"Enter"a basıp içeriğe geçin

Veri Sahipliği Demokrasisi ve Dijital Sosyalizm

Sosyolog Zeynep Tüfekçi, altı yıl önceki TED konuşmasında, bipolar kişilik bozukluğunda mani döneminin ön belirtilerinin klinik semptomlardan önce sosyal medya paylaşımlarından anlaşılabileceğinden bahsediyordu. Mani döneminde insanlar alışveriş yapmaya daha meyilli oluyorlar. Kuşkusuz bu bilgi, iş modelleri hedefli reklamcılık üzerine kurulu şirketler (özellikle Google ve Facebook) için önemlidir (https://www.youtube.com/watch?v=iFTWM7HV2UI).

İş modeli hedefli reklamcılık üzerine kurulu bir şirket için çalışan bir yazılım mühendisi, internet kullanıcısının mani döneminde olup olmadığını tahmin edebileceği bilgisine ulaştığında bunu görmezden gelebilir mi? Etik bilgisi ve hassasiyetleri yüksek olduğu için bu durumu görmezden geldiğini varsayalım. Fakat bu bilgi, belirli kişilere belirli reklamları göstermeyi hedefleyen bir şirket için çalışan daha hırslı bir mühendisin gözlerini kamaştırabilir. Ayrıca insanların mani dönemindeki zaaflarından yararlanmakla “normal” insanların başka zaaflarından yararlanmak arasında bir fark var mıdır? Bu gibi durumlarda inisiyatifi teknoloji şirketlerine veya onlar adına (!) çalışan mühendislere bırakabilir miyiz?

YZ (yapay zekâ), insanlar aleyhine sonuçlar doğurabilir. Fakat bu olumsuzlukları sadece etikle önlemeye çalışmak havanda su dövmek oluyor. Etikten asla yapmak üzere tasarlanmadığı bir şeyi yapmasını istiyoruz. YZ etik çerçeveleri normatif idealler belirleyebilir ancak bu değer ve ilkelere uyumu zorunlu kılacak mekanizmalardan yoksunlar. Herhangi bir yaptırım mekanizması olmadığından etik değerler ekonomik teşvikler tarafından kolaylıkla geçersiz kılınabilir. Bu nedenle YZ etiği, çoğu zaman sadece bir pazarlama aracı olmanın veya hükümetlerin teknoloji şirketlerine müdahalesini bertaraf etmenin ötesine geçemiyor; YZ kaynaklı sorunlar karşısında etkisiz kalıyor (Munn, 2023).

Teknoloji şirketleri, kendi YZ uygulamalarını incelemek üzere felsefeciler, mühendisler ve politika uzmanlarından oluşan bağımsız (!) kurullar oluşturuyorlar. Ancak bu kurulların projeleri veto etme veya anlamlı bir şekilde durdurma yetkisi olmuyor. YZ etik beyanlarında listelenen ve YZ etik kurulları tarafından önerilen değerler, şirketlerin kurumsal değer ve öncelikleriyle sıkı sıkıya bağlantılı oluyorlar. Ürünlerin arkasındaki iş kültürü, gelir modelleri veya teşvik mekanizmaları nadiren sorgulanabiliyor.

Daha önemlisi son yıllardaki etik tartışmalarının arka planında farklı bir süreç gelişiyor. YZ, toplumun birçok işlevini destekleyen altyapılar için giderek daha önemli oluyor. Ulaşım, güvenlik, enerji, eğitim sektörleri; iş yerleri ve hükümetler, iyileştirme veya koruma amacıyla YZ’yi altyapılarına dahil ediyorlar. YZ, mevcut altyapıları desteklerken YZ’nin kendisi de bugünün ve yarının birçok hizmetinin bağlı olacağı bir altyapı haline geliyor.

Büyük teknoloji şirketleri, sahip oldukları veri ve hesaplama kaynaklarından yararlanarak ülkelerin altyapıları üzerinde söz sahibi olmaya başlıyorlar. Bu nedenle, yalnız gelişmiş ülkelerde değil, büyük teknoloji şirketlerinin girdiği her ülkede teknoloji şirketlerine karşı itirazlar artıyor. Ancak öne sürülen çözümler liberal bir çerçeveye sıkışmış durumda ve şirketler, daha fazla hükümet düzenlemesi ve denetimi ile durdurulmaya çalışılıyor. Bu çözümler doğrultusunda hükümetler ve uluslararası kuruluşlar bireylerin verileri ve mahremiyetleri için çeşitli önlemler alıyorlar. Büyük teknoloji şirketlerinin pazarı kontrol etmesini ve rakiplerini satın almasını engellemeye çalışan adımlar atıyorlar. Fakat büyük teknoloji şirketlerine yönelik liberal eleştiriler, çoğunlukla bireyleri korumaya ve haksız rekabeti önlemeye odaklanıyor. Dijital varlıkların mülkiyeti ve kontrolü, dijital teknolojilerin yurttaşları güçlendirmek için nasıl kullanılabileceği gibi konular daha az tartışılıyor (Muldoon, 2022).

Sahip oldukları veri ve veri altyapısı, büyük teknoloji şirketlerine muazzam bir avantaj sağlıyor. Dolayısıyla toplumcu bir teknoloji politikasının öncelikli hedeflerinden biri veri olmalı. Ancak şirketleri daha fazla vergilendirmek veya daha sıkı veri koruma düzenlemeleri uygulamak gibi reformlar, dijital altyapı üzerindeki mülkiyet ve kontrol ilişkilerine müdahale edemediği için sınırlı bir etkiye sahip oluyor. Çünkü vergilendirme yoluyla yeniden dağıtım planları, verilerin nasıl kullanılacağına kimin karar vereceğine ilişkin temel güç dengesizliğini değiştirmiyor. Şirketlerin vatandaşların verilerini toplama ve bunların ticarileştirilmesi üzerindeki tek taraflı kontrol hakları devam ediyor. GDPR (General Data Protection Regulation – Genel Veri Koruma Yönetmeliği) gibi şirketlerin verileri nasıl topladığını ve kullandığını düzenlemeye çalışan veri koruma yasaları, kurumsal iş modellerinin en kötü yönlerini törpülüyor. Ama bu tür reformlar vatandaşların ekonomik gücünü artırmak ya da verilerinin ürettiği değerden onların da yararlanmasını sağlamak için çok az şey yapıyor (age).

YZ etiği ve düzenleme politikaları arasına sıkışmış durumdayız. Muldoon (2022) liberal çerçevenin dışına çıkarak veriyi mülkiyet bağlamında ele alan iki yaklaşımı tartışıyor: Veri sahibi demokrasisi (Data-owning Democracy) ve dijital sosyalizm. Her iki yaklaşım da dijital ekonomide siyasi ve ekonomik eşitliği ex post (uygulama sonrası) çözümlerden ziyade ex ante (uygulama öncesi) çözümlerle sağlamayı savunuyor.

Veri Sahibi Demokrasisi

VSD’nin (Data-owning Democracy – Veri Sahibi Demokrasisi), iki temel hedefi var. Birincisi, vatandaşları farklı veri sahipliği biçimleriyle güçlendirerek siyasi ve ekonomik eşitliğe yaklaşmaktır. Böylece bireyler artık izleyici rolüyle sınırlı kalmayacak ve veri akışlarının oluşturulması ve uygulanmasına aktif olarak katılmak için yeterli siyasi ve ekonomik konuma sahip olabilecektir. İkincisi, büyük teknoloji şirketlerine bağımlılığı azaltmaktır. VSD, mevcut veri koruma düzenlemelerinin yerine geçmek yerine bu çabaları tamamlamaya çalışır.

VSD, MSD’nin (property-owning democracy – Mülk sahibi demokrasisinin) dijital bağlama uyarlanmasıdır. MSD, sermayenin bireyler arasında geniş bir şekilde yayılmasıyla şekillenen bir ekonomik sistemi ifade eder. İlk olarak 1920’lerde İngiliz muhafazakarlar tarafından kullanılmış, İngiliz ekonomist ve Nobel Ödülü sahibi James Meade tarafından akademik siyaset felsefesine aktarılmış ve daha sonra John Rawls tarafından popüler hale getirilmiştir. MSD’nin eşitliğin maddi koşullarına ve bağımlılıkların azaltılmasına odaklanması, sosyal liberalizm, liberal eşitlikçilik ve liberal cumhuriyetçilikle de örtüşmektedir. VSD de MSD gibi ekonomik ve siyasi eşitlik arasındaki yakın ilişkiyi kabul eder. Bunları sonradan hafifletilecek bir sorun olarak görmez. En baştan müdahale etmeye çalışır. Bir diğer deyişle, kaybedenlerin kayıplarını telafi etmeye çalışan düzenleyici politikalardan farklıdır.

VSD, iki katmandan oluşur. İlk katman, vatandaşların kolektif olarak kamusal veri ürettiği sivil teknoloji platformlarından oluşmaktadır. Barselona ve Amsterdam’da pilot olarak uygulanan DECODE projesi buna iyi bir örnektir. Kent sakinleri; enerji kullanımı, hava kalitesi ve gürültü kirliliği hakkında veri toplamak için mahallelerine konulan sensörlerin pasif izleyicileri değildir. Sürecin içinde aktif özneler olarak yer alırlar. Amaç, bir veri müştereği oluşturarak veriye dayalı politika oluşturmayı mümkün kılmak ve kamu refahını artırmaktır. Böylece dijital siyasi katılım artar. Kamu yönetimlerinin kamu altyapılarını ve hizmetlerini yönetme konusunda özel şirketlere bağımlılığı azalır.

İkinci katman, verinin taşınabilirliği ile ilgilidir. VSD, Avrupa Birliğinin mevcut veri taşınabilirliğinden biraz daha ileridir. Bireyler, oluşturulmasına rıza gösterdikleri verilerin kopyalarını otomatik olarak alabilirler. Bireyler, veri akışlarını istedikleri şekilde kullanarak kişisel verilerini değer döngüsüne dahil edebilirler. Bireyler; sosyal medya şirketleri, fitness takip cihazları ve mobilite uygulamaları gibi çok çeşitli ticari hizmetlerden gelen verileri içeren çok kapsamlı bir veri seti elde ederler. Böylece sağlık verilerini bir araştırma enstitüsüne bağışlayabilir, tüketici verilerini üçüncü bir tarafa satabilir veya mobilite verilerini bir veri kooperatifinde başkalarıyla bir araya getirebilir.

VSD, kurumsal aktörlere olan bağımlılığı iki yolla azaltır. Birincisi, kolektif veri kontrolü ve demokratik gözetimin mümkün olduğu alanlar yaratmaktır. Uygun bir dijital kamu altyapısı ile vatandaşlar, özel şirketlerden aldıkları hizmetleri azaltabilirler. İkinci olarak, bireyler kendileri hakkındaki verileri başkalarıyla birlikte, örneğin bir veri kooperatifinde bir araya getirmeyi seçebilirler. Veri, diğer verilerle bir araya getirildiğinde ekonomik faydalar doğurabilir. Bu nedenle yurttaşlar karşılıklı faydalar geliştirmek için verilerini bir kooperatifte bir araya getirebilirler. Kooperatif üyeleri, verilerinin üçüncü taraflarla nasıl paylaşılabileceği hakkında aracı olarak hareket edecek temsilcileri belirleyebilir. Veri altyapısının kolektif olarak sahiplenilmesi ve veri kooperatifleri aracılığıyla demokratik kontrol mekanizmalarının kurulması özellikle akıllı şehir uygulamalarında yeni olanaklar yaratmaktadır.

Dijital Sosyalizm

DS (Digital socialism), VSD gibi yurttaşların dijital hizmetler üzerinde kontrol sahibi olmasını ve bu hizmetlerin ortak çıkarlar doğrultusunda yönlendirilmesini hedefler. Dijital ekonomiye yönelik reformlar hakkındaki tartışmalar genellikle negatif özgürlük ideali etrafında gerçekleşir. Örneğin, bireylerin gözetlenmeme, mahremiyetlerinden yararlanma ve kişisel verileri üzerindeki mülkiyetleri gibi hakları tartışılır. Dijital sosyalistler ise demokratik kolektiflerin kamu hizmetlerini kontrol etmesini ve kurumların yapılandırmasında aktif rol almasını sağlayacak katılımcı haklarla ilgilenirler.

DS’de demokratik katılım temel bir öneme sahiptir. Bu nedenle, toplulukların demokratik yönetimlerde doğrudan temsil edilebilecekleri örgütlenmeler yaratmak amaçlanır. Halihazırda Avrupa’da, çoğu Şili’nin Allende dönemindeki Cybersyn projesinden esinlenen, kamu projelerinin bir parçası olarak finanse edilen ölçeklenebilir dijital altyapıya yönelik deneyler gerçekleştiriliyor. Bu demokratik deneylerde, dijital hizmetleri organize etme ve yönetme konusunda yurttaşlara yeni haklar sağlamayı hedefleyen çalışmalar yapılıyor.

DS’nin bir diğer hedefi, yurttaşların dijital hizmetlerle ilgili karar alma süreçlerine eşit kapasitede katılmalarını sağlamaktır. Bu doğrultuda, siyasi ve ekonomik elitlerin kurumlara hükmetmesine yardımcı olan yerleşik güç yapılarına meydan okurlar. Teknoloji şirketlerinin ve yatırımcılarının orantısız gücüne karşı, yurttaşların kolektif olarak hareket etme kapasitelerini artırabilecek kurumları desteklerler.

Muldoon (2022), DS’nin üç temel özelliğine dikkat çeker. Birincisi, DS’nin dijital ekonomideki üretken varlıkların (teknoloji şirketleri, veri merkezleri, özel mülkiyetli yazılım rejimleri, vs) özel mülkiyetine itirazıdır. Buna karşı savunulan ortak mülkiyet, sosyalist yönelimine karşın farklı içeriklerle karşımıza çıkabilir. Örneğin, kamu tarafından finanse edilen geniş bant ağı, kamu arama motoru ve kamuya ait dijital altyapı gibi kamulaştırılmış kuruluşları içerebilir. Ortak mülkiyet, hizmetin sahibi olan ve yöneten kamunun bir ulus devletten daha küçük olduğu, topluluk veya belediye mülkiyetindeki hizmetlerin daha yerel biçimlerini de içerebilir. Metalaştırılmamış malların ve gönüllü emeğin yönetimine dayanan dijital müştereklere dayalı sistemleri içerebilir. Ayrıca söz konusu servisin içeriği ve kimler tarafından kullanılacağına göre farklı biçimler söz konusu olabilir. İşçi kooperatifleri, uygulamalar aracılığıyla organize edilen yerel kurye ve gıda dağıtım hizmetleri için uygun olabilir. Ama sosyal medya ağları veya halka açık bir arama motoru için ulusal ve hatta uluslararası bir organizasyon gerekecektir.

İkincisi, iş yeri demokrasisine verdiği önemdir. Çalışanlar; üretim teknikleri, çalışma programları, yeni teknolojilerin geliştirilmesine yapılan yatırımlar gibi konularda söz ve karar sahibi olmalıdır.

Üçüncüsü, dijital hizmetlerin yönetimini çok paydaşlı olarak ele almasıdır. Milyarlarca insanın kullandığı dijital platformların küçük bir teknik topluluğunun eline geçmesi, diğer yurttaşların yetkisini elinden alacak ve mevcut dijital ekonominin eşitsizliklerini yeniden üretecektir. Dolayısıyla platformdan etkilenen farklı paydaşlar arasında müzakere ve koordinasyona gerek vardır.

Muldoon (2022), DS girişimlerinin düşebileceği iki tuzağın altını çizer. Birincisi, yukarıdan aşağı yürütülen kamulaştırma projeleridir. İşçi katılımının ihmal edilmesi ve yurttaşların sağlanan hizmetler üzerindeki kontrolünün kısıtlı olması DS hedefi ile çelişmektedir. İkincisi, hizmetlerin sadece işçi odaklı olmasıdır. Fakat işçilerin çıkarlarıyla kullanıcılar ve hizmetten etkilenen yerel topluluklar gibi paydaşların ihtiyaçlarının dengelenmesi gerekir.

VSD ve DS’nin Benzerlikleri ve Farklılıkları

Hem VSD hem de DS, mülkiyet ve güç konularını dijital ekonominin merkezine oturtur. Yeni mülkiyet hakları yoluyla yurttaşları güçlendirmek ve dijital şirketlerin özel gücüne karşı koymak gibi ortak amaçları vardır. Yurttaşların dijital hizmetlerin yönetişimine katılabilmeleri için yeni katılımcı yapıların kurumsallaştırılmasına çalışırlar. Her ikisi de büyük teknoloji şirketlerinin merkezinde olduğu eşitsizlikleri sınırlandırmak için dijital ekonomide üretilen değeri yeniden dağıtmayı hedefler.

Bu ortaklıklara karşın VSD ve DS arasında önemli farklar da vardır. Birincisi, VSD, iş yeri demokrasisinin uygulanmasına yönelik güçlü mekanizmalar içermez. Çoğu zaman böyle bir iddiası da yoktur. DS’de ise gücü patronlardan işçilere aktarma hedefi vardır. Böylece işçiler firma içinde karar alma süreçlerinde yer alabilecektir. Yerel düzeyde mal veya hizmet satmak için bir uygulama, web sitesi veya protokol kullanan platform kooperatifleri, demokratik işletmeler olarak yapılandırılabilir. Bu model, yemek dağıtımı, kurye hizmetleri ve ev temizliği gibi coğrafi bazlı hizmetlerde kullanılabilir. Kısa süreli ev kiralama ve ulaşım platformları gibi büyük sermaye yatırımı gerektirebilen işler, daha genel barınma ve ulaşım hizmetleriyle eş güdüm halinde belediyeye hizmetleri olarak sunulabilir.

İkincisi, VSD’nin kişisel verilerin demokratik yönetimini organize etmek için kooperatiflere ağırlık vermesi ancak şirketlerin ve dijital hizmetlerin mülkiyeti ve kontrolü ile ilgili eşitsizlikleri ele alırken yetersiz kalmasıdır. En iyi senaryoda bile on binlerce kullanıcısı olan bir kooperatifin tek başına veriden önemli bir ekonomik veya siyasi güç sağlaması olası değildir. Çünkü kooperatiflerin ellerindeki verilerden yararlanma olanakları sınırlıdır. En başta şirketlerin sahip olduğu değerli araçlara ve altyapıya sahip değillerdir. Verinin, yeni petrol olduğu sıkça söylenir. Ama veri ve petrol arasında önemli bir fark vardır. Veri, petrolden farklı olarak kolayca takas edilebilir bir meta değildir; bağlamsaldır. Örneğin, bir kişinin arama geçmişi Google için anlamlıdır ve şirket bundan bir değer elde eder. Fakat bir veri kooperatifi Google gibi bir arama altyapısına sahip olamayacağı için aynı veri setinden bir değer elde etme şansı olmayacaktır. Ayrıca sadece veriyle sınırlı reformların yemek dağıtımı, ev kiralama ve ulaşım piyasası gibi dijital ekonominin diğer alanları üzerinde güçlü bir etkisi olmayacaktır. Reklamlardan elde ettikleri kâr sınırlı olduğu için Uber ve Airbnb gibi şirketlerin büyük pazar payları, veri reformlarından fazla etkilenmeyecektir.

Üçüncüsü, DS’nin VSD’den farklı olarak yatırım süreçlerinde de söz sahibi olmayı gerekli görmesidir. VSD, yurttaşların kendi kişisel verileri üzerindeki kontrolünün artmasını desteklese de yeni teknolojiye yönelik uzun vadeli yatırım kararları yine özel şirketler tarafından alınacaktır. Yurttaşların dijital hizmetlerin nasıl geliştirileceği hakkında söz hakkı olmayacaktır. VSD, yurttaşların siyasete katılımını sağlamak için belediye dijital altyapısı ve platformları gibi sivil teknoloji alanındaki girişimleri destekler. Fakat eninde sonunda pazar ekonomisi ve özel mülkiyet etrafında gerçekleşen işletmeler ve hizmetler tahayyül eder. Tahayyülünde hükümetlerin sınırlı bir rolü vardır. Çünkü temel hedefi, güçlü tekellerin oluşmasını önlemek ve yeterli rekabeti sağlamak için bu pazardaki aktörlerin gücünü eşitlemeye çalışmaktır. Bu senaryoda hükümetlere düşen, teknoloji şirketlerinin nasıl çalışabileceğine ilişkin düzenlemeler getirmek ve bireylere kişisel verilerini kontrol etme fırsatları sağlamaktır.

DS ise yatırımların ve kıt kaynakların nasıl tahsis edileceğine ilişkin niteliksel kararların güçlü teknoloji şirketleri ve yatırımcılar tarafından değil, halk tarafından verilmesi gerektiğini savunur. Elbette pek çok kişinin farklı üretim dalları hakkında karar verecek pratik bilgiye sahip olmadığı ve gerekli her alanda bilgi sahibi olacak zamanı olmadığı es geçilmez. Katılım, demokratik olarak yapılandırılmış ve bireylerin endişelerini bu aracı kurumlara aktarmalarını sağlayacak üretici ve tüketici birlikleri üzerinden gerçekleştirilir. Böylece uzun vadeli yatırım kararları hakkında yurttaşlar söz sahibi olabilir. Yeni teknolojiler geliştirilirken demokratik hesap verebilirlik biçimleri geliştirilebilir.

DS altında;

1- Dijital ekonomideki üretim araçlarının büyük kısmı toplumsal mülkiyette olur,

2- Birçok dijital hizmetin kullanım noktasında ücretsiz olabilmesi ve ihtiyaç duyan her vatandaşa sunulabilmesi için kamu finansmanı sağlanır,

3- Arama motoru, çevrimiçi mesajlaşma ve diğer temel altyapı hizmetleri, hizmetten herhangi bir kâr elde edilmeksizin kamu yararına işletilir,

4. Yaşamsal olmayan hizmetler işçi kooperatifleri tarafından yürütülür ve hizmetin ürettiği değerler üyeler arasında eşit olarak dağıtılır.

***

Dijital sosyalistler, dijital hizmetlerin kapitalist örgütlenmesine karşı bir alternatif sunuyorlar. DS’de de eşitsizlikler olacaktır. Ancak bu eşitsizlikler, teknoloji şirketleri ve yatırımcıların hakim olduğu kapitalist bir ekonomide olduğu seviyenin çok uzağında olacaktır. Muldoon’un (2022) vurguladığı gibi demokratik sosyalizm olmadan dijital sosyalizm olmayacak. DS’nin acil reform talepleri, uzun vadeli devrimci bir ufuk ve kapitalist üretim ilişkilerinin sona erdirilmesini destekleyen stratejik bir programla uyumludur. DS ancak ekonomik varlıkların toplumsal mülkiyeti ve kapitalizmin dönüşümü gerçekleştirildiğinde tamamen mümkün olacaktır.

Ama DS doğrultusunda atılacak her adım, toplumsal mülkiyet ve kapitalizmin dönüşümü için de bir adım olacak. Önümüzdeki yerel seçimler DS deneyleri için çeşitli olanaklar yaratabilir.

Kaynaklar

Muldoon, J. (2022). Data-owning democracy or digital socialism?. Critical Review of International Social and Political Philosophy, 1-22.

Munn, L. (2023). The uselessness of AI ethics. AI and Ethics, 3(3), 869-877.

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir