-tech-surveillance, son erişim 12/04/2018
İlk Yorumu Siz Yapın