"Enter"a basıp içeriğe geçin

Facebook

2008 yılında, Trabzon’da Ramazan eğlencelerinin yapıldığı alanda stant açan polis, gönüllü vatandaşlarımızdan parmak izi toplar. Alınan parmak izleri, kimlik bilgileri ve vatandaşa ait bir fotoğrafla Emniyet Genel Müdürlüğü veritabanına eklenmektedir. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 2 Haziran 2007 tarihinde değişiklik yapan 5681 Sayılı Kanun,  polise bu olanağı sunmaktadır. İlgili kanuna göre, pasaport, ehliyet ve silah ruhsatı alacakların parmak izi vermeleri zorunlu hale gelmiş ve polise gönüllülerden parmak izi alma yetkisi tanınmıştır.

Radikal Gazetesi bu haberi “Trabzon’da gönüllü fişleme coşkusu!” diye verir (1). Haberde, fişlenenler, fişlenmenin yararından bahsederken “ben bile suç işlesem”li ifadeler kullanırlar. Fakat, sözlerinden kendilerinin suç işlemeyeceğinden emin oldukları sezilir. Aslında Hakan Şükür’ün sözleri ülkemizde oldukça yaygın olan bu fişlenme rehavetinin kökenleri hakkında önemli ipuçları vermektedir:
“Hepimizin telefonları dinleniyor olabilir.. Düzgün bir duruşunuz ve yaşam biçiminiz varsa o telefon dinlenmesi sizi rahatsız etmez, beni etmiyor.” (2)

Gerek Trabzon’daki coşkuyu, gerekse de Hakan Şükür’ün özde vatandaşlık hallerini anlamakta zorlanıyoruz. Hatta bazılarımız “biz farklı dünyaların insanıyız”a kendisini fazlasıyla kaptırıyor; eğitimden, kültürden dem vuruyor. Doğru, hiçbirimiz kendi ayaklarımızla parmak izi vermeye gitmiyoruz. Herhangi bir durumda polise kimlik sormaktan çekinmeyenlerimiz de var.

Yakın zamanda şahit olduğumuz,
“…Eee şimdi biz onları fişliyoruz. 40 sene onlar bu halka yaptı, inşallah sıra bizde.  Yapmaya çalıştığımız bu arkadaşlar.”
kör kör  parmağım gözüne misali boşboğazlıklara karşı sesimizi yükseltiyoruz.

Ama hayatımızı tahakküm altına almak isteyenler “eğitimli, kültürlü” insanlara karşı daha incelikli yöntemler uyguluyorlar: Marketlerin promosyon kartları, Facebook , güvenlik kameraları… 22 Milyondan fazla (3) kişinin Facebook kullanıcısı olduğu bir ülkede kimsenin Trabzon’daki coşkuyu kınamaya ya da bu olayla dalga geçmeye hakkı olmasa gerek… 500 milyonu aşkın kullanıcısı olan Facebook’ta dünya dördüncüsüyüz. Nüfusumuzun, yaklaşık %30’u Facebook kullanıcısı. Facebook Teknoloji Başkanı (CTO) Bret Taylor’ın da vurguladığı gibi, oldukça sosyal bir ülkeyiz!

2009 yılında yayınlanan Facebook: “Görülüyorum öyleyse varım!” (4)  adlı çalışmada belirtildiği gibi Facebook’un ülkemizde bu kadar popüler olmasının nedenleri arasında,
Türkiye’de ünlü kişilerin bu paylaşım ağında hesap açmaları, eski okul arkadaşlarını bulmak amacıyla bireylerin etiketlenmiş fotoğraf albümlerinin yüklenmesi, Türkiye’deki kullanıcılara özgü bir takım özel uygulamaların geliştirilmesi, gündemdeki olaylarla ilişkili olarak olumlu ya da olumsuz görüş bildiren grupların kurulması ve görsel-işitsel malzeme paylaşımı sayılabilir (s. 292).

Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’e göre Facebook iletişimi daha verimli ve şeffaf hale getirmektedir. Facebook şeffaflık adına insanları gerçek kimlikleriyle siteye üye olmayı şart koşmaktadır. Facebook kullanım sözleşmesinde şöyle denmektedir:
Facebook’ta yanlış kişisel bilgiler vermeyecek veya kendinizden başka birisi için kişinin iznini almadan hesap oluşturmayacaksınız.
Zuckerberg 2005 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda sahte hesapların belirlenmesi yönelik bir algoritmaya sahip olduklarını açıklamıştır.

Bunun yanında kimi Facebook kullanıcıları, iletişimin Facebook üzerinde daha sürekli olduğu görüşündedir. İnsanların iş/ev adresleri, telefonları, hatta e-posta adresleri değişebilmekte, buna karşın kişilerin Facebook sayfaları daha kalıcı olmaktadır.

