Facebook/Cambridge Analytica skandalından bu yana sosyal medya platformları siyasetçiler tarafından sürekli eleştiriliyorlar. Facebook ve Twitter gibi platformların yanında WhatsApp ve Telegram gibi mesajlaşma uygulamaları da mezenformasyon (bir kasıt olmaksızın yapılan yanlış bilgilendirme) ve dezenformasyon (yalan veya yanlış enformasyonun kasıtlı olarak yayılması) için elverişli bir ortam yaratmakla suçlanıyorlar. Dünyanın düz olduğunu veya aya hiç çıkılmadığını iddia edenlere gülüp geçebiliriz. Ancak bir kasıt olsun veya olmasın, sosyal medyada yayılan yalan/yanlış haberler kovid-19’da olduğu gibi ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.
Bu nedenle geçen yaz Joe Biden yönetimi ile Facebook karşı karşıya geldi. Biden, ilk başta sosyal medya platformlarının insanları öldürdüğünü iddia etse de daha sonra bu ifadesini yumuşattı. İnsanların ölümüne asıl neden olanların 59 milyon kişinin takip ettiği 12 kişi olduğunu belirtti. Biden’in iddiaları CCDH’nin (Dijital Nefretle Mücadele Merkezi’nin) yayınladığı rapora dayanıyordu (https://www.theguardian.com/world/2021/jul/17/covid-misinformation-conspiracy-theories-ccdh-report). Raporda, söz konusu 12 kişinin Facebook’taki aşı karşıtı içeriğin %73’ünden sorumlu olduğu belirtiliyor ve bu platformlarda yayımlanan kovid-19 mezenformasyonun %95’inin silinmediğine dikkat çekiliyordu. Biden, Facebook’un mezenformasyon hakkında daha hassas olmasını istiyordu (https://www.nytimes.com/2021/07/19/world/biden-facebook-misinformation.html).
Google’ın hayırseverlik kuruluşu olan google.org tarafından hazırlanan, “Dijital Çağda Anti-Semitizm” başlıklı raporda ise pandemi döneminde Avrupa’yı saran komplo teorileri ele alınıyordu (https://hopenothate.org.uk/wp-content/uploads/2021/10/google-report-2021-10-v3.pdf ). Raporda değinilen Royal Society Open Science’ın Ekim 2020’deki bir araştırmasına göre İrlanda ve İspanya’da nüfusun %18’i, Birleşik Krallık’ta ise %13’ü, pandeminin küresel aşılamayı teşvik etme planının bir parçası olduğuna inanıyordu. İspanya’nın %16’sı, İrlanda’nın %12’si ve Birleşik Krallık’ın %8’i kovid-19’u 5G komplolarıyla ilişkilendiriyordu. 2020 yazında Avusturya’da gerçekleştirilen bir başka araştırmaya göre ise nüfusun %51’i, “gizli topluluklar ve seçkinler krizden yararlanıyor ve otoriter bir dünya düzeni kurmak istiyorlar.” iddiasında gerçeklik payı olabileceğini düşünüyordu. %38’i de “Bill Gates aşılı insanlara mikroçipler yerleştirmek ve böylece onları kontrol etmek istiyor.” iddiasının gerçek olabileceğini düşünüyordu. Hollanda’da 5G hakkındaki komplo teorileri sonrasında cep telefonu direklerine ve kablolara saldırılar düzenlendi. İtalya’da günlük 1,5 milyon dinleyicisi olan Katolik “Radio Maria”, pandeminin “Tanrı’nın olmadığı bir dünya yaratmak için dünyanın seçkinleri tarafından yürütülen bir suç projesi” olduğunu duyurdu. Balkanlar’da yapılan anketler, nüfusun yaklaşık dörtte üçünün kovid-19 salgınıyla ilgili komplo anlatılarına inandığını gösteriyordu. Hükümetlere duyulan güvenin düşük olması ve aşıya güvensizlik sonucunda insanlığı yok etmek için yetiştirilen bir virüsten mikroçipli aşılara kadar çok sayıda komplo teorisi Balkanlar’ı etkisi altına almıştı. Ağustos 2020’den bu yana Yunanistan’da pandemiyi inkar etmek ve komplo teorileri yaymak cezalandırılabilir bir suç olarak görülüyor.
Hükümetler ve sağlık örgütleri, pandeminin yanında bir de yalan/yanlış haberlerin ve komplo teorilerinin toplum sağlığını tehdit ettiği infodemiyle uğraşmak zorunda kaldılar (https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S014067362030461X). Gözler sosyal medya şirketlerindeydi. Şirketlerin yalan/yanlış haberlerin yayılımını engellemesi bekleniyordu. Siyasetçiler, sosyal medya şirketlerini sıkıştırıyordu. Peki sosyal medya şirketleri bunu başarabilir mi?
Bu soruyu tartışmadan önce neyle karşı karşıya olduğumuza daha yakından bakalım. Komplo teorileri, sosyal medyadan önce de vardı ve sosyal medya, kovid-19 hakkındaki komplo teorilerinin nedeni değil. Ama sosyal medya, bu teorilerin yayılmasını kolaylaştırıyor ve hızlandırıyor.
Komplo Teorileri
Komplo teorileri, “gizli, her şeye gücü yeten bir kişi veya grubun, siyasi ve sosyal düzeni veya onun bir kısmını gizlice kontrol ettiği”ni varsayar. Gizli seçkinler, ekonomik, politik ve sosyal ilişkilerin bütününe hükmeder veya bu ilişkileri bir kukla ustası gibi kontrol eder ve yönlendirir. Söz konusu gizli seçkinlerin, dünyaya hükmetmek için bilinçli ve halkın aleyhine uğursuz bir planları vardır. Komploda rastlantısallığa yer yoktur. Her şey bu seçkinlerin planladığı biçimde gerçekleşir. Olanlar, zaten önceden planlanmıştır (Fuchs, 2021).
Fuchs’a (2021) göre komplo teorilerinin bazı ortak ögeleri vardır.
Birincisi, gizliliktir. Her yerde güçlülerin gizli, uğursuz ve bilinçli olarak yürüttüğü planlar vardır. Her şey, sıradan insanlardan gizlenen, akılda kalıcı, gizli bir planla yapılır. Gizli uğursuz planlar komplo teorilerinin ana özelliğidir.
İkincisi, toplumsal ilişkilerin kişiselleştirilmesidir. Ekonomik ve sosyal ilişkiler ya da sorunların temelini oluşturan toplumsal yapılar yerine sorun bir kişiye veya gruba indirgenir. Sorunların çözümü söz konusu kişi veya grubun ortan kalkmasına bağlıdır. Dolayısıyla komplo teorileri anti-semitizme, ırkçılığa ve faşizme yatkındırlar ve tarih boyunca “ötekiler”e karşı düzenlenen ırkçı, dinci, mezhepçi ve cinsiyetçi saldırılarda kritik bir rol üstlenmiştir.
Üçüncüsü, dost ve düşman ikiliğidir. Komplo teorileri, gizli bir tahakküm planı uygulayan gizli bir düşmanın varlığına dair batıl ve mistik inanç ögeleri içerir. Yahudiler, komünistler, Cizvitler, Masonlar ve kapitalistler tarihte komplo teorilerinde bulunan beş ana gizli ajandır. Diğer yandan, bu ortak düşmana karşı yol gösterici liderler ve beraber hareket edilebilecek dostlar da vardır.
Dördüncüsü, şiddettir. Dost/düşman ikiliği, algılanan sorunların düşmanı ortadan kaldırarak çözülebileceği düşüncesi sık sık şiddete başvurulmasına neden olur. Özellikle faşizmde komplo teorisi, tatminsiz bireyleri günah keçilerine karşı harekete geçirmek için ideolojik bir stratejidir.
Beşincisi, rasyonel, irrasyonelliktir. Sıradan insanların hemen göremediği, ancak noktaları birleştirerek anlaşılabilecek bir hakikat içerirler. Fakat aslında noktaları birleştirme faaliyeti çoğu zaman ilgisiz olguların bir araya getirilerek veya çarpıtılarak komplo teorisinin kanıtı olarak sunulmasıdır. Komplo teorisyenleri ve takipçileri genellikle inandıkları komplo hakkında rasyonel bir tartışmaya giremezler. Ya tartışmayı reddederler ya da iddialarını sorgulayan herkesi beyni yıkanmış, yönlendirilen ve gerçekte ne olduğunu göremeyen kişiler olarak nitelendirirler. Komplo teorilerinin takipçileri, kendi irrasyonel inançlarını oldukça rasyonel bulurlar ve komplo teorilerinin rasyonel olarak sorgulanmasının irrasyonel olduğunu savunurlar.
Altıncısı, determinizmdir. Komplo teorilerine göre görünen iktidar yapısının ve aktörlerin arkasında, ipleri elinde tutan ve halka görünür aktörleri yönlendiren gizli ve niyetleri tam bilinmeyen aktörlerin olduğunu varsaymaktadır. Her şeyin arkasında gizli bir plan ve niyet vardır. Komplo teorilerine inananlar için, tüm sonuçlar niyetler ve planlar tarafından belirlenir. Bunun yanında, uzmanlara ve politikacılara karşı belirgin bir güvensizlik vardır. Uzmanlar ve politikacıların sürekli yalanlar söyleyerek gerçekleri kamuoyundan sakladığına inanılır.
Allington’un (2021) belirttiği gibi komplo teorileri aşırı sağ terörizmin bir parçasıdır. 1980’lerden itibaren aşırı sağcı bireyler ve gruplar tarafından ABD’de gerçekleştirilen ölümcül terör saldırılarına ilişkin bir inceleme, faillerin çoğu zaman bir Yahudi komplosuna inandığını gösteriyor. Komplo teorisyenleri, belirli eylemlere yönelik doğrudan çağrılar yapmazlar ancak teorileri öğrencileri için ilham verici olur. Örneğin, 2011’de 77 kişiyi öldüren Norveçli aşırı sağcı terörist Anders Breivik, İslamofobik komplo teorileriyle hareket etmişti. Tobias Rathjen adlı terörist de Hanau’da on kişiyi öldürmeden önce bir YouTube videosu yayınlamış ve ABD’nin “inanılmaz sayıda küçük çocuğu taciz eden, işkence eden ve öldüren” “görünmez gizli toplulukların kontrolü altında” olduğunu duyurmuştu. Pizzagate adı verilen komplo teorisi ise ABD Demokrat Partisi’nin kıdemli üyelerinin Comet Ping Pong pizza restoranının bodrumunda çocukları istismar ettiğini ve öldürdüğünü savunuyordu. Bu komplo teorisinin etkisinde kalan Edgar Maddison Welch, 4 Aralık 2016’da elinde bıçak, tabanca ve AR-15 saldırı tüfeğiyle Comet Ping Pong’u basmıştı.
Peki internetin günümüzde komplo teorilerinin iletilmesindeki rolü ne? İnternet, komplo teorilerinin hızla tüm dünyaya yayılmasını sağlıyor. Örneğin, Japonya’da insanlar bir komplo sonucu iktidarı kaybettiğine inandıkları Donald Trump için Tokyo’da gösteriler yapabiliyor veya Qanon’un saçmalıkları Japonya, Kanada, İngiltere vb ülkelerde de kendisine taraftar bulabiliyor. Fakat Fuchs’un (2021) da vurguladığı gibi internet ve diğer iletişim araçları komplo teorilerinin nedeni değil. Özellikle son yıllarda komplo teorilerinin ortaya çıkışını ve yayılımını sağlayan oldukça elverişli toplumsal koşullar var. Ancak sosyal medyanın (ve son yıllarda özellikle WhatsApp ve Telegram grupları), kamusal alanın parçalanmasına kayda değer bir katkıda bulunduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Benzer düşünen bireyler söz konusu platformlarda/gruplarda bir araya geliyor ve farklı görüşteki bireylerle daha az etkileşime girmeye başlıyorlar. Böylece komplo teorilerine inanan bireyler bu platformlar sayesinde sürekli kendileriyle benzer düşüncelere sahip bireylerle etkileşime girerek inançlarını güçlendiriyor ve radikalleşiyor.
Kovid-19 ve Yalan Haberler
Fuchs (2021) kovid-19 hakkında ortaya atılan komplo teorilerini ikiye ayırıyor: Virüsün kökeni hakkındaki komplo teorileri ve virüsün nasıl bulaştığı ve öldürülebileceği hakkındaki teoriler. Virüsün kökeni hakkında aşağıdaki iddialar özellikle Çin üzerinde yoğunlaşıyor (age, s 69):
- Virüs, Wuhan Teknoloji Enstitüsü’nde geliştirilen bir Çin biyolojik silahıdır.
- Çin hükümeti, Donald Trump’ı devirmek için ABD’deki Demokrat Parti veya Kuzey Kore hükümeti gibi diğer güçlerle işbirliği yaparak virüsü yaydı.
- Kovid-19, Donald Trump’ın yeniden seçilme şansını en aza indirmek için icat edilmiş bir aldatmacadır.
- CIA; Çin, Rusya veya İran’ın ekonomik ve siyasi gücüne meydan okumak için virüsü biyolojik bir silah olarak yarattı ve yaydı.
- İsrail, finansal piyasa krizi yaratmak ve ortaya çıkan istikrarsızlıktan finansal olarak yararlanmak için virüsü geliştirdi ve yaydı.
- İsrail veya Rothschild ailesi, George Soros vb zengin Yahudiler virüsü dünyayı ele geçirmek için üretti.
- Çinli casuslar virüsü Kanada’daki bir araştırma laboratuvarından çaldılar.
- Kovid-19, Bill Gates ve Birleşik Krallık hükümeti tarafından finanse edilen nüfus kontrol stratejisinin bir parçasıdır.
- Donald Trump pandemiyi pedofilleri, siyasi muhalifleri ve Hollywood aktörlerini tutuklamak veya öldürmek için yarattı.
- Et yemek, virüsün nedeniydi.
- Kovid-19, 5G kablosuz ağlar nedeniyle ortaya çıktı.
- Bir liberaller çetesi, çocukları kaçırmalarına, kanlarını toplamalarına ve bu kandan çete üyelerinin ömrünü uzatan ilaçlar üretmelerine izin veren olağanüstü hal yaratmak için virüsü yarattı.
- Virüs, aşıdan para kazanmak isteyen ilaç endüstrisi ve Bill Gates tarafından yaratıldı.
- Virüs, belirli nüfus gruplarını öldürmek veya aşılar yardımıyla dünya nüfusunu azaltmak için üretildi.
- Virüs, insanlara aşılar ile mikroçipler enjekte etmek ve totaliter bir toplum yaratmak amacıyla üretildi.
Virüsün nasıl bulaştığı ve virüse karşı mücadele hakkında üretilen yalan/yanlış haberler ise aşağıda (age, s. 70):
- Yabancılar ve göçmenler, beyazları ve Batılı ulusları öldürmek için özellikle virüse yakalanıyorlar. Göç, küreselleşme ve açık sınırlar virüsün yayılmasının nedenidir.
- Pandeminin başından beri aslında virüsün aşısı vardı.
- Kokain, Kovid-19’u iyileştiriyor.
- Afrikalılar daha dirençli.
- Evcil hayvanlar virüsü yayıyorlar.
- Sirke virüsü öldürüyor.
- Haşlanmış zencefil veya limon suyu veya inek idrarı içmek virüsü öldürür.
- Saunaya gitmek virüsü öldürür.
- Saç kurutma makinesi virüsü öldürür.
- Şifalı otlar virüsü öldürür.
- Ekmek ve şarap ayini virüsten korur.
- Gümüş içerikli diş macunu kullanmak virüsü öldürür.
- Ruhsal sağaltım virüsü öldürür.
- Kovid-19 aşıları insanları takip etmeye yarayan mikroçipler içerirler.
Bu haberlerde, komplo teorilerinin başlıca ögelerini görebiliyoruz. Hükümetlerin, kişilerin veya dünyayı gerçekten yöneten grupların gizli planları olduğu savunuluyor; sorun Çinliler, Demokratlar, göçmenlere indirgeniyor; düşmanlar yaratılıyor ve Trump bu büyük oyunu çözecek kişi olarak görülüyor; Asyalılar’a, göçmenlere ve 5G istasyonlarına saldırılıyor. Bill Gates hakkındaki komplo teorilerinde olduğu gibi (“Bill Gates, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve dünyadaki hükümetler dahil, tüm dünyaya hükmediyor.”, “Bill Gates, SARS-CoV-2’nin patentine sahip.”, “Bill Gates, aşılarla bir gözetim toplumu yaratmayı ve insanları takip etmeyi hedefliyor.” vb) söz konusu komplo teorileri çoğu zaman virüs ve patent isimlerinin karıştırılması veya farklı bir bağlamda söylenen sözlerin çarpıtılması ile elde ediliyordu.
Bu bağlamda, tüm dünyada bir çok takipçisi olan QAnon’u anmadan geçmek olmaz. QAnon, 2017’de ortaya çıkan, aşırı sağ bir komplo teorisi. QAnon’a göre uluslarası şeytani bir pedofil ağı var ve bu ağ çocukları istismar etmekle kalmıyor; aynı zamanda ömürlerini uzatmak için onlardan yararlanıyor. Donald Trump, bu derin devlete karşı ölüm kalım savaşı veriyor (Bir grup QAnon taraftarı ise John F. Kennedy Jr.’nin aslında ölmediğini ve 2020’de tekrar ortaya çıkarak Trump’ın rakibi olacağını savunuyordu). Özellikle kurumlara ve ana akım medyaya güvenmiyorlar. QAnon, yayıldığı ülkede, o ülkenin koşulları ile kendini yeniden üretiyor. Örneğin Kanada’da Muhafazakar Parti lideri Erin O’Toole’un kovid-19 testinin pozitif çıkmasını çocuk kaçakçılığındaki rolünün açığa çıktığını ve polisle işbirliği yaptığını anlatan bir kod olduğunu iddia ettiler. Kovid-19’un ise çocuk kaçakçılığını maskelemek için çıkarıldığını ortaya attılar. Bir diğer iddiaları ise pandeminin Trump’ın yeniden seçilmesini engellemek isteyen derin devletin bir senaryosu olduğuydu. Fakat daha sonra ABD yönetimi sınırlarını 30 gün kapatacağını duyurduğunda QAnon, pandeminin kutlanacak bir şey olduğunu düşünmeye başladı. Çünkü bu, Trump yönetiminin derin devlet ajanlarını tutuklamaya yönelik gizli planının bir kılıfıydı. QAnon topluluğun ünlü isimlerinden David Hayes (300 bin Youtube takipçisi vardı) 14 Mart 2020’deki canlı yayınında pandeminin ruhani bir savaş olduğunu ve sadece Tanrı tarafından seçilmeyenlerin hastalıktan etkileneceğini söyledi (Argentino, 2020).
23 Mart 2020’ye karşı QAnon hareketinde etkili olan komplo teorileri topluluk üyeleri ve Hayes gibi tanınmış isimlerden geliyordu. Bu tarihten sonra hareketin başlatıcısı ve Q olarak bilinen kişi de sahneye çıktı. Q, o güne kadar kovid-19 hakkında herhangi bir şey yazmamıştı. Q’ye göre virüs ekonomiyi çökerterek Trump’ın yeniden seçilmesini engellemek isteyen Çinliler’in ve Demokratlar’ın ortak projesiydi. Bazı QAnon fenomenleri de boş hastane fotoğrafları paylaşarak aslında söylendiği gibi bir salgın olmadığını yaymaya çalıştılar (age).
Facebook, Youtube, Twitter vb platformlar QAnon kaynaklı ve diğer komplo teorilerinin hızla çok geniş kitlelere yayılmasını sağlıyordu. Ama komplo teorileri bu platformlarda yayımlananlarla sınırlı değildi. Örneğin, Breitbart adlı aşırı sağcı web sitesi dünyanın en çok ziyaret edilen web sitelerinden biriydi ve site üzerinden yayınlanan Rush Limbaugh Show’un çok sayıda takipçisi vardı. Limbaugh, kovid-19’un Trump’ı iktidarını sarsmak için Çinliler tarafından hazırlanan bir komplo olduğunu savunanlardandı. Facebook’da 5 milyondan fazla, Twitter’da 1,4 milyon, Instagram’da 1,2 milyon ve Youtube’da 350 bin takipçisi olan Breitbart da bu iddiaları sosyal medya kanallarından paylaşarak yaygınlaştırıyordu. Breitbart’ın kovid-19’un Trump’ı devirmek için başka bir unsur olarak silahlandırıldığı hakkındaki paylaşımı 900 kere paylaşılmış ve 4200 duygusal tepki almıştı. 1200 kişi de paylaşımın altına yorumlarını yazmıştı. Aşırı sağ, virüsü kendi uluslarını zayıflatmak ve yok etmek isteyen diğer milletler (baş şüpheli Çinliler) tarafından tasarlanmış ve üretilmiş bir proje olarak göstermeye çalışıyordu. Milliyetçiliği ve nefreti yaymak için geleneksel kitle iletişim araçlarını ve sosyal medyayı kullanıyorlardı.
Kovid-19 hakkındaki yalan/yanlış haberler geçmişteki komplo teorileriyle harmanlanarak pandemiye uygun hale getiriliyordu. Komplo teorilerin temel ögelerini fazlasıyla içeriyorlardı ve deli saçması gibi görünmelerine karşın Asyalılar’a karşı nefret söylemini ve fiziksel şiddeti körüklediler ve anti-semitimizmin yeni biçimlerde ortaya çıkmasına, göçmenlere yönelik şiddet eylemlerinin artmasına neden oldular. Sosyal medya kullanıcılarının sürekli bu gibi haberlere maruz kalması virüse karşı alınan önlemlerin etkisini zayıflattı ve ilk başta aşının yolunu gözleyenlerin bile daha yumuşak komplo teorilerine kapılarak kovid-19 aşılarına kuşkuyla yaklaşmasına neden oldu. Virüsün yayılmasını yavaşlatan önlemler yerine insanlar bilimsel bir temeli olmayan çözümlere yöneldiler. Aşılar hakkında ortaya atılan iddialar nedeniyle bir çok insan aşı olmayarak hem kendi hem de toplum sağlığını tehlikeye attı.
Çevrimiçi Yalan/Yanlış Haberlere ve Komplo Teorilerine Karşı Politikalar
Tüm dünyada ülkeler internette dolaşan komplo teorilerinin ve bunların yıkıcı potansiyelinin farkındalar. Özellikle 2018’den beri buna karşı politikalar geliştirmeye çalışıyorlar.
Fransa, 2018’de onayladığı 2018‐1202 sayılı “enformasyonun manipülasyonuna karşı mücadele” kanunuyla dijital platformlara bazı yükümlülükler getirdi. Buna göre dijital platformların yazarların adını ve ödenen tutarı yayınlayarak herhangi bir sponsorlu içeriği bildirme zorunluluğu var. Ayrıca belirli bir sayıdan fazla ziyaret edilen platformların Fransa’da yasal bir temsilcisinin olması ve algoritmalarını yayınlamaları gerekiyor. Trump destekçilerinin 2021’in başındaki Capitol Hill saldırısından sonra Angela Merkel ifade özgürlüğünün düzenlemesinin sosyal medya şirketlerine ve çevrimiçi platformlara bırakılmaması gerektiğini belirterek çevrimiçi provokasyonlara karşı daha fazla düzenleme yapılması çağrısında bulunmuştu. Merkel’in bu çağrısından sonra Fransa Maliye Bakanı Bruno Le Maire de benzer bir çağrı yaptı.
Mart 2019’da, Christchurch şehrindeki cami saldırıları Yeni Zelanda’nın sosyal medyadaki komplo teorilerine karşı daha duyarlı olmasına neden oldu. Saldırı öncesinde 8chan sitesinde yayımlanan bildiri, saldırganın Büyük Yenileme (https://en.wikipedia.org/wiki/Great_Replacement) adlı komplo teorisinin etkisinde olduğunu gösteriyordu. Saldırgana göre beyaz Batılı erkekler, göçmenlik ve kadınlaştırma olgusunun (transların daha görünür olması gibi) tehdidi altındaydılar. Yeni Zelanda saldırı sonrasında bu tür komplo odaklı içerikle mücadele etmek için uluslararası ve sektörler arası girişimlere öncülük etmeye başladı.
Japonya’da, nüfusun yaşlı olması nedeniyle daha çok gazete ve televizyon gibi geleneksel medya takip ediliyor. 2016 yılındaki bir araştırmaya göre sosyal medyada en az vakit geçirenler Japonlar’dı. Fakat genç kuşaklar sosyal medyaya daha fazla yöneldikçe, Japonya’da çevrimiçi dezenformasyon ve komplo teorileri de yayıldı. İnternetten, güvenilir kaynaklar yerine özellikle yorum ve düşüncelerin yazıldığı kısımlardan enformasyon toplayan özet siteleri Japonya’da oldukça yaygın. ABD kaynaklı doğrulanmamış dezenformasyonun özet sitelerinde toplanması, komplo teorilerinin yayılmasını hızlandırdı. Kasım 2020’de yüzlerce Japon, Trump’ı desteklemek için Tokyo’da bir gösteri yaptı. Allington’ın (2021) yazdığı gibi Trump ve QAnon taraftarı komplo teorileri Japonya’da oldukça yaygındı. 2019 yılının sonunda Japon hükümeti dezenformasyonla mücadele için Google, Facebook, Apple ve Amazon ile işbirliği yapacağını duyurdu. Ancak Allington’a (2021) göre hükümet, sağlıklı bir medya ekosistemi oluşturmak için dijital okuryazarlık ve eğitim konusunda yeterince hızlı değil.
Bir çok yerde olduğu gibi Kanada’nın büyük şehirlerinde de kovid-19 önlemlerine karşı gösteriler yapıldı. Gösterilerde QAnon destekçileri de vardı. Hatta Kanada, QAnon komplo teorilerinin yayıldığı başlıca merkezlerden biriydi (https://montreal.ctvnews.ca/how-canada-became-one-of-the-world-s-biggest-hubs-for-qanon-conspiracy-theories-1.5172097). Kanada, komplo teorilerine karşı eğitim odaklı ve topluluk desteğini dikkate alan bir stratejiyi tercih etti. Kanada, “çevrimiçi dezenformasyona karşı yurttaş direnci oluşturmak ve sağlıklı bir bilgi ekosistemini desteklemek için ortaklıklar kurmak” amacıyla çok paydaşlı bir araştırma ve katılım stratejisini finanse ediyor. Bu doğrultuda, yurttaşların çevrimiçi dezenformasyon üzerine daha eleştirel düşünebilmesini ve dezenformasyona karşı daha dirençli olabilmesini sağlamak için hükümet 2019 ve 2020 yıllarında 7 milyon dolar yatırım yaptı. Daha sonra da özellikle kovid-19 hakkındaki çevrimiçi dezenformasyona karşı 3,5 milyon dolar yatırım yaptı (https://www.canada.ca/en/canadian-heritage/services/online-disinformation.html).
Pandemiye kadar hükümetler, bir ülke veya grubun politik hedeflerine erişmek için kullandığı dezenformasyon ile ilgileniyor ve buna karşı çözümler geliştirmeye çalışıyorlardı. Fakat UN CTED’in (UN Counter‐Terrorism Committee Executive Directorate – BM Terörle Mücadele Komitesi İcra Birimi) Temmuz 2020’de işaret ettiği gibi aşırı sağcı teröristler, kovid-19 ile ilgili komplo teorilerini ve dezenformasyonu radikalleşmek, taraftar ve bağış toplamak için kullanıyor. Daha da kötüsü bu teoriler çeşitli entrika ve saldırılara ilham veriyor. Kovid-19’un neden olduğu korku ve endişe, aşırı sağcı örgütlerin tabanlarını genişletmesine yardımcı olurken, komplo teorileri radikalleşme eğilimlerini güçlendiriyor. BM, koronavirüsle ilgili dezenformasyonla baş edebilmek için diğer örgütlerle beraber Doğrulanmışı Paylaş Girişimi’ni (Share Verified Initiative – https://shareverified.com/) kurdu. Girişim, kovid-19 hakkında güvenilir bilgileri paylaşmayı, toplulukları gerçeklere dayalı bilgileri paylaşmaya davet etmeyi ve böylece kovid-19 dezenformasyonuna karşı koymayı hedefliyor.
Bir çok komplo teorisi, ABD’den dünyaya yayılıyor. Ancak ABD’nin Trump döneminde teknoloji platformlarının kötüye kullanımıyla mücadeleye yönelik yaklaşımı hem ABD hem de diğer ülkeler için zarar vericiydi. Trump yönetimi, komplo teorilerinin çevrimiçi olarak yayılmasıyla mücadele etmek yerine her türlü iyi niyetli çabayı baltaladı. Fuchs’un (2021) komplo teorisi ve yalan haber fabrikası olarak tanımladığı Trump, çeşitli aşılar ve kovid-19 hakkındaki komplo teorilerini sosyal medya hesabından paylaştı ve yeni komplo teorilerinin üretimine katkıda bulundu. Çin’in WHO’yu (Dünya Sağlık Örgütü) kontrol ettiğini iddia ederek, ABD’nin WHO’dan ayrılmasına karar verdi.
Trump sonrası Biden yönetimi, farklı bir politika izliyor. Sosyal medya platformlarının daha etkili önlemler almasını istiyor. Ama sosyal medya şirketlerin yapabileceklerinin kendi iş modelleriyle sınırlı olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Komplo Teorilerini Yasaklamak veya Yasaklamamak
Allington (2021), çevrimiçi komplo teorileri hakkındaki içeriğin basitçe yasaklanmasının bir çözüm olamayacağını savunuyor. Sosyal medya platformları zararlı gördükleri içeriği bir süredir yasaklıyorlar. Örneğin, 2018 yılından itibaren bir çok sosyal medya platformu InforWars adlı komplo sitesine ait içeriği sildi. 2019’da aşırı-sağcı komplo teorisyenlerinin hesapları Facebook ve Instagram’dan silindi. Ağustos 2020’de Facebook, QAnon gibi şiddete neden olan komplo ağlarına karşı da cephe aldı. Ocak 2021’de Twitter, Trump’ın hesabını askıya aldı. Ama CCDH’nin raporunun gösterdiği gibi bu önlemler pandemide yeterli olmadı (https://www.theguardian.com/world/2021/jul/17/covid-misinformation-conspiracy-theories-ccdh-report).
Çünkü sosyal medya şirketlerinin platformlarındaki içeriğe müdahaleleri genellikle şiddete, nefret söylemine veya tacize teşvik gerekçesiyle oluyor. Şirketler, bu gibi ögeleri içermeyen içerikleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirme eğilimindeler. Ayrıca sorun yalnızca platform sahiplerinin ifade özgürlüğü konusundaki ilkeli (?) tutumları da değil. Bu gibi içeriklere kapılan çok sayıda platform üyesi var ve ürettikleri/paylaştıkları içerikle şirketlerin kârını artırıyorlar. Bu bağlamda, Allington’ın (2021) işaret ettiği gibi kâr amacı güden şirket ve kuruluşların kamu sağlığı ve kamu güvenliği hakkındaki tartışmalarda karar verici pozisyonda olması ne kadar doğru?
İkincisi, sosyal medya şirketlerine böyle bir yetki ve sorumluluk verilirse ana akımların dışında yer alan her düşünce komplo teorisi olarak yaftalanabilir. Örneğin, ABD’de siyahlar arasında kölelik dönemine dayanan siyahların acıyı hissetmeyeceği hakkındaki varsayımlar ve Tuskegee Frengi Deneyi nedeniyle sağlık kuruluşlarına karşı güvensizlik vardır. Akademi, daha yeni yeni bu gerçeği kabul etmeye başladı. Eğer sosyal medya platformlarına komplo teorilerini kesme görevi verilirse en başta neyin komplo teorisi olup olmadığına, hangi düşünce ve iddiaların ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirileceğine karar vermeleri gerekecek (age). Bir şirkete bu sorumluluk yüklenebilir mi?
Üçüncüsü, sosyal medya şirketlerinin paylaşılan içerikler bir kişi veya gruba karşı bir şiddet eylemine dönüşmedikçe seslerini çıkarmamaları geç kalınmasına neden oluyor. Trump ve diğer komplo teorisi üreticilerinin hesapları ancak ABD Kongre binasının işgalinden sonra askıya alındı. Aşı hakkındaki komplolar eğlendirici bir film senaryosu olarak görülebilir. Bill Gates’in mikroçiplerle insanları izlemesi komiktir. Ama bunun Bill Gates’a karşı bir şiddet eylemine dönüşmesi ufak bir olasılıktır. Bu durumda, komploların aşılar hakkında yarattığı güvensizlik ve toplum sağlığını tehlikeye atmaları sosyal medya şirketlerinin kapsama alanı dışında mı kalacak?
***
Çevrimiçi komplo teorilerine karşı mücadelede sosyal medya platformlarının çalışmalarının dışarıdan bir “güç” tarafından düzenlenmesi gerekiyor; bu iş kendilerine bırakılmamalı. Aksi hâlde şirketlerin kazançlarını artırma güdüsü çoğunlukla daha ağır basacak. Temel sorun bu gücün kim olacağı veya hangi yönetişim mekanizmalarını içereceği.
Bunun yanında sorunu sosyal medyanın veya daha genel olarak internetin düzenlenmesine de indirgememeli. Fuchs’un (2021) belirttiği gibi bilimin sosyal medyada kullanıcılarına eğlence, ideoloji, yalan haber ve komplo teorileri kadar ulaşamadığını da dikkate almak gerekiyor. Akademisyenler genellikle geleneksel, ‘ciddi’ medyada yer almayı tercih ediyor ve kullandıkları jargon alanın dışındaki insanlar için anlaşılır olmayabiliyor. Bu bağlamda pandemide bir çok uzmanın sosyal medya üzerinden kamuoyunu bilgilendirmeye çalışmasının değerli olduğunu düşünüyorum.
Yapılan araştırmalara göre kişi komplo karşıtı tezlerle komplo teorileri öncesinde karşılaşırsa komplo karşıtı tezlerin etkisi daha büyük oluyor (Allington, 2021). Dolayısıyla halka komplo teorisyenlerinden önce ulaşmanın yollarını bulmalıyız. Kanada’nın eğitim odaklı ve topluluk desteğini dikkate alan stratejisi bunun için uygun bir seçenek olabilir.
Ancak Noam Chomsky’nin vurguladığı gibi hükümetin veya Bill Gates’in insanları zehirlemek veya çip takmak istediğine dair komplo teorilerinin kendilerine bu kadar taraftar bulması, bilime ve rasyonaliteye duyulan güvensizlik, “acımasız bir sınıf savaşı” olan 40 yıllık neoliberalizmin sonucudur (https://www.youtube.com/watch?v=YlUfufBj5vU). Her şeyden önce bununla hesaplaşmak gerekiyor…
Kaynaklar
Allington, D. (2021). Conspiracy Theories, Radicalisation and Digital Media. London: Global Network on Extremism and Technology (GNET)
Argentino, M. A. (2020). QAnon conspiracy theories about the coronavirus pandemic are a public health threat. The Conversation, 9.
Fuchs, C. (2021). Communicating COVID-19: Everyday Life, Digital Capitalism, and Conspiracy Theories in Pandemic Times. Emerald Group Publishing.
İlk Yorumu Siz Yapın