Ancak Facebook’tan elde edilen bu yararların (eğer bunları yarar olarak niteliyorsanız) bir bedelinin olduğunu unutmamak gerekir. Dünyada Facebook’a getirilen en önemli eleştirilerden biri sitenin  “Gizlilik Politikası” ile ilgilidir. Facebook’ta yayınlanan istatistiklere göre, insanlar Facebook’ta her ay 700 milyar dakika harcamaktadır. Ortalama bir kullanıcı her ay 90 parça içerik oluşturmaktadır ve her ay paylaşılan toplam içerik (web bağlantıları, haberler, videolar, notlar, blog lar, albümler vs.) sayısı 30 milyarın üzerindedir. (5) Dolayısıyla Facebook’un elinde devasa bir bilgi yığını vardır ve bu bilgi yığını her geçen gün artmaktadır. Facebook, kullanıcıların gizliliğini ihlal ettiği konusunda yapılan eleştirilere yanıt verebilmek adına gizlilik politikasında ve bunun yazılımsal olarak hayata geçirilmesinde zaman zaman değişikliklere gidebilmektedir. The New York Times’in haberine göre şirketin gizlilik politikası 2005’ten bu yana giderek genişlemiştir. (6) Aşağıda da görüldüğü gibi Facebook’un gizlilik politikasının içerdiği kelime sayısı 2005 yılında 1004 iken,2010 yılında bu sayı 5830 olmuştur:

 

Yıl Facebook ‘un gizlilik politikasının içerdiği kelime sayısı
2005 1004
2006 2313
2007 3067
2008 5394
2009 5443
2010 5830

 

Facebook’un gizlilik politikası diğer Sosyal Paylaşım siteleri ile karşılaştırıldığında Facebook açık ara öndedir. Hatta ABD Anayasası’ndaki ekler ve düzenlemeler dikkate alınmadığında ABD Anayasası’nı bile geride bırakmaktadır:

 

Facebook'taki kelime sayısı

Facebook, varsayılan gizlilik ayarlarının  kullanıcı mahremiyetini ihlal ettiği, bu ayarların kullanımının zor ve zahmetli olduğu, kullanıcı bilgilerinin 3. kişilerin eline geçebildiği konusundaki eleştirileri dikkate almış ve yeni düzenlemeler yapmıştır.

Sonuç olarak, Facebook kullanıcıların gizliliğini sağlamak adına, kamuoyu baskısıyla, elinden geleni yapıyor görünmektedir. Peki kullanıcıların “gizliliğe” olan yaklaşımı nasıldır? 2007 sonunda yayınlanan bir haberden Genel Kurmay Başkanlığı’nın asker kaçaklarını yakalamak amacıyla Facebook’u kullandığını biliyoruz. (7) 2010 yılının Haziran ayında yayınlanan bir habere göre İsrail Ordusu da aynı yöntemi kullanarak, “koyu dindarım diye orduya katılmayan bin kadının yalanını ‘sosyal ağ’ sayesinde açığa çıkardı” (8). Sahte profil oluşturarak Facebook üzerinden borç takibi yapan avukatlar da var. (9) Ancak söz konusu olaylardaki tüm sorumluluk Facebook’ta değil, sorumluluk (ya da sorumsuzluk) Facebook’taki gizlilik ayarlarını düzenlemeyi ihmal edip kişisel bilgilerini ortalığa saçan kullanıcılarda.

Tabi bu Facebook’taki özel hayat ve gizlilik tartışmalarının bir boyutu. Medya ağırlıkla kullanıcılardan kaynaklı yaşanan olaylara yer veriyor. Fakat Boyd ve Hargittai’nin Illinois Üniversitesi öğrencileri arasında yaptıkları araştırma gençlerin gizlilik konusunda sanıldığı kadar duyarsız olmadığını gösteriyor. (10)  Boyd ve Hargittai, kullanıcıların gizliliğe yaklaşımını araştırmak amacıyla farklı zamanlarda (Şubat-Nisan 2009 ve Nisan-Haziran  2010) 1. sınıf öğrencileri üzerinde bir çalışma gerçekleştiriyor. Araştırma sonucu, gençlerin gizliliğe ve özel hayatın mahremiyetine karşı sanıldığı kadar ilgisiz olmadığını gösteriyor. Ayrıca araştırmaya göre aradan geçen bir yılda  kullanıcıların gizlilik konusundaki hassasiyetleri de artmış. Bu artışta, medyada yer alan haberlerin, tartışmaların ve oluşan kamuoyunun Facebook yönetimini gizlilik konusunda daha dikkatli ve bilgilendirici davranmaya zorlamasının payı büyük.

Araştırma, gizlilik konusunda kadınların erkeklere göre daha dikkatli olduğunu gösteriyor. Bunda yine medyanın rolü var. 2004-2005 yıllarında Facebook benzeri bir site olan Myspace ve burada gençleri  bekleyen tehlikeler üzerine yapılan haberlerin etkili olduğu düşünülüyor. Bu haberlerde, özellikle genç kızların tehdit altında olduğunun vurgulanması kadınları bu tarz sitelerde daha dikkatli olmaya teşvik etmiş olabilir. Kadınların yanında Facebook’u daha sık kullanan kullanıcılar da gizlilik konusunda daha dikkatli hareket ediyorlar.

Ancak yukarıda da belirtildiği gibi tüm bunlar özel hayat ve gizlilik tartışmalarının sadece bir boyutu. Tüm kişisel bilgilerimizin yanında site üzerinde gerçekleştirdiğimiz etkinlikler (paylaştığımız bağlantılar, haberler, mesajlarımız, arkadaşlarımız, arkadaşlarımızın duvarlarına yazdığınız yazılar, “Ne düşünüyorsunuz?” kısmına yazdıklarımız) bir veritabanında saklanıyor. Bu verileri tamamen silme gibi bir şansınız yok, onlar siz sildiğinizi zannetseniz bile hap Facebook’un veritabanlarında kalacak. Üstelik bu tarz bilgiler hiçbir zaman veritabanında durduğu gibi durmuyor. Çeşitli analizlere tabi tutuluyor, sıralanıyor ve sınıflanıyor. Ve şimdi nüfusumuzun %30’unun Facebook kullanıcısı olduğunu anımsayalım. Facebook bizim hakkımızda çok şey biliyor. Yapılan analizler sonucunda toplumun farklı kesimlerinin eğilimlerini ve zaaflarını tespit etmek mümkün.

Burada Raynes–Goldie’nin belirttiği sosyal ve kurumsal (institutional) gizlilik ayrımına dikkat etmek gerekiyor. (11) Sosyal gizlilik kaygısının temelinde kişisel verilerin diğer insanların erişimine açık olma durumu var. “Diğer insanlar” ise bireyin üzerinde somut ve doğrudan otoritesi olan kişiler: Ebeveynler, öğretmenler, okul idarecileri, işverenler, yöneticiler vs. Facebook’un gizlilik ayarları çoğu zaman bu görevi başarıyla yerine getirebiliyor. Yapılan araştırmalardan ve medyada yer alan haberlerden Facebook kullanıcılarının, özellikle de gençlerin gizlilik anlayışının sosyal gizlilikle sınırlı olduğunu görüyoruz. 500 milyondan fazla kullanıcının bilgisine ve bunlardan gelen sürekli veri akışına sahip olan bir şirketin elindeki bilgiyi nasıl ve hangi amaçlar için kullanabileceği ise kurumsal gizlilik bağlamında değerlendiriliyor. Facebook’un hızla artan kullanıcı sayısı, özellikle genç kullanıcıların kurumsal gizliliği önemsemediğini gösteriyor.

Facebook’ta birbirimizden korkuyoruz…  Ancak asıl korkunç olan Facebook’un elinde bulunan potansiyel güç. Anketlerde ve toplumsal araştırmalarda sadece sınırlı sayıda insanla görüşülür ve bu görüşmelerde sorulan soru sayısı da son derece sınırlıdır. Seçim anketleri bile siyasi partiler için çok şey ifade ederken, Facebook’un elindeki bilgi yığınının siyasi iktidarlar ya da şirketler tarafından kullanıldığında nasıl bir tehlike doğurabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.  Ayrıca, veri madenciliği ile eldeki verilerden üstü kapalı ve çok net olmayan  bilgiyi ortaya çıkarmak da mümkün olabiliyor. Acaba Trabzon’daki vatandaşlarımız mı, yoksa biz mi daha trajikomik bir durumdayız?

İnternet’teki gönüllü fişleme coşkusuna son vermek gerekiyor…

Bye to Facebook

Kaynaklar:

1- http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&ArticleID=898161&Date=11.09.2008&CategoryID=77, son erişim 17.12.2010
2- http://www.bugun.com.tr/haber-detay/95424-benim-de-telefonum-dinleniyor-haberi.aspx, son erişim 17.12.2010
3- Bu sayı geçen, sayıda yanlışlıkla 12 milyon olarak yazılmıştı. Düzeltir, özür dileriz.
4-Toprak, A. & Yıldırım, A.&  Aygül,  E.&  Binark, M. & Börekçi, S. & Çomu, T. (2009)  Toplumsal Paylaşım Ağı Facebook: “görülüyorum öyleyse varım!”, Kalkedon
5- http://www.facebook.com/press/info.php?statistics, son erişim 19.12.2010
6- http://www.nytimes.com/interactive/2010/05/12/business/facebook-privacy.html?ref=personaltech, son erişim 19.12.2010
7- http://ekonomi.haberturk.com/teknoloji/haber/47121-370-kacak-asker-facebookta-yakalandi, son erişim 19.12.2010
8- http://cadde.milliyet.com.tr/2010/06/20/YazarDetay/1318339/facebook-ta-asker-kacagi-avi?ref=haberici, son erişim 19.12.2010
9- http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/14135305.asp, son erişim 19.12.2010
10- http://firstmonday.org/htbin/cgiwrap/bin/ojs/index.php/fm/article/view/3086/2589, son erişim 19.12.2010
11- http://firstmonday.org/htbin/cgiwrap/bin/ojs/index.php/fm/article/view/2775/2432, son erişim 19.12.2010

 

 


İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